“Hiçbir sorun onu yaratan bilinç düzeyinde çözülmez.“
— ALBERT EINSTEIN

Sevgili Okur,
İstanbul Suadiye D&R ziyaretim ve raftan iletişim kuran Joe Vitale, Uyanış Kursu kitabı. Kitabın kapağını araladığım da mesaj niteliğinde Albert Einstein‘ın balyoz gibi vuran sözleri. Satırları okudukça beynimi açan kelimeler, uyanmak, farkındalık, farkındalık ötesi sahi ne demekti!!!
Bu kitap neden elime geçmişti ve kitap bana ne anlatmak istiyordu. Hangi bilinç düzeyindeydim. Hangi bilinç düzeyine uyanmam isteniyordu. Yıllar önce Reiki Sanatını öğrenmek enerji tıbbı hakkında bilgi vermiş olsa da; kitap hangi bilgiyi yeniden çerçeveleyerek sunmak istiyordu.
Kitap, kısaca şunu vaat ediyor; “Sizi tüm sorunlarınızdan özgür kılar ve aradığınız mutluluğa ulaştırır.” Kitabın en son sayfasında Mucize Koçluğu ile ilgili bilgi de yer alıyordu.
2014 yılında Temel Koçluk Eğitimin’de Koçluk sürecinin yöntem ve ilkelerini derinlemesine incelemek zaten yeterince zorlamıştı. Mucize kelimesiyle ilgili aldığım mesajlarla ne yapmam gerekiyordu. Peki, gerçek anlamıyla mucize ne demekti!
Bir şeyin oluşabilmesi için öncelikle her bir mesaj niteliği taşıyan parçanın özüne inerek bilgi edinmek ve ardından bütün haline getirebilme becerisi geliştirmek gerekiyor.
Aynı dönem Deepak Chopra’nın Yeter Ki İste kitabıyla tanıştım. Tesadüf mutlak alandan gelerek niyetlerimizi ve hayallerimizi hayata geçirmek amacıyla ilerleyeceğimiz yolda bize rehberlik eden mesajlardır.
İçsel olarak Mucize Koçu olma konusunda da gelen dürtülerin yoğunluğunu belirtmek de fayda görüyorum.
“Mucizeler her gün gerçekleşir.” Ve öyle sandığınız gibi uzak diyarlardaki bir kasabada veya dünyanın ta öte ucundaki kutsal bir mekânda değil, hemen yanı başımızda, günlük yaşantımızın tam da içinde gerçekleşirler. Mucizeler saklandıkları gizli kaynaklarından bir baloncuk misali aniden çıkıverir, etrafımızı envai çeşit fırsatlarla donatır ve sonra da geldikleri gibi birdenbire yok oluverirler. Onlar günlük yaşantımızın kuyrukluyıldızlarıdır adeta. Gökyüzünde ne vakit kayan bir yıldız görsek kendimizi sihirli bir olaya tanık olmuş sayarız. Oysa onları sihirli kılan şey olayın nadiren gerçekleşmesi değil, bizlerin bu olaya nadiren tanık olmamızdır. Aslında atmosfer sürekli kayan yıldızlarla doludur. Ne var ki bizler gün ışığının gözlerimizi kamaştıran etkisiyle onları çıplak gözle seçemeyiz. Kayan bir yıldız gece dahi olsa, ancak berrak bir gökyüzünde doğru noktaya bakıyorsak seçebiliriz.
Her ne kadar mucizeleri sıra dışı olaylar olarak tanımlasak da, mucizeler de aynen kuyrukluyıldızlar gibi her gün algı dünyamızdan hızla gelir geçerler. Bizler ise ya —kendi kaderimizin karşımızda duran mucizelerin ayırdında olabilmek ile olamamak arasındaki hassas dengeye bağlı olduğunu bilemediğimiz için önümüzden geçip giden mucizelere -kayıtsız kalırız ya da tepki veririz. Mucizelerin varlığına odaklandığımızda hayat aniden baş döndüren bir deneyim, hayal ettiğimizden çok daha harikulade ve heyecan verici bir hal alır.
Bir mucizeye tanık olsanız bu durumun farkına varabilir misiniz? Veya farkına vardığınızı düşünürsek nasıl tepki verirsiniz? Ve bir şekilde karşınıza çıkan fırsatlara hükmetme gücünüz olsaydı mucizelerden hangisini seçerdiniz?
Bir öğretmen ancak siz o son derse hazır olduğunuzda ortaya çıkar…
En zor sınavımda ayakta durmaya çalışırken yıllardır içimde yanıp sönen “Mucize” kelimesiyle yapmak istediğim şeyi Öz insan desenlerinden geçerek Mucizeler Kursu Eğitmeni İrem Orhon‘u getirmişti. Yaşamda tevafuk vardır. Allah onu karşıma çıkardıysa bunun bir sebebi vardı.
Mucizeler Kursu‘nu okuyuncaya kadar “Mucize”nin bir İDRAK değişikliği olduğunu bilmiyordum.
Mucizeler Kursu’ nda şöyle yazar: “Mucizeler doğal biçimde, sevginin ifadeleri olarak meydana gelirler,” Onlar, bizim düşünme biçimimizde meydana gelen bir değişimi, zihnin gücünü şifa ve düzeltme sürecine yöneltmemizi yansıtırlar.
Bu şifa olayı pek çok şekle bürünebilir, Bazen bir mucize maddi koşullarda bir değişimdir, bedensel şifa gibi. Başka zamanlarda bu bir psikolojik ya da duygusal değişim olarak tezahür edebilir. Bu nesnel durumdaki bir değişimden çok her ne kadar böyle bir değişim sık sık meydana gelse de aslında bizim durumu algılayış biçimimizdeki bir değişimdir. Değişen, öncelikle, bir deneyimi zihnimizde nasıl tuttuğumuz, yani deneyimi nasıl deneyimlediğimizdir.
İnsanlık öyküsünü, davranışlar ve dışımızda vuku bulan her şey üzerindeki tüm konsantrasyonumuzu içeren dünya bir illüzyon dünyasıdır. O, daha gerçek bir dünyanın önündeki bir perdedir, bir ortak rüyadır. Bir mucize, rüyamızdaki figürlerin bir “yeniden -düzenlenişi” değildir. Bir mucize, bizim bu rüyadan uyanışımızdır.
Mucizeler isterken, biz pratik bir hedefi gözetiriz: iç-huzuruna geri dönüşü. Biz dışımızdaki bir şeylerin değil, İçimizdeki bir şeyin değişmesini isteriz.
Düşünce her şeyin yaradılış düzeyi olduğuna göre, zihnimizi değiştirmek demek, sonuçta, kişisel güçlenme demektir. Her ne kadar korkunun yerine sevgiyi seçmek insanın yapacağı bir seçim olsa da, bunun hayatımızın her boyutunda meydana getirdiği kökten değişim bir Tanrı lütfudur. Mucizeler, bizimkinin ötesindeki bir düşünce sisteminden, ‘bizim kutsallığımız adına yapılan bir ricadır. İşlerin normal seyrinde yürüyüşünü yöneten yasalar, sevginin varlığında (mevcudiyetiyle) aşılır. Artık sınırlı olmayan, sınırlılığı aşan düşünce, sınırlılığı aşan deneyimler getirir.
Kendi hakkımızdaki idrakimiz bizim davranışlarımızı tayin eder. Eğer küçük, sınırlı, yetersiz yaratıklar olduğumuzu düşünüyorsak, o zaman öyle davranma eğiliminde oluruz, her ne yaparsak yapalım, yaydığımız enerji o düşünceleri yansıtır. Eğer, sahip olduğumuz sonsuz bollukta sevgi ve güçten bol bol verebilecek muhteşem varlıklar olduğumuzu düşünüyorsak, o zaman o yolda davranmaya başlarız. Bir kez daha, çevremizdeki enerji bizim bilinç ‘halimizi yansıtır.
Tüm zihinler birbiriyle bağlantılı olduğundan, herhangi bir kimsenin idrakini düzeltmesi, bir düzeyde, insan ırkına ait ortak zihnin şifa bulmasını sağlar. Değişmesi gereken şey aslında durum ya da koşullar değil biziz .
Mucizeler Kursu, bizi pırıl pırıl aydınlık bir odada oturan ve parmaklarıyla gözlerini örtmüş olan ve odanın karanlık olduğundan yakınan insanlara benzetir, Işık gelmiştir ama biz onu görmemekteyizdir. Fark etmeyiz ki içinde bulunduğumuz an, daima, yeniden başlamak için bir şans, bir ışık-dolu andır. Biz ışığa sanki karanlıkmış gibi karşılık veririz ve böylece ışık : karanlığa döner. Bazen ancak geçmişe dönüp baktığımızda, ise hayatta bir başka şans daha, yeni bir ilişki ya da herhangi bir şey verildiğini, fakat o sırada geçmişe tepki vermekle öylesine meşgul olduğumuzdan dolayı o yepyeni fırsatı kaçırmış olduğumuzu görürüz.
Sevgi bir kritik kütleye ulaştığında, yeterince insan mucize anlayışına sahip olduğunda, dünya kökten bir değişim geçirecektir.
Bu on birinci saattir, yani karar değiştirmek için son fırsattır. Kurs bize diyor ki, ne öğrendiğimiz değil fakat öğrenişimizin sevinçle mi, acıyla mı olacağı bize kalmış bir şeydir. Biz birbirimizi sevmeyi öğreneceğiz, fakat onu acı çekerek mi yoksa huzur içinde mi öğreneceğimiz tamamıyla bize kalmış bir şeydir…
Sevgiyle okuyunuz…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.