“”DÜNYA KRALLIĞI, Kıyamet İşçileri Ülkesi Agarta’nın Öyküsü, Dünyayı kıyama hazırlayan belli başlı merkezlerden olan kıyamet işçileri ülkesi Agarta‘nın varlığı ve fonksiyonunu gözler önüne seriyor.

Dinlerde Merkez Sembolizmi
“Kozmik ve Dünyasal İdaresi Planlar vardır ve Onlar hakiki kudret sahibidirler…”
— Rene Guenon
Merhaba
Ergun Arıkdal ön sözüyle:
Hint ve Yahudi ezoterizminin bazı bilgilerine dayanarak meydana getirilen bir geleneğe ilaveten Batı’nın ezoterik gelenekleriyle İDARECİ PLANLAR bilgisinin uyarlanmış bir ifadesiyle karşı karşıyayız.
Çok kadim uygarlıkların kendilerine ait tekamül seviyelerinin gerekleri olarak meydana getirdikleri bilgi sitemlerinin günümüze yansıyan zahiri bilgilerinin bir yekünu olan bu kitaptaki bilgilerin tek bir amacı vardır: Kozmik ve Dünyasal İdaresi Planlar vardır ve Onlar hakiki kudret sahibidirler…
DÜNYA KRALLIĞI, Kıyamet İşçileri Ülkesi Agarta’nın Öyküsü, Dünyayı kıyama hazırlayan belli başlı merkezlerden olan kıyamet işçileri ülkesi Agarta‘nın varlığı ve fonksiyonunu gözler önüne seriyor.
Saint Yves D’Alveydre‘in, ölümünden sonra yayınlanan ve ilk baskısı 1910 senesinde yapılmış olan “Hint Misyonu” adlı eserinde Agarta ismiyle anılan esrarengiz bir inisiyatik merkezin tanımı yapılmaktadır. Bu kitabı okuyanların pek çoğu, anlatılanların tamamen hayal ürünü ve hiçbir gerçeğe dayanmayan bir tür kurgudan ibaret olduğu kanısına vardılar. Aslına bakılacak olursa, metnin içinde, en azından dış görünümlere önem verenleri yanıltacak ve böyle bir fikir edinmelerine neden olacak türden, inanılmaz denebilecek öğeler bulunmaktadır. Ve hiç şüphesiz, Saint Yves‘in de, oldukça uzun bir süre önce yazmış olduğu bu eseri yayınlamamak için ‘birtakım haklı sebepleri vardı. O zamana kadar Avrupa’da Agarta‘dan ve reisi olan Brahmatma’dan, pek de ciddîye alınamayacak olan Louis Jacolliot isimli bir yazarın dışında söz eden olmamıştı. Biz bu yazarın, Hindistan’da kaldığı dönemlerde bu konulardan söz edildiğini duymuş, sonra da bunları kendi zevkine göre düzenleyip aktarmış olduğunu düşünüyoruz. Ancak, 1924 senesinde yeni ve beklenmedik bir şey oldu; Ferdinand Ossendowski’nin, içinde 1920 ve 1921 senesinde Orta Asya boyunca yaptığı o son derece hareketli ve macera dolu yolculuğu anlattığı “Hayvanlar, İnsanlar ve Tanrılar” adlı kitabı piyasaya çıktı ve kitabın özellikle son kısmında, Saint Yves‘in anlattıklarının hemen hemen tamamen aynısı olan bazı bilgiler aktarılıyordu. Ve bu kitabın kopardığı gürültü bize göre Agarta sorunu üzerinde süregelen sessizliğin en sonunda bozulmasına ve konunun üzerine eğilinmesine neden olmuştur.
Şüpheci veya art niyetli kişiler Ossendowski‘yi Saint
Yves‘in eserinden çalıntı yapmakla suçlamakta gecikmediler ve bunun ispatı olarak da, her iki eserdeki benzer bölümleri öne sürdüler. Aslında, kimi zaman en ince detaylara varıncaya kadar birtakım şaşırtıcı benzerlikler bulunduğu da bir gerçektir. Saint
Yves eserindeki en inanılmaz açıklamalarından biri öncelikle, dünyanın her noktasına kıtaların ve hatta okyanusların bile altına uzantıları bulunan ve bunlar vasıtasıyla yeryüzünün tüm bölgeleriyle ilişki kuran bir yeraltı dünyasının mevcut olduğu iddiasıdır. Bizzat Saint Yves‘in kendisi bu iddiada bulunmaktadır; halbuki Ossendowski böyle bir iddiada bulunmamakta, ancak bunu kendisine, yolculuğu sırasında karşılaştığı çeşitli insanların söylediklerini belirtmektedir.
Dikkat çekici bölümler arasında “Dünyanın Kralı’lnın, selefinin mezarı önünde bulunuşunu tasvir eden bölüm, Bohemyalılann (çingenelerin) kökenleri hakkındaki ve onların, eskiden Agartdda (2) yaşamış olduklarına ilişkin bölüm ve daha birçok diğerleri vardır. Saint Yves, yeraltında “Kozmik Sırlar” ayini yapıldığı zaman çöldeki tüm yolculann durduklan, hatta hayvanların bile tamamen sustukları bazı “an”lar olduğundan bahsetmektedir (3). Ossendowski ise, bu toplu huşu anlarından birini bizzat yaşamış olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle garip bir rastlantı sonucu, her iki eserde de, günümüzde artık kayıp olan ve üzerinde olağanüstü insanlar ve hayvanların yaşadıkları bir adanın hikâyesi yer almaktadır:
Saint Yves, Sicilyalı Diodor’un İambule yolculuğunun bir özetini verirken, Ossendowski de, Nepalli eski bir Budist’in yaptığı yolculuktan bahseder; ancak, her ikisinin aktardıklan nitelikler de birbirlerine çok yakındır. Şayet bu hikâye hakkında birbirinden çok uzakta bulunan kaynaklardan çıkan iki rivayet var ise, bunları bulmak ve hassas bir şekilde birbirleriyle kıyaslamak bir hayli enteresan olacak-
Tüm bu yaklaşımları belirtmeye özen gösterdik; ancak bunların, aktarılanların gerçekliği hakkında bizi tam anlamıyla ikna ettiklerini söylemek yanlış olur. Kişisel kanaatimizin de burada bir tartışma konusu olmasına gerek yoktur. Ossendowski‘nin bizzat tanıklığına dayanarak aktardıklarından bağımsız olarak biz de diğer kaynaklardan biliyoruz.
Dikkat çekici bölümler arasında “Dünyanın Kralı’lının, selefinin mezarı önünde bulunuşunu tasvir eden bölüm, Bohemyalıların (çingenelerin) kökenleri hakkındaki ve onların, eskiden Agarta‘da yaşamış olduklarına ilişkin bölüm ve daha birçok diğerleri vardır. Saint Yves, yeraltında “Kozmik Sırlar” ayini yapıldığı zaman çöldeki tüm yolcuların durdukları, hatta hayvanların bile tamamen sustukları bazı “an”lar olduğundan bahsetmektedir. Ossendowski ise, bu toplu huşu anlarından birini bizzat yaşamış olduğunu vurgulamaktadır. Özellikle garip bir rastlantı sonucu, her iki eserde de, günümüzde artık kayıp olan ve üzerinde olağanüstü insanlar ve hayvanların yaşadıkları bir adanın hikâyesi yer almaktadır:
Saint Yves, Sicilyalı Diodor’un İambule yolculuğunun bir özetini verirken, Ossendowski de, Nepalli eski bir Budist’in yaptığı yolculuktan bahseder; ancak, her ikisinin aktardıkları nitelikler de birbirlerine çok yakındır. Şayet bu hikâye hakkında birbirinden çok uzakta bulunan kaynaklardan çıkan iki rivayet var ise, bunları bulmak ve hassas bir şekilde birbirleriyle kıyaslamak bir hayli enteresan olacaktır. Kelimelerdeki bu fark, onun Moğol kaynaklarıyla ilişki kurmuş olduğunu göstermektedir; halbuki Saint Yves’in elde ettiği bilgiler Hint kaynaklıdır (biz bu zatın en azından iki Hindu ile temas halinde bulunmuş olduğunu biliyoruz) Ossendowski‘nin inisiyatik hiyerarşinin reisini niçin “Dünyanın Kralı” diye tanımladığını da anlayamıyoruz. Çünki Saint Yves’in eserinde böyle bir ünvana rastlanmaz. Bazı bölümleri kopya etmiş olduğu, sözgelimi olarak kabul edilse bile Ossendowski, kimiz zaman Hint Misyonu’nda yer almayan ve kendisinin de icat etmiş olması imkansız olan şeyler söylemektedir; çünki fikirler ve doktirinler çok politikayla ilgilenmiş ve ezoterizme ilişkin hemen hemen hiçbir şey bilmeyen bir şahıs olarak kendisi de, aktardığı bilgilerin kıymet ve önemini kavrayabilmekten uzaktı. Örneğin, eskiden “Dünyanın Kralı” tarafından Dalay Lama’ya gönderilmiş, ardından Moğolistan’da Urga’ya götürülmüş ve bundan yaklaşık yüz sene önce de ortadan olan “kara taş” ın hikayesi gibi…Pek çok geleneklerde “kara taş” lar önemli bir role sahiptir; Kibele^nin sembolü olanından Mekke’de Kabe’ye yerleştirilmiş olanına varıncaya kadar…
En yüksek, en eksiksiz ve en katı anlamıyla ele alındığında “Dünya Kralı” unvanı, adına çeşitli biçimler altında eski toplumların pek çoğunda rastladığımız ilksel ve evrensel Kanun Yapıcı (Yasa Koyucu) Manu‘ya tam uymaktadır. Buna ilişkin olarak Mısırlılar’da Mina ya da Menes, Keltler’de Menu ve Yunanlılar’da da Minos ilk akla gelenlerdir. Zaten bu isim tarihi bir kişiliği ya da efsanevi bir kahramanı da belitriyor değildir; onun temsil ettiği, gerçekte bir prensiptir; Saf ruhsal ışığı ve dünyamızın varoluş devremizin şartlarına özgü Kanunu (Dharma) yansıtan Kozmik Zeka‘dır ; ve aynı zamanda, düşünen varlık olarak bilhassa saygı görmekte olan insanın (Sanskritçe’de Manava) arşetipidir.
Diğer taraftan şunu da öncelikle belirtmek gerekir ki bu prensip; kendi vasıtasıyla ilksel bilgeliğin çağlar boyunca onu alabilecek kapasite de olanlara ulaştığı, kökeni “beşeri olmayan ve kutsal tradisyonun deposunu muhafaza etmekle görevli bir organizasyonun yeryüzü aleminde kurmuş bulunduğu bir ruhsal merkez tarafından tezahür ettirilmekte olabilir. Hemen hemen Manu‘nun bizzat kendisini temsil etmekte olan böyle bir organizasyonun lideri pek tabii olarak onun ünvanını ve niteliklerini de taşıyabilir ve hatta fonksiyonunu yerine getirebilmesi için ulaşmış olması gereken bilgi seviyesi açısından o, tıpkı beşeri bir ifadesi gibi olduğu ve karşısında kendi kişiliğinin ortadan kalktığı o prensip ile özdeşleşmektedir. Sanit Yves‘in belirttiği gibi, şayet bu merkez, yani Agarta, eskiden Ayodhya’da yerleşmiş bulunan ve kökeni de şimdiki devrenin Manu’su olan Vaivasvata‘ya kadar uzanan antik “güneş hanedanı’nın mirasını devralmış ise, aynı durum onun için de söz konusudur.
“Om” eski bir azizin, Gorolar’ın ilkinin bundan 300.000 sene önce yaşamış ilk Goro’nun adıdır. Bu cümle şayet şu husus üzerinde düşünülmezse pek anlaşılmayacaktır. Söz konusu edilen ve bize göre hayli belirsiz biçimde tanımlanmış olan bu çağ, şimdiki Manu‘nun çağından çok önce yer almaktadır; diğer taraftan bizim Kalpa‘mızın birinci Manusu ya da diğer bir deyişle Adi-Manu Svayambuva olarak isimlendirilmektedir yani “kendi kendine var olan” ya da ebedi Logos (Kelam) olan Svayambuva‘dan çıkmıştır. Logos, ya da onu doğrudan doğruya temsil eden kişi Gurular’ın diğer bir ifadeyle “Ruhsal Efendiler”in ilki olarak tanımlanabilir; ve Om, gerçekte Logos‘un bir adıdır…
Anlayışları birtakım önyargılarla sınırlanmış olan bazı çekingen zihinler, bizzat “Alemin Hükümdarı” ifadesinden tedirginlik duydular. Bu ifade ile İncil’de yer alan Princeps hujus mundi ile hemen bir alaka kurdular. Tabii ki, böyle bir benzetme hem yanlıştır hem de temelden yoksundur. Burada bu müşkili gidermek için hemen ifade edelim ki, bu “Alemin Hükümdarı” ifadesi, İbranicede ve Arapçada, bizzat Tanrı için kullanılmaktadır…
Alemin Hükümdarı
Agarta, özellikle bağnazlığın karşısındadır. Uygulamakta olduğu tüm sanatları ve tüm bilimleri, sırların gizleri ile birlikte beyaz ırka azar azar verebilmek için, ondan yalnızca sinarşik bir hareket beklenmektedir.
1886 senesinde görev başında bulunan Brahatma, ruhani liderlik koltuğuna 1848’de oturmuştu. Hindistan’ın İngilizler tarafından geçici olarak işgal edilişini Yukarı’dan emredilmiş bir sınav olarak kabul ediyordu. Bunun, meyvelerini verdiği andan itibaren sona ereceğini biliyordu. Birleşmenin ya da kurtuluşun kesin tarihini bilmekteydi.
Saint Yves, Asya’nın gelecekteki uyanışına ilişkin olarak, çarpıcı biçimde gerçekleşmiş olan bir kehanette bulunmuştur:
“Eğer İngiltere bu yüzyılın sonunda görüleceği kesin olan bağımsızlık patlamasını önceden sezip bunu doyuma ulaştırmak yolunda gerekli önlemleri akıllılıkla, bilgelikle ve insanlıkla almayı başaramazsa, Ruslar’ın Asya’nın özgürleşmesinin en müthiş yardımcıları olma durumuna ister istemez sürünecekleri gözardı edilemez.” HİNT MİSYONU, Saint Yves
Ve ardından şu uyarıda bulunuyor:
“Önümüzdeki 50 yılın sonunda Asya’nın kendi Kelt sentezi ruhunda yeniden doğduğunu göreceksiniz. Onun sizin tüm çılgınlıklarınızdan kendini bilgece sakındığını, kendini sizden yine sizi kullanmak suretiyle dikkatlice kurtaracağını göreceksiniz. Ve şayet genel yönetim sisteminde hala Nemrut düzenine göre devam etmekte ısrar edecek olursanız, karşılıklı olarak uzuvlarınızı koparmayı sürdüreceksiniz demektir. Siz, kulaklarını Hıristiyanlık vaadinin yumuşak başlı ve ahenkli çağrılarına tıkamış olan sizler, Son Hüküm’ün gökgürültüsünü andıran borularını duymaya mecbur kalacaksınız. Sizin kendi askeri eğitmenlerinizin rehberliğiyle, başta Çin ve İslam dünyası olmak üzere Asya, elde silah, Tanrı’nın egemenliği yasasına olan bağlılıkları ve uyumları ölçüsünde kendisini rahatsız edip karıştırmanıza engel olacak ve İbrahim’in, Musa’nın ve İsa Mesih’in reddetmiş olacağınız sosyal ahitlerinin altını imzalamaya sizi mecbur edecektir.” HİNT MİSYONU, Saint Yves
DÜNYA KRALLIĞI, ALEMİN HÜKÜMDARI adlı eserlerin birçok ortak noktası var. Okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…
Bir Cevap Yazın