“Kıtlık sinyalleri, beynimizi kandırarak elimizdekiyle yetinmeyi değil, daha fazlasını istemeyi öğretiyor. Bu sinyaller, modern dünyanın en güçlü manipülasyon araçları haline geldi.”
—Michael Easter
Merhaba,
Michael Easter’ın bu sözü, “Kıtlık Beyni” kitabının ana mesajını açıkça özetliyor: bolluk içinde yaşarken bile neden eksik hissettiğimizi ve bu hissin nasıl tetiklendiğini sorguluyor…
Michael Easter, bilim muhabiri ve profesör olarak insan davranışlarını anlamaya ilgi duyuyor. Birçok insan yeni ve iyi alışkanlıklar kazanmaya odaklanır, ancak önce bize en çok zarar veren davranışları nasıl düzeltebileceğimizi öğrenmek gerekir. Çünkü şöyle bir durum var; iyi alışkanlıklar geliştirmek için kendinize ne kadar gaz verdiğinizin bir önemi yoktur, eğer kötü alışkanlıklarınızı ele almazsanız bir ayağınız hala frende demektir.
Bize en çok zarar veren davranışların kendine özgü bir örüntüsü olduğunu fark ettiğimizde, bunları hızlıca ve sık sık tekrarlayabiliyoruz. En kötü alışkanlıkla, hızlı- ve nihai zararımıza olacak- bir şekilde art arda tekrarlayabileceğimiz alışkanlıklardır. Bu davranışlar genellikle kısa vadede eğlenceli ve ödüllendirici olsa da uzun vadede geri teper.
Hepimiz bir dereceye kadar böyle şeyler yapıyoruz. Ve bu davranışların zararlı olduğunu fark etsek bile bırakmakta zorlanıyoruz.
Ölçülü olduğu sürece herhangi bir davranışın kabul edilebilir olduğunu herkes bilir. Ama neden ölçülü olmak konusunda bu kadar kötüyüz? Doyduğumuz halde neden yemeye devam ediyoruz? Çok fazla şeye sahip olduğumuz halde neden alışveriş yapmaya devam ediyoruz? Zaten sarhoşken neden daha da içmeye devam ediyoruz? Bizi mutsuz hissettirdiği halde neden sosyal medya da geziniyoruz? Ekranın ötesinde daha anlamlı bir hayatın bizi teğet geçtiğini fark ettiğimizde bile neden sürekli televizyon izliyoruz? Neden böyle takılıp kalıyoruz? Sonunda pişmanlık duyduğumuz halde neden aynı şeyi tekrarlamak zorunda hissediyoruz?
Bu davranışların genellikle “kıtlık” duygularına verilen tepkiler olduğu. Ve bunları tetiklemek için tek gereken, küçük bir “kıtlık sinyali”.
Kıtlık Sinyali Nedir?
Kıtlık sinyali, araştırmacıların kıtlık zihniyetimiz olarak adlandırdığı şeyi tetikleyen bir bilgidir. Bu zihniyet bizi yeterli kaynağa sahip olmadığımıza inandırır. Sonuç olarak, sorunumuzu çözeceğine ve bize bir bütünlük hissi kazandıracağına inandığımız o tek şeyi elde etmeye veya başarmaya yoğun bir şekilde odaklanırız.
Michael Easter, kıtlık sinyallerinin zihnimizde nasıl yankılandığını çözümleyerek, kendimize attığımız frenin yerini anlayış ve dönüşümle değiştirmemizi mümkün kılmaya çalışır.
Kıtlık Sinyali Tarihi
Kıtlık sinyali kavramı, Michael Easter’ın “Kıtlık Beyni” kitabında modern insanın davranışlarını açıklamak için kullandığı bir terimdir. Ancak bu kavramın tarihsel kökeni, insanlık tarihindeki gerçek kıtlık deneyimlerine dayanır. İşte bu sinyalin tarihsel arka planına dair kısa bir çerçeve:
Kıtlık Sinyalinin Evrimsel Kökeni
- İnsan beyni, binlerce yıl boyunca kıtlık ve belirsizlik ortamlarında hayatta kalmak üzere evrimleşti.
- Bu süreçte, çevredeki en küçük kaynak eksikliği bile “alarm” olarak algılanmaya başladı — bu da kıtlık sinyali dediğimiz tepkiyi doğurdu.
- Bu sinyal, daha fazla yemek yeme, stok yapma, riskten kaçınma gibi davranışları tetikliyordu.
Tarihte Kıtlık Deneyimleri
- Antik Mısır’da Hz. Yusuf’un rüyasıyla yorumlanan 7 yıllık bolluk ve ardından gelen 7 yıllık kıtlık, en eski kayıtlı örneklerden biridir.
- Avrupa’da 1315–1317 yılları arasında yaşanan Büyük Kıtlık, milyonlarca insanın ölümüne neden oldu.
- 1845–1852 yılları arasında İrlanda’da yaşanan Patates Kıtlığı, hem göç dalgalarına hem de toplumsal travmalara yol açtı.
- Osmanlı döneminde de İstanbul gibi büyük şehirlerde zahire eksikliği, halkın davranışlarını doğrudan etkileyen kıtlık sinyalleri yaratıyordu.
“Zahire” kelimesi, gerektiğinde kullanılmak üzere saklanan tahıl veya aşlık anlamına gelir. Arapça kökenli olan bu sözcük, özellikle Osmanlı döneminde gıda güvenliği ve halkın temel besin ihtiyacını karşılamak için sıkça kullanılmıştır.
Modern Dünyada Kıtlık Sinyalleri
- Bugün fiziksel kıtlık olmasa da, beynimiz hâlâ “yetersizlik” algısına karşı aşırı tepki veriyor.
- Sosyal medya, sınırlı stok uyarıları, ekonomik belirsizlik gibi faktörler, bu sinyali tetikleyerek aşırı tüketim, bağımlılık ve tatminsizlik gibi davranışlara yol açıyor.
Kıtlık Döngüsü Nedir?
- Kıtlık sinyali tetiklenir: Raflar boşalır, haberler panik yaratır, sosyal medya sınırlı stok uyarılarıyla dolup taşar.
- Beyin alarm verir: Atalarımızdan miras kalan kıtlık zihniyeti devreye girer — “Yeterince yok, hemen almalıyım!”
- Aşırı tüketim başlar: İnsanlar ihtiyaç duymadıkları ürünleri bile stoklamaya başlar.
- Yeni sinyaller doğar: Bu davranışlar daha fazla kıtlık algısı yaratır, başkaları da aynı şekilde tepki verir.
- Döngü kendini besler: Kıtlık sinyali → panik → tüketim → yeni sinyal → tekrar panik…
Easter’ın Vurgusu: Kıtlık Döngüsü Devam Ediyor
“Teknoloji, arzuladığımız her şeye bol miktarda erişim sağlamak için ilerlerken aynı zamanda şirketlere davranışlarımızı etkilemek için bir içgörü kazandırdı. Bu durum özellikle sık sık- tekrarlayabileceğimiz – ve çoğu zaman da bizim zararımıza olan- davranışlar için geçerli. Görünen o ki, neredeyse bir “kıtlık döngüsü” gibi daha büyük bir davranış kalıbı söz konusu.” — Michael Easter
Michael Easter’a göre bu döngü, modern dünyada gerçek kıtlıktan çok algılanan kıtlıkla tetikleniyor. COVID-19 gibi krizler, bu döngüyü görünür kıldı çünkü:
- Fiziksel kıtlık çoğu zaman geçici olsa da,
- Zihinsel kıtlık kalıcı etkiler bırakabiliyor.
Kıtlık Döngüsünün Anatomisi
Algılanan kıtlık, bireyin gerçek ihtiyaçlarından çok, dışsal uyarıcılara verdiği tepkilerle şekillenir. Pazarlama stratejileri, sosyal medya algoritmaları, sınırlı teklif mesajları ve sürekli yenilenen içerikler — hepsi bu döngüyü besleyen kıtlık sinyalleridir. Easter’a göre, teknoloji sadece erişim sağlamakla kalmaz; aynı zamanda arzuyu tetiklemek için kıtlık hissini yapay yollarla üretir.
Ve sonuç: bol kaynaklara rağmen sürekli bir “yetmezlik” duygusu… Zihin, bollukta bile eksiklik arar. COVID-19, bu davranış kalıplarını görünür kıldı çünkü fiziksel eksiklik geçiciydi; ama zihinsel açlık sürdürülebilirdi.
Pandemi sona ermiş gibi görünse de, tetiklediği kıtlık sinyalleri hâlâ zihnimizde yankılanıyor — ve bu da tüketim davranışlarını kalıcı biçimde etkiliyor.
Michael Easter’ın “kıtlık döngüsü” kavramı tam da bu durumu açıklıyor:
“Algılanan kıtlık, gerçek eksiklikten çok, zihinsel bir alarm sistemidir. Salgın gibi krizler bu alarmı tetikler; sonuçta insanlar daha fazla tüketmeye, daha fazla stoklamaya ve daha fazla arzu etmeye yönelir.” — Michael Easter
Pandemi Sonrası Kıtlık Döngüsünün Devam Eden Etkileri
- Tüketim alışkanlıkları dijitale kaydı: Online alışveriş, pandemiyle birlikte hız kazandı ve kalıcı hale geldi.
- Hedonik tüketim arttı: İnsanlar, salgın sonrası dönemde kendilerini ödüllendirme eğilimi gösterdi — oyun konsolları, ev içi konfor ürünleri, dijital abonelikler gibi keyif odaklı harcamalar yükseldi.
- Yerel zincirler ve grosmarketler güçlendi: Tüketiciler, yakın çevredeki mağazalara yönelerek “erişilebilirlik” üzerinden güvenlik arayışına girdi.
- Online yemek siparişi kalıcılaştı: Dijital platformlar üzerinden yemek siparişi, salgın sonrası dönemde bile hız kesmeden büyümeye devam etti.
Zihinsel Kıtlık: Geçici Krizden Kalıcı Davranışa
Easter’a göre, COVID-19 gibi krizler sadece fiziksel değil, psikolojik kıtlık sinyalleri de üretir. Bu sinyaller:
- Daha fazla tüketmeye yönlendirir,
- Tatmin yerine özlem duygusunu besler,
- Ve davranışsal döngüleri kalıcı hale getirir.
COVID-19 Dönemi Harcamaları (2020–2021)
Kaynak: IMF, DİSK-AR, TCMB verileri2
| Ülke | Nakit Harcama (GSYH %’si) | Tüketim Eğilimi | Davranışsal Etki |
|---|---|---|---|
| ABD | %16,7 | Panik alımları, ev içi konfor ürünleri | Kıtlık sinyaliyle tetiklenen aşırı tüketim |
| İngiltere | %16,2 | Gıda ve hijyen stoklaması | Güvenlik arayışı, belirsizlik korkusu |
| Türkiye | %1,1 | Temel ihtiyaçlara sınırlı destek | Düşük gelirli gruplarda daha yoğun kıtlık algısı |
Türkiye’de Alım Gücü ve Kıtlık Sinyali Bağlantısı
Ekonomik kaygı kaynaklı kıtlık döngüsü devreye girdi: gelecekteki belirsizliğe karşı mevcut kaynakları koruma çabası.
- Kamu harcamaları sınırlı kaldı: 2020’de Türkiye’nin pandemi için nakit harcama oranı GSYH’nin yalnızca %1.1’iydi. Gelişmiş ülkelerde bu oran %10–%20 aralığında değişiyordu.
- Kıtlık sinyali daha güçlü hissedildi: Azalan destek, yüksek enflasyon ve iş güvencesizliği halkta daha yoğun bir “kaynak yetmezliği” algısı oluşturdu.
- Bireysel tüketim davranışı değişti:
- Aşırı stoklama yerine “asgariyi sürdürme” eğilimi gözlendi.
- Temel ihtiyaçlara yönelim arttı.
Michael Easter’ın Perspektifiyle Türkiye’ye Yorum
Easter’ın kıtlık sinyali kavramı, yalnızca refah içinde fazla tüketimi değil; aynı zamanda kaynak erişiminin sınırlı olduğu ortamlarda oluşan zihinsel stresin davranışlara nasıl yansıdığını da kapsar.
Yani Türkiye özelinde, sinyal aşırı harcama şeklinde değil, daha çok tedirginlik, erteleme, temkinli tüketim biçiminde görünür. Bu da kıtlık döngüsünün farklı ekonomik koşullarda nasıl şekil değiştirdiğini gösteriyor.
Türkiye’de Kıtlık Sinyalleri
2025 verileri, Türkiye’de yalnızca yoksulluk değil, kıtlık algısının davranışlara yansıyan etkilerini de gösteriyor. Easter’ın kıtlık sinyali teorisine göre, alım gücü düşük bireyler sürekli olarak “yetmezlik” hissiyle yaşar — bu da karar alma süreçlerini bozar, ödül arayışlarını artırır, uzun vadeli düşünmeyi zorlaştırır.
- Asgari ücretle geçinmek, kişi için sürekli tetiklenen bir kıtlık sinyali haline gelir.
- Sosyal medya ve reklamlar, eksiklik duygusunu daha da besler; birey farkında olmadan döngüye girer: Sahip olmadığım şey → Eksiklik hissi → Tüketim ihtiyacı → Yeni kıtlık algısı.
- Zihinsel enerji tükenir, çünkü sürekli ekonomik hesaplama yapmak bile beyni yorarak iradeyi zayıflatır.
Easter’ın yaklaşımına göre bu durum, sadece fakirleşme değil, davranışsal kısıtlanma yaratır. İnsanlar sadece ne kadar kazandıklarıyla değil, nasıl düşündükleriyle de sınırlandırılır.
Temel İhtiyaç Harcamaları ve Alım Gücü
2025 Haziran verilerine göre dört kişilik bir ailenin:
- Açlık sınırı (sadece gıda): 26.115 TL
- Yoksulluk sınırı (tüm temel harcamalar): 85.066 TL
- Bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti: 33.587 TL
- Asgari ücret: Bu tutarların oldukça altında, yani insanlar gıda dışındaki harcamaları karşılamakta zorlanıyor.
Bu veriler, Türkiye’deki bireylerin ve ailelerin günlük yaşamlarında nasıl bir ekonomik kıtlık duygusuna kapıldıklarını açıkça ortaya koyuyor. Michael Easter’ın Scarcity Brain kitabındaki “kıtlık sinyali” kavramı bu bağlamda daha da anlam kazanıyor: İnsanlar gerçek yoksunlukla karşı karşıya olmasa bile, sınırlı alım gücü zihinsel kıtlık algısını tetikleyebiliyor.
Günümüz Harcamaları (2023–2025 Eğilimleri)
Kaynak: Dünya Bankası, TÜİK, Easter’ın analizleri
- Tüketim artışı devam ediyor: Pandemi sonrası dönemde insanlar hâlâ “eksik kalma” korkusuyla alışveriş yapıyor.
- Hedonik harcamalar yükseldi: Tatil, teknoloji, dijital abonelik gibi keyif odaklı harcamalar arttı.
- Online alışveriş kalıcılaştı: Pandemide başlayan dijital tüketim alışkanlığı, bugün norm haline geldi.
- Kıtlık sinyalleri dijitalleşti: “Son 3 ürün kaldı!”, “Sadece bugün indirim!” gibi mesajlar kıtlık döngüsünü besliyor.
Sanayi Devrimi
Bu evrimsel dürtüleri takip etmek hayatta kalmamız için çok önemliydi ve tüm türler için geçerli olmaya devam ediyor. Ama biri hariç.
Sanayi Devrimi sırasında insanlar malları daha hızlı ve uygun fiyatlı üretme sanatında ustalaşarak kıtlık ortamlarından bolluk ortamlarına hızlı bir geçiş sağladılar. 1970’lere gelindiğinde, bu devrimin avantajları gelişmiş ülkelerdeki insanların çoğunluğuna ulaşmıştı ve bu faydalar o zamandan beri küresel olarak yayılmaya devam ediyor.
Kıtlık Sinyalini Susturmak
Sanki hala o eski kıtlık zamanlarında yaşıyormuşuz gibi düşünmeye ve davranmaya programlanmış durumdayız. Muazzam bir sinir ağından oluşan o yaklaşık 1.3 kiloluk beynimiz sürekli olarak çevreyi tarıyor, kıtlık sinyallerini tespit edip önceliklendiriyor ve bizi daha fazla tüketmeye teşvik ediyor.
Kısa süreli haz anlarının peşinden koşuyor ve sahip olduklarımızın değerini bilmek yerine sahip olmadıklarımızı elde etmeye odaklanıyoruz. Yani bir kıtlık beynimiz var.
Bilim, kıtlık beynimizin modern bolluk dünyamızda her zaman mantıklı olmadığını göstermektedir. Artık çoğu durumda aleyhimize çalışıyor ve dış güçler kararlarımızı etkilemek için onu kullanıyor.
Eğer hayatınızı gerçekten değiştirmek istiyorsanız, önce modern bollukla sarhoş olmuş zihninizi ayıltmakla başlayın. Çünkü Easter’ın dediği gibi, modern davranışlarımız kıtlık geçmişimizin yankısıdır.
➤Peki, eğer bu kıtlık sinyalleri bizi durmaksızın daha fazlasına sürüklüyorsa… Las Vegas’ta gerçekten kim kazanıyor?
Kıtlık Beyni, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Michael Easter’ın Kıtlık Beyni adlı eseri, modern insanın neden “elindekinden fazlasını” arzuladığını sorgulayan ve bu eğilimin kökenlerini evrimsel psikolojiyle açıklayan çarpıcı bir kişisel gelişim kitabı.
Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
Kıtlık Zihniyeti: Atalardan Miras Kalan Kodlar
- Easter’a göre beynimiz, atalarımızın kıtlıkla mücadele ettiği dönemlerden kalan bir “fazlasını arama” dürtüsüyle çalışıyor.
- Bu dürtü, günümüzde bolluk içinde yaşarken bile bizi tatminsizliğe ve aşırı tüketime sürüklüyor2.
Modern Teknolojinin Kışkırttığı Arzular
- Flört uygulamaları, sosyal medya, alışveriş algoritmaları gibi sistemler, bu kıtlık zihniyetini sürekli tetikliyor.
- Sonuç: kısa vadeli hazlar peşinde koşan, uzun vadeli tatmin duygusunu yitirmiş bireyler3.
Davranış Değişikliği ve Bolluk Zihniyeti
- Easter, bilim insanlarıyla yaptığı görüşmelerle, bu zihniyeti dönüştürmenin yollarını araştırıyor.
- Kitap, sağlıklı alışkanlıklar geliştirme, daha azla yetinmeyi öğrenme ve daha tatmin edici bir yaşam kurma üzerine somut öneriler sunuyor4.
Günümüzle Bağlantı: Tüketim, Kaygı ve Anlam Arayışı
- Kitap, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de tüketim kültürünün psikolojik etkilerini sorguluyor.
- “Daha fazlasını isteme” dürtüsünün kökenini anlamak, daha bilinçli ve dengeli bir yaşam için ilk adım olabilir.
Michael Easter: Konforun Ötesine Yolculuk Eden Hikâye Avcısı
Michael Easter, Las Vegas çölünün kıyısında yaşayan ama zihni dünyanın en uzak köşelerinde dolaşan bir yazar, akademisyen ve düşünce kaşifidir. Modern insanın neden hep “daha fazlasını” aradığını sorgulayan kitaplarıyla, çağımızın en derin psikolojik ve kültürel meselelerine ışık tutar.
Gazetecilik kariyerine Men’s Health dergisinde katkı editörü olarak başlayan Easter, zamanla Outside, Vice, Scientific American gibi yayınlarda da sesini duyurdu. Ancak onun asıl tutkusu, ekranların ötesine geçip gerçek hikâyelerin peşine düşmek oldu. Bu uğurda Bhutan’daki manastırlarda keşişlerle yaşadı, Bolivya’nın ormanlarında kayıp kabilelerle zaman geçirdi, Irak’ta uyuşturucu baronlarıyla röportaj yaptı ve İzlanda’da genetik bilimcilerle çalıştı.
Eserlerinde sadece bilimsel verileri değil, mistik deneyimleri ve antropolojik gözlemleri de harmanlayarak sunar.
The Comfort Crisis (Konfor Krizi): Kitap, disiplinli rahatsızlık yoluyla gelişmenin mümkün olduğunu savunur: doğayla temas, yalnızlık, sessizlik, fiziksel zorluklar ve bilinçli sınır aşımı. Easter, konforun bizi uyuşturduğunu; oysa gerçek sağlık, mutluluk ve anlamın konfor alanının dışında bulunduğunu gösterir.
Scarcity Brain (Kıtlık Beyni): Bolluk çağında neden hâlâ eksik hissettiğimizi sorgulayan; kıtlık sinyalleriyle tetiklenen alışkanlıklarımızı yeniden kodlamayı amaçlayan bir davranış haritasıdır.
Michael Easter, kitaplarında, insanın evrimsel geçmişiyle bugünkü davranışları arasındaki köprüyü kurar. Ona göre, modern yaşamın sunduğu bolluk, bizi tatmin değil, daha derin bir eksiklik hissine sürüklüyor.
UNLV’de (Nevada Üniversitesi, Las Vegas) gazetecilik profesörü olan Easter, aynı zamanda Public Communications Institute adlı düşünce kuruluşunun kurucu ortaklarındandır. Akademik kimliğini, sahadaki deneyimleriyle besler; çünkü ona göre hakikat, yalnızca ekran başında değil, tozlu patikalarda aranmalıdır.
Eşi ve iki köpeğiyle birlikte yaşadığı Las Vegas’ta, sessizlikle konforun sınırlarını sorgularken, dünyanın dört bir yanındaki okuyuculara şu soruyu yöneltir: “Gerçekten neye ihtiyacımız var — ve neden hep daha fazlasını isteriz?”
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın