Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… içimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… içimizde şeytan yok… içimizde aciz var… Tembellik var… iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…
— Sabahattin Ali
Merhaba
Bu alıntı, Sabahattin Ali’nin insan psikolojisine dair belki de en keskin, en çıplak teşhisidir. Yalnız bireyi değil, bir toplumun kendini kandırma biçimini ifşa eder. Bu cümleler, romanın adını da yerle bir eder: “Çünkü ortada ne şeytan vardır, ne dışsal bir kötülük. Tüm karanlık, insanın kendi içindedir…”
“İçimizdeki Şeytan”, Sabahattin Ali‘nin en derinlikli ve en karamsar eserlerinden biridir. 1940’larda yazılan bu roman, sadece bir bireyin içsel çatışmasını değil, aynı zamanda toplumun bireyi nasıl biçimlendirdiğini, zorladığını ve nihayetinde nasıl bir “şeytan” yaratabileceğini gösterir. Ali’nin kalemi, insanın ruhundaki karanlıkla yüzleşmenin, belki de en büyük cesaret gerektiren eylem olduğunu anlatır.
Bu romanda, toplumsal gündemin kişilik üzerinde baskısını ve güçsüz insanın “kapana kısılmışlığını” gösteriyor Sabahattin Ali.
Aydın geçinenlerin karanlığına, “insanın içindeki şeytan“a keskin bir bakış.
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gurumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var…
Selim İleri ön sözde şunları söylüyor:
Yusuf, Kürk Mantolu Madonna’nın tariki dünyası Raif, İçimizdeki Şeytan’daki Ömer, hepsi tek bir insandır. Yarattığı kişilikleri, sonları ile sanatçının akibeti arasında ne derin ve düşündürücü bir benzerlik var. Ömer’in büsbütün başka bir hayat ülküsünü gönlümüzde hissedinceye kadar öylesi akibetlerle hep yüz yüze geleceğiz…
İçimizdeki Şeytan üzerine yazanlar, Ömer’den direnç beklemişler ve dirençsizliğini çoğu kez Ömer’in karmaşık, dahası hastalıklı kişiliğine bağlamışlardır.
Ömer: Nihilizm içinde kaybolmuş olan karakter, Macide’ye aşık olunca yeni bir hayat amacı bulduğu düşüncesine kapılır ama karakterin hayatındaki bütün amaçlar gibi bu da saman alevi kadar çabuk parlayıp sönen bir duygu olur. Karakter ahlaksız ve manasız bulduğu hareketleri içindeki şeytanın yaptıkları olarak tanımlar ancak bu kararından romanın sonunda vazgeçecek ve yaptığı her şeyin kendi sorumluluğu olduğunu benimseyecektir.
Macide: Romanda önemli bir karakterdir. Çevresindeki kötü özelliklerden uzak duran cesur ve güçlü iradesiyle dikkat çeker. İçinde bulunduğu dünyada “iyi” karakter olarak öne çıkar. Düşüncelerini saklayan sessiz bir karakter olmasına rağmen, çevresindeki olumsuzlukları farkındadır. Romanın kurgusu için önemli bir öge olarak kullanılan Macide, okuyucuya toplumsal eleştirileri anlama imkanı sunar.
Nihat: İçimizdeki Şeytan romanında Profesör Hikmet, İsmet Şerif, Emin Kamil ve özellikle Nihat gibi karakterler üzerinden toplumsal eleştiriler yapılır. Nihat, bu karakterler arasında öne çıkan ve eleştirilerin Ömer’e iletilmesini sağlayan kişidir. Fiziksel olarak zayıf olsa da, Nihat dünyayı katı ve net bir bakış açısıyla görür. Ona göre güçlü ve zeki olanlar, diğer insanlardan üstündür ve hatta onlara karşı zorba bir şekilde yaşama hakkına sahiptir. Bedri, Nihat’ın bu görüşlerinin fiziksel durumuyla çeliştiğini ve kendi gücünü özlemle karşıladığını ifade eder. Bedri’nin görüşleri diğer benzer düşünen karakterlere de yansır.
Bedri: Romanın ortalarına kadar unutulan bir karakterdir, ancak daha sonra tekrar hikâyeye dahil olur. Macide’nin erkek bir versiyonu olarak görülebilir ve onun aradığı kişiyi temsil eder. Hem Macide hem de Bedri, kötü niyetlere sahip olmayan, çevrelerinin negatif etkilerinden etkilenmeyen ve çoğu zaman sessiz kalan karakterlerdir. İkisi de müzik ve edebiyat konusunda özgün görüşlere sahiptir. Macide, Bedri’yi kendisine destek olabilecek biri olarak arar. Bedri’nin görüşleri, Sabahattin Ali’nin eleştirilerini yansıtan ve romanın ötesinde bir amacı olan karakterdir.
İçimizdeki Şeytan, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Roman, Macide ve Ömer isimli iki önemli karakterin aşkını içerir. Eserde kişilerin iç konuşmaları ve kendileri ile hesaplaşmaları yaygın olarak kullanılmış, bu yolla duygu ve hisler çok başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Ömer’in sürekli kendini sorgulaması, olaylara çözüm üretmek istemesi ve başarısız olması göze çarpan hususlardandır. Ömer bu sıkıntıları içindeki şeytandan kaynaklandığına kanaat getiriyor. Bu romanında, Sabahattin Ali toplumsal gündemin kişilikler üzerindeki baskısını ve güçsüz insanın “kapana kısılmışlığını” etkileyici bir biçimde anlatıyor. Ayrıca roman, yazarın yaşadığı dönemin (1940’lı yıllar) Türkiye’sini yansıtmaktadır.
Sabahattin Ali (25 Şubat 1907, Eğridere – 2 Nisan 1948, Kırklareli), Türk yazar ve şair. Edebî kişiliğini toplumcu gerçekçi bir düzleme oturtarak yaşamındaki deneyimlerini okuyucusuna yansıttı ve kendisinden sonraki Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatını etkileyen bir figür hâline geldi. Daha çok öykü türünde eserler verse de romanlarıyla ön plana çıktı; romanlarında uzun tasvirlerle ele aldığı sevgi ve aşk temasını, zaman zaman siyasi tartışmalarına gönderme yapan anlatılarla zaman zaman da toplumsal aksaklıklara yönelttiği eleştirilerle destekledi. Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940) ve Kürk Mantolu Madonna (1943) romanları Türkiye’deki edebiyat çevrelerinin takdirini toplayarak hem 20. yüzyılda hem 21. yüzyılda etkisini sürdürdü.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…



Yorum bırakın