Ebedi Dişidir,
Bizi Yukarı Taşıyan
…”

— Goethe’nin Faust’taki Bu Sözü Kitabın Birleştirici Unsurudur…

Merhaba

Dün, 9 Eylül Hastanesi’nin Tıbbi Onkoloji ve Radyoloji Onkolojisi bölümlerinin istediği tetkikleri yaptırdıktan sonra, kendimi hastane bahçesindeki ağaçların yanında buldum. Hiçbir şey düşünmeden, zihnimi susturup doğayla bir olmak…

Günlük enerji ihtiyacını ağaçların huzur verici gölgesinde topladıktan sonra, on dakikalık bir yürüyüşle Kipa AVM’ye varmak. HES kodu sorgulamasının ardından sıcağın yorgunluğunu unutturan yüzü okşayan serinliğin keyfi başka bir şeyde yok…

Gelmişken giriş katındaki İnkilap Kitabevi’ni ziyaret etmek artık rutinlerin bir parçası olmuştu. Raftan göz kırpan değerli kitaplar okuma listemde yer alıyor. Yazarın iletişim kurmaya çalışarak söyleyeceği her şey bana yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Öyle de oldu…

Karşılaştırmalı mitoloji alanının önde gelen isimlerinden Joseph Campbell’in “Tanrıçalar” adlı eseri, tarih öncesinden Rönesans’a uzanan süreçte tanrıça kültünün ortaya çıkışı, gelişimi ve dönüşümünü detaylı bir şekilde ele alıyor.

“İnsanlar çoğu kez Tanrıça’yı sadece bir doğurganlık ilahesi olarak düşünürler. Hiç de öyle değildir. O müz’dür. Şiirin esin kaynağıdır. Tinin esin kaynağıdır. Dolayısıyla, üç işlevi vardır: Bize hayat vermek, öldüğümüzde bizi almak ve tinsel, şiirsel idrakimize esin kaynağı olmak.”

Campbell Tanrıça’ya ilişkin figür, işlev, sembol ve temaları ele alarak, kültür ve zamanın labirentinde sanki Ariadne’nin ipini kılavuz olarak kullanan bir Theseus gibi, dönüşümleri boyunca bunları takip etti. Bu kitapta Campbell’ın tek bir Yüce Tanrıça’dan birçok tanrıçaya evrilen mitsel imgelemi işleyişine tanık olacak ve Marija Gimbutas’ın Neolitik Eski Avrupa konulu çalışmalarından Sümer ve Mısır mitolojisine, Homeros’un Odysseia Destanı, Yunan Eleusis gizem kültü ve Ortaçağ’ın Arthur efsanelerinden Yeni-Platoncu Röbesans’a kadar Tanrıça’nın peşine nasıl düştüğünü gösteriyor.

Campbell’a göre tanrıçanın temaları zaman ve uzam yoluyla deneyimlenen içkinlik gizemlerine ve bengi erginlenmedir, yaşam ve ölüm dönüşümüdür ve tüm yaşamı şekillendirip canlandıran enerji bilincidir.

Campbell’ın mitolojide dişi formun eşsizliğine ve bunun kadınlar için ne anlama gelebileceğine yönelik duyarlılığını gösterir. Üstelik, Campbell kadın ruhunun yaşamsal önemini ve bu ruhun yaratıcı potansiyeliyle kadın deneyimlerindeki mitsel ve yaratıcı form halinde doğurabileceğini anlıyor ve buna saygı duyuyordu. Bunu çağımızın hem armağanı hem de meydan okuması olarak gördü ve kadınların bu yolculuğu tasarlayıp şekillendirmelerine saygı gösterdi.

Günümüzde kadınların karşı karşıya bulunduğu zorlukların birçoğu, dünyada önceden erkeklere ayrılmış olan ve mitolojik bir kadın modelinin yer almadığı bir eylem alanına girmelerinden kaynaklanıyor… Buna bağlı olarak, kadın kendini erkeklerle rekabet ilişkisi içinde bulmakta ve bu sırada kendi doğasının anlamını kaybedebilmektedir. Kadın başlı başına bir varlıktır ve geleneksel olarak (neredeyse dört milyon yıldır) o varlığın erkek ile ilişkisinin deneyimlenme ve temsil edilme şekli doğrudan doğruya rekabet olmamıştır. İki cinste yaşamı sürdürme ve destekleme gibi çetin bir sınavda işbirliği yapmışlardır. Kadının biyolojik olarak üstlendiği rol çocuk doğurmak ve yetiştirmekti. Erkeğin rolü ise desteklenmek ve korumaktı. Her iki rol de biyolojik ve psikolojik açıdan arketip niteliğindedir. Fakat şimdi gerçekleşen şey, erkekler tarafından elektrikli süpürgenin icat edilmesinin sonucu olarak, kadınların eve geleneksel bağımlılıklarından bir ölçüde kurtulmalarıdır. Kadınlar, kadın modellerin bulunmadığı bireysel arayış, başarı ve kendini gerçekleştirme alanlarının vahşi ortamına giriyorlar. Dahası, kendi kariyerlerinin peşine düşerken gitgide artan biçimde farklılaşmış kişilikler olarak ortaya çıkıyor, biyolojik role yönelik eski arketipik vurguyu geride bırakmaya başlıyorlar, fakat ruhları yapısal olarak o role bağlı kalmaya devam ediyor. Lady Macbeth’in girişeceği eylemin öncesindeki acımasız yakarışı “kadınlıktan çıkarın beni” erkeklere ait bu vahşi ormanda rekabete yeni giren birçokları için dile getirilmemiş ama derinden hissedilen bir çığlık olmalı.

Ama buna gerek yok. İçinde bulunduğumuz zamanın dayattığı ve birçok kadının erkekler gibi değil, bir kadın gibi karşıladığı, kabul edip karşılık verdiği zorlu görev, bir biyolojik arketip ya da erkekleri taklit eden bir kişilik olarak değil, bir birey olarak serpilmektir. Tekrarlamak isterim, mitolojimizde birey olarak kadının arayışı için hiçbir model yoktur. Bireyleşmiş bir kadın ile evlenen bir erkek için de model yoktur. Bu işte beraberiz ve birlikte çözüm üretmek zorundayız, ancak (her zaman arketipik olan) tutku ile değil, şefkat ile, birbirimizin gelişimini sabırla teşvik ederek.

Bir yerlerde eski bir Çin bedduası okumuştum: “İlginç zamanlarda dünyaya gelesin!” İşte bu da çok ilginç bir zaman: Yaşanmakta olan hiçbir şeyin modeli yok. Her şey değişiyor, erkeklere ait vahşi ormanın kanunu bile. Geleceğe serbest düşüş dönemindeyiz ve kadın erkek her birimizin kendi yolunu çizmesi gerek. Eski modeller artık işe yaramıyor, yenisi de oluşmadı. Aslında, ilginç yaşamlarımızı şekillendirirken yeni modeli şekillendirmekte olan bizleriz.

Bizler gelecek çağın “atalar’ıyız; farkında olmasak da, geleceğin destekleyici mitlerinin, gelecek yaşamlara esin kaynağı olacak mitsel modellerin yaratıcılarıyız.”

Joseph Campbellİnsanlığın Büyük Öyküsü” olarak andığı evrensel mitler ve semboller bütününü araştırdığı önemli sayıda yayınlanmış eser bırakmıştı. Ama bunun yanında, yayınlanmamış hacimli bir materyal de söz konusuydu: Makaleler, notlar, mektuplar, günlükler, sesli ve görüntülü ders kayıtları.

Tanrıçalar Ve Tanrıça’nın Dönüşümleri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Tanrıçalar ve Tanrıça’nın Dönüşümleri, Joseph Campbell’ın mitolojiye dair klasik yaklaşımlarından biri ve aslında onun “monomit” yani kahramanın yolculuğu temasını tersine çevirerek bir “dişi arketip” okuması sunuyor. Kitap, bir bakıma, kadim kültürlerde Tanrıça figürünün nasıl zamanla bastırıldığını, eril sistemlerin yükselişiyle nasıl dönüştürüldüğünü ve unutulduğunu anlatıyor.

Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?

  • Tanrıçanın Evrimi = Toplumların Evrimi: Campbell, Tanrıça figürünün tarih boyunca nasıl evrildiğini anlatarak aslında bize şunu söylüyor: “Bir toplumun kadınlara bakışı, kutsal olanı nasıl gördüğüyle doğrudan ilişkilidir.” Anaerkil dönemlerde doğurganlık, doğa ve yaşam döngüleri kutsal sayılıyorken; ataerkil sistemlerin yükselişiyle bu unsurlar geri plana itiliyor. Bu sadece mitolojik değil, sosyolojik bir dönüşüm.
  • Dönüşüm Teması: Arketipsel Bir Denge Arayışı: Tanrıçaların dönüşümü, sadece fiziksel veya sembolik bir kayboluş değil, aynı zamanda ruhsal bir ayrılmayı da temsil ediyor. Campbell, modern insanın ruhsal boşluğunun bir nedeninin, bu dişi yönle (şefkat, sezgi, doğa ile uyum) kopan bağ olduğunu ima ediyor.

Karşılaştırmalı mitoloji sahasının önde gelen isimlerinden Joseph Campbell’ın Tanrıçalar isimli çalışması, tarihöncesinden Rönesans’a kadar tanrıça kültünün doğuşu, gelişimi ve dönüşümü üzerine ayrıntılı bir kitap. Hazırlanış sürecinde Campbell’ın geniş bir dinleyici kitlesine verdiği konferansların notlarından yararlanılan kitabın asıl amacı, günümüz kadınına rehberlik edebilecek ezeli ve ebedi bir kadın figürü sunmak. Bu doğrultuda sık sık çağdaş dünyaya dair yorumlar da yapan Campbell’ın metnine çok sayıda görsel materyal eşlik ediyor.

“Günümüzde kadınların karşı karşıya bulunduğu zorlukların birçoğu, dünyada önceden erkeklere ayrılmış olan ve mitolojik bir kadın modelinin yer almadığı bir eylem alanına girmelerinden kaynaklanıyor… Yaşanmakta olan hiçbir şeyin modeli yok. Her şey değişiyor, erkeklere ait vahşi ormanın kanunu bile. Geleceğe serbest düşüş dönemindeyiz ve kadın erkek her birimizin kendi yolunu çizmesi gerek.”

Joseph John Campbell 

Joseph John Campbell (1904–1987), Amerikalı bir mitolog, yazar, profesör ve karşılaştırmalı mitoloji uzmanıdır. En çok bilinen eseri Kahramanın Sonsuz Yolculuğu (The Hero with a Thousand Faces) ile, dünya çapında farklı kültürlerde anlatılan mitlerin ve masalların ortak yapısını ortaya koyarak “kahramanın yolculuğu” (hero’s journey / monomyth) adını verdiği anlatı modelini geliştirmiştir.

Eğitim ve Akademik Yaşam: Columbia Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı okuduktan sonra Avrupa’ya giderek Sanskrit, Hinduizm, Budizm ve mitoloji üzerine yoğunlaştı. Amerika’ya döndüğünde Sarah Lawrence College’da uzun yıllar öğretim üyeliği yaptı.

Karşılaştırmalı Mitoloji: Farklı medeniyetlere ait mitolojik anlatıları karşılaştırarak, insanlığın ortak bilinçaltı yapısına dair evrensel örüntüler keşfetmeye çalıştı.

Psikanaliz ve Mitoloji: Özellikle Carl Jung’un analitik psikolojisinden etkilenerek mitleri birer arşetipsel anlatı olarak ele aldı. Ona göre mitler, insanın içsel yolculuğunu sembolik bir dille anlatır.

“Mutluluğunun peşinden git.” (Follow your bliss.) Campbell, bireyin kendi iç sesini dinleyerek anlamlı ve yaratıcı bir hayat sürmesi gerektiğine inanır. Bu, hem mitlerin hem de bireysel yaşamların temel rotasını çizer.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin