
Yaratılış efsaneleri tüm dünyada yaygındır ve her birindeki materyal öylesine benzerdir ki ortak kökenlerin ve ortaya çıkış yerlerinin Mu olduğu dışında bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir.
“şlangıçta evren yalnızca bir ruhtu. Hiçbir hayat belirtisi yoktu; dingin, durgun, sessiz. Yalnızca Yüce Ruh, Kendiliğinden Var Olan Yüce Kudret, Yaratıcı, Yedi Başlı Yılan, dipsiz karanlıkta hareket etti.
Ona alemleri yaratama dürtüsü geldi ve alemleri yarattı; ve O’na üzerindeki canlılarla birlikte dünyayı yaratma arzusu geldi; ve dünyayı üzerindeki her şeyle birlikte yarattı. Ve üzerindeki her şeyle birlikte dünyanın yaratılışı bu şekilde oldu: Yedi Başlı Yılan’ın Yedi Üstün Zekası yedi emir verdi. “
—
Merhaba
İnsanoğlunun Doğduğu Yer
İncil’deki yaradılış hikayesi Mu’nun 500 asırlık tarihini anlatan bu eski tabletlerden derlenen etkileyici hikayeden ortaya çıkmıştır.
Bu özgün yaradılış hikayesinin ortay çıkışı bizi elli yıldan daha öncesine götüren bir öyküyle başlar.
Hindistan’da kıtlık dönemi yaşanıyordu. Halka destek olmak için bir tapınak okulunun başrahibine yardım ediyordum. İlk başlarda farkına varmamıştım ama başrahip arkeoloji ve eski belgelere son derece meraklıydı ve bu konular hakkında yaşayan herhangi bir kimseden çok daha fazla bilgiye sahipti.
Bir gün özel bir baz- rölyefin anlamını çözmeye çalışmam onun dikkatini çekti ve böylece aramızda büyük bir dostluk başladı. Rahip bana bu garip şifrelerin sırrının nasıl çözüleceğini gösterdi ve daha zor işleri başarmamda işe yarayacak dersler vermeyi teklif etti.
İki yıldan uzun bir süre boyunca rahip arkadaşımın insanlığın konuştuğu ilk dil olduğuna inandığı unutulmuş bir dili öğrenmeye çalıştım.
Bir gün konuşkan olduğu bir anda tapınağın gizli arşivlerinde birtakım tabletler olduğundan bahsetti. Tabletlerde ne yazdığını bilmiyordu, yalnızca haklarında bazı söylentiler duymuştu.
Bu gizli yazıları tartışırken merakımı yeni bir boyuta taşıyan bir şeyler söyledi. İnsanlığın efsanevi anavatanı gizemli Mu ülkesinden zaten bahsetmişti. Şimdi de bu değerli tabletlerin Nakallar tarafından ya Burma’da ya da yok olan anavatanda yazıldığına inanıldığını söyleyerek beni biraz daha şaşırttı.
Aradan altı ay geçti. Uzun süredir saklı olan tabletleri merakla inceledim. Görünüşe bakılırsa güneşte kurutulmuş kilden yapılmışlardı ve son derece tozluydular. Büyük bir özenle tabletleri temizledim ve arkadaşımla birlikte çalıştığım unutulmuş lisanla aynı dilde yazılmış karakterlerin şifresini çözmek için çalışmaya başladım.
Bu tabletler Mu’nun gerçek kayıtlarıydı. Araştırmalarıma devam ettiğimde bu kayıp kıtanın Hawii’nin kuzeyinde bir yerlerden güneye Fiji ve Paskalya adalarına kadar uzandığını ve insanlığın yaşadığı ilk yer olduğunu hiç kuşku götürmeyecek bir biçimde keşfettim. Bu güzel ülkede dünyaya koloniler kurmuş bir halk olduğunu ve güler yüzlü insanlarla dolu 12.000 yıl önce büyük depremlerle battığını ve bir ateş ve su girdabında yok olduğunu öğrendim.
İnsanlık ilk defa bu kıtada belirmişti.
Yüksek medeniyetten hayatta kalanlar günümüze kadar çağlar boyunca devam eden en aşağılık vahşiler konumuna alçaldılar. Bu alçalmadan onlar mı sorumluydu? Bu her okuyucunun kendisinin yanıtlaması gereken bir soru.
Kayıp Kıta Mu, ömrünü neredeyse bu konuya harcayan James Churcward’ın Mu araştırmaları hakkındaki temel bilgilerini içeren ilk kitabıdır.
Kayıp Kıta Mu, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın