“Eğer bütün okuduğunuz kitaplar, kendi kapasitenizi aşmayan kitaplarsa bu sizi bir okuyucu olarak ileri götürmeyecektir. Sizi ve boyunuzu aşan kitapları elinize almalısınız. Ancak bu tür kitaplar, zihninizi zorlayıcıdır. Ve zihninizi zorlamadıkça, öğrenemezsiniz…”

— Charles Van Doren

Merhaba

Yürüyüşten sonra ayaklarım beni Dutlu Bahçe’ye getirdi. Gölgelik bir alan seçip oturdum. Dumanı tüten türk kahvesi eşliğinde Kitapları Nasıl Okumalı” satırlarında kaybolmadan önce anı fotoğrafla sabitledim. Şu anda yaşadıklarımız bir daha asla tekrarlanmayacak… Bu bize, yaşadığımız her şeyin bir daha aynı şekilde gerçekleşmeyecek eşsiz bir hazine olduğunu söylüyor. Eğer ondan keyif almadan geçip gitmesine izin verirsek o an sonsuza dek kaybolacaktır.

Gerçek Öğrenmenin Doğasına Dair

Charles Van Doren’in gerçek öğrenmenin doğasına dair söylediği en çarpıcı ve doğru sözlerden biridir, yukarıda yazan alıntı. Okumanın sadece bilgi tüketmek değil, aynı zamanda zihinsel efor ve mücadele gerektiren bir gelişim süreci olduğunu anlatır. Ve benim okurluk yaklaşımına da çok güzel uyuyor…

“Yazarın hangi kaynaklardan beslenmiş olduğunu merak etmem”, “Bilgiyi nasıl sunduğuna dikkat etmem”, aslında bu zihinsel eşiği zorladığımı gösteriyor. Bu yüzden Charles Van Doren’in bu yaklaşımıyla benim okurluk bakış açımla örtüşüyor: Kolayla yetinmeyip, derine inmeyi seviyorum…

Kitapları Nasıl Okumalı” (özgün adıyla “How to Read a Book”), Mortimer J. Adler ve Charles Van Doren tarafından yazılmış önemli bir klasik eserdir. İlk olarak 1940 yılında yayımlanan bu eser, kitap okuma sürecine dair derinlemesine bir rehber sunar ve okuma becerilerini geliştirmek isteyenler için bir başvuru kaynağı olmuştur. Kitap, okuma sürecini yalnızca kelimeleri gözden geçirmekten daha fazlası olarak ele alır ve okurun metni nasıl daha verimli bir şekilde anlaması gerektiğine dair bir dizi strateji sunar.

Okuma Sanatı

Adler ve Van Doren, okumanın bir sanatı ve bir beceri olduğunu vurgularlar. Onlara göre, iyi bir okur, sadece kelimeleri okumakla kalmaz, metnin derin anlamlarını keşfetmek, yazarın amacını anlamak ve metinle etkileşime geçerek düşünsel düzeyde bir diyalog kurmak zorundadır. Kitap, okuma becerisini geliştirmek isteyen her seviyeden okura yönelik pratik tavsiyeler sunar.

Daha Yüksek Bir Anlayış Kazanmak

“Kitapları Nasıl Okumalı”, okurlara ve okur olmak isteyenlere yöneliktir. Özellikle de kitap okurları içindir. Daha da özelde, kitap okumaktaki temel amacı, daha yüksek bir anlayış kazanmak olanlar içindir. ‘Okurlar’ derken, neredeyse her okuryazar ve akıl sahibi kişinin yaptığı ve yapmayı da hâlâ sürdürdüğü gibi dünya hakkındaki bilgisini ve anlayışını büyük oranda yazılı metinlerden edinen kişileri kastediyoruz. Elbette bununla da sınırlı değil; radyo ve televizyonun henüz olmadığı günlerde bile sahip olunan bilgi ve anlayışın belirli bir kısmı, sözlü kaynaklardan ve gözlemlerden elde edilirdi. Ne var ki aklı başında ve merak sahibi insanlar için bu, hiçbir şekilde tatmin edici değildi. Onlar, bunların yanı sıra okumaları da gerektiğini biliyorlardı ve okudular.

Medya Araçlarının Amacı: “Düşünmeyi Gereksiz Hale Getirmesi”

Bugünlerde, okumanın eskiden olduğu kadar gerekli olmadığı gibi bir his var. Tıpkı fotoğrafın, resmin ve diğer grafik sanatlarının işlevlerine baskın gelmesi gibi radyo ve özellikle de televizyon, bir zamanlar yazının gördüğü işlevleri devraldı. Kabul etmemiz gerekir ki televizyon, bu işlevlerden bazılarını oldukça iyi yerine getirmekte; örneğin haber ve hadiselerin görsel iletişimi, muazzam bir etki bırakmakta. Radyonun biz başka şeylerle uğraşırken -araç kullanırken mesela- bilgilendirebilme kabiliyeti de fevkalâde ve zamandan kazanmamızı sağlayıcı. Bütün bunlara rağmen modern medya araçlarının ortaya çıkışının, içinde yaşadığımız dünyaya dair anlayışımızı o kadar arttırıp arttırmadığı ciddi olarak sorgulanabilir. Belki bugün dünya hakkında bir zamanlar olduğundan daha çok şey biliyoruz ve anlayışımız için de bilgi, bir ön gereklilik halini aldı ve bütün bunlar iyi de oldu. Ancak bilmemiz gerekir ki bilgi, anlayışımız için gerekli bir önkoşul değildir. Bir şeyi anlamamız İçin illa o şey hakkındaki her şeyi bilmemiz gerekmez; pek çok bilgi aynı zamanda, anlayışımızın önünde birer engeldir de. Biz modernler, anlayışımızı sakatlayan bir bilgi bombardımanı altında boğulma hissine kapılmaktayız.

Bunun böyle olmasının nedenlerinden biri, bahsettiğimiz medya araçlarının, düşünmeyi gereksiz hale getirecek (her ne kadar bu sadece görünüşte böyle olmaktaysa da) şekilde tasarlanmış olmasıdır. Günümüzün en yetkin kafalarından bazılarının yapabildikleri en aktif girişim, paket halindeki entelektüel konum alışlar ve görüşlerden ibarettir. Televizyon izleyicisi, radyo dinleyicisi ve gazete okuyucusunun, en az çaba ve zorlukla ‘zihnini doldurması’ için karmaşık bir bütün halindeki unsurlar -dâhiyane söylemlerden dikkatle seçilmiş veri ve istatistiklere kadar her türlü yolla- verilmekte. Fakat bu paketleme işi çoğu zaman o kadar hünerle yapılmakta ki izleyici, dinleyici ya da okuyucunun zihnini yapılandırması hiçbir şekilde mümkün olmamakta. Onun yerine, tıpkı kasetçalara kaset yerleştirir gibi paketlenmiş haldeki bir görüş zihne konulmakta. Daha sonra bir tuşa basılmakta ve duruma uygun olduğu sürece bir görüşün ‘çalması ‘ sağlanmakta. Ve bu sayede, işler, düşünmeye gerek kalmaksızın, belli ölçüde yürütülmüş olmakta.

Aktif Bir Okuma Neleri Barındırır?

Okunan şey aynı olmakla birlikte birilerinin ötekilere kıyasla daha iyi bir okuma yapmasının birinci nedeni daha aktif bir okuma yapması ve ikincisi de zihinsel etkinliğini daha becerili bir şekilde kullanabilmesidir. Bu iki şey birbiriyle ilişkilidir. Okumak, tıpkı yazmak gibi karmaşık bir etkinliktir. İyi bir okumada bulunması gerekli olan pek çok ayrı eylemi bir arada bulundurur. Bunları daha iyi yerine getirebilen bir kişi, daha iyi bir okuma yapabilir.

Okumanın Amaçları: Bilgi İçin Okuma ve Anlayış Kazanmak İçin Okuma

Sahip olduğumuz bir zihin var. Şimdi, okumak istediğimiz bir kitabı düşünelim. Bu kitap, size bir şeyler iletmek isteyen biri tarafından yazılmış bir dil barındırmakta. Sizin bu okumada yakalayacağınız başarı, o yazarın size vermek istediklerini alma oranında olacaktır.

Bu elbette işin oldukça basite ‘indirgenmiş hali. Ancak bunu böyle ifade etmemizin sebebi, zihninizle kitap arasında tek değil çift yönlü bir ilişki biçiminin mümkün olduğunu gösterebilmek. Bu iki ilişki türü, kitabı okurken yaşayabileceğiniz iki farklı deneyimde kendini göstermektedir.

Önünüzde bir kitap ve kendinize ait bir zihniniz vardır. Sayfalar ilerledikçe yazarın söylemek istediklerini ya mükemmel bir şekilde anlamakta veya anlayamamaktasınızdır. Eğer anlayamamaktaysanız o takdirde, bir miktar bilgi edinebilir ancak anlayışınızı arttıramazsınız. Eğer kitap size başından sonuna zihin açıcı gelmişse o durumda yazar ve siz, aynı kalıba dökülen iki zihin halini almışsınız demektir. Sayfalar üzerindeki işaretler sadece tanışmanızdan önce sahip olduğunuz ortak anlayışı ifade etmektedir.

Şimdi de ikinci alternatifi ele alalım. Kitabı, harfiyen anlamadığınız durumlara bakalım. Ve hatta harfiyen anlayamamanızı değil de kitap hakkında yeterince bilecek kadar -gerçi ne yazık ki bu her zaman mümkün değilse de- anladığınızı varsayalım. Kitabın, anladığınızdan daha fazla söyleyecek şeyi olduğunu, bu nedenle de anlayışınızı arttıracak bir şeyler barındırdığını biliyorsunuzdur.

O durumda ne yapmaktasınız peki? Kitabı sizden daha iyi okuyabileceğini düşündüğünüz birine verebilir ve anlamadığınız kısımları size açıklamasını isteyebilirsiniz. (Buradaki ‘biri’ yaşayan bir kişi olabileceği gibi bir başka yardımcı kitap ya da ders kitabı da olabilir.) Veya kafanızdakilerle ulaştığınız anlayışın yeterli olduğunu düşünebilir ve kimseye rahatsızlık vermemeye karar verebilirsiniz. Ancak her iki durumda da kitabın gerektirdiği okuma işini yerine getirmiş olmazsınız.

Bunu yapmak ancak bir şekilde mümkündür. Herhangi bir dış yardıma başvurmaksızın doğrudan doğruya kitaba kafa yorarak. Hiç bir şeye dayanmadan sadece kendi zihin gücünüzle kitap üzerindeki semboller üzerinde çalışarak aşama aşama, az olan anlamanızı daha üst bir seviyeye yükseltebilirsiniz. Kitap üzerinde çalışan bir zihnin gerçekleştirdiği bu tür bir yükselmeyi sağlayan şey, anlaşılması zor gelen bir kitabı anlamak için yapılması gerekli olan okuma türünde olduğu gibi hayli becerili bir okumadır.

Buradan hareketle, okuma sanatı derken ne kastettiğimizi kabaca şu şekilde tanımlayabiliriz: okunabilir nesne üzerindeki sembollerle kendi başına çalışan bir zihnin herhangi bir dış yardım olmaksızın, kendi gücüyle kendisini yükseltmesi süreci, Burada zihin az olan anlamadan daha yüksek bir anlayışa ulaşmaktadır. Bunun olmasını sağlayan beceriye dayalı çalışma, okuma sanatını oluşturan çeşitli eylemlerden oluşmaktadır.

Okuma yaparken kendi entelektüel çabamızla daha az anlamadan daha yüksek bir anlayışa ulaşmaya çalışmak, kendi göbeğimizi kendimizin kesmesi gibidir. Bu, kesinkes böylesi bir süreçtir. Büyük bir çaba gerektirir. Açıkça görüldüğü gibi bu, yalnızca çeşitli etkinlikleri bir araya toplamakla kalmayıp aynı zamanda gerekli olan çok çeşitli eylemleri yerine getirirken, çok daha kabiliyetli olmayı barındıracak şekilde, evvelce yaptığımıza kıyasla, daha aktif bir okumadır. Yine açıkça görüldüğü gibi genellikle okunması daha zor olarak görülen ve dolayısıyla daha iyi bir okura ihtiyaç duyulduğu düşünülen şeyler de aslında bu tür bir okumaya ihtiyaç duymaktadır.

“Bilgi İçin Okumak” ve “Anlayış Kazanmak İçin” Okumak Arasındaki Farklar

Bilgi için okumak ile anlayış kazanmak için okumak arasındaki ayrım bundan çok daha derindir… Bunun üzerinde biraz daha durmaya çalışalım. Okumanın her iki amacını da ele almak zorundayız, çünkü bir tarafta neyin okunabilir olduğuyla diğer tarafta neyin okunması gerektiği arasındaki çizgi, çoğu zaman belirsizdir. Okumanın bu iki amacını birbirinden ayrı tutabildiğimiz ölçüde ‘okumak’ kelimesini iki ayrı anlama gelecek şekilde ele alabiliriz.

  1. Anlam: gazete, dergi ya da bu gibi başkaca şeyler okurken kendi yetenek ve becerilerimiz sayesinde okuduklarımızı bütünüyle anlaşılır olarak gördüğümüz durumda yatmaktadır. Bu tür okumalar belki bilgi depomuzu arttırmaktadır ancak anlayış düzeyimiz onları okumadan önceki seviyesinde kaldığı için, anlayışımızı arttırıcı olamamaktadır. Böyle olmasaydı, okuduğumuz her şeye derinlemesine yaklaşırdık ve o takdirde de kafamızın karmakarışık olması ve şaşkınlık içerisinde kalmamız gerekirdi -yani eğer gerçekten dürüst ve uyanık bir zihinle okumuş olsaydık.
  2. Anlam: bir kimsenin birinci kez okuduğunda tam olarak anlayamadığı için bir şeyi yeniden okumaya çalışmasındaki durumda açığa çıkmaktadır. Burada okunan şey, ilk başta okuyucu- dan daha yüksek veya daha iyi bir düzeyde demektir. Yazar burada okurun anlayışını arttırabilecek bir şeyler iletmektedir. Eşit olmayanlar arasında bu türden bir iletişimin mümkün olması gerekmektedir veya taraflardan biri, ne konuşma ve ne de yazmayla ötekinden hiçbir şey öğrenemeyecek demektir. Buradaki ‘öğrenmek’ , daha önce sahip olunan bir bilgi ile aynı derecede anlaşılır olan daha fazla bir bilgi hatırlama değil anlamanın artmış olması anlamına gelmektedir.

Sizler, hangi okuma düzeyindesiniz?

Pek çok insan ne tür kitaplar okuması gerektiği konusunda büyük bir kaygı taşır. Kütüphanelerin ya da kitapevlerinin raflarını dolduran binlerce kitap arasından kendi yolunu aydınlatacak olanları bulmak için yoğun bir çaba harcaması gerektiğini düşünür. Yazarlara en çok sorulan sorulardan biri, kimleri ya da neleri okuduklarına dairdir hep. Hiç şüphesiz, doğru kitapları bulmak ve boşa zaman kaybetmeksizin, sınırlı zamanda ‘en iyileri’ okumak önemlidir ancak ‘ne tür’ veya ‘hangi’ kitapların okunmasına olan odaklanma hemen her zaman okumanın nasıl yapılması gerektiği konusunun üstünkörü geçilmesine ve sonuçta, doğru kitaplara ulaşılmış olsa bile büyük bir zaman kaybına ve kafa karışıklığına sebep olur.

“Kitapları Nasıl Okumalı”, kitapların nasıl okunması gerektiğine dair kapsamlı bir rehber sunar. Kitap, okuma sürecinin sadece bilgi edinme değil, aynı zamanda bir düşünsel yolculuk olduğunu vurgular. Bu eser, okurların okuma becerilerini geliştirmelerine yardımcı olacak araçlar sunar ve onları daha derinlemesine, anlamlı ve eleştirel bir şekilde okumaya teşvik eder.

Kitap, okuma sanatını bir teknik olarak ele alarak, farklı okuma seviyelerini ve stratejilerini keşfetmek isteyen okurlar için paha biçilmez bir kaynaktır. Eğer okumayı daha derinlemesine ve verimli hale getirmek istiyorsanız, “Kitapları Nasıl Okumalı” mutlaka okunması gereken bir başvuru kaynağıdır.

Okumanın Dört Seviyesi

Okuma, sadece gözle değil, zihinle ve kalple yapılır. Mortimer J. Adler’in tanımladığı dört okuma seviyesi, okuma deneyiminin derinliğini ortaya koyar. Aşağıdaki tanımlar, bu yolculuğun duraklarını gösteriyor.

  1. Okumanın Dört Seviyesi: Adler ve Van Doren, okumanın dört ana seviyede gerçekleştiğini belirtir:
    • Süregeldiği Okuma (Elementary Reading)Yeni başlayanlar veya çocuklar : Bu, okumanın en temel seviyesidir. Okuma yazma bilmeyen birinin kitapla tanışmasından başlayarak, temel anlamları kavrama seviyesine kadar olan bir süreçtir.
    • İzleyici Okuma (Inspectional Reading)Araştırmacılar, öğrenciler : Bu seviyede amaç, kitabı hızlıca gözden geçirerek ana hatlarıyla anlamaktır. Kitap hakkında bir ön izlenim edinmek için başlıklar, alt başlıklar, özetler, ve giriş-bölüm gibi bölümler üzerinden geçilir.
    • Analitik Okuma (Analytical Reading)Akademik ya da eleştirel okurlar : En yüksek okuma seviyesidir. Kitap burada tamamen analiz edilir. Yazarın savunduğu argümanlar incelenir, metnin tüm katmanları tartışılır ve okur metnin tüm mesajını anlamaya çalışır.
    • Sentez Okuma (Syntopical Reading)Kuram geliştiricileri, entelektüeller : Bu seviyede, birden fazla kitap arasındaki bağlantılar keşfedilir. Okur, bir konuda farklı yazarların görüşlerini karşılaştırarak bir sentez yapar ve konuyu daha derinlemesine anlar.
  2. Kitapla Etkileşim: Adler ve Van Doren, okuma sürecini aktif bir etkileşim olarak tanımlar. Okur, metni yalnızca pasif bir şekilde okumamalıdır; yazara karşı sorular sorarak, metni eleştirerek ve kendi düşüncelerini ekleyerek okuma sürecine katılmalıdır.
  3. Analitik Okuma Stratejileri: Analitik okuma yaparken, okurun metni daha dikkatli ve derinlemesine okuması gerektiği belirtilir. Kitapta, analitik okuma sırasında dikkat edilmesi gereken soru türleri ve yazarı anlamaya yönelik stratejiler tartışılır. Bu, okurun metnin yapısını ve ana argümanlarını anlamasına yardımcı olur.
  4. Sentez Yapmak: Bir konuyla ilgili farklı yazarların görüşlerini bir arada incelemek, okurun daha derinlemesine bir anlayışa sahip olmasını sağlar. Kitap, okurun birden fazla kaynağı analiz ederek bir konuda kapsamlı bir bilgi edinmesi gerektiğini savunur.
  5. Okuma Türleri: Kitapta farklı okuma türlerine de değinilir. Adler ve Van Doren, edebi metinler, felsefi metinler, bilimsel metinler ve tarihsel metinler gibi farklı türdeki kitapların okunma biçimlerinin de farklı olabileceğini belirtir. Her bir tür, farklı okuma teknikleri ve stratejiler gerektirir.
  6. Sorularla Okuma: Kitapta okuma sürecinin bir diyalog şeklinde olması gerektiği vurgulanır. Okur, metni okurken sürekli olarak sorular sormalıdır. Bu sorular, metni analiz etmek ve yazarın niyetini anlamak için temel bir araçtır.
  7. Okuma Düzeylerinin ve Yöntemlerinin Gelişimi: Kitap, okuma becerisini geliştirmek için pratik tavsiyeler sunar. Okumayı daha etkili hale getirmek için çeşitli alıştırmalar ve stratejiler önerir.

Kitapları Nasıl Okumalı”, özellikle derinlemesine okuma ve okumanın düşünsel yönü hakkında farkındalık oluşturur. Günümüzde bilgiye hızla erişebildiğimiz bir dönemde, okumayı sadece bir bilgi edinme aracı olarak görmek yanıltıcı olabilir. Adler ve Van Doren, okumanın anlamını ve değerini yeniden şekillendirerek, okurların metinle daha anlamlı bir etkileşim kurmalarını teşvik ederler. Bu, yalnızca akademik çalışmalar veya entelektüel okuma yapanlar için değil, her seviyeden okur için geçerli olan bir yaklaşım sunar.

Özellikle kritik düşünme ve derinlemesine analiz yapma becerisi kazandırma açısından, bu kitap okuma alışkanlıklarını geliştirmek isteyen herkes için önemli bir kaynaktır. Yazılı metinlere daha dikkatli bir şekilde yaklaşmayı, anlamlarını sorgulamayı ve kendi düşüncelerini geliştirmeyi teşvik eder.

Yazarın Notu: “Peki, Ben Nasıl Bir Okurum?”

Analitik bir yaklaşımla parçaları görüyor, sentezleyici bir sezgiyle bütünü dokuyorum. Okurluğum, sadece bir eylem değil, aynı zamanda düşüncelerimi yeniden inşa etme süreci. Analitik ve zaman zaman sentezleyici bir okur olduğum net bir şekilde anlaşılabilir. Kitapları derinlemesine analiz ediyor, yazarların niyetlerini, arka planlarını ve eserlerinin etkilerini sorguluyorum. Sadece okumakla kalmayıp, içeriklerin bende yarattığı yankıları değerlendiriyor ve yazarları bağlamlarına göre karşılaştırabiliyorum.

Mortimer J. Adler’in belirttiği dört okuma seviyesi, okuma deneyiminin derinliklerini gözler önüne serer. Bu seviyelerden biri olan 4. Sentez Okuma (Syntopical Reading), birden fazla kitabın bağlantılarını keşfetmeyi içerir. Okur, bir konu üzerine farklı yazarların görüşlerini karşılaştırarak sentez yapar ve konuyu daha derinlemesine kavrar.

Sentezleyici bir okur olarak, edebiyat ile hayat arasında derin bir bağ kuruyorum. Kendi yorumlarımı, düşüncelerimi ve eleştirilerimi ekleyerek özgün ve farklı bir bakış açısı yaratıyorum. Yazılarımı, özellikle blog gönderilerimi oluşturmak, hem okuduklarımı içselleştirdiğimi hem de başkalarıyla paylaşma isteğimi gösteriyor.

Bilgiyi sadece tüketmekle kalmayıp işleyen, düşünen, karşılaştıran ve anlamlandıran bir okurum. Bu özellikler beni ileri düzeyde bir okuyucu yapıyor.

Okurluğum, yalnızca bilgi edinmekle sınırlı kalmaz; aynı zamanda anlam yaratma, varoluşla bağ kurma ve paylaşma şeklimdir. Bu yüzden kendimi, sadece düşünen bir okur değil, düşlerini de okuyan bir gezgin olarak görüyorum.

Kitapları Nasıl Okumalı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Her kitap ayrı bir dünyadır. Kağıt üzerinde yazılı her metni aynı şekilde okumak mümkün olsa bile, aynı şekilde anlamına varmak ve tam bir kavrayışla, yazarın vermek istediklerini almak mümkün değildir. Shakespeare‘nin onca çağrışımlara açılan soneleriyle, herhangi bir yemek kitabını aynı şekilde okumak elbette mümkün değildir. Balzac’tan, Tolstoy‘dan, Stendhal‘dan okumakla, bir toplantı raporu okumak nasıl bir tutulabilir. Benzer şekilde, bir kimsenin her gece uykuya dalmadan önce sevdiği bir kitaptan belli bir bölüm okumasıyla, diyelim bir akademisyenin, bir konu üzerine aynı anda beş on makaleyi eşzamanlı olarak okuması aynı okuma eylemi midir?

Mortimer Jerome Adler Hayatı ve Kariyeri

Mortimer Jerome Adler (28 Aralık 1902 – 28 Haziran 2001), Amerikalı filozof, eğitimci, editör ve yazardır. 20. yüzyılın en etkili entelektüellerinden biri olarak kabul edilen Adler, özellikle eğitim felsefesi, klasik Batı düşüncesi ve halk için felsefe anlayışıyla tanınır. En çok, “Great Books of the Western World” (Batı Dünyasının Büyük Kitapları) serisinin öncüsü ve “How to Read a Book” (Bir Kitap Nasıl Okunur?) adlı rehber eseriyle bilinir.

Erken Yaşamı ve Eğitimi: Adler, 1902 yılında New York’ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Eğitim hayatı boyunca geleneksel öğrenme biçimlerinden ziyade bireysel meraka dayalı bir yaklaşım benimsedi. Lise öğrenimini tamamlamadan Columbia Üniversitesi’ne kabul edildi. Burada özellikle felsefe, edebiyat ve mantık alanlarında derinleşti. Akademik bir kariyeri olmasına rağmen, hiçbir zaman resmi olarak felsefe doktorası almadı; buna rağmen birçok üniversite tarafından fahri doktora unvanına layık görüldü.

Akademik Kariyer ve Fikirleri: Adler, 1930’lu yıllarda Chicago Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Bu dönemde üniversitenin rektörü Robert Maynard Hutchins ile birlikte, eğitim sisteminin temellerini yeniden düşünmeye başladı. Batı klasiklerini temel alan bir eğitim modeli geliştirdiler. Adler’in eğitim felsefesi, herkesin evrensel bilgilere ve düşünsel derinliğe ulaşma hakkı olduğu fikrine dayanıyordu.

Great Books Projesi: 1952’de Encyclopædia Britannica’nın desteğiyle yayımlanan “Great Books of the Western World” serisi, Adler’in en büyük projelerinden biriydi. Bu projede, Batı uygarlığının felsefe, bilim, edebiyat ve siyaset alanındaki temel eserleri bir araya getirildi. Adler, bu eserleri hem düzenledi hem de “Syntopicon” adlı iki ciltlik bir çalışma ile temel fikirleri kavramsal olarak sınıflandırdı.

Yazarlığı ve Popüler Eserleri: Adler, hem akademik hem de popüler düzeyde çok sayıda kitap kaleme aldı. En bilinen eseri, 1940’ta yayımlanan ve 1972’de güncellenen “How to Read a Book” adlı çalışmasıdır. Bu eser, okuma alışkanlıklarını geliştirmek ve okuyucuyu derin düşünmeye teşvik etmek amacıyla yazılmıştır. Diğer önemli kitapları arasında “Aristotle for Everybody”, “Ten Philosophical Mistakes”, ve “Six Great Ideas” yer alır.

Dini Yolculuğu: Hayatının büyük bir bölümünde Tanrı inancına mesafeli duran Adler, felsefi sorgulamaları sonucunda önce teizme yöneldi. 1984 yılında ise Katolikliğe geçti. Bu geçiş, onun bireysel inanç gelişimi kadar felsefi yolculuğunun da bir parçasıydı.

Mirası ve Ölümü: Mortimer J. Adler, 2001 yılında Kaliforniya’da 98 yaşında hayatını kaybetti. Geride, felsefeyi geniş kitlelere ulaştırmayı başarmış, eğitimin içeriğini ve amacını sorgulayan ve klasik metinlerin değerini savunan bir düşünsel miras bıraktı. Bugün hâlâ liberal eğitim, klasik düşünce geleneği ve “büyük kitaplar” yaklaşımı tartışmalarında önemli bir figür olarak anılmaktadır.

Charles Lincoln Van Doren Hayatı ve Kariyeri

Charles Van Doren (12 Şubat 1926 – 9 Nisan 2019), Amerikalı akademisyen, yazar ve editördür. 1950’li yıllarda Amerikan televizyon tarihinde büyük yankı uyandıran bir bilgi yarışması skandalının merkezindeki isim olarak tanınmıştır. Bu olaydan sonra kamuoyu önünde uzun yıllar sessiz kalmasına rağmen, entelektüel çalışmaları ve yazarlığıyla etkili bir kariyer sürdürmüştür.

Erken Yaşamı ve Eğitimi: Charles Van Doren, 1926 yılında New York’ta kültürel olarak seçkin bir ailede doğdu. Babası Mark Van Doren, Pulitzer Ödüllü bir şair ve Columbia Üniversitesi’nde profesördü. Annesi Dorothy Van Doren ise yazar ve editördü. Ailesinin entelektüel atmosferi, Charles’ın eğitimine ve kariyerine derinden etki etti.

Van Doren, St. John’s College’da eğitim aldıktan sonra Columbia Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. Öğrenciliği süresince klasik eserler ve felsefe üzerine yoğunlaştı.

Geç Dönem ve Ölümü: Charles Van Doren, uzun süre kamuya konuşmaktan kaçındı. Ancak 2008 yılında The New Yorker dergisine yazdığı samimi bir yazıyla skandala dair görüşlerini ve pişmanlıklarını dile getirdi. Bu yazı, onun insani yönünü yeniden ortaya koydu ve belli ölçüde saygı uyandırdı.

Van Doren, 2019 yılında Connecticut’ta 93 yaşında hayatını kaybetti.

Mirası: Charles Van Doren’in adı her ne kadar televizyon skandalıyla anılsa da, entelektüel katkıları, ansiklopedik çalışmaları ve yazıları sayesinde daha dengeli bir şekilde değerlendirilmektedir. Hayatı, bilgiyle şöhret arasındaki çelişkiyi ve etik sorumlulukları tartışmak açısından modern Amerikan kültüründe hâlâ önemli bir örnektir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin