“Bu kitap, Hayatın Kanunlarına çok sıkı bir bağlılıkla elde edilmiş güçlerin, Tibet’in daha büyük Lama Manastırlarından seçilmiş çalışmaların ve uzun bir hayatın meyvesidir. Bu, eski Antikler tarafından öğretilmiş bilgidir. Mısır Piramitleri’nde, And Dağları’nın Yüksek Tapınaklarında ve dünyadaki Okült bilginin en büyük deposunda, Tibet’in Dağları’nda yazılmıştır.
“Son Çağrı geldiği zaman elde edeceğin ; ya “Senden Beklenildiği Gibi Davran” sözünü kucaklamak ya da “Arzu ettiğine inanmaktır“. “
— T. Lobsang Rampa
Merhaba
Bazıları için içsel bilgi; sadece bu ya da şu mezhebe katılarak veya gerçek bir abonelik ücreti ödeyerek elde edilebilir, der. Hayatın Kanunu ise, “Ara ve Bulacaksın“ der…
Bu kitap, Hayatın Kanunlarına çok sıkı bir bağlılıkla elde edilmiş güçlerin ve Tibet’in daha büyük Lama manastırlarında seçilmiş çalışmaların ve uzun bir hayatın meyvesidir. Bu eski, Antikler tarafından öğretilmiş bilgidir. Mısır Piramitleri’nde , Ant Dağlaları’nda Yüksek Tapınakları’nda ve dünyadaki Okült bilginin en büyük deposunda, Tibet’in Dağları’nda yazılmıştır.
Tibet’li bir rahip olarak bilinen ünlü Lobsang Rampa‘nın, Tibet’teki yaşamını ve okült eğitimini konu alan bir dizinin devamı niteliğinde Antikler Mağarası. Rampa bu deneyimlerini içtenlikle ve coşkuyla paylaşmaktadır. Sade ve akıcı bir anlatımla, gizli bilgileri, herkesin anlayabileceği bir düzeyde şöyle anlatıyor:
Yüksek Lamaların bir gezisinde keşfettiği ve yeryüzünün çok genç olduğu bir çağdan insan eliyle yapılmış şeyler ve muhteşem bilgi deposunu içeren Antiklerin Mağarası‘na gizlice, çok fazla ilgi duyuyordum.
Rehberim de çok istediğimi biliyordu. Ama o, hazır olana kadar hikayenin anlatılmasını beklemenin, boşuna olacağını anladım. Çünkü henüz benim için zamanı değildi. Tibet’in seyrek ve saf havasının biraz donuklaştırdığı üzerimizdeki yıldızlar, bütün görkemiyle parladı. Lama Manastırı ve Tapınaklardaki ışıklar bir bir soluyordu. Uzaktan gece havasını taşıdığı bir köpeğin hüzünlü uluması ve altımızda Shö kasabasındaki köpeklerin karşılık veren havlamaları geldi. Gece sakin, hatta ölü gibiydi. Yeni doğmuş ayın yüzünde, bir baştan bir başa sürüklenen bulutlar yoktu. Dua bayrakları direklerinde gevşek ve cansız sarkıyorlardı. Bir yerlerden gerçekle ilgisi olmayıp batıl inançla ilgili olan, Tanrı’nın takdirini elde etmenin boş ümidiyle, bazı dindar keşişlerin, bir Dua çarkını çevirişinin cılız tıkırtıları geldi.
Lama rehberim gülümsedi ve “her birinin inanışına göre, her birini ihtiyacına göre… Törensel dinlerin koşulları, bir avuntudan çok daha fazladır. Yolun yeterince yukarısına henüz çıkamamış olanları ne kınamalıyız, ne de desteklemeden durabilmeliyiz. İnsanın doğasını sana anlatacağım Lobsang” dedi. Her zaman bana, sevgi ve nezaket göstermiş tek kişi olan bu adama kendimi çok yakın hissettim. Bana olan güvenini haklı çıkarmak için dikkatle dinledim. En azından böyle başladım. Ancak yakında büyüleyici olan konuyu buldum. Sonra gizlenmiş bir istekle dinledim.
“Bütün dünya titreşimlerden yapılmıştır. Bütün hayat, bütün cansız olanlar titreşimlerden ibarettirler. Hatta, hiçbir parçacığın diğerine dokunamadığı, sadece havada asılı bir parçacık kütlesi olan kudretli Himalayalar bile”. dedi Lama. “Dünya; evren çevresinde fırıl fırıl döndüğü, ufacık madde parçacıklarından ibarettir. Güneş’in çevresinde dönen, daima aralarındaki mesafeyi koruyan, asla birbirlerine dokunmayan dünyalara sahip olduğu gibi, böylece var olan her şey dönen dünyalardan oluşmuştur.” Durdu ve beni gözledi. Belki bütün bunların anlayışımın ötesinde olup olmadığını merak ediyordu. Fakat onu kolayca takip edebiliyordum.
“Kolorvayanla (Durugörü) Tapınakta görebildiğimiz hayaletler, insanlardır. Bu dünyayı terk etmiş ve orada molekülleri çok geniş dağılmış, en yoğun duvarın tek bir molekülüne dokunmaksızın içinden geçebilen “hayalet” durumuna geçmiş yaşayan insanlar” diyerek devam etti. “Şerefli Hoca” dedim “bir hayalet bizi geçerken sürtündüğü zaman niçin bir ürperme hissederiz?” Rehberim “Her molekül, her küçük güneş ve dünya sistemi, insanın makinelerle ürettiği türde elektrik değil, fakat daha saf türde bir elektrik yüküyle çevrelenmiştir. Bazı geceler gökyüzü boyunca parıldadığını gördüğümüz elektrik…Yeryüzünün kutuplarındaki Aurora Borealis ya da Kuzey Işıkları gibi. Böylece, kastedilen bu madde parçacığına en çok Kuzey Işıkları sahiptir. Bir “hayalet” çok yakınımıza gelerek auramıza yumuşak bir şok verir ve böylece bu ürpermeyi hissederiz.
Geçmiş yaşamın tüm bilgisine sahipsin ve sadece hatırlamaya ihtiyacın var!
“Efendim! Bu illüzyon dünyası nedir?” Bir gülümsemeyle bana baktı. “Pekala Gerçek nedir? Bu duvara dokun ve parmakların kayalar tarafından durdurulur. Bu yüzden duvar bir katı olarak var olduğu için hiçbir şey ona nüfuz etmez. Pencerelerin ötesindeki Himalayaların dağlık alanları, Yeyüzünün omugası gibi sabit dururlar. Sadece bir hayalet ya da sen astraldeyken, havanın içinden geçer gibi, dağların kayaların içinden serbestçe hareket edebilirsiniz” diye cevapladı. “Fakat bu “yanılsama nedir?” diye sordum.
“Bu yanılsama dünyasıdır “ dedi Rehberim.
“İnsanların geçmiş yaşamlarının günahları için bu hayatlarında acı çekmeleri gereksinimi olarak zorluklara sahip olmalarını düşünmeleri genel bir yanlıştır. Eğer bir metali fırında ısıtırsan, bunu, yanıldığı ve cezalandırılması gerektiği için mi yaparsın? Yoksa onun madde özelliklerini geliştirmek için mi yaparsın”
Okültizmin kullanımını anlattı bana. Okült güçlerin yanlış kullanımı ya da okült ile başka insanlar üzerinde egemenlik kurmak, gerçekten korkunç bir cezalandırma getireceği anlamındadır. Ezoterik-gizli güçler- meta fizik güçler ve duyular-dışı algılama; sadece iyilik için, sadece başkalarına hizmet için, dünyanın içerdiği toplam bilgi tutarını artırmak için kullanılabilirdi.
Okült konulardaki eğitimim, uyanık saatlerimin tamamını meşgul ediyordu. Şu veya bu lamanın, telepatiyle ve geçerli başka güçlerle şuuruma bilgi pompalamış gibi sıkıştırılmış olduğumu hissettim; şimdi çok yoğun çalışıyordum. Bir kişiye telepatiyle öğretilebiliyorken, niçin sınıf çalışması yapılmaz? Bir kişi, bir insanın aurasını görebildiği zaman, onun amaçlarını niçin merak eder?
“Auranın kaynakları nelerdir efendim?” dedim. “Beyin, Yüksek Benlikten mesaj alır. Elektrik akımları beyinde üretilir. Aura elektrik gücünün bir tezahürüdür. Bir kişinin başı etrafında, senin çok iyi bildiğin gibi bir ışık halkası ya da hale vardır” dedi. “Bazı insanlar, diğerlerinden daha yüksek ya da daha düşük frekansları duyabilir.”
İnsan aurasının gücüyle çalışır. Onun döndüğünü düşün ve auran nesnenin dönmesine sebep olan bir girdap etkisi yapar.
“Saygı değer Lama” dedim. “Niçin bazı insanlar bu kadar çok hasta, bu kadar çok talihsiz?” Bu, onlara ne öğretiyor?” Rehberim: ” Bu dünyaya inen bir kişinin, sadece oymacılığı öğrenmesi söz konusu değildir. Bir dili ya da Kutsal Kitaplardan ezberlemeyi öğrenme meselesi de değildir. Daha fazla öğrenmesi gerektiğini hatırlamalısın. Bir kişi yeryüzünden ayrıldıktan sonra astral dünyada kullanacağı şeyleri öğrenmek zorundadır. Sana anlattığım gibi, bu İllüzyon Dünyasıdır. Zorlukların ve zorluklarla acı çekmenin bize öğretilmesi son derece uygundur. Başkalarının problemlerini ve güçlüklerini anlamayı öğrenmeliyiz.”
Bir kişi kanser ya da bu türde herhangi bir mezar hastalığına sahip olabilir. Ne olursa olsun bu hastalıklar metafiziksel algıları artırır…
Bir gün, okült konuları incelemelerinde, bir öğretmende ısrar etmeye çalışmak yerine, hazır olana kadar beklemelerinin daha iyi olacağını söyleyerek beni şok etmişti. “Öğretmen daima, öğrenci hazır olduğu zaman ortaya çıkar, evlat” dedi bana, “bir öğretmenin olduğu zaman, onun söylediği her şeyi yap, sadece o zaman hazır olduğun için.”
Antiklerin Mağarası, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle, okuyunuz…
Bir Cevap Yazın