Merhaba
Kendinize ait bir odanız var mı?
Peki, paranız. Birçok kadın, olmadığını ve okula gitme konusunda bile zorluk yaşadığını belirtecek.
Şu an çocuklarınıza nasıl bir imkan yarattınız?
Kadınların varlık olduğunu ve ortak yaşamda paydasının bulunduğunu bir çok zihniyet unutuyor. Ve eril yönün ağır basan duygularıyla hareket ediyor. İstediğini dilediğini yapabileceğini düşünmek gibi.
Bir kitapta okumuştum, Lemurya döneminden beri kadının ışığının erkek kadar parlamadığı .
Kadının ışığı neden parlamaz?
Birlikte düşünelim istedim. Kadının, parlamasını engelleyecek, kalibrasyonu aşağı çeken, düşük kelime, davranış ve duygu varken, kadın Işıl Işıl nasıl parlayabilir ki!!!
Karşı cinsten belirli kişilere hayranlık duymuş, onların peşinden koşmuş, onlarla sırlarını paylaşmış, birlikte yaşamış, sevmiş, haklarında yazılar yazmış, onlara güvenmiş ve onlara karşı ancak ihtiyaç ve bağlılık olarak tanımlanabilecek duygular beslemiş tüm o büyük adamları, yazarları düşünmeden ben de edemiyorum.
“Coleridge, müthiş bir zihnin çift cinsiyetli olduğunu söylerken, kesinlikle bunun kadınlara karşı özel ilgi duyan bir zihin, onların davasıyla meşgul olup kendini onların yorumuna adayan bir zihin olduğunu kastetmemiştir. Belki çift zihniyetli zihin, bu ayrımları yapmaya, tek cinsiyetli zihinden daha az yatkındır. O belki çift zihnin sesi yansıttığını ve gözenekli olduğunu, duyguları engelsiz biçimde aktardığını, doğal olarak yaratıcı, parlak ve bütün olduğunu kastetmiştir.“
Her iki cinsinde birliği sağlayabilmesi için ikili zihin durumlarını kullanabilmeli.
“Ve cinsiyet hakkında özellikle ya da ayrıca düşünmemenin, tamamen gelişmiş zihnin belirtilerinden biri olduğu doğruysa, bu konuma ulaşmak şimdi her zamankinden çok daha zordur.”
Virginia Woolf “Kendine Ait Bir Oda” kitabında bolca, kadının toplumdaki yerine değiniyor.
“Yaratıcılık alanında kadın en önemli yere sahiptir, gerçekteyse tamamen ehemmiyetsiz. Şiir sanatını baştan başa kaplar; tarihte ise bulunmaz.”
Daha nice satırları var, kadını değerlendirdiği.
“Kadın ne yazabilir ki! “ Söylemi ile burun kıvırılan yerden, insanın sotelenerek beslenmesi. Ne acı değil mi? Farkındayım…
En çok da özlemini çektiğim şey edebi eserler hakkında konuşabilmek. Yazarın önce iyi bir okuyucu olması gerekir. Ve üzerinde çalışabilmesi.
Okurken. “yaratıcı yazarlığın” tekniğiyle beslenirken, kurmacanın “yalanlar” üzerine değil, “gerçekler” üzerine kurulduğunu “gerçeküstüne” bağlandığını belirtmek isterim.
Yazarın, kalemiyle görevi sadece hikaye ve şiir yaratmak değildir. Toplumun içinde bulunduğu durumu da resmeder.
Peki, blog sayfalarında kadın okuyucu yok mu?
Beğeni yapanların hepsi erkek. Kadınlar kendini geliştirmek, yaptıkları işte daha başarılı olabilmek için “okuma ve yazma” sanatıyla ilgilenmiyorlar mı? Ya da beğeniden vazgeçtim, nitelikli yorumlarla bilgi alış verişi yapabilmek!
“Ve siz de katılırsınız ki kadınlara hitap eden bir sonun özellikle methedici ve yüceltici bir yanı olmalıdır. Sizden sorumluluklarınızı hatırlamanızı, daha yüce, daha ruhani olmanızı rica etmeliyim; ne kadar fazla şeyin size bağlı olduğunu ve gelecek üstünde nasıl bir etki yaratabileceğinizi hatırlatmalıyım size.“
Kendine Ait Bir Oda, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın