Onlar da Merak Ettiler…

Paranormal tezahürlerin, özellikle de kehanetlerin hayatında önemli bir yer teşkil ettiğini gördüğümüz Atatürk’ün de spiritolojik bir deneye katıldığını, çeşitli kaynaklardan öğrenmekteyiz…

Hiçbir zaman … Henüz elimde savaş araçları bulunmadığı zamanlarda bile işin bugünkü sonuçları alacağından emindim.

— Mustafa Kemal Atatürk

Merhaba

Hayatı boyunca bazen Atatürk’ün kendisi gelecekteki olaylar, bazen da başkaları Atatürk’ün yakın ve uzak geleceği hakkında ilginç kehanetlerde bulunmuşlardır. Atatürk daha 1931 yılında, II.Dünya Savaşı’nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini kendisini ziyarete gelen Amerikalı General McArthur’a şöyle anlatmıştı: “Versay Antlaşması, I. Dünya Savaşı’na yol açan nedenlerden hiç birini ortadan kaldıramadı. Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi. Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi sadece bir ateşkesten ibarettir. Bence, dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın geleceği, Almanya’nın alacağı taçta bağlıdır. Fevkalade bir dinamizme sahip olan bu 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik milli ihtiraslarını kamçılayacak siyasi bir akıma kendini kaptırdı mı, er geç Versay Antlaşmasını tasfiyeye girişecektir…” Atatürk bu sözleri söylerken, Hitler henüz iktidarı ele geçirmemişti. Ne var ki, Atatürk, Almanya için böyle bir tehlikenin varlığını görmüş, Alman halkının milliyetçi duygularını ırkçılıkla körükleyen Hitler faşizminin, Avrupa kıtasını hemen işgal edebilecek bir orduyu kısa zamanda kuracağını beyan etmişti. General McArthur’a, savaşın 1940 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk, Almanya’nın ancak  Amerika’nın savaşa katılmasıyla yenileceğini de ifade etmişti.

Atatürk, hayatının sonlarına doğru da şöyle diyordu; “Bir dünya savaşı yakındır. Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa bozulacaktır. ” Atatürk, aynı şekilde, Mussolini’nin geleceği hakkında da ilginç açıklamalar yapmıştı; “Mussolini, bir maceraperesttir. Milletini bir uçuruma sürüklemektedir. Her tarafa saldırıyor. Beni Roma’ya davet etti. Antalya’da görüşelim cevabını verdim. Bu adam yüzünden, çok şımarmış olan bir milise ders vermeyi çok isterdim, lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir ve şunu da hatırlatırım ki, bir gün gelecek, Mussolini kendi milleti linç edecektir…” Atatürk’ün bu sözleri eksiksiz gerçekleşmiştir, küçük devlet Habeşistan’dı ve Mussolini’de gerçekten kendi vatandaşları tarafından öldürüldü…

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan çok önce, İttihatçılar’ın Trakya’da 1907’de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti. Orada bulunanların anlattıklarına göre, o günkü Osmanlı Devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, gene Atatürk’ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti’nin haritasıydı. Haritada bugünkü sınırlarımıza tek bir fark vardı, Atatürk, Kerkük’ü de Türkiye topraklarına katmıştı. Atatürk, her konuya ilgi duyan ve konuları derinlemesine inceleyen bir araştırmacıydı. Üstün sezgilerini, bilgisi ile bütünleştiriyor ve sonuçta ortaya çok geniş bir bakış açışı çıkarıyordu Atatürk’ün olaylara nüfuz edebilme değerinde oluşu, geleceğe yönelik düşüncelerinde yanılma payım azaltmış ve başarısının başlıca özelliği olmuştur. Gazeteci Bayan Grace Ellson’ın , “Başarı kazanacağınızdan kuşku duyduğunuz oldu mu?” sorusuna karşılık Atatürk’ün verdiği cevap şu olmuştu; Hiçbir zaman … Henüz elimde savaş araçları bulunmadığı zamanlarda bile işin bugünkü sonuçları alacağından emindim.” Bir başka sözü ise şöyledir; “… düşmanı kesin olarak denize dökeceğimize dair olan inancımız, hakikaten sarsılmaz idi, daima o sağlamlığı korudu. Çünkü duygusal ve hayale dayalı değil, gözlem, inceleme ve hesaba dayanan tedbirlere ulusumuz bir içtenlik ve güvenle sahip çıkmış bulunuyordu.” Geleceğe yönelik hedefini nasıl saptandığını ve bu hedef doğrultusunda nasıl yürüdüğünü ise şöyle açıklıyordu; Inkilap , güneş kadar parlak , güneş kadar sıcak ve güneş kadar bizden uzaktır, istikametimi daima o güneşe bakarak tayin eder ve öylece ilerlerim, parlaklığı ve sıcaklığı ilerleme izin verinceye kadar ilerlerim. Tekrar ilerlemeye devam etmek üzere dururum, tekrar o güneşe bakarak yön alırım.” Atatürk, kendisini ziyaret eden Mısır Büyükelçisi’ne bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek şöyle der; Doğudan şimdi doğacak olan Güneş’e bakınız! Bu gün, günün ağardığını nasıl görüyorsam , uzaktan, bütün doğu uluslarının da uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşları, kuşkusuz ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Uluslar, bütün güçlere bütün engellere rağmen engel olanları yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve uluslar hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk işbirliği egemen olacaktır.” Bu son cümle, dinlerdeki, dünyanın sonlarına doğru kurt ile kuzunun bir arada dostça bir olacağı, din ırk, millet, renk ayrımı gözetilmeden insanların mutlu, huzurlu bir dönem yaşayacaklarına ait inancı hatırlatıyor. Benzeri yaklaşımlar çeşitli okültizme ve ezoterik öğretilerde de “Altınçağ” adıyla anılıyorlar.

Atatürk’ün kendi el yazısıyla “Tekamül” ile ilgili görüşleri. Yazısında insanlığın birliğinin ancak, barışa doğru yürüyüşle gerçekleşeceğini vurguluyordu.

Prof. Dr. Afet İnan ; Atatürk Hakkında Hatıra ve Belgeler” adlı kitabında gelecekle ilgili olarak, onun ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 9 Ocak 1936 Perşembe günü Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin açılış dersinde okumadı için Afet İnan’a ; “Tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyeceğiz.” diyerek hazırladığı yazıyı verir. Afet İnan şöyle diyor; Bu çok uzak gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemeyeceğimi kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve ‘ Bunlar bir gün olacaktır , görürsünüz, işitirsiniz dedi. Bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden 1 Ocak 1966 da şöyle bir haber yayınlandı; “Venedik’in Saint George Adası’ndaki Benedictis Manastırı laboratuvarlarında, manastır rahiplerinden Pellegrino yönetiminde, seslerin ayrımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır. Bununla beraber Saint George Adası’ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak elektronik araçlar meydana getirmeye çalıştığı sanılmaktadır. Bilginler özellikle Demosten , Pisagor ve Jül Sezar söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye çalışmaktadır.

Haberin sonunda ise daha fazla bilgi vermekten kaçınıldığı belirtiliyordu.

Sevgi’yle okuyunuz…

Bir Cevap Yazın

Please log in using one of these methods to post your comment:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: