
İnsanın içinde bütün dünya vardır ve eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. Yeryüzünde senden başka hiç kimse ne sana o anahtarı verebilir ne de o kapıyı açabilir.
“İnsanın içinde bütün dünya vardır ve eğer nasıl bakman ve öğrenmen gerektiğini bilirsen, kapı orada ve anahtar elindedir. Yeryüzünde senden başka hiç kimse sana ne o anahtarı verebilir ne de o kapıyı açabilir.”
— J.Krishnamurti
Merhaba
İnsan dünyayı dolaşınca, her yerde karşısına çıkan insani sorunların görünüşte farklı olmalarına rağmen aslında az çok benzer olduklarını fark ediyor. Çok çeşitli sorunlarla karşı karşıyayız: Şiddet sorunu ve özgürlük sorunu; insanların gerek kendi içlerinde gerekse komşularıyla sürekli çatışarak değil de birbirlerini anlayışla karşılayarak, huzur içinde yaşamalarını sağlayacak daha iyi ve daha sahici bir ilişkinin nasıl kurulacağı sorunu. Ayrıca tüm Asya’nın da yaşadığı yoksulluk, açlık ve fakirlerin içinde bulunduğu büyük çaresizlik sorunu var. Bu ülkede ve Batı Avrupa’da görüldüğü gibi bir de zenginlik sorunu var; sadeliği barındırmayan zenginliğin olduğu yerde her türlü şiddet ve ahlakla bağdaşmayan lüks de olur; bunların yaşandığı bir toplum elbette bozulmuş ve ahlakını yitirmiş bir toplumdur.
Bununla birlikte dünyanın her yerinde insanların az çok karşı çıktığı organize din sorunu var. Dindar bir zihnin nasıl olduğu ve meditasyonun ne anlama geldiği soruları Doğu’nun tekelinde değildir. Sevgi ve ölüm meselesi var. Neticede birbiriyle bağlantılı pek çok sorun söz konusu. Konuşmacı, ister Hint düşüncesi ister başka bir düşünce sistemi olsun, herhangi bir kavramsal düşünce sistemini ya da ideolojiyi temsil etmiyor. Eğer bunca sorunu uzman ya da bilirkişiler olarak değil de —zira konuşmacı bunlardan hiçbiri değildir— sıradan insanlar olarak ele alabilirsek, o zaman doğru iletişimi kurabiliriz; fakat şunu unutmayınız ki, dünya öteden beri kabul ettiğimiz şey değildir ve ne kadar ayrıntılı, incelikli, mantıklı ve güzel olursa olsun bir şeyin tasviri o şeyin yerini tutamaz.
İdeolojiler savaşları doğurdu.
Bizler bir toplum yarattık ve bu toplum bizi şartlandırdı. Zihinlerimiz aslında ahlaki olmayan bir ahlakla şartlandırıldı ve bozuldu; toplumun ahlakı ahlaksızlıktır, çünkü toplum aslında ahlaksızca olan şiddeti, kibri, rekabeti, açgözlülüğü ve benzeri şeyleri kabullenip teşvik etmektedir. Binlerce yıldır kabullenmesi, itaat etmesi ve uyum sağlaması için eğitilmiş bir zihin son derece duyarlı ve dolayısıyla son derece erdemli olamaz. Bizler bu kapana kısılıp kaldık. O halde erdem nedir? Bu soruyu soruyoruz, çünkü erdem zaruridir.
- Şiddet herkesin içine bu denli kök salmışken, insanın huzurlu yaşayabilmesi için şiddeti fiilen dönüştürmek, tamamen değiştirmek mümkün müdür?
- Hemen şimdi psikolojik bir devrim yapmanın olanağı var mıdır?
- Düşünce tüm insani sorunlarımızı çözmekte kullanmamız gereken yeğane araç mıdır?
- Kişi gözlemci olmadan kendi nasıl bilebilir?
- “Bilmek” kelimesiyle ne anlatmak istiyoruz?
Kendimi öğrenmek, kendini bilmek birbirinden tamamen farklı şeylerdir.
Öğrenmek devamlı aktif bir şeydir…
“Gözlemci” “gözlemlenen” olduğu zaman çatışma biter.
Dengeli bir zihin, yargılarla ve fikirlerle dolu olmayan, bilge bir zihindir.
Sen Dünyasın, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın