“Guy-Rene Doumayrou tarafından kaleme alınan bir makalede yazar, Sürrealizm ve ezoterizm arasında ilkinin görünmez bir ışıktan, bir (ruhi?) nur ya da düşünceden aydınlanma murad eden ve bu düşüncenin gerçek eylemini ortaya çıkarmaya çalışan; ikincisinin ise tabiatın gizli işlevlerini ortaya çıkarmaya çalışan bir hareket olduğunu söyleyerek ayrımda bulunur. Sürrealizm ‘düşünceye özgürlük getirmeye’ gayret ederken, Sufilik ruhu hür bırakmak için çalışmaktadır. O, Breton’un atıfta bulunduğu ‘üst nokta’ mistizm olmadığını belirtir ve Breton’un ‘Söyleşileri’nin birinde bu hususta yazdıklarını aktarır.”

— Adonis, Sufizm ve Sürrealizm

Merhaba

André Breton tıp ve psikiyatri okudu. I. Dünya Savaşı sırasında bir nöroloji koğuşunda çalıştı. 1919 yılında Louis Aragon ve Philippe Soupault ile birlikte Edebiyat(Littérature) adlı dergiyi kurdu. Bu yıllarda Dadaist Tristan Tzara ile bağlantıya geçti. 1924 yılında Gerçeküstücü Araştırma Bürosunu’nun kurucu öncülerinden oldu.

André Breton, Fransız yazar, şair, ve gerçeküstücü kuramcı, en temel Sürrealist belge olarak addedilen “İlk Sürrealist Manifesto- 1924” psikolojik ve felsefi anlayış ve ilkelerini ortaya koyduğu kitapta; hayal gücü ve fanteziye onların özgürlüğün ve özgürlüğün ilk unsuru olan özgür düşüncenin merkez olarak izah etmek suretiyle ayrı bir önem atfettiğini görebiliriz.

Umarım “Sürrealist Manifesto” eserini yayın dünyası tekrar basarak; okuyucusuyla buluşturur. Çünkü içinde yazan değerli bilgilere ihtiyaç var…

Philippe Soupault (2 Ağustos 1897, Chaville, Hauts-de-Seine – 12 Mart 1990, Paris) Fransız yazar ve şair, romancı, eleştirmen ve siyasi eylemci idi. Dadaizm’de aktifti ve daha sonra Sürrealist hareketi André Breton’la kurdu. Soupault, periyodik Littérature’yı, 1919’da Paris’teki yazarlar Breton ve Louis Aragon’la birlikte başlattı ve birçok kişi için Sürrealizmi atmosferini başlattı. Otomatik yazının ilk kitabı olan Les champs magnétiques (1920), Soupault ve Breton’un ortak yazarlığıydı. 1927’de Soupault, eşi Marie-Louise’nin yardımıyla William Blake’in Masumiyet ve Deneyim Şarkılarını Fransızca’ya çevirdi. Ertesi yıl, Soupault, şairin edebiyatta Sürrealist hareketi öngören bir “dahi” olduğunu savunan Blake üzerine bir monograf hazırladı. 

Manyetik Alanlar,  kitabı otomatik yazı tekniğiyle pratiğe döküldü. Sınırsız Ayna, Mevsimler, Tutulmalar, 80 Günde, Bariyerler, Artık Kıpırdamayalım, Beyaz Eldivenler, Keşiş Yengeci Diyor ki, Lütfen, Beni Unutacaksın bölümlerinden oluşuyor.

İnsan her şeye ışık tutar; bu nedenle şayet sınırlıysa bu ışık tutmayı nasıl gerçekleştirebilir? Yazıyı hazırlarken kaynak kitaplardan yararlandım. Sizlerin de amacı olan bir okuması var ise geliştiren dost yazarlarla yapacağınız yürüyüş sizlere de “olumlu” sonuçlar verecektir.

Sürrealist mutlak olanın tabiatı- bu Mutlak Tanrı, akıl, bizzat madde, düşünce ya da ruh olabilir- ya da daha ziyade onun içinde özümsenmiş olma hareketi, ona sevk eden yolun önemsiz oluşu gibi önemsizdir. Her halükarda köken her ne olursa olsun, yaratılışın kökenine bir dönüş vardır. Bu aynı zamanda kökene dönen ve onunla karışan dönüşümde bir değişimi öngörür.

Sürrealistler sanatı, “insana, insani olan şeylerin sahasında kendisini aşabilmeye muktedir olabilmesi için verilmiş bir vasıta olarak görürler. Sanat onlara yeni bir mucizenin zenginliklerini sunmalıdır”. Dolayısıyla Sürrealistler “hayal gücünün kaynaklarını kullanan ve kendilerini toplumdan uzaklaştıran düşünürlere saygı duyarlar; Romantikleri ve başkaldırının faziletlerini övüp fanteziye, ezoterizme bağlanan toplumun kenarındaki yazarları yüceltirler.”

Sembolizm, Sürrealizmin gelişiminde önemli bir rol oynar. Rimbaud şairi, kelimelerin simyasını icra eden bir hayalci kılar. Ona göre şiir, kendi payına insanlığı bir dönüştürme vasıtasıdır; şair hayatı yeniden icat etme yolu dışında şiirini nasıl yaşayacaktır?

“Hayatı dönüştürmek” : Sürrealistler bu aforizmayı benimser ve ona sarılırlar…

Sürrealistler, bireyin psişik güçlerini tamamlayarak dilin sihirsel kullanımıyla yeniden temasa geçip felsefe taşına ulaşırken, aynı zamanda somut bir şekilde eylem yoluyla öz eleştiri ve toplum eleştirisinde bulunarak dünyanın sihrini yeniden ele geçirmeyi istemişlerdir.

Sürrealizm, bilgi düzeninde içerilen şeylerin bir ezeli hikmeti olan ezoterizmden çokça etkilenmiştir; onunla, insanın evrensel bir metafiziği yeniden inşa edebileceği bir irfandır ( sezgisel bilgi, rasyonel- üstü, aşkın). Aynı zamanda bu tesir, rasyonel dünya ve dile yansıması görüşünün eleştirisine dek uzanmaktadır.

Yirminci yüzyılın şafağında, Nietzsche tarafından daha önce sarsılan bir dünyada Bergson’un hayatî güdü, sezgi ve hafıza üzerine yazıları, Freud’un yeni psişe ve bilinçaltı kavramı, fütüristlerin dil üzerine araştırmaları ve bir bütün olarak sanat kavramının yeniden düşünülmesiyle pozitivizm karşıtı bir dönüş ortaya çıkar. Bu durum, eşyanın göründüğü şekiller ve onlar hakkında konuşma biçimleri olan kabul görmüş normları yeniden ele alma meselesine dönüşür. Yeni bir ruh doğmuş olup, kendisini, sabit prensipleri izleyen tam bir biçim olarak geleneksel sanat fikrine karşı çıkışta tarif etmektedir.

Bununla birlikte Sürrealistler dili yeniden ele almayıp bunun aksine, ona olan inançlarını muhafaza etmişlerdir. Hayatı daha iyi yaşamak için, onu kullanma yollarını değiştirmeyi arzu etmişlerdir.

Sürrealistler antik toplum ve onun kurumlarıyla; ahlâkı, estetiği ve pozitivizmiyle olan ayrılıklarını ilan ederler. Amaçları bilinçle bilinçaltının bir birleşmesinde tam bir insan ortaya çıkarmaktadır. Düşler, delilik mucizeler ve zihnin halüsinasyon halleri gibi çeşitli tecrübeler yoluyla bilinçaltını işletmek için sistematik ve bilimsel metotlar kullanırlar. Şiir bu içtekine yönelik araştırmanın aracına dönüşür. Freud’un keşiflerini kullanırlar. Bilinçaltı, bilinç gibi psişik yaşamın bir parçasıdır; insanın arzularını kınamak için değil, onu suçundan ayırmak için gereklidir.

Sürrealistler Doğu’yla hayli ilgilidirler. Doğu’yu sürekli bir başkaldırı servisi sunan, manevi güçlerin ve enerjinin haznesi görürler. Breton ve Aragon metafiziksel düşünceyi özellikle önemli kabul ederler. Bu sebeple Sürrealistler için Doğu hem gizemli bir alan, hem de arzunun kendisini Rus Devrimi yoluyla özgür bıraktığı yerdir. Onlar üzerinde belirli bir tesire sahip olan Rene Guenon, Batın’nın, Karanlık Çağı olarak isimlendirdiği bir safhaya doğru gittiğine inanmaktadır. Doğu’nun bu safhadan kurtulduğuna inanmaktadır. Çünkü Doğu, ezoterik gelenek ve prensiplerini yitirmemiştir.

Doğu üzerine düşünmek, onların Sokrates’in seleflerinin özellikle de çelişki kavramını tanımayan Heraklitus’un fikirlerini yeniden ele almalarını sağlamıştır. Onlara göre “Her şey her şeyin içindedir.”

“Gerçek bilgi ya da ma’rifet bir şeyi derünen bilmekten gelir.”

Andre Breton& Philippe Soupault Manyetik Alanlar, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. zara 1920’de Zürih’i kapatıp Paris’e geldiğinde, Breton ve arkadaşları, adı konmamış olsa da, Paris Dada’yı çoktan başlatmışlardı. Lautréamont, Roussel ve Vaché’nin büyük etkisi altındaydılar, önlerine çıkanı yazı aracılığıyla yıkıp geçmekten başka bir şey yoktu akıllarında. Manyetik Alanlar 1919 yılında André Breton ve Philippe Soupault tarafından otomatik yazı tekniğiyle yazıldı. O an kafalarından ne geçiyorsa onu sözcüklere dökmekten hiç çekinmediler, bilinçdışının herkese açık, ortaklaşa kullanılan bir mecra olduğunu ilan ederek.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin