“Campbell bir Hindu metnindeki şu kavrayışa hayrandı : “Gerçek birdir, bilgeler ona değişik isimler verir.” Tanrı’ya atfettiğimiz tüm isimler ve suretler, tanım itibariyle dil ve sanatın ötesine geçen o nihai gerçekliğin işareti olan birer maske derdi. Mit de Tanrı’nın maskesidir görünen dünyanın ötesinde olan şeyin bir metaforudur. Ancak mistik gelenekler değişir, derdi. Ama bizi onu yaşama eyleminin ta kendisi konusunda daha derin bir farkındalığa davet etme konusunda uyum içindeler. Campbell’ın kitabında affedilmez günah dikkatsizlik, gözünü açmama, farkına varmama idi.”

— Yaratıcı Mitoloji, Joseph Campbell

Merhaba

Bu sözler, Joseph Campbell’ın mitolojiye, dine ve insanın içsel arayışına dair düşüncesini çok iyi özetliyor. Campbell, mitleri hiçbir zaman sadece “eski hikâyeler” olarak görmedi; onları insanın ruhsal evrimini ve varoluşun sırlarını anlamaya çalıştığı sembolik haritalar olarak değerlendirdi.

Rigveda ismi ister akademik ister günlük kullanımda olsun kendini uzun süre önce kalıcı olarak kabul ettirdi. İsmin eksiksiz resmi hali aslında Rig Veda Samhita‘dır. Sanskrit dilinde veda sözcüğü “bilgi”, özellikle de “kutsal bilgi” demektir ve bu yönüyle de onu bazen “bilgelik”veya ‘”hikmet” olarak karşılamak daha doğru olabilir. Modern Slovakçada veda hâlâ “bilgi” demektir. Sözcüğün Hint-Avrupa kökünü “bilmek” anlamındaki Almanca wissen’de, “ince zeka ve nükte” anlamındaki İngilizce wit’te yine görebiliriz. “Veda” sözcüğü yalın haliyle yalnızca Rigveda için değil, Hinduluğun önde gelen öbür kutsal metinleri Yajurveda, Samaveda ve Atharvaveda için de kullanılır. Rigveda, çevirmen Ralph T. H. Griffith’in deyişiyle, bu dört kitabın “en eskisi, en önemlisi ve genel anlamda en ilgi çekenidir.” Rig, “övgü, şükür” anlamına gelen Sanskrit sözcüğün doğru sayılabilecek harf çevirisidir ve “Mantra” -şükür ve dua— öğesinin büyük önemini yansıtır. Denebilir ki “Mantra” ve onun eşlikçisi “Brahmana” (“eleştirel düşünme” veya “akılcı tefekkür”), Veda öğretisinin ve felsefesinin, ama özellikle de Rigveda’nın özünü oluşturur: “Bilgeler seslerini ilahilerle duyururlar”

Yukarıda yapılan ayrım -şükür ve dua olarak Mantra ile eleştirel düşünme veya akılcı tefekkür olarak Brahmana- Rigveda’nın geleneksel yorumlarını da biçimlendirmiştir. Brahmanalar bazı Vedalara getirilen geleneksel yorumlardır ve ilahilerdeki betimlemeleri ve imgelemi düz yazıyla açıklar, ayinleri tarif eder. Genelde “Orman Metinleri” başlığıyla çevrilen Aranyakalar ise Mantraları ve bazen “mistik” olarak nitelendirilen ritüelleri yorumlar. Yorumların en bilinenleri, gerçekte kendi başına birer eser olan Upanişadlardır. Bu eserlerdeki kozmolojik ve felsefi fikirler Vedaların dili üstüne kuruludur ki, o fikirlerin bazı bakımlardan nüve olarak Rigveda’da zaten bulunduğunu görürüz. Veda, Brahmana, Aranyaka ve Upanişadlar şruti biçimli ilhamlar olarak adlandırılır; bunun Sanskrit dili edebiyatındaki karşılığı, “hatırlanan” anlamındaki şmirti, Batılı okuyucunun en iyi bildiği şmirti örneği de Bhagavad Gita‘dır.

Tevrat ve Kur’an gibi kutsal kitaplarda olduğu gibi, anılan kaynaklar Hint kültüründe birer anıt olarak yer almışlardır ve bundan dolayı onlar ortodoks olmayan geleneklerin de müfredatın da birer parçasıdır. Sözgelimi, Mohandas K. Gandhi özyaşamöyküsünde büyüdüğü yıllarla ilgili olarak, Max Müller’in Hindistan: Bize Ne Öğretebilir isimli kitabını ve Teosofi Cemiyeti’nin yayımladığı Upanişadlar çevirisini “ilgiyle okuduğu»nu anlatır ve şöyle devam eder: “[Okuduklarım] Hinduluğa bakışımı geliştirdi, onun güzelliklerini içimde yeşertti. Fakat başka dinlere karşı içimde bir önyargı da uyandırmadı.”

Aşağı yukarı İsa’dan önce 1500 ile 500 yılları arasındaki çağa Hindistan’da Vedalar Çağı denir. Bu ad, bu çağ üzerine bilgilerimizi borçlu olduğumuz ve hepsine birden Vedalar denilen ve çağın değişik dönemlerinde, kimlikleri bilinmeyen pek çok yazarın katkısıyla oluşmuş kutsal metinlerden gelmiştir. Veda sözcüğü Sanskrit dilinde ‘bilmek anlamına gelen ‘vid kökünden türetilmiştir. Anlamı ‘bilgelik, bilgi, kutsal yazıt, tören bilgisi’dir. Bir başka anlamı ise doğrudan Tanrı’dan gelen veya Tanrıların ilettiği sözlerdir. Veda ilahilerinin, kitaplarının, ‘Tanrısal ilhamın etkisindeki’ bazı peygamberler, ozanlar aracılığıyla iletildiği kabul edilir ve kutsal olarak görülürdü. Başlıca dört Veda kitabının ilk olan Rigveda, insanlığın en eski dinsel metinleridir.

Bu kitapta Rigveda ilahileri içinde önemli yere sahip olan Marut Tanrıları ile birlikte İndralya, Agni’ye adanmış ilahilerin; o dönemlerde yapılmış çalışmalara da göndermeler yaparak hem Sanskrit transkripsiyonu, çeviri metni hem de etimolojik, dinsel anlamı hakkında emsalsiz yorumu bulunmaktadır.

Rigveda Samhita, İnsanlığın İlk Dinsel Metinleri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Rigveda Samhita, Hinduizmin en eski kutsal metinlerinden biri olan Rigveda‘nın Almanca çevirisini yapan ve bu metnin Batı dünyasında tanınmasını sağlayan ünlü bilim insanı F. Max Müller tarafından yapılan çalışmalardan biridir. Rigveda, Hindistan’ın Veda literatürünün dört ana eserinden en eski olanıdır ve dünya edebiyatının en eski metinlerinden birini temsil eder. Bu kutsal metin, Hinduizm’in temel inançlarını, tanrılarına olan tapınmalarını, ritüel şarkılarını ve insanlıkla evren arasındaki bağlantıyı içerir.

Rigveda, 10.000 yıl öncesine dayanan bir döneme ait olduğu tahmin edilen şiirsel bir koleksiyondur. Bu metin, Tanrılara ve doğa güçlerine adanmış 1.028 şarkıdan oluşur. İçeriğinde Tanrıların doğası, doğa olayları, evrenin yaradılışı ve insanın yaşam amacına dair öğretiler bulunur. Aynı zamanda ritüelistic ve şairane bir dil ile yazılmıştır, ve çoğu zaman hommage (övgü) şarkıları şeklindedir.

F. Max Müller, Almanya doğumlu bir oryantalist, dilbilimci ve filozof olup, Hint dini ve kültürü üzerine derinlemesine çalışmalarıyla tanınır. Rigveda Samhita çevirisi, Müller‘in Hint felsefesi ve Hinduizmi hakkında Batı dünyasında önemli bir anlayış ve bilgi oluşturmasında katkı sağlamıştır. Müller, Rigveda‘yı Batı’da daha geniş bir okuyucu kitlesine tanıtarak, özellikle doğu felsefesi ve Hint mitolojisi hakkında yapılan modern çalışmalara büyük katkı sağlamıştır.

Rigveda, Hinduizm’in temel metinlerinden biri olduğu gibi, evrenin yaratılışı, doğa güçleri, yüce varlıklar ve insanın amacı hakkında derin felsefi sorulara cevap arar. Bu metin, aynı zamanda bir kozmoloji ve metafizik kitabıdır, çünkü insanın doğayla ilişkisi ve evrenin düzeni hakkında derin düşünceleri barındırır. Ayrıca, Hinduizm’deki karma, dharma, moksha gibi temel kavramların temelleri de burada bulunur.

Rigveda’nın ilk bölümleri, Yüce Tanrıların yüceltilmesi ve onların insan hayatındaki rolünün anlatılmasıyla başlar. Agni (ateş tanrısı), Indra (gök gürültüsü tanrısı), Varuna (evrenin düzeni tanrısı) ve Soma (zevk ve ölümsüzlük içkisi tanrısı) gibi tanrılar bu metinlerde önemli yer tutar.

Müller, Rigveda‘yı sadece dilsel ve kültürel bir eser olarak değil, aynı zamanda Batı’nın doğu düşüncesine olan bakış açısını zenginleştiren bir kaynak olarak görmüştür. Çalışmalarında, Rigveda’nın dilini ve içerdiği felsefi düşünceleri Batı’daki düşünce sistemleriyle karşılaştırarak, Hint kültürünün ve felsefesinin evrensel önemini vurgulamıştır.

F. Max Müller, Rigveda’nın Batı’da daha iyi anlaşılabilmesi için çevirilerini ve açıklamalarını detaylandırarak, metnin yalnızca bir kutsal metin değil, aynı zamanda derin bir felsefi ve ahlaki rehber olduğunu savunmuştur.

Rigveda Samhita, Hint kültürünün ve Hinduizm inancının temel yapı taşlarından biri olarak tarihsel, kültürel ve dini anlamlar taşıyan bir metin olarak, Batı dünyasında F. Max Müller‘in çevirisiyle geniş bir etki yaratmıştır. Bu metin, sadece bir dinî metin olmanın ötesinde, evrenin doğası, insanın amacı ve ahlaki sorumlulukları üzerine derin bir felsefi anlayış sunar.

F. Max Müller‘in çalışmaları, Batı’da doğu düşüncesinin daha iyi anlaşılmasına olanak sağlamış ve Hinduizme dair birçok önemli kavramın daha geniş bir kitleye ulaşmasına yardımcı olmuştur.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin