“Bilincin kendi kendisinin deneyimi sırasında ortaya çıkan, görünen yani tezahür eden, tindir. Bilincin burada karakterize ettiğimiz devinimi olarak deneyimde (yani kendine varma olarak kendine ötekileşmede), tinin tezahür etmekliği yani tinin fenomenolojisi cereyan eder… “
— Martin Heidegger
Merhaba
Martin Heidegger’in 1930/31 akademik yılı güz döneminde Freiburg Üniversitesinde verdiği Hegel’in Tinin Fenomenolojisi dersi, Hegel’in ölümünün 100’üncü yıl dönümüne denk gelmişti. Bu çeviri ise Hegel’in doğumunun 250’nci yıl dönümü vesilesiyle yayımlanıyor
Haftada ikişer saat olarak verdiği bu derste Heidegger, Hegel’in 1807’de yayımlanan Tinin Fenomenolojisi adlı kitabının “A. Bilinç” ve “B. Kendinin Bilinci” bölümlerinin ayrıntılı açıklama ve yorumunu sunmuştur.
Önemli bir felsefecinin, büyük bir felsefeciyi nasıl alınmadığına, yorumladığına ve anladığına şahit olup izini sürmek bakımından buradaki dersler, son derece heyecan verici ve açıklayıcı birer örnek oluşturmaktadır. Buradaki derslerinde Heidegger, önce konuya giriş olması bakımından “bilimin sistemi” içinde Tinin Fenomenolojisi’nin yerini belirlemekte ve amacını ortaya koymaktadır. Daha sonra, bu yapıtın tümü hakkında bir ön bakış sunarak Tinin Fenomenolojisi’ndeki ana düşüncenin “mutlak olanla mutlak olarak” başlayarak tinin “kendine varışının aşamalarını serimlemek” olduğunu ifade etmektedir.
Heidegger dersinin en sonunda şu soruyu sorar; Bu yapıtın en iç taleplerine layık olabilme isteği uyanmış mıdır içinizde- her birinizin kendi hakkı kadar ve kendi güç ve ölçüsüne göre?
- Peki ama, 1930/31 güz döneminde Heidegger, bu dersi neden vermiştir?
Öncelikle Heidegger’in akademik kariyeri bakımından dönüm noktası, Varlık Ve Zaman adlı kitabının yayınlanmasıdır. Bu kitap 1927’de çıkmıştır. O sırada Heidegger, Marburg Üniversitesin’nde öğretim üyesidir (1932 yılından beri). Varlık ve Zaman yayımlandıktan bir yol sonra yani 1928’de Heidegger, Freiburg Üniversitesi’ne geçer ve burada profesör kadrosuna atanır. 1945 yılının sonunda ise malum ve meşum siyasi sebeplerden dolayı emekliye sevk edilir. Heidegger, 1930/31 yılı güz dönemi dersi, bu genel vaziyet içinde nerede yer almaktadır? Heidegge 1923-1928 yılları arasında Marburg’dayken, şu dersleri vermiştir: (parantez içinde Toplu Eserler’in [Gesamtausgabe: GA] ilgili cilt numarası yer almaktadır):
1923/24 Güz: Fenomenolöjik Araştırmaya Giriş (GA
17)
1924. Bahar: Aristoteles Felsefesinin Temel Kavramzarı (GA 18)
1925. 1924/25 Güz: Platon: sofist (GA 19)
1926. Bahar: Zaman Kavramının Tarihine Prolegomena (GA 20)
1925/26 Güz: Mantık. Hakikate Dair Soru (GA 21)
1926 Bahar: Antik Çağ Felsefesinin Temel Kavramları
(GA 22)
1926/27 Güz: Thomas Aquinas’tan Kant’a Kadar Felsefenin Tarihi (GA 23)
1927 Bahar: Fenomenolojinin Temel Meseleleri (GA
24)
1927/28 Güz: Kant’ın “Saf Akhn Eleştirisi”nin Fenomenolojik Yorumu (GA 25)
1928 Bahar: Leibniz’ten Hareketle Mantığın Metafiziksel Başlangıç Nedenleri (GA 26)
Burada şöyle bir resim ortaya çıkmaktadır: Heidegger Marburg’da Platon ve Aristoteles üzerinde durmuş, Thomas Aquinas, Leibniz ve Kant’ı ele almış, daha ziyade mantık konusunu irdelemiş ve genel olarak fenomenolojik bir yöntem izlemiştir. Zaten bu sürecin sonucunda da Varlık ve Zaman ortaya çıkmıştır.
928’de Freiburg Üniversitesi’nde profesör kadrosuna atanan Heidegger’in buradaki dönüm noktasını ise 1933 yılı oluşturmaktadır. 1933’ten 1945 yılına kadar Heidegger, ağırlıklı olarak Hölderlin ve Nietzsche üzerine dersler vermiştir, Bu itibarla bizim buradaki konumuz bakımından dikkate alınması gereken 1928-1933 yılları arasındaki derslerdir. Bu dersler şunlardır:
1928/29 Güz:Feısefeye Giriş (GA 27)
1929. Bahar; Alman İdealizmi (Fichte, Schelling, Hegel) (GA 28)
1930. 1929/30 Güz; Metafiziğin Temel Kavrdmlan. Dünya -
Sonluluk— Yalnızlık (GA 29/30)
1931. Bahar: İnsanın Özgürlüğünün Özü Üzerine. Felsefeye Giriş (GA 31)
1932. 1930/31′ Güz’. Hegel’in “Tinin Fenomenolojisi” (GA
32)4
1933. Bahar: Aristoteles: MetafiziklX, 1-3. Gücün Özü ve Edimselliği Üzerine (GA 33)5
1934. 1931/32 Güz: Hakikatin Özü Üzerine. Platon’un Mağara Alegorisi ve Theaiİetos Üzerine (GA 34)
1935. Bahar: Batı Felsefesinin Başlangıcı (GA 35)
1933/34 Güz ve Bahar: Varlık ve Hakikat (GA 36/37)
Burada dikkatimizi 1929 ve 1930 yıllarındaki derslere yöneltmemiz gerekiyor. Zira görülmektedir ki Heidegger, bu yıllarda özellikle Alman İdealizmi yani Fichte, Schelling ve Hegel üzerinde durmuştur. Ancak Marburg’dan Freiburg’a fiziki olarak taşınmış olması, düşüncesinin değiştiği anlamına gelmemektedir. Çünkü burada bir süreklilik söz konusudur: Heidegger özellikle 1925 ve 1926 yıllarında zaman, mantık ve temel kavramlar hakkında ders venmiş, 1927’de Varlık ve Zaman’ı yayımlamış, Kant ve Leibniz dersi vermiş, 1928’de Freiburg’a taşınmış, 1929 ve 1930’da ise Alman İdealizmi bağlamında dersler vermiştir. Yine 1929 yılında, Heidegger’in “Kant Kitabı” olarak ifade ettiği Kant ve Metafizik Problemi’ni (GA 3) yayımlamıştır.
O hâlde yukarıda sorduğumuz soruyu yeniden sorabiliriz: 1930/31 güz döneminde Heidegger, bu dersi neden vermiştir? Öyle anlaşılıyor ki Heidegger, 1925 yılından itibaren “mantık” meselesi üzerinde durmuş, bunun ontolojik ve zamansal temellerini irdeleyip açımlamış, bu amaçla fenomenolojik yöntemi kullanmış ve hatta bu yöntemi dönüştürmüş, özellikle Kant ve Hegel’le “angaje” olarak kendi felsefesinin zeminini açmıştır. Heidegger buradaki derslerinde söz konusu zemin için “ontokroni” demiştir: “varlığın zamansallığı.”
Heidegger’in burada özellikle Hegel üzerinde durmasının nedeni, Kant’taki problematikle İlgili olarak Hegel’in yeni ve daha asli bir yanıt ve aşma imkânı sunduğunu düşünmesidir. Heidegger’e göre, her ne kadar Kant, varlığın zamansallığı meselesini kavramışsa da gereği gibi açımlayamamış, bunu ancak Hegel sağlayabilmiştir. Fakat Heidegger’e göre, esasen Hegel de antik çağdan beri süregelen geleneksel ontoloji anlayışı içinde kalmıştır. Bu itibarla Heidegger, 1930/31 güz dönemi dersinde, Hegel’in tin için ortaya koyduğu fenomenolojiyle “angaje” olarak kendi felsefesiyle, özellikle de Varlık ve Zaman’la hesaplaşmış, bunun hesabım vermiş ve haklılığını gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Hegel’in yazma tarzı ve terminolojisi, okuru oldukça zorlamaktadır. Hegel’i okumak için Hegel’i çalışmak gerekir. Sabırla ve yavaş yavaş çalışmayı gerektirmektedir bu. Öte yandan Heidegger de okuru zorlayan bir üsluba sahiptir. Nasıl ki bir “Hegel üslubu” varsa, bir “Hegel üslubu” da vardır. İkisine alışmak, onları özümseyip bu minvalde okumak gerekir. Kaan H. Ökten çevirisiyle bu metinleri okumak demek, sabır ve dikkatimizi bir kat daha artırmak anlamına gelecektir.
Hegel felsefesi her şeyden önce bireylerin kendi kendilerine ilişkin olarak özgür bir bilince ulaştıkları bir insanlık tarihi felsefesidir. Ama bilinç kendi başına özgür değildir; bilincin özgürleşmesi Tinin Fenomenolojisi’nde betimlenen karmaşık bir süreçle gerçekleşir.
Bu eserde Hegel, bilincin bütün dünya ölçeğinde kendi kendini nasıl sınadığını ve yalın bir öznel kesinlik ile kendi kendinin nesnel bilgisine nasıl ulaştığını ortaya koyar. Bilinç, dünyanın bilincine vararak, kendi kendinin bilincine de, ‘efendi ile köle arasındaki diyalektik olarak adlandırılan yolla’ varacaktır. Gerçekte bu diyalektik, her biri kendini olduğu gibi tanıtmak isteyen iki bilinç biçimi arasındaki kölelik ve egemenlik ilkelerini insanlık içinde -çünkü insanlık hayvanlardan kesinlikle farklı olarak, yaşamı aşma yeteneğine sahiptir- betimler. Her biri bunu bir ölüm kalım savaşı içinde, hem kendi hem öteki için yapacaktır. Köle kaybedecek, yaşam önünde diz çökecek ve efendi için çalışarak ona hizmet edecektir. Ancak köle (Marx’ta proleter) esaretinden de bu çalışma içinde ve bunun sayesinde kurtulacaktır; çünkü dünyayı dönüştürerek, kendi kendine bağımsızlığa ulaşmanın somut araçlarını verecektir.
Bu süreç sonunda, bilinç Akıl‘a ulaşır. Dünya ona yabancı olmaktan çıkar; dünyaya ilişkin bilgisi onun gerçek bilgisidir ve onun gerçek bilgisi de dünyaya ilişkin bilgisidir. Ama bilinç artık sadece bireyin bilinci değildir; bilinç, içinde “Benin biz olduğu, Biz’in ben olduğu” tinsel bir topluluğun bilincidir. Ve bu da Tin’den başka bir şey değildir. Tin, tarihsel gelişim kilit anları olan belli sayıda “figures” aracılığıyla tarih boyunca kendini ortaya koymuştur. Bu kilit anlar yunan etiğinden, Hegel’in dönemindeki çağdaş Prusya’ya kadar uzanır. Bu süreç sonunda ancak bilinç, Tinin kendi bilinci haline gelerek mutlak bilgiye ulaşır; filozof da böyle bir bilginin yorumcusu olur.
HEGEL’in Tinin Fenomenolojisi, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Georg Wilhelm Friedrich Hegel Alman filozof. Günümüzde Almanya’nın güneybatısında yer alan Stuttgart, Baden-Württemberg’de doğan idealist Alman filozof. Etkisi, hem onu takdir edenler (Bradley, Sartre, Küng, Bauer, Stirner, Marx) hem de acımasızca eleştirenler (Kierkegaard, Schopenhauer, Nietzsche, Heidegger, Schelling) gibi çok farklı konumlardaki insanlar üzerinde çok geniş bir yelpazede olmuştur. Felsefenin sürekli tartışılan sorunlarının fasit dairesinin dışına çıkmak için, muhtemelen felsefede ilk kez, tarih ve yapının önemli olduğunu ileri sürdü. Efendi-köle diyalektiğinin kavramsallaştırması öz farkındalık oluşması için ötekinin öneminin altını çizdi.
Hegel, Kant’ın felsefesine inanmakla beraber onun fikirlerini yetersiz buluyordu. Kant’ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceklerine inanmıştı. Hegel’e göre dünya demek mantık demekti. İnsanlar mantığın sınırlarını çözdükleri anda beşerin sınırlarını da çözmüş olacaklardı. Hegel’e göre, biricik, canlı felsefe, çelişmelerin, daha doğrusu karşıtların felsefesidir; çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına yol açar, ama meyvenin ortaya çıkması için de, çiçeğin ortadan kalkması gereklidir. Demek ki üremenin gerçeği, hem çiçek hem meyve olmaktır. Ölüm hem ortadan kaldırmadır, hem yeniden doğuşu sağlayan koşuldur.
Hegel ömrünün son yıllarını Berlin’de geçirdi. 1831 yazı ve sonbaharı boyunca süren kolera salgınının son kurbanlarından biri oldu. 14 Kasım’da kısa süren bir hastalıktan sonra aniden ölmüştür.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın