“Düşünceleriniz duygularınızı yaratır…”

— Dr.David Burns

Merhaba

Sorunlu ilişkiler can yakar. Çoğumuz duygularımızı kendi değerimize en azından bir kısmını diğer insanlarla olan ilişkilerimize dayandırırız. Önemsediğimiz biriyle tartışmak ya da kavga etmek eğlenceli bir şey değildir. Hiç önemsemediğimiz biriyle bile enerjinizi ve neşenizi tüketebilir.

Uzmanlar Ne Diyor?

Diğer insanlarla dostane, tatminkar ilişkiler isteriz ama genellikle tam tersi, düşmanlık, acı güvensizlikle karşılaşırız. Peki, bu niye oluyor? Niçin geçinemiyoruz? Bu konuda birbirine rakip iki teori var.

Bu konuda iki teori vardır. Uzmanların çoğu eksiklik teorisini onaylar. Bu teoriye göre, iyi geçinemiyoruz, çünkü nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Diğer bir deyişle kavga ediyoruz, çünkü ilişkilerimizdeki sorunları çözme becerimiz yetersiz. Çocukluğumuzdan itibaren okumayı, yazmayı ve matematiği öğrendik, ama iletişim ya da sorun çözme ile ilgili hiç ders almadık.

Diğer uzmanlar ise gerçekten istekli olmadığımız için insanlarla geçinemediğimize inanırlar. Bu da motivasyonel teori olarak adlandırılır. Diğer bir deyişle, kavga ederiz, çünkü anlaşamadığımız insanlara yakınlaşmak için motivasyonumuz eksiktir. Son noktada düşmanlık ve çatışmanın içinde karmakarışık kalırız, çünkü savaş bizim için ödüllendiricidir.

Eksiklik Teorisi

Hekimler ve araştırmacılar da dahil olmak üzere, ruh sağlığı uzmanlarının çoğu, eksiklik teorisini onaylamaz. Sadece birbirimizi nasıl seveceğimizi bilmediğimiz için kavga etmeyi sürdürdüğümüze inanırlar.

Hepimiz çaresizce sevgi dolu, tatmin edici ilişkiler istiyoruz fakat bunların oluşması için gereken becerilerden yoksunuz. Tabii ki, en önemli kişilerarası beceri eksiklerinin ne olduklarına dair farklı uzmanların farklı görüşleri var. Örneğin, davranışçı terapistler iyi geçinmek hakkında sorunlarımızın iletişim ve sorun  çözme yeteneklerimizin eksikliğinden kaynaklandığına inanıyor. Yani birisi bizi eleştirdiğinde dinlemek yerine kendimizi korumaya alıyoruz. Duygularımızı açık bir şekilde paylaşmak yerine karşımızdaki insanı bastırıp surat asabiliyoruz ya da onları kendi yolumuza çekmek için dırdır edip baskı yapabiliyoruz. Sistemli müzakere yolları ya da sorun çözme becerileri kullanmıyoruz ve gerilim yükseliyor.

Benzer bir teori, ilişkide fikir ayrılığını, kadın ve erkeğin doğal olarak farklı olması olarak nitelendiriyor. Bu teori Deborah Tannen’ın, çok satan kitabı ‘Hiç Anlamıyorsun: Kadın ve Erkek Diyalogları’ ve John Gray’in çok satan kitabı ‘Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten’ adlı kitaplarında popülerleşmiştir. Bu yazarlar kadın ve erkeğin İyi geçinememesinin nedenini, dili çok farklı kullanıyor olmaları olarak öne sürüyor. Bu fikir, kadınların dili kendi duygularını ifade etmek, erkeklerin ise sorunları çözmek için kullandığıdır. Yani bir kadın, eşine üzgün olduğunu söylediğinde kocası beyninin çalışma prensibinden kaynaklı otomatik olarak onu rahatsız eden sorunu çözmeye çalışır. Fakat kadın sadece onu dinlemesini ve nasıl hissettiğini anlamasını ister. Kocası ona “yardım” etmeye çalıştığı zaman daha fazla üzülür. Sonunda her iki taraf da kendilerini yorgun ve yanlış anlaşılmış hisseder. Bu davranış örüntüsünü kendinizde ve iyi anlaşamadığınız biri ile gözlemlemiş olabilirsiniz, örneğin eşiniz.

Bilişsel terapistlerin iletişim sorunlarına yol açan eksiklerle ilgili farklı bir fikri var. Onlar tüm duygularımızın, düşüncelerimiz ve tutumlarımız ya da bilişlerimizin bir sonucu olduğuna vurgu yapıyorlar. Başka bir deyişle, bizi aslında diğer insanların yaptıkları şeyler, eleştirel olmak ya da kaba bir şekilde trafikte önümüze geçmek, üzmüyor. Aslında, bu olaylar hakkındaki düşüncelerimiz yüzünden üzülüyoruz.

Bilişsel terapi, düşünce şeklimizi değiştirdiğimiz zaman duygu ve davranışlarımızın da değişeceği fikrinin üzerine temellenir. Başka bir deyişle, eğer diğer insanlarla ilgili olarak daha olumlu ve daha gerçekçi bir şekilde düşünmeyi öğrenebilirsek, çatışmaları çözmek ve tatminkar kişisel ve profesyonel ilişkiler kurmak çok daha kolay olacaktır.

Bu kuram, kağıt üzerinde harika görünür, ancak öfke ve çatışmayı tetikleyen düşünce kalıplarını değiştirmek o kadar da kolay değildir. Çünkü bu çarpıtmalara tutunan bir tarafımız vardır. Kızdığımız ya da bizi rahatsız eden birine aşağılayarak bakmak bizi iyi hissettirebilir.

Bazı uzmanlar ilişki sorunlarını ortaya çıkartan en önemli sorunun özsaygı eksikliği olduğunu iddia ediyorlar. Bir başka deyişle, eğer kendinizi sevmez ve saygı duymazsanız, başka birini sevmeniz çok zor olacaktır, çünkü sadece kendinize verebileceğiniz bir şeyi diğer kişiden bekliyor durumunda olacaksınız. Bu kuram, okullarda oldukça popülerdir. Eğer çocuklarda büyürlerken özsaygı geliştirebilmelerini sağlarsak, diğer insanlarla sıcak, güvenli ilişkiler kurabilecekler ve büyüdükleri zaman şiddete, suça ve çete üyeliklerine eğilimli olmayacaklardır.

Diğer uzmanlar ilişki sorunlarının “ilişki tükenmesi” denilen bir başka tür eksiklikten kaynaklandığına inanırlar. Biriyle iyi geçinemediğiniz zamanda, olumsuzluğun zaman içinde arttığını fark etmiş olabilirsiniz. Eşinizle birbirinizi giderek artan bir şekilde eleştirmeye başlamış, ilk tanıştığınız ve çıkmaya başladığınız zamanlarda yaptığınız keyifli şeyleri yapmayı bırakmış olabilirsiniz. Çok yakında evliliğiniz sürekli stres, rahatsızlık ve yalnızlık kaynağına dönüşür ve bir zamanlar yaşadığınız neşe ve birbirinize gösterdiğiniz özen kaybolur. Tam bu noktada, ayrılık ve boşanma çok iyi seçenekler olarak görünmeye başlar.

Tükenmişlik kuramını destekleyen terapistler, sizi ve eşinizi olumluyu vurgulamanız için cesaretlendirir. Örneğin, beraber daha fazla eğlenceli ve tatminkâr etkinlikler planlayabilir, böylelikle birlikte zaman geçirmekten yeniden hoşlanmaya başlayabilirsiniz. İşyerinden sadece merhaba demek için aramak, onu önemsediğinizi göstermek için sabah bir fincan kahve ikram etmek gibi sevgi dolu, düşünceli şeyler yapabilirsiniz.

Birçok terapist, ilişki sorunlarının güven eksikliği ya da kırılganlık korkusundan kaynaklandığına inanır. Diyelim ki, bir arkadaşınızın ya da ailenizden birinin size söylediği bir şeye sinirlendiniz. Yüzeyde kızgınsınız, fakat kızgınlığınızın altında kendinizi incinmiş ve eleştirilmiş hissediyorsunuz. Karşınızdaki insanın incinmiş olduğunuzu bilmesini istemezsiniz, çünkü zayıf veya aptal görünmekten korkarsınız. Onun yerine, saldırganlaşır ya da savunmaya geçersiniz ve karşınızdaki kişiyi alt etmeye çalışırsınız. Gerginliğin tırmanmasına rağmen, öfkeniz sizi kırılgan olmaktan ya da risk almayı reddetmekten korur. Bir başka deyişle, temel eksiklik güven eksikliğidir — yakınlıktan korktuğumuz için kavga ederiz. Bu teoriyi destekleyen terapistler, sizi öfkenizin, düşmanlık duygunuzun ve gerginliğinizin altında yatan kırgınlık ve hassas duygularınızı kabul edip paylaşmaya cesaretlendireceklerdir.

Psikanalitik ve psikodinamik terapistler bütün bu kişilerarası eksiklikler ve sorunların büyürken yaşadığımız acı dolu deneyimler ve aldığımız yaraların sonucu olduklarına inanırlar. Bu fikir, eğer işlevsel olmayan bir ailede büyüdüyseniz, bir yetişkin olarak size acı veren durumları bilinçsizce tekrar tekrar yaratma üzerine kuruludur. Örneğin, babanız sizi sürekli olarak eleştirdi ve tenkit ettiyse, onun sevgisini kazanabilecek kadar iyi olmadığınızı hissetmiş olabilirsiniz. Bir yetişkin olarak, bir ilişkideki rolünüzün güçlü ve yargılayıcı biri tarafından tenkit edilmek olduğunu hissettiğiniz için size karşı aynı seviyede eleştirel olan birinden etkilenebilirsiniz, babanızdan asla alamadığınız sevgiyi alabilmek için umutsuzca uğraşıp durursunuz.

İnsan Doğasının Karanlık Yüzü

Her ne kadar uzmanlar, ilişki sorunlarının nedenleri ile ilgili farklı teorilere sahip de olsa, hepsi bir konuda hemfikir olmuşlardır. İnsan evladı doğasında iyidir. Hepimizin, yakınlık sevgi için bir özlem ve diğer insanlarla ödüllendirici ilişkiler için güçlü ihtiyaçlarımız var.

  • Öyleyse niçin birbirimizle bu kadar çok kavga ediyoruz?
  • Sevgi dolu ilişkiler geliştirmek için yeteneklerimiz olmadığı için mi?
  • İşte bu tüm uzmanların aşağı yukarı inandığı şeydir-yakın olmak istiyorum, ama nasıl yapacağımızı bilemiyoruz.

Bu fikir müthiş bir şekilde cazip, çünkü bizim saldırgan ve yıkıcı dürtülerimizi, engellenmiş sevme arzularımız olarak düşünmemizi sağlar. Korkunç şiddetlerin ve düşmanlığın bugün dünyada ne kadar yaygın olduğunu, insanlık tarihi boyunca da ne kadar çok yaşandığının hepimiz acı bir şekilde farkındayız. Bu yüzden insanın doğasında iyi olduğunu bilmek oldukça rahatlatıcıdır. Kavga etmek incitmek istediğimizden değil; sadece daha iyi bir yol bilmediğimizden.

Eğer bu teori doğru olsaydı, ilişki sorunları için çok basit bir çözüm olurdu. Eğer daha sağlıklı tutumlar ve daha etkin kişilerarası beceriler geliştirirsek, hepimiz kavgayı bırakıp sevgi ve yakınlıktan keyif almaya bakarız.

  • Ama ya uzmanlar yanılıyorsa?
  • Ya bizler doğamızda iyi değilsek, aynı zamanda olumsuz ve yıkıcı güdülerimiz de varsa?
  • Ya bu olumsuz güdülerimiz olumlu olanlar kadar doğamızın en temeliyse ve bir o kadar güçlüyse?

Eğer bu doğru olsaydı, birbirimizle iyi geçinebilmekle ilgili sorunlarımız “birbirimizi nasıl seveceğimizi bilmiyoruz” gerçeğinden daha az; “istemiyoruz” gerçeğinden daha fazla etkileniyor olurdu. Belki bazen, daha cazip göründüğü için, anlaşamadığımız insanlarla yakın olmaktansa, çatışma ve düşmanlığı biz seçiyoruz.

  • Gerçekten, gizliden gizliye, çatışma ve düşmanlıktan hoşlanıyor olabilir miyiz?

Küçük bir düşünce deneyi yapalım. Sevmediğiniz ya da anlaşamadığınız birini düşünün. O kişiyi zihninizde canlandırın ve sizin canınızı sıkmak için yaptıklarını hatırlamaya çalışın. Belki yardıma ihtiyacınız olduğunda size kaba davrandı. Muhtemelen eleştirel, inatçı ya da biraz bencil… Belki arkanızdan dedikodunuzu yaptı.

  • Aklınıza biri geldi mi?

Benim sorularım ise:

  • Oluşan sorunlardan kim sorumluydu?
  • Kim daha fazla sorun çıkarıyordu?
  • Karşımdaki insanı suçlamanın ne gibi avantajı olabilirdi? Ya da zararı?

Sevgiyle Rekabet Eden 12 Güdü

  1. Güç Ve Kontrol
  2. İntikam
  3. Adalet Ve Adillik
  4. Narsisizm
  5. Gurur Ve Utanç
  6. Günah Keçisi Olmak
  7. Gerçeklik
  8. Suçlama
  9. Kendine Acıma
  10. Öfke Ve Acı
  11. Rekabet
  12. Gizli Gündemler

Bazen, diğer insanlarla nasıl karşı karşıya geldiğinizi görmek, ya da diğer insanlarla ilişki kurma yolunu değiştirmeye çalışırken ne kadar olduğunuzu fark etmek zordur. Bu durumda, sevdiğiniz ve güvendiğiniz birinden nesnel geri-bildirim almak paha biçilemez olur.

Tarih boyunca mistikler ve filozoflar hayatın en derin sorularına yanıt bulmak için kendimize bakmamız gerektiğini söylerler. Bu kulağa ilgi çekici geliyor, fakat kendimize nasıl bakarız. Socrates incelenmemiş hayatın yaşanmaya değer olmadığını düşünür.

  • Hayatınızı nasıl incelersiniz?
  • Gözlerinizi kapatır ve meditasyon mu yaparsınız?
  • Bir analistin kanepesine uzanır ve serbest çağrışımlar mı yaparsınız?
  • Bizim önemli be heyecanlı olan neyi keşfetmemiz gerekir?
  • Bu bir tür aydınlanma mı?
  • Araştırdığımız yanıtlar gerçekten hayatlarımızı iyileştirecek mi?

İyi İletişimin Gerekli Malzemeleri

İyi iletişim üç bileşenden oluşur: Becerikli dinleme (empati), etkili kendini ifade etme (girişkenlik) ve şefkat (saygı). Kötü iletişim tam tersidir, dinlemezsin, duygularını açıkça ifade etmezsin, önemsemez ve saygı duymazsın.

Kendi iletişim hatalarınızı belirlemeye ve kabul etmeye cesaretiniz varsa diğer insanlarla yararlı bir ilişki için sancılı fakat yaşamsal önemi olan bir adım atmış olacaksınız…

  • Empati becerilerinizi nasıl geliştirebilirsiniz?
  • Empati tanımı nedir?

Aşağıdakileri yapıyorsam sizinle empati kuruyorum demektir:

  1. Eğer ne düşündüğünü tam olarak anlıyorsam ve sen “Doğru anlamışsın. Tam olarak düşündüğüm bu” diyebiliyorsan. Buna Düşünce Empatisi denir. Düşünce Empatisi, karşınızdaki insanın size söylediğini tekrar etmektir. Böylece karşınızdaki kişi sizin mesajı aldığınızı görür. Düşünce Empatisi’ni ustaca kullanmak demek, odağınızı kendi düşündükleriniz ve hissettiklerinizden, karşınızdaki kişinin ne söylediğine çevirmek demektir. “Kendine odaklı” iletişimin tersine “diğerine odaklı” iletişim tekniğidir.
  2. Ayrıca içeride ne hissettiğini anlıyorsam ve sen “Evet tam olarak hissettiğim bu,” diyebiliyorsan. Buna Duygu Empatisi denir. Duygu Empatisi karşınızdaki insanın size söylediklerinden, neler hissediyor olabileceğini kendi kelimelerinizle ifade ederken, kendinize ” Bu durumla ilgili düşündüklerine bakılırsa, neler hissediyor olabilir?” diye sorun.
  3. Anlayışımı sıcaklık ve saygıyla sürdürüyorsam ve sen utanmış ya da bastırılmış hissetmiyorsan.

Ama doğru anlamayı nasıl geliştirebiliriz? Soru sorarken, karşınızdaki insanın ne düşündüğü ve ne hissettiği ile ilgili nazik araştırıcı sorular sorarsınız. Amacınız karşınızdaki insanın kendini kapatıp konuşmayı bitirmesi yerine, kendini bir kitap gibi açmasını sağlamaktır. Sorgulamayı kullandığınızda karşınızdaki insanı, içinde neler olduğunu anlatmaya davet edersiniz.

Birlikte İyi Hissetme, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. 25 yıllık deneyim ve 1000’den fazla kişiyle yapılmış araştırmalara dayanan Birlikte İyi Hissetme niçin birbirimizle iyi geçinemediğimiz üzerine yepyeni bir teori sunuyor ve ilişkilerin yürümesi için, basit, güçlü teknikler sağlıyor. Birlikte İyi Hissetmek, Dr. David Burns Bilişsel ve Davranışçı Terapiler serisinde hepimizin yaşadığı “Sorunlu İlişkileri Yoluna Koymanın Sırrı”nı açıklıyor. Örneklerle…

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin