Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkûm oluyorsun. Yalnız olana acımasız davranıyorlar.
— Aldous Huxley
Merhaba
Cesur Yeni Dünya‘dan yaklaşık otuz sene sonra yayımlanan eser, romandaki kehanetlerin ne ölçüde gerçekleştiğini mercek altına alıyor. Romanı yazarken ki öngörülerinin izini süren Huxley, dünyanın tasavvur ettiği distopyaya çok daha büyük bir hızla dönüştüğü sonucuna varıyor.
Nüfus artışından uyuşturucu kullanımına kadar pek çok konuda fikirlerini belirten Huxley, bu kitabıyla birlikte Cesur Yeni Dünya‘yı yeniden ele alırken bir diğer romanı Ada için köprü kuruyor.
Aldous Huxley şöyle yazar:
Yirmi yedi yıl sonra, İS: yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğinde ve ES. ilk yüzyılın bitiminden çok önce, şu anda, Cesur Yeni Dünya’yı yazarken taşıdığımdan çok daha az iyimser hisler taşıyorum. 1931’de yapılan kehanetler, gerçekleşeceklerini düşündüğüm tarihten çok daha erken gerçekleşiyorlar. Yetersiz düzen ile aşırı düzen kâbusu arasındaki mutlu ara, henüz başlamadı, başlama belirtileri de göstermiyor. Batı’da, doğrudur, münferit erkek ve kadınlar hâlâ özgürlüğün büyük bir ölçeğini yaşıyorlar. Demokratik yönetim geleneği olan bu ülkelerde bile, bu özgürlük ve Özgürlük isteği gitgide azalıyor gibi. Dünyanın geri kalanında bireyler için özgürlük çoktan yok olmuş durumda ya da açıkça yok olmak üzere. Toptan düzenleme kâbusu, ki ben onu Ford’dan sonra yedinci yüzyıla yerleştirmiştim, uzak ve güvenli gelecekten çıkageldi ve bizi köşe başında bekliyor şu anda.
George Orwell’in 1984ü Stalinizmi kapsayan bir şimdi ile Nazizmin gelişmesine tanık olan bir yakın geçmişin büyütülmüş bir gelecek yansıtımıdır. Cesur Yeni Dünya, Hitler Almanya’da İktidarın en üst basamağına çıkmadan, Rus zorbası yürüyüşüne başlamadan önce yazılmıştı. 1931’de, sistemli terörizm, 1948’de dönüştüğü çağdaş saplantısal olgu değildi henüz; benim hayali dünyamın gelecekteki diktatörlüğü de Orwell’in çok başarılı bir biçimde betimlediği gelecekteki diktatörlükten çok daha az acımasızdı. 1948 bağlamında 1984 korkutucu derecede inandırıcıydı. Fakat, en nihayetinde, zorbalar ölümlüdür ve koşullar değişir. Rusya’daki son gelişmeler, bilim ve teknolojideki son gelişmeler, Orwell’in kitabını, gerçeğe olan korkunç benzerliğinin bir kısmından mahrum etti. Elbette ki, bir nükleer savaş herkesin tahminlerini altüst edecektir. Fakat, bir an için Büyük Güçler’in bir şekilde bizi yok etmekten kaçınacaklarını kabul edersek, diyebiliriz ki şu anda zarlar 1984 gibi bir şeyden ziyade Cesur Yeni Dünya gibi bir şeyin lehinedir.
Genelde hayvan davranışı, özelde insan davranışı hakkında öğrendiklerimizin ışığında şu açıkça belli olmuştur. İstenmeyen davranışın cezalandırılması yoluyla yapılan kontrol, uzun vadede, istenen davranışın ödülle pekiştirilmesi yoluyla yapılan kontrolden daha az etkilidir ve korku yoluyla yönetmek, çevrenin, düşüncelerin ve tek tek erkeklerin, kadınların, çocukların duygularının şiddetsiz manipülasyonu yoluyla yönetmekten, bir bütün olarak, daha az işe yaramaktadır. Ceza, istenmeyen davranışa geçici olarak bir nokta koyar, ama kurbanın onu hoş görme eğilimini kalıcı biçimde azaltmaz. Dahası, cezalandırmanın ruhsal-fiziksel yan etkileri, bireyin cezalandırıldığı davranış kadar istenilmez olabilir. Ruhsal terapi, büyük Ölçüde, geçmişteki cezaların bireyi güçsüz bırakan, anti-sosyal sonuçlarıyla ilgilenir.
1984te betimlenen toplum, neredeyse bütünüyle ceza ve ceza korkusuyla yönetilen bir toplumdur. Benim masallarımın hayali dünyasında ceza sık değildir ve genellikle yumuşaktır. Neredeyse kusursuz devlet kontrolü; istenen davranışın sistemli pekiştirimi, şiddetsiz sayılabilecek manipülasyonun, gerek fiziksel gerekse psikolojik birçok türü ve genetik standartlaştırmayla başarılır. Şişelerdeki bebekler ve merkezi üreme kontrolü belki imkânsız değildir; ama çok açık ki, biz uzun bir süre için rasgele üreyen bir doğurucu tür olarak kalacağız. Pratik amaçlar için genetik standartlaştırma hesaba katılmayabilir. Toplumlar doğumdan sonra —geçmişte olduğu gibi cezayla ve gitgide artan bir ölçüde, daha etkili ödüllendirme ve bilimsel manipülasyon yöntemleriyle— kontrol edilmeye devam edecektir.
Rusya’da 1984 tarzı Stalin diktatörlüğü, zorbalığın daha güncel bir biçimine yol vermeye başladı. Sovyetler’in hiyerarşik toplumunun üst düzeylerinde istenen davranışın pekiştirilmesi, istenmeyen davranışın ceza yoluyla kontrol edilmesine ilişkin eski yöntemlerin yerini almaya başladı. Mühendisler ve bilim insanları, öğretmenler ve idareciler iyi çalışma karşılığında yüksek maaşlar alır ve öylesine alçakgönüllü şekilde vergilendirilirler ki, daha iyisini yapmaya ve daha üst düzeyde ödüllendirilmeye sürekli teşvik edilirler. Ancak ideoloji ve politika alanlarında kendileri için çizilen sınırların ötesine geçtiklerinde onları ceza bekler.
Bireyler, son yılların teknolojik ilerlemesinden nasıl etkilenmiştir? İşte bu soruya filozof-pisikiyatr, Dr. Erich Fromm tarafından verilen yanıt:
“Bugünkü Batı toplumumuz, maddi, entelektüel ve politik ilerlemesine rağmen, gitgide zihin sağlığından uzaklaşıyor ve bireydeki iç güvenliği, mutluluğu, aldı ve sevme kapasitesini baltalamaya yöneliyor; bireyi, insanlık başarısızlığının bedelini, gitgide artan zihinsel hastalıkla, iş ve sözde hazza yönelik delice bir dürtünün altına gizlenmiş umutsuzlukla ödeyen bir otomata çevirmeye yöneliyor.”
Bizim “gitgide artan zihinsel hastalığımız” nevrotik belirtilerle kendisini ifade edebilir. Bu belirtiler açık ve çok ıstırap vericidir.
Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Kitap 1958 yılında yazılmıştır. Bu kurgu dışı kitabıyla dünyanın güncel durumunu ve Cesur Yeni Dünya’da yaptığı tahminler doğrultusunda ne gibi gelişmelerin yaşandığını irdeledi.
Yirminci yüzyılda hem edebiyata hem de felsefeye büyük katkılar sağlayan, başta Cesur Yeni Dünya, Algının Kapıları ve Ada olmak üzere yazdığı elli kadar kitapla yalnızca çağını değil çağdaşlarını da derinden etkileyen, döneminin en önemli entelektüellerden İngiliz yazar Aldous Huxley, yedi kez de Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi.
1960 yılında larinks kanseri teşhisi konan Huxley, sağlığı bozulurken son eseri Ada‘yı kaleme aldı.
- Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya adlı ünlü distopyasının devamı niteliğinde olan Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret (1958), yazarın önceki kurgusunu sorgulayıp güncellemesiyle ortaya çıkmış deneme-analiz türü bir eserdir. Huxley bu kitapta, kendi ütopya/distopya kurgusunun hangi yönlerinin gerçekliğe daha da yaklaşmış olduğunu, hangilerininse abartılı kaldığını değerlendirir. Bu yönüyle eser, yalnızca bir edebi tamamlayıcı değil, aynı zamanda siyasi, psikolojik ve toplumsal bir uyarı manifestosu niteliği taşır.
Kitabın günümüz açısından en çarpıcı önemi, totaliterlik biçimlerinin değişen yüzünü analiz etmesidir. Huxley, klasik anlamda zorbalığa dayalı baskı rejimlerinin yerini artık daha “yumuşak” yöntemlere bıraktığını savunur: bireyler artık doğrudan baskı altında değil, hazlar, dikkat dağıtıcılar ve kitlesel yönlendirmelerle denetim altındadır. Bu, günümüz dünyasında medya, teknoloji, sosyal medya algoritmaları ve reklamcılık üzerinden işleyen dijital gözetim ve tüketim kültürüyle birebir örtüşmektedir.
Huxley’nin dikkat çektiği bir diğer unsur, nüfus artışı, kaynak yönetimi ve eğitim konularıdır. 21. yüzyılda hâlâ tartışılan bu meseleler, o dönem için öngörülü bir şekilde ele alınmıştır. Bugün, iklim krizinden yapay zekânın eğitime etkisine kadar birçok küresel sorun, Huxley’nin analizlerini güncel kılmaktadır.
Ayrıca kitap, bireylerin düşünce yapısının nasıl yönlendirildiği, propaganda araçlarının nasıl işlediği ve özgürlüğün aslında ne kadar kırılgan olduğu konusunda keskin tespitler içerir. Huxley, insanın farkında olmadan kendi özgürlüğünden nasıl vazgeçtiğini göstererek, özgürlük ve bilinç arasındaki bağın önemini vurgular. Bu, dijital çağda dikkat sürelerinin kısaldığı, bilgi kirliliğinin arttığı bir ortamda daha da anlam kazanır.
Aldous Huxley Hayatı Ve Kariyeri
Aldous Leonard Huxley, 26 Temmuz 1894’te İngiltere’nin Godalming kasabasında, entelektüel bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Leonard Huxley bir yazar ve editör, dedesi Thomas Henry Huxley ise Darwin’in fikirlerini savunan önemli bir biyologdu. Bu entelektüel ortam, Aldous’un küçük yaşlardan itibaren bilim ve edebiyata ilgi duymasını sağladı.
Genç yaşta geçirdiği keratit hastalığı nedeniyle neredeyse kör olan Huxley, bu ciddi sağlık sorunu karşısında gösterdiği azimle eğitimine devam etti. Oxford Üniversitesi’nde (Balliol College) İngiliz edebiyatı okudu ve burada akademik yetkinliğini pekiştirdi.
Aldous Huxley kariyerine şair ve deneme yazarı olarak başladı. Ancak esas ününü 1920’lerde yazdığı romanlarla kazandı. Toplumsal eleştirileriyle tanınan ilk büyük eseri Crome Yellow (1921), dönemin İngiliz üst sınıfını alaya alır. Ancak asıl çıkışını 1932’de yayımlanan distopik romanı Brave New World (Cesur Yeni Dünya) ile yaptı.
Bu eser, teknolojik ilerleme, devlet kontrolü, bireysel özgürlüğün erozyonu ve yapay mutluluk gibi temalar etrafında döner. Cesur Yeni Dünya, George Orwell’in 1984ü ile birlikte modern distopya edebiyatının temel taşlarından biri sayılır.
Aldous Huxley, 22 Kasım 1963’te, yani ABD Başkanı John F. Kennedy’nin suikasta uğradığı gün, Los Angeles’ta yaşamını yitirdi. Ölüm döşeğindeyken LSD alarak bilincini farklı bir boyutta sonlandırmak istemiştir; bu detay, onun hayat boyu bilinçle ilgili arayışlarını özetleyen bir veda niteliğindedir.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…



Yorum bırakın