“1992’de Dalai Lama’ya iki şey için söz verdim: Hem bizzat meditasyon yapmayı öğrenecektim hem de psikolojinin uzun zamandır olumsuz duygulara odaklanıp onları merkeze koyarak yaptığı araştırmalara benzer şekilde şefkat ve mutluluk gibi olumlu duygular üzerinde araştırma yapmaya gösterecektim…”

Richard J. Davidson

Merhaba

1992’de Dalai Lama’ya iki söz verdi:

  1. Meditasyon yapmayı öğrenecekti
  2. Psikolojinin yıllarca görmezden geldiği olumlu duygular üzerine çalışacaktı.

Bu söz, Davidson’ın bilimsel yönelimini kökten değiştirdi. Meditasyonun beyin üzerindeki etkilerini araştırarak, şefkat, empati ve iyimserlik gibi duyguların nöroplastik karşılıklarını ortaya koydu. Bu çalışmalar, Beyninizin Duygusal Hayatı adlı eserinde yankı buldu.

“Meditasyonla uğraşan kişiler üzerindeki araştırmamın gösterdiği üzere empatiyi, şefkati, iyimserliği ve mutluluk duygusunu güçlendirmek için verilen bir zihinsel eğitim, beynin çalışma biçimini değiştirebilir.”

— Richard J. Davidson

Davidson’ın bu yaklaşımı, duyguların sadece limbik sistemle değil, korteksin bilinçli düzenleyici gücüyle de şekillendiğini gösterdi. Beyin görüntüleme teknikleri, duygusal stilin altı boyutunun korteks ve limbik sistemde ölçülebilir biyolojik aktiviteye karşılık geldiğini kanıtladı.

Yazarın Notu: “Frekans”

Frekans, yaşadığım her iniş ve çıkışta bana yön verdi. Bedenim düştüğünde, bilgeliğim yükseldi. Her MHz, bir dersin yankısıydı.

Kendi yolculuğuma çıkış amacımla ilgili gerçekleştirdiğim ve yaşadığım şeylerin başlangıcı. 2006 yılında “enerji çalışması”ydı. Yıllar içinde çıkmaza girdiğim zamanlar çok oldu. 10 yıl boyunca üst üste gelen engelleri atlayarak, kaybolmadan; aldığım eğitimler ve kadim dost kitapların bilgileri sayesinde ilerledim. Yaşam derslerimden “sağlık sorunları” konusunda aldığım eğitimleri uygulama fırsatım oldu. Halen bir “öğrenen” olarak yolculuğuma “inişler” ve “çıkışlar” ile devam ediyorum…

İniş, çıkış demişken önceki kitaptan Frekansa Büründüm Beyin Diye Göründüm eserinden birkaç önemli noktayı tekrar hatırlayalım. Normalde fizik olarak bir dalga boyu vardır, bir de frekans. Dalga boyu çoğaldıkça frekans düşer, frekans düştükçe dalga boyu uzar, dalga boyu uzadıkça etkinlik azalır. Yani frekans ne kadar fazlaysa etkileşim de o kadar artar. Kısacası dalga boyuyla frekans arasında ters bir orantı vardır. Yaşamdaki her şeyin bir dalga boyu, her insanın da bir elektromanyetik alanı vardır. Normalde 62-72 MHz olan vücut frekansımızın gripte 57-60 MHz’e, bakteriyal enfeksiyonlarda 50 MHz’e, kanserde ise 42 MHz düştüğü, ölümün ise 25 MHz ve aşağısında gerçekleştiği belirlenmiştir. Çeşitli yiyeceklerin de frekansları incelendiğinde taze otların 20-27 MHz arasında titreştiği, bitkisel yağların titreşimleri ise 52-320 MHz arasında değişiklik göstermektedir. Kahve içtiğinizde ise 3 saniye içinde 66 MHz olan vücut frekansınız 58 MHz’e düşmekte. Frekansınızın tekrar 66 MHz’e yükselmesi üç gün sürmekte.

Araştırmalarda ayrıca olumsuz ve olumlu düşüncelerin frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelenmiştir. Olumlu düşünceler 12 MHz kadar düşürdüğü, oysa olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükseldiği bulgulanmıştır. Olumsuz ve olumlu düşüncelerin frekansını bir kitap gibi okuma becerisi geliştirdiğinizde yön tayini daha kolay oluyor, diyebilirim.

O halde kendimize şu önemli soruları soralım:

  • Neden bazı insanlar aksiliklerin ardından kendini çabuk toparlar?
  • Peki ya niçin kimilerinin ruh hali devamlı çalkantılıdır?
  • Kimiz biz?
  • Beynimizin kodları ne?
  • Nasıl huzur bulur ve ihtiyacımız olan empatiyi geliştirebiliriz?

beynimizin duygusal stili

Bu soruların yanıtları, beynimizin duygusal stilindeki malzemelerde gizli… Profesör Richard J. Davidson, türünün tek örneği olan bu kitabında duygusal stili oluşturan tüm boyutların ardındaki beyin kimyasını ele alıyor ve bunların insan sağlığını nasıl etkilediklerini bulmak için her birini analiz ediyor.

Duygusal stil Ve altı boyutu

Duygusal stil, altı boyutludur. Bunlar ne kişiliğin geleneksel bilindik yönleri ne de basit duygusal özellikler veya ruh halleridir. Akıl hastalıkları için başvurulan tanı kriterleri de bir kenara bırakılmalıdır. Bu altı boyut, modern nörobilim araştırmalarının keşiflerini yansıtmaktadır:

  1. Dirençlilik: Olumsuzluklar karşısında hızlı mı yoksa yavaş mı iyileşme gösterdiğinizi ortaya koyar.
  2. Bakış Açısı: Olumlu duygularınızı ne kadar süre koruyabildiğinizi ifade eder.
  3. Sosyal Sezgi: Çevrenizdeki insanların verdiği sosyal işaretleri algılamadaki yetinizi belirtir.
  4. Öz Farkındalık: Duyguları yansıtan bedensel duyumları algılamada ne kadar iyi olduğunuzu gösterir.
  5. Durumsal Hassasiyet: İçinde bulunduğunuz durum göz önünde bulundurulduğunda duygusal tepkilerinizi yönetmede ne kadar başarılı olduğunuzun ölçütüdür.
  6. Dikkat: Odak noktanızın ne kadar keskin ve net olduğuyla ilgilidir.

Muhtemelen oturup duygularınız ve onların diğer insanların duygularından nasıl daha farklı olabildiği konusunda düşünseniz, aklınıza gelecek altı boyut bunlar olmayacaktır. Aynı şekilde oturup maddenin yapısı hakkında düşünecek olsanız, Bohr atom modeli de aklınıza gelecek model olmayacaktır.

Bu boyutlar, herhangi bir insan davranışı ve duygusu modelinin olmazsa olmaz şartı olan beynin özelliklerini ve işleyiş biçimlerini yansıtır. Eğer bu altı boyut, kendinizle veya yakın çevrenizdeki kişilerle ilgili algılamanıza ilişkin bir çağrışıma yol açmıyorsa, bu muhtemelen adı geçen özelliklerden birkaç tanesinin hemen görünür hale gelecek düzeyde etkin olmamasından kaynaklanmaktadır.

Davidson şöyle diyor,

“Benim inancıma göre her bir kişilik ve mizaç, duygusal stilin altı boyutunun değişik kombinasyonlarını yansıtmaktadır.” — Richard J. Davidson

Örnek olarak psikolojideki standart sınıflandırma sistemlerinden birisi olan “büyük beş” kişilik özelliğini ele alalım; açıklık, sorumluluk, dışa dönüklük, uyumluluk ve duygusal denge.

  1. Yeniliklere açık bir kimsenin sosyal sezgisi güçlüdür. Aynı zamanda özfarkındalığı yüksektir ve dikkat boyutu açısından odaklanmaya meyillidir.
  2. Sorumlu bir insanın sosyal sezgisi iyi gelişmiştir. Dikkat boyutu odaklanmış düzeyde ve durumsal hassasiyet boyutu yüksektir.
  3. Dışa dönük bir kişi, olumsuzluklardan çabucak sıyrılabilir ve bu yüzden dirençlilik yelpazesinin hızlı iyileşen kutbunda yer alır. Bakış açısı olumludur.
  4. Uyumlu bir insan, durumsal hassasiyet açısından adaptasyon sorunu yaşamaz ve dirençliliği yüksektir. Ayrıca bakış açısı olumludur.
  5. Duygusal açıdan dengesiz bir insan, olumsuzluklar karşısında yavaş iyileşme gösterir. Karamsar ve olumsuz bir bakış açısı vardır. Durumsal hassasiyeti oldukça düşüktür ve dikkat boyutu açısından odaklanma güçlükleri yaşar.

Duygusal stillerin kombinasyonları, büyük beş kişilik özelliğine doğru olarak karşılık gelse de her zaman istisnalar olacaktır. Kişilik sahibi her bir insan duygusal stilin tarif edilen tüm boyutlarına sahiptir diye bir kural olmasa da en azından birisine sahiptir.

Büyük beş kişilik özelliğinin ötesine geçecek olursak, hepimizin kendimizi veya yakından tanıdığımız birilerini tarif ederken aklımıza gelen özelliklere bakabiliriz. Bunlardan her biri duygusal stilin farklı boyutlarının kombinasyonları olarak anlaşılabilse de belirtmek gerekir ki özelliğe sahip olan herkes, her boyuta sahip değildir. Yine de çoğu insan birçok özelliği bir arada bulundurmaktadır.

  • Fevri: Odaklanmamış dikkat ve düşük seviyede özfarkındalığın kombinasyonudur.
  • Sabırlı: Yüksek özfarkındalığın ve yüksek durumsal hassasiyetin kombinasyonudur. Koşullar değişince diğer şeylerin de değişeceğini bilmek, sabretmeyi kolaylaştırmaya yardımcı olmaktadır.
  • Utangaç: Dirençlilik boyutu açısından yavaş iyileşen biri olmanın ve durumsal hassasiyetin düşük olmasının kombinasyonudur. Durumsal hassasiyetin düşük olması nedeniyle utangaçlık ve tedirginlik, normal kabul edilebilecekleri durumların da ötesine geçerler.
  • Tedirgin: Yavaş iyileşme, olumsuz bakış açısı, yüksek öz farkındalık ve odaklanamamanın (dikkat) kombinasyonudur.
  • İyimser: Hızlı iyileşme ve olumlu bakış açısının kombinasyonudur.
  • Kronik mutsuz: Bu kombinasyonda yavaş iyileşme ve olumsuz bakış açısı vardır. Bunun sonucunda kişi, olumlu duygularını sürdürmeyi başaramaz ve yaşadığı sıkıntılardan sonra olumsuz duygulara kapılır.

Sizin de görebileceğiniz gibi bu yaygın özellik tanımları, duygusal stillerin değişik dizilimlerinden oluşmaktadır. Bu formülasyon, bu yaygın özellikler için beynin nasıl bir zemin oluşturduğunu tarif etmenin bir yoludur.

Davidson şöyle der:

“Orijinal bilimsel makaleleri okursanız, araştırmacıların bir soru üzerine kafa yordukları, bunu cevaplamak için zekice bir deney düzenledikleri ve cevabı araştırmayı sürdürürken hiç çıkmaza girmedikleri veya terslikle karşılaşmadıkları hissine kolayca kapılırsınız. Hâlbuki öyle değildir. Sanırım bunun farkına varmışsınızdır ama popüler bilimsel araştırmalarla haşır neşir olan kişiler arasında bile hâkim paradigmalara meydan okumanın güçlüğü bilinmemektedir. 1980’lerin başında kendimi içinde bulduğum durum buydu. O zamanlar akademik psikoloji, duygu araştırmalarını nörobilimden ziyade sosyal psikoloji veya kişilik psikolojisiyle sınırlı tutmuştu. Çok az sayıda psikoloji araştırmacısı duygunun beyinle bağlantısını araştırmakla ilgileniyordu. Az da olsa desteklenen araştırmalar, o zamanlar yalnızca limbik sistemde olduğu düşünülen sözde duygu merkezleri üzerineydi. Ancak benim bambaşka bir fikrim vardı: Buna göre daha yüksek kortikal fonksiyonlar, özellikle de evrimsel olarak gelişme göstermiş prefrontal kortekste bulunanlar, duygular için kritikti.”

“Prefrontal korteksin duygularla alakalı olduğunu ilk söylediğimde, bitmek bilmez bir şüpheci akımıyla karşılaştım. Prefrontal korteksin, aklın merkezi, duyguların antitezi olduğu konusunda ısrarcıydılar. Aynı zamanda duygular dünyasında rol oynamasına imkân yoktu. Hâkim rüzgârlar kuvvetle başka bir yöne eserken, tırnaklarımla akademik bir kariyer inşa etmeye çalışmak, kendimi yalnız hissetmeme neden oluyordu. Beynin akıl merkezinde, duyguların temelini bulma arayışım Don Kişot’ça görülüyordu.”

“Artık hem bu iki sözüm hem de beyindeki akılcı bölgenin ve üst düzey bilişsel işlevlerin, duygular konusunda limbik sistem kadar önem taşıdığı kanaatiyle yel değirmenlerine karşı açtığım savaş aynı noktada kesişti. Meditasyonla uğraşan kişiler üzerindeki araştırmamın gösterdiği üzere empatiyi, şefkati, iyimserliği ve mutluluk duygusunu güçlendirmek için verilen bir zihinsel eğitim, beynin çalışma biçimini değiştirebilir. Bu da hem olumlu duygular üzerine hem de meditasyon yapmayı öğreneceğime dair verdiğim sözleri tutarak vardığım sonuçtur. Bunun yanı sıra hâkim duygusal nörobilim akımları üzerine yaptığım araştırmalarım gösterdi ki beynin çalışma biçiminin değişim anahtarını elinde tutan yer, beynin üst düzey akılcı bölgesidir.”

Richard J. Davidson

Yazarın Notu: “Karakteri Değiştirmek”

Davidson’ın araştırmaları bana şunu öğretti: Duygular sadece geçici tepkiler değil, beynin titreşimsel haritasıdır. Ve bu harita, karakteri dönüştürmenin anahtarıdır.

Kişisel ve bilimsel dönüşümün hikâyesi olan bu kitap, umarım sizin dönüşümünüze de kılavuzluk yapar. Sanskritçe meditasyon anlamına gelen kelime “tanıma” anlamına da gelir. Ayrıca, Meditasyon çalışmaları frekansı 15 MHz’a kadar yükseltmektedir. Duygusal stili daha yakından tanımak, onu dönüştürmenin de ilk ve en önemli adımıdır.

Davidson‘u ilk kez “Karakteri Değiştirmekadlı eseriyle tanıdım. Eserde şöyle yazıyordu:

“Bir meditasyonun gerçek kalite işareti, zihnini negatif duygulardan özgürleştirerek disipline etmiş olmasıdır…” — Richard J. Davidson

Doğal ve sağlıklı beslenmek doğada temiz havada bol bol yürüme meditasyonu yapmak ve çağımızın en büyük sorunlarından olan stresten uzak durmak frekansımızı korumamıza ve yükseltmemize yardımcı olacaktır.

Beyninizin Duygusal Hayatı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Bu kitap, hayatın karşılarına çıkardığı şeylere insanların neden ve nasıl farklı duygusal tepkiler verdiklerini anlama çabasıyla yapılan, hem kişisel hem de mesleki bir yolculuğu anlatmaktadır ve bu yolculuğun arkasındaki itici güç, insanların daha sağlıklı ve daha tatmin edici bir yaşam sürmelerine yardımcı olmak isteğindedir. “Mesleki” ibaresi, duygusal nörobilim olarak bilinen karma bir disiplinin gelişimini ifade etmektedir. Duygusal nörobilim, duygularımızın altında yatan mekanizmaların incelenmesi, insandaki mutluluk duygusunu artırma yollarının aranması ve zihnin olumlu yanlarının ön plana çıkarılmasıyla ilgidir. “Kişisel” ibaresi ise Profesör Richard J. Davidson ‘un kendi hikayesidir.

Davidson şöyle der:

“Bir zamanlar hakim olan bilimsel akımın kabul ettiği nörolojik yanılgının aksine duyguların, beyin fonksiyonlarının ve zihinsel yaşamın merkezinde bulunduğunu titiz bir araştırmayla göstermişimdir…”

Richard J. Davidson

İlaçlara İnsanların nasıl tepki vereceğini “DNA”ları belirliyor

Tıp alanındaki bilim insanları, (başka şeylerle birlikte) reçeteli ilaçlara insanların nasıl tepki vereceğini DNA’larının belirlediğini keşfettiler. Bir kişinin belli bir hastalık için aynı hastalığa sahip başka birinden daha farklı bir tedavi gördüğü, kişiselleştirilmiş tıp çağını başlattılar. Bunun altındaki köklü neden, iki hastanın genlerinin birbirinin aynısı olmamasıdır. İnsanların hayatta karşılarına çıkan olaylara verdikleri tepkilere, mutluluk hissini geliştirme ve besleme, sevgi dolu ilişkiler kurma, zorluklara karşı koyma ve genel olarak anlamlı bir hayat sürme becerilerine gelince, reçetenin yine kişiselleştirilmesi gerekir. Bu durumda her ne kadar DNA’larımız duygusal yapımızı etkilese de tek neden DNA’larımızın farklılaşması değildir. Asıl neden beynin aktivite örüntüleridir. Geleceğin tıbbı nasıl hastaların DNA’larının çözülecek şifrelerine göre şekillenecekse, bugünün psikoloji bilimi de duygusal özelliklerin ve durumların temelini oluşturan beynin karakteristik aktivite örüntülerine göre şekillenebilir.

Mesela benim duygusal stilim oldukça iyimser ve mücadeleci, olumsuzlukların ardından hızla iyileşen ancak kendi kontrolünün dışındaki meselelerde metanetli durmaya meyilli olarak tanımlayabilirim.

  • Duygusal stiller sinir ağımızla bütünleşik midir veya bunları değiştirmemizin ve bu sayede hayatın zevklerine, hayattaki değişikliklere vereceğimiz tepkileri ve onlarla başa çıkma şekillerimizi düzenlememizin bir yolu var mıdır?
  • Duygusal stilimizi değiştirmeyi başarabilirsek, bu aynı zamanda beynimizde saptanabilir değişiklikler de meydana getirir mi?

Bu altı boyutun her birinin belirgin ve ayırt edilebilir bir sinirsel imzası vardır… Bu imza, bu boyutların gerçek olduğunun ve yalnızca teorik bir oluşum olmadığının kanıtıdır. Altıdan daha fazla boyut olabileceği akla gelse de bu pek olası değildir, zira beyindeki ana duygu devreleri artık daha iyi anlaşılmaktadır. Duygunun yalnızca ucu beyindeki aktivitelere dayanan yönlerinin bilimsel geçerliliğe sahip olduğunu düşünürsek, söz konusu altı boyut duygusal stili tam anlamıyla açıklıyor demektir.

Beyin Görüntüleme Teknikleri

fMRI ve EEG gibi yöntemlerle yapılan ölçümler, duygusal tepkilerin kortikal bölgelerde de aktif olduğunu kanıtlıyor. Bu da duyguların sadece içgüdüsel değil, öğrenilebilir ve dönüştürülebilir olduğunu gösteriyor.

Beyin görüntüleri, bu boyutların uydurma olmadığını göstermektedir. Aksine korteks ve limbik sistemde ölçülebilir, biyolojik bir aktiviteyi yansıtırlar. Her ne kadar amigdala ve striatum da dahil olmak üzere limbik sistem, uzun süre boyunca beynin duygu bölgesi olarak düşünülse de aslında korteks de duygusal durumumuzu ve ruh halimizi düzenlemektedir.

Richard J. Davidson – Sessiz Beynin Ritmi

Brooklyn’in gürültüsünden doğan bir çocuktu; ama onun ilgisi, sesin değil sessizliğin içindeydi. Richard J. Davidson, duyguların nörolojik izlerini takip ederek, insanın içsel haritasını bilimle dokuyan bir yolculuğa çıktı. Harvard’da psikopatolojiyi çalışırken, zihnin karanlık köşelerine ışık tutmanın sadece akademik değil, etik bir sorumluluk olduğunu fark etti.

Yıllar sonra, Dalai Lama’nın çağrısıyla Tibet’e gittiğinde, bilimsel merakı ruhsal bir yönelime dönüştü. Meditasyon yapan rahiplerin beyin dalgalarını ölçerken, şefkatin sadece bir duygu değil, bir nörolojik beceri olduğunu keşfetti. Bu keşif, onun için bir eşikti: Mutluluk öğrenilebilirdi.

Davidson, Wisconsin Üniversitesi’nde kurduğu Center for Healthy Minds ile binlerce insana şu mesajı verdi:

“Zihin şekillenebilir. Duygular eğitilebilir. Ve her insan, içsel dönüşüm için nörolojik bir potansiyele sahiptir.”

Richard J. Davidson

Onun çalışmaları, senin gibi yazanlar için bir davet niteliğinde: acıyı dönüştürmek, şefkati ritüelleştirmek ve yaşamı yeniden seçmek. Çünkü Davidson’a göre, beyin sadece düşünmez—titreşir. Ve bu titreşim, insanın en derin “neden”ine dokunur.

Richard J. Davidson’ın Eserleri:

  1. Beyninizin Duygusal Hayatı (The Emotional Life of Your Brain)
    • Ortak yazar: Sharon Begley
    • Konu: Duygusal stiller, nöroplastisite, meditasyonun beyin üzerindeki etkileri
    • Türkçeye çevrildi
    • Not: Her bireyin kendine özgü bir “duygusal stil”i olduğunu savunur.
  2. Karakteri Değiştirmek (Altered Traits)
    • Ortak yazar: Daniel Goleman
    • Konu: Meditasyonun kalıcı etkileri, bilimsel araştırmalarla desteklenen içsel dönüşüm
    • Türkçeye çevrilmedi
    • Not: Meditasyonun sadece anlık rahatlama değil, uzun vadeli karakter değişimi sağladığını gösterir.
  3. The Nature of Emotion
    • Editör: Richard J. Davidson
    • Konu: Duyguların bilimsel tanımı, sınıflandırılması ve nörobilimsel temelleri
    • Türkçeye çevrilmedi
    • Not: Duyguların doğasına dair disiplinler arası bir bakış sunar.
  4. Visions of Compassion
    • Ortak yazar: Anne Harrington
    • Konu: Şefkatin nörobilimsel temelleri, Budist uygulamalarla bilimsel verilerin buluşması
    • Türkçeye çevrilmedi.
    • Not: Dalai Lama ile yapılan ortak çalışmaların izlerini taşır.
  5. Wellbeing: Foundations of Flourishing
    • Ortak yazarlar: Cortland Dahl, Bruce Wexler
    • Konu: Zihinsel sağlık, mutluluk ve nörobilimsel gelişim
    • Türkçeye çevrilmedi.
    • Not: Sağlıklı zihinler için bilimsel temelli bir rehber sunar.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin