
“İnsan dünyaya geldiğinde henüz tamamlanmamıştır; bunun için ikinci kez doğmalıdır.”
— MIRCEA ELIADE

Sevgili Okur,
Bu dünyada şiddete baş vurmadan özgürlük içinde erdemli yaşamak mümkün müdür?
Özgürlük kesinlikle gereklidir; fakat bu özgürlük, bireyin istediği her şeyi yapabilme özgürlüğü değildir.
Mavi kürede, 50 yıl boyunca yeryüzü çocuklarının neler yaptığını gözlemledim. Güneşin ısıttığı bu çorak iklimde insanların dışsal hedeflerinin meydana getirdiği kaosa şahitlik ettim. Gürültülü, kalabalık herkesin bağrış çağrış içinde olduğu; sen, ben kavgasında bireysel haklılığın teyidini istediği; duygusal, düşünsel, bedensel kirliliğin, şiddetin hakim sürdüğü bir yaşam.
Hegel “Tarihin bize öğrettiği şey, ne ulusların ne de hükümetlerin ondan herhangi bir ders almıyor oluşudur” der.
Bu şiddet herkesin içine bu denli kök salmışken insanın huzurlu yaşayabilmesi şiddeti fiilen dönüştürmek tamamen değiştirmek mümkün müdür? Bu şiddet nereden miras alınmıştır?
Düşünce şimdiye kadar insani sorunlarımızı çözebildi mi?
İnsan Olma rahatsızlığının bir tedavisi olmalıydı. Diğer tüm rahatsızlıklar için doktorların ve tıbbın bir tedavisi vardır. Fakat bu insan olma rahatsızlığını ne tedavi edebilirdi.
Dışarısı nasılsa, içerisi de aynıdır. İnsan sadece kendi içinde değil dışında da fiili olarak çatışma halindedir. Şu halde insanı ne değiştirecek? İnsan olarak sizi ve beni ne değiştirecek?
İçindeki çelişkilerle, çarpık, bozuk bir zihin her şeyi berrak ve masumane görebilir mi? Zihin deneyimlerle birikip, kabalaşıp, hantallaşır. Böyle bir zihin uyanık olabilir mi? Binlerce deneyim edinse bile zihin her zaman açık ve dolaysız özgür olabilir.
J. Krishnamurti, “Hayat adını verdiğimiz şey çatışmadır,” der. Hayatımızda çok fazla acı var ve nasıl sonlandıracağımızı bilmiyoruz. Acının sona ermesi bilgeliğin başlangıcıdır. Acının ne olduğunu bilmeden ve onun doğasını ve yapısını anlamadan sevginin ne olduğunu da bilemeyiz. Bize göre sevgi acıdır, hazdır, kıskançlıktır. Kıskanç ve rekabetçi bir insan sevebilir mi? Sevginin ne olduğunu da bir an önce anlamamız gerekli.
Tanrı adına, bir ideoloji adına , ülke adına, başka şeyler adına 5.000 yılda 15.000 savaş olmuş. Hala ne sevgiye ne de şefkate sahibiz.
Peki, tüm yaşanılanlarla varlığımızı nasıl sürdürebiliriz? Uygarlığımızın ve türümüzün refahı için neler yapabiliriz. Bu konuda ben söz sahibi değilsem, o zaman kimdi söz sahibi?
Tek başına ayakta durup kendimiz için doğru cevabı arayabilir miyiz? Zihnimizi keşfederek çok yoğun bir şekilde şartlandırılmış olan kalbimiz ve hem bilinç düzeyinde hem de bilinçaltında tamamen özgür olabilir mi?
Bunlardan kurtulmak için başka birisinin yardımını mı bekliyoruz?
İnsan keşif yolculuğunu tek başına yapması gerektiğini gözlemliyor. Sorular meydan okuyor ve bu meydan okumaya karşılık vermem gerekiyordu. Sorulara eski yanıtları bulmak için yola çıktım.
Bugünün gerçek üniversitesi bir kitaplıktır..
Antik Çağların en saygın okullarının yüreğini hissetmek için sığınağım inziva yeri olan odamda “Kitaplar Okulu”nu yaratmak izin “Ben Kapsülü”ne binerek kendimi her şeyden izole ettim.
Kalbinin kendisine sunduğu şeyi- akıl ona “Bunu yapamazsın” dediği için-denemeyen kişi “Hiçbir içten ödülsüz kalmaz” fikrini görev edinen herkese ebediyen seslenen Gerçeğin Sesi’ni duyamaz.
İnsanların tüm işlerinde çabalar ve sonuçlar vardır. Sonucu etkileyen ne ölçüde gayret edildiğidir; şans değildir.
Aklınızda yücelttiğiniz hayal , yüreğinizde taçlandırdığınız ideal her ne ise , hayatınızı bunlarla inşa edersiniz; bunlar olursunuz.
James Allen, “Aklın sükuneti, bilgeliğin en değerli hazinelerinden biridir,” der.
İnsanlık tarihinde kazı çalışması başlattım. İnsan binlerce yılın ürünüdür; tüm tarih , geçmişin tüm bilgisi her birimizin içinde gömülüdür; onu nasıl derinlere inip çıkaracağınızı bilirseniz bulabilirsiniz. Bu nedenle insanın kendini tanıması son derece önemlidir. Kişi eğer kendini tanımak istiyorsa doğrudan kendine bakması gerekir.
Uyuyan uyandığında, arayışçı doğar.
Arayışı gizlice başlatan şey üç parçaya bölünmüş bir ebedi Benlik vardır; “Arayışçı, Arayış, Kutsal Olan.”
Halil Cibran’a göre herkes kadim gerçeklerin bilinciyle doğar. Gerçek yüzlerini gizleyen toplumun içinde bu bilgiyi unutur, arayışından vazgeçer. Ta ki bir gün uykusundan uyanana ve her şeyi olduğu gibi görene kadar. Ancak bu özgürlüğün bedeli meczup olarak görülmesi ve toplumun dışına itilmesidir.
Okumak hayatlarımızı, hayatlarımız da okumamızı değiştirir.
Hiçbir haritada olmayan böyle bir denize açılırken, bilinmeyen derinliklere dalarken cevaplar üzerinde düşünmek yerinde olacaktır. Disiplin öğrenmek demektir. Öğrenmek ve ortaya çıkarmak kendi disiplinini getirir.
Kütüphanemde Kadim Sohbet arkadaşları edindim. Nereye gidersem onları ve onlardan öğrendiklerimi beraberimde götürdüm. Basılmayan kitapları için de çok üzüldüğümü belirtmek isterim. Acaba içlerinde ne yazıyordu diye kafa patlattığım zamanlar çok oldu.
Kitaplar aracılığıyla sadece yeryüzünün değil, gökyüzünün de çocuğu olduğum hatırlatıldı. Kozmos’u yani evrenin düzenini keşfetmek için öze dönüş yolculuğunu başlattım. İçsel hedefler belirledim. Ben’i parçalara ayırdım. Kendimi fethetmek için derinlere daldım.
Kişisel önyargıda bulunmadan, çarpıtmadan her şeyi apaçık gören zihin düzensizliği kavrayabilir ve ondan kurtulabilir, böyle bir zihin erdemli ve düzenlidir.
Tüm bunları yapabilmek için yöntem ve ilkeler edindim. Kendi kendime koçluk yaparken içsel motivasyon sözlerim şöyleydi: “İçini anladığında ve onun için çalıştığında her şey eksiksiz olacaktır.”
Joseph Murpy, “Zihniniz de, dünyanızı olmasını istediğiniz yere getirmeden önce değişmelidir,” der. Zihnin işlevini anlamaya başlamanın en iyi yolu, onu bir bahçe olarak düşünmektir. Harika düşünce tohumlarını zihne ekme egzersizlerinin sonunda kanatlarımı açarak etere kadar yükseldim. Boşlukta kaybolmadan uzun bir süre bekledim.
Gökyüzünde, yıldızları, kürelerin müziğini gezegenlerin uyum içinde dönüşlerini ve birbirlerine zarar vermeden tekamül ettiklerini ve kocaman bir boşlukta bunu yaparken birlikte nasıl hareket ettiklerini izledim.
Zor hakkında iki şey söyleyebilirim. Hayatınızı alt üst eder. Ve sizi taahhüt ettiğiniz noktaya kadar nefessiz bırakır.
İçsel yaşamın farkındalığıyla hazinelerimin her bir parçasını bütün haline getirerek yüzeye indim. İnsan kendini özgürce gözlemlediğinde kim olduğunu görecektir.
Dışsal değişim ancak derin içsel bir devrim olduğunda anlam kazanır. O zaman içsel olan ile dışsal olan ayrı hareketler değil aynı hareket olur.
Özgürlük alanım Blog’da yıllardır içsel yaşamı anlatarak, öğrendiklerimin, kitapların, ruhumun, duygularımın ve düşüncelerimin asistanlığını yaparak Yazma Görevimi yerine getiriyorum.
Gece’leri gökyüzünden göz kırpan iki yıldızım için birkaç kelimem olacak. 33 yaşında tedavi sürecinde olan ve beni rüyasında görüp, aldırmaktan vazgeçen; yaşadığı zorluklara rağmen içinde büyüten, fiziksel doğumumu gerçekleştiren Aynam; varoluş kahramanlarım, tekamül yolculuğumdaki yol arkadaşlarım, rehberlerim. Adımı Tomris olarak belirleyip, ardından Yasemin isminde resmiyete döken. Makro bakış açısıyla “Yaşam Okulu”nda sevildiğimi hissettiren, tekamül için derslerime hazırlayan, Anne ve Babama teşekkür ederim.
Sizler için ölüm nedir?
Ölümün anlamını sorguluyorsanız eğer; keşfetmekten korkmadığınız anlamına gelir. Kuşkusuz beden sürekli yıpranır ölür, organizma çöker. İnsan akıllıca yaşarsa, aşırı baskıdan, gerilimden ve heyecandan uzak durursa ömrü biraz daha uzayabilir.
Size haz veren şeylerden vazgeçtiğinizde işte bu ölümdür. Hiç denediniz mi? Bunu denediğinizde zihniniz son derece uyanık, canlı, duyarlı, özgür ve yükten kurtulmuş hale gelir.
Sevgi sizin için haz ise beraberinde acıyı da getirir. İnsan sevginin ne olduğunu ancak kendi başına bulabilir. Sevgiyi anlamak ölümü anlamaktır. Tüm bunlar meditasyon mucizesi ve onun güzelliğidir. Böyle bir zihin sınır tanımaz. Rekabet, saldırganlık, şiddet, ve kavga yok olduğunda, ayrım ortadan kalkar.
Günün birinde Sevgi Planı‘na ben de geçeceğim. Farkındayım, bu kapıdan geçerken varoluşun gücünü bilerek yanımda götürebileceğim tek bir armağan olduğunu; Gelişmiş bir varlık olmak…
Bedri Ruhseman şöyle der: “İnsanlar için realite, hislerinin ilgili olduğu varoluşa inanmaları demektir. Hisler daima değiştiğine göre sabit bir realite yoktur. İdraklar genişledikçe ve arttıkça hisler ve realiteler değişir ve kapsamı artar. Çünkü realiteler idrakla beraber yürürler. Yükseldikçe realitelerin de kapsamı değişir.”
Realitenizi bizzat yarattığınız yolundaki inancın güçlenmesi şu sırada olmakta olan en büyük değişimlerden biridir.
İçinde bulunduğunuz realite nedir?
Realite bilgidir. Sizler de içinde bulunduğunuz realitenin farkındaysanız iradenin doğru kullanımıyla içinde yaşadığınız enerji titreşimleri yeni ve daha yüksek bir oktava geçerken; varoluş sürecinize yeni deneyimler katabilirsiniz.
İradenizi, hayrınıza olanı tezahür ettirme yolunda
kullanmayı öğrenmeniz Yüksek İrade ile uyum içinde akmanızdır.
İradenin doğru kullanımı demek başkalarının zorlayıcı iradelerinin sizi yönetmesine izin vermemeyi öğrenmek demektir.
Başka insanların kalplerinden enerji alın, onların irade merkezlerinden değil.
Büyüme değişim yapmayı içerir ; yeni beceriler öğrenmeyi ve hayatınıza yeni formları, tutumları , perspektifleri ve yeni insanları kabul etmeyi içerir.
Ruhsal yönden büyümenin ödülleri çoktur. Berrak bir yön duygusu , daha büyük bir kendine hakimiyet duygusu, olanların nedenleri hakkında daha derin bir anlayış. Siz hayatınızdan zevk alıp onu anlamaya başladığınızda gelen ve devamlı artan sükunet hali. Kendinize karşı sevgi dolu bir hayat yaşayabilirsiniz.
Kendiniz gelişin ve örnek olun.
Şimdi elinizi kalbinize koyun ve kalbinizden hissedin. Eğer içsel bir sükunete ermişseniz, eğer sahiden dinginseniz sevgiye ve güzelliğe sahipsinizdir; kalbinizdeki güzelliğe.
Hayata gelirken seçtiğim yaşam biçiminin ruhsal gelişimime faydasını anlıyor ve bunun için gereken riskleri alıyor ve en etkili dersleri çıkarıyorum.
Bilincimiz ilk kez kendisinin farkına vardığında bir tür ruhsal doğum gerçekleşir.
“Kalp ne kadar etkilenirse bilgi o kadar derindir; ve bilgi ne kadar derinse insanın kavrayacağı ve ifade edeceği sözcük sayısı o denli azdır.”
— Marcus Dimitri, True Snow