“Toprağı ekip biçmeyi, işlemeyi unutmak; kendimizi unutmak demektir…”
— Sue Stuart Smith
Merhaba,
Epiküros’un bahçesi, düşüncenin ve dostluğun filizlendiği bir mekândı. Sue Stuart-Smith’in Zihnimizde ve Ruhumuzda Bahçıvanlık adlı eseri ise, bu metaforu günümüz psikolojisine taşıyor. Bahçeye yönelmek, sadece toprağa değil, kendimize de kök salmak demektir. Epiküros’un felsefi bahçesiyle başlayan bu yolculuk, Stuart-Smith’in terapötik bahçesiyle devam ediyor. Belki de hepimizin ihtiyacı olan şey, kendi iç bahçemizi kurmak.
Sue Stuart-Smith’in hem psikiyatrist hem de tutkulu bir bahçıvan olarak bahçeciliğin zihinsel sağlık üzerindeki iyileştirici etkilerini tarihsel örneklerle anlatması, kitabı sadece bir kişisel gelişim metni değil, aynı zamanda kültürel bir inceleme haline getiriyor.
1920’lerde savaş sonrası dönemde eski askerlerin rehabilitasyonu için bir yıl süren bahçecilik eğitimi—kitabın en çarpıcı örneklerinden biri. Bu uygulama, özellikle I. Dünya Savaşı’ndan dönen askerlerin travmalarını hafifletmek amacıyla İngiltere’de başlatılmıştı. Bahçecilik, hem fiziksel hem de zihinsel olarak iyileşme sürecine katkı sağlıyordu. Toprakla uğraşmak, düzen kurmak, büyümeyi izlemek… bunlar, savaşın kaotik ve yıkıcı etkilerine karşı bir denge sunuyordu.
Bahçe Katarsisi: Arınmanın Sessiz Dili
“Bahçedeki bu çalışma, dışarıdan ölü ancak içinizde garip bir şekilde yenilenmiş hissetmenizi sağlayabilir; bu süreçte kendi üzerinizde çalışmışsınız gibi hem arınabilir hem de yeniden enerji kazanabilirsiniz. Bir nevi bahçe katarsisi…” — Sue Stuart Smith
Sue Stuart-Smith’in “bahçe katarsisi” dediği şey, doğayla kurulan ilişkinin insanın iç dünyasında nasıl bir dönüşüm yaratabileceğini anlatıyor. Bahçede yapılan fiziksel emek, sadece dışsal bir uğraş değil; aynı zamanda içsel bir temizlik, bir yeniden doğuş süreci gibi işliyor.
“Dışarıdan ölü, içeriden yenilenmiş” ifadesi, depresyon ya da tükenmişlik gibi ruhsal durumlarda kişinin dış dünyayla bağının kopmuş gibi hissedilmesine rağmen, doğayla temasın içsel bir kıvılcım yaratabileceğini gösteriyor. Bahçeyle uğraşmak, bir tür meditasyon gibi; toprağa dokunmak, ritmik bir şekilde çalışmak, büyümeyi izlemek… bunlar insanın kendi içsel döngüsünü de yeniden başlatıyor.
Bu “katarsis” kavramı, Antik Yunan’dan beri ruhsal arınmayı ifade eder. Stuart-Smith bunu bahçecilikle ilişkilendirerek, doğanın terapötik gücünü hem bilimsel hem de edebi bir dille aktarıyor. Bahçede geçirilen zaman, kişinin kendiyle yüzleşmesini, geçmişiyle barışmasını ve geleceğe umutla bakmasını sağlayabiliyor.
➤Doğayla kurulan bağın sizlerin hayatında nasıl bir yeri var? Bahçecilik, yürüyüş, bitki yetiştirme gibi şeyler sizlerde de benzer bir etki yaratıyor mu?
Yazarın Notu: “Tabiat ışığı”
Doğayla bir olmak, insanın kendi özüyle temas kurması gibi. Bahçecilik, yürüyüş, gökyüzüne bakmak, bir ağacın gövdesine dokunmak… bunlar sadece fiziksel eylemler değil; aynı zamanda varoluşsal farkındalık anları.
Farkındalık, derin bir mesele… Çünkü sadece görmek değil, görmenin ötesinde hissetmek, anlamak, kendini o bütünün bir parçası olarak deneyimlemek gerekiyor. Sue Stuart-Smith’in kitabında da bu tema sıkça işleniyor: Doğayla kurulan bağ, insanın ruhsal bütünlüğünü yeniden inşa etmesine yardımcı oluyor. Bahçede geçirilen zaman, bir tür içsel sessizlik yaratıyor; o sessizlikte insan kendi sesini duyabiliyor.
Ve belki de “iyi gelmek” dediğimiz şey, tam olarak bu: Kendini evrenin bir parçası olarak hissetmek. Ayrı değil, ait. Kırık değil, köklü. Karmaşık değil, sade.
➤Sizce insanın doğayla kurduğu bağ, modern yaşamın hangi yönlerini iyileştirebilir?
Tabiat Işığı: Ruhun Köklerine Yolculuk
Doğadan kopmak, aslında kendinden kopmak demek. Çünkü insan, doğanın bir parçası değil; doğanın ta kendisi. Toprakla, suyla, ışıkla kurulan bağ sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir köprü. O köprü yıkıldığında, insan yönünü kaybediyor.
“Yeryüzünün en kadim şifası”… Çünkü bu şifa, yok eden değil; iyileştiren, birleştiren, hatırlatan bir güç. Doğa, insanın içindeki karamsarlığı, kargaşayı, yabancılaşmayı söküp atabilecek kadar güçlü. Ama ne yazık ki bu güç, modern yaşamın gürültüsünde bastırılmak isteniyor. Betonla, ekranla, hızla örtülüyor.
Doğadan kopan insan, aidiyetini yitiriyor. Nereye ait olduğunu bilemiyor çünkü artık toprağın kokusunu, rüzgarın sesini, güneşin dokunuşunu hatırlamıyor. Ve bu unutma, beraberinde hissedememeyi getiriyor. Hissizleşmek, insanın en büyük kaybı belki de.
➤Hangi doğa anları sizi en çok etkiliyor? Bahçecilik dışında sizi doğaya yakınlaştıran başka ritüellerin var mı?
Bu sorular, doğayla kurduğunuz bağın ne kadar derin olduğunu keşfetmeniz için bir davet. Belki de farkında olmadan iç bahçenizi çoktan kurdunuz.
Farkındalık Eksikliği … Bu yansımayı görebilmek için durmak, bakmak ve hissetmek gerekir. Ama modern yaşamın hızı, insanı kendi mekânına bile yabancılaştırıyor. İnsan, evinde yaşıyor ama evini yaşamıyor. Bahçesinde yürüyor ama toprağı duymuyor. Bu yüzden “iç bahçe” dediğimiz şey, çoğu zaman sessizce var oluyor ama bilinçli olarak inşa edilmiyor.
İç Bahçenin Sessiz Aynası: Mekânın Ruhsal Yansımaları
➤Evim bana ne hissettiriyor? Bahçemde hangi duygular büyüyor? Mekânımda hangi yönüm görünür, hangisi gizli kalıyor?
Annemin İçsel bahçesi
Çocukluk yıllarımda annemin bahçesi sessizce konuşurdu. Her çiçek, onun ellerine ve sesine alışmış gibiydi. Bahçedeki çiçekler ayrı gülümserdi, evin içindekiler ayrı. Ne zaman birkaç günlüğüne uzaklaşsa, hepsi boynunu bükerdi. Ama annem döndüğünde, sanki hepsi onun varlığına uyanır, yeniden nefes alırdı. O çiçekler, annemin iç bahçesinin sessiz yankısıydı.
Annemin doğayla kurduğu bağ, sessiz ama derin bir konuşmaydı. Çiçeklerle sadece ilgilenmezdi; onları dinlerdi, hissederdi. Her sabah bahçeye çıktığında, sanki toprağın nabzını tutar gibi eğilirdi çiçeklere. Ellerinin dokunuşu, sesinin tonu, hatta yürüyüşünün ritmi bile doğayla uyum içindeydi. O, doğayı bir süs değil; bir dost, bir sırdaş gibi görürdü.
Annemin bahçesi, Epiküros’un felsefi bahçesinin çağdaş bir yankısı gibiydi—orada düşünce değil, duygu filizlenirdi; ama ikisi de aynı kökten beslenirdi: doğayla kurulan içten bağ.
Kelebek Bahçesi “İçsel Bahçem”
Tüm bunları görebilmek beni doğuran şeyin kendisi… Kelebek Bahçesi, annemin doğayla kurduğu bağın bir uzantısı değil; o bağı görebilen gözün, hissedebilen ruhun ve anlamlandırabilen sezginin bir ürünü. Annemde uyanan neyse, bende de uyanan odur—ama bu uyanış, kendi iç bahçemde kök salarak başka bir dile, başka bir forma büründü.
Bu bahçede yalnız değilim. Her kelimede, bana yol gösterenlerin sesi var… Bu bahçe, sadece doğayla değil; düşünceyle, duyguyla ve bilgelikle kurduğum bağın mekânı. İçinde Stuart-Smith’in sesi yankılanır, Epiküros’un gölgesi gezinir, annemin sessiz bilgeliği. Her çiçek, bir içsel uyanışın simgesi; her yaprak, bir farkındalık anının izidir. Kelebek Bahçesi, benim ruhsal yolculuğumun sessiz tanığıdır. Orada doğa konuşur, ben dinlerim. Orada bilgi susar, sezgi dile gelir. Ve ben, bu bahçede sadece yaşamam; var olurum. Anlamla…
Sue Stuart-Smith, bir psikiyatrist ve aynı zamanda tutkulu bir bahçıvan olarak, bahçeciliğin insan ruhu üzerindeki iyileştirici etkilerini inceliyor. Kitap, kişisel hikâyeler, bilimsel araştırmalar ve edebi referanslarla örülmüş.
- Ana Tema: Bahçecilik, zihinsel sağlığı destekleyen bir yaşam pratiği olarak ele alınıyor.
- Yaklaşım: Psikodinamik kuramlar, doğa gözlemleri ve tarihsel örneklerle zenginleştirilmiş.
- Amaç: Bahçenin sadece bir uğraş değil, aynı zamanda bir içsel dönüşüm alanı olduğunu göstermek.
Bahçenin Düşünsel Katmanları
Sue Stuart-Smith’in anlatımında bahçe, yalnızca doğayla temas edilen bir alan değil; aynı zamanda zihinsel, duygusal ve varoluşsal bir dönüşüm mekânıdır. İşte bu çok katmanlı anlam dünyası:
- Bahçe Bir Sığınaktır
- Bahçe, dış dünyanın karmaşasından uzaklaşmak için bir alan sunar.
- Doğayla kurulan bu ilişki, bireyin kendini yeniden inşa etmesine yardımcı olur.
- Toprakla Temasın Psikolojik Gücü
- Toprağa dokunmak, doğanın döngüsüne katılmak demektir: çürüme, yeniden doğuş, sabır.
- Bu döngü, travmalarla başa çıkmak ve iyileşmek için metaforik bir alan sunar.
- Zamanın Farkındalığı
- Bahçecilik, sabır ve mevsimlerle uyum gerektirir.
- Modern hayatın hızına karşı bir dirençtir; zamanla barışmanın bir yoludur.
- Eylem ve Düşünce Birliği
- Bahçede çalışmak, sadece fiziksel değil; zihinsel bir eylemdir.
- Düşünmek ve üretmek, burada iç içe geçer.
- Ruhsal Canlanma
- Bahçecilik depresyon, kaygı ve yalnızlık gibi ruhsal sorunlara karşı doğal bir ilaçtır.
- Kitapta yer alan örnekler, bu iyileşme sürecini somutlaştırır.
Psikolojik ve Felsefi Katmanlar
- Freud ve Jung’un etkileri: Bilinçdışı süreçler, doğayla temasın içsel yansımaları.
- Rousseau ve Voltaire gibi düşünürlerle örtüşen noktalar: Doğaya dönüş, sade yaşam, içsel özgürlük.
- Epiküros’la bağ: Bahçenin bir düşünce alanı olması, ruhsal dinginlik arayışı.
Zihnimizde ve Ruhumuzda Bahçıvanlık, sadece bir kişisel gelişim kitabı değil; aynı zamanda bir yaşam felsefesi sunuyor. Epiküros’un “bahçesi” ile başlayan düşünsel yolculuk, Stuart-Smith’in “ruhsal bahçesi” ile çağdaş bir boyut kazanıyor.
Zihnimizde ve Ruhumuzda Bahçıvanlık, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Zihnimizde ve Ruhumuzda Bahçıvanlık günümüz için adeta bir içsel iyileşme manifestosu niteliğinde. Sue Stuart Smith’in bu eseri, sadece bahçecilikle ilgili değil; insanın ruhsal ve zihinsel sağlığıyla doğa arasındaki derin bağları keşfetmeye çağırıyor.
Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
- Ruhsal ve zihinsel denge arayışı: Modern yaşamın hızına, stresine ve dijital izolasyonuna karşı doğayla kurulan bağın iyileştirici gücünü vurguluyor2.
- Toprağa dönüş metaforu: Özellikle pandemi sonrası dönemde, insanlar yeniden doğaya yöneliyor. Bahçecilik, bireyin kendini yeniden yapılandırma sürecinde bir araç haline geliyor.
- Kolektif travmalarla başa çıkma: Kitap, kaygı çağında bireyin içsel canlılığını koruyabilmesi için doğayla kurduğu ilişkinin nasıl bir sığınak olabileceğini gösteriyor.
- Psikodinamik bir yaklaşım: Bahçeciliği sadece fiziksel bir uğraş değil, aynı zamanda zihinsel bir terapi biçimi olarak ele alıyor. Bu da onu klasik kişisel gelişim kitaplarından ayırıyor.
“Toprağı ekip biçmeyi unutmak; kendimizi unutmak demektir.” — Sue Stuart Smith
Bu eser, günümüz insanının hem içsel hem çevresel farkındalığını artıran bir çağrı niteliğinde.
Sue Stuart Smith
Sue Stuart Smith, doğa ile insan ruhu arasındaki bağı derinlemesine inceleyen bir psikiyatrist, psikoterapist ve yazardır. Cambridge Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı eğitimi aldıktan sonra tıp eğitimine geçerek İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi’nde uzun yıllar görev yaptı. Psikoterapi alanında Hertfordshire bölgesinde baş klinik uzmanı olarak çalıştı ve halen Londra’daki Tavistock Kliniği’nde eğitim vermektedir3.
Eşi, ünlü bahçe tasarımcısı Tom Stuart-Smith ile birlikte Barn Garden adlı eşsiz bir bahçeyi yarattılar. Bu bahçe, hem fiziksel hem de ruhsal bir sığınak olarak çiftin yaşamında önemli bir yer tutar. Sue Stuart Smith’in en bilinen eseri The Well-Gardened Mind (Türkçesi: Zihnimizde ve Ruhumuzda Bahçıvanlık), doğayla kurulan ilişkinin zihinsel sağlık üzerindeki iyileştirici etkilerini bilimsel ve edebi bir dille ele alır.
Kitap, 2020 yılında Sunday Times tarafından yılın en iyi bahçıvanlık kitabı seçildi ve 15 farklı dile çevrildi. Stuart Smith, doğanın döngüsünü bir terapi alanı olarak gören yaklaşımıyla, modern insanın ruhsal ihtiyaçlarına doğadan cevap arayan bir ses hâline geldi.
“Bahçecilik, yalnızca toprağı değil; insanın iç dünyasını da işler.” — Sue Stuart Smith
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın