Sevme Sanatı, Erich From

Her sanat dalı disiplin, odaklanma ve sabır gerektirir. Sanatta ustalaşma, bir çocuğun yeni yürümeye başladığı evredeki gibi düşe kalka ama denemekten vazgeçmemekle elde edilir. Sevmek de içinde sevme ve sevilme eylemini birlikte muhafaza eden bir sanattır. 

“Sevgi kusurları yok etmez, onları da kabul eder. Bir insanı, hiç sebep yokken yüreğinizde sıcacık hissediyorsanız, işte bu gerçek sevgidir.”

— Erich From

Merhaba

İstanbul’a tetkik ve tedavi için geldim. Kanser hastalığı tekrar etti… Hastane kontrollerinin yorgunluğundan sonra yürüyüşün iyi geleceğini düşündüm. Göztepe, Özgürlük Parkı’nı uzun zaman olmuş görmeyeli. Mutluluk yaşıyorum… Doğanın içinde nefes alıp verdikçe zihin yolculuğu yapıyorum. Ve karşımda Fua Cafe.

Kahve molası vermek için bir masaya oturuyorum. Ve siparişi veriyorum. Türk Kahvesi eşliğinde, yaşamı dinlerken, doğanın içinde çantamdaki kitabı çıkarıp, sayfalarında kayboluyorum.

Erich From, 30’lu yılların başlarında Almanya’da Nazi hareketinin güçlenmesi nedeni ile İsviçre’nin Cenevre şehrine yerleşti. 1933 yılında Chicago Ruh Çözümleme Enstitüsü’nden aldığı davet üzerine Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. 1934 yılında, 1938’e kadar kadrosunda bir uzman olarak görev aldığı Frankfurt Toplumsal Araştırma Enstitüsü ile birlikte New York’a taşındı. Özel çalışmalarını sürdürdü ve Columbia Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

Sevme Sanatı, Erich From tarafından 1956 yılında yazılmış, insan sevgisini büyük ölçüde kuramsal bir biçimde ele alan kitap. Kitabın içeriğinde sevginin uygulanmasına yönelik kısa bir bilgi vermiştir.

Sevmek bir sanat mıdır?

Sanatsa, bilgi ve çaba gerektirir. Yoksa sevgi, yaşanması rastlantılara kalmış, insanın talihi yardım ederse “tutulacağı” tatlı bir duygu mudur? Günümüzde çoğunluk bu ikinci tanıma inanır: oysa bu kitap birinci önerme üzerine kurulmuştur.

İnsanlar sevgiyi hiç de önemsiz bir şey olarak düşünmezler. Onun açlığını çekerler; mutlu mutsuz sayısız film görür, sevgi üstüne söylenmiş yüzlerce değersiz şarkı dinlerler — gene de sevgi konusunda öğrenilmesi gereken birçok şeyin bulunduğunu pek az kişi düşünür.

Bu garip tutum, tek başına ya da başka önyargılarla birleşerek bizi böyle düşünmeye götüren birçok önermeden doğmuştur. Büyük çoğunluk sevme sorununu, sevmek‘ten kişinin kendi sevme yetisinden çok, sevilme sorunu olarak görür. Bu yüzden onlar için önemli olan nasıl sevilebilecekleri, nasıl sevimli olabilecekleridir. Bu amaca ulaşmak için çeşitli yollara başvururlar. Özellikle erkeklerin yeğlediği yollardan biri, başarılı olmak, yaşadığı toplum içinde büyük ölçüde güç ve para elde etmektir. Kadınların seçtiği bir yol da, vücuduna, giyimine bakarak alımlı olmaya çalışmaktır. Kadınlarla erkeklerde ortak olan bir başka göze girme yolu, hoş davranışlar edinmek, ilgi çekici bir biçimde konuşabilmek, yardımsever, alçakgönüllü olmak ve kimseyi incitmemektir. İnsanın sevimli olmak için yaptıklarının çoğu başarılı olmak, “dost edinmek ve başkalarını etkilemek” için yaptıklarının aynıdır.

Sevgi konusunda öğrenilecek bir şey olmadığı sanısını doğuran ikinci önerme de sevginin bir yeti sorunu değil, bir nesne sorunu sanılmasıdır. İnsanlar sevmenin kolay olduğunu, asıl güçlüğün sevecek —ya da sevilecek— nesneyi bulmak olduğunu sanırlar.

Sevgi konusunda öğrenilecek bir şey olmadığı samsım doğuran üçüncü yanlış tutum da başlangıçtaki “âşık olnu” eyleminin sürekli sevme, daha doğru bir deyişle “sevgi içinde olma” durumuyla karıştırılmasıdır. Birbirlerine hepimizin şu anda olduğumuz gibi yabancı olan iki kişinin aralarındaki duvar birden yıkılır, bu iki kişi birbirlerine karşı yakınlık duyar, bir olurlarsa, bu birleşme anı yaşamın en başdöndürücü, en heyecan dolu anlarından biri olur. Herkesten kopmuş, yalnız, sevgisiz insanlar için daha da güzel, daha da inanılmaz bir şey olur o zaman.

Atılacak ilk adım sevmenin de tıpkı yaşamak gibi bir sanat olduğunu kabul etmektir; müzik, resim, marangozluk, doktorluk, mühendislik gibi başka herhangi bir sanatı öğrenmek için ne yapıyorsak, sevmeyi öğrenebilmek için de aynı şeyleri yapmamız gerekir.

Herhangi bir sanatın öğrenilmesinde atılması gereken adımlar nelerdir?

Bir sanatı öğrenme yolu kolayca ikiye ayrılabilir: Bunlardan biri kuramın iyice kavranması, öbürü uygulamanın başarılmasıdır. Doktorluk sanatım öğrenmek istersem, önce insan vücudunu iyice tanımam, çeşitli hastalıkları bilmem gerekir, Bütün bu kuramsal bilgileri öğrensem bile doktorluk sanatında hiç de yetkili sayılmam. Bir sanatta usta olabilmek için, kuramsal bilgilerin sonuçları uygulamada alınan sonuçlarla birleşip kaynaşıncaya dek uygulama yapmak gerekir; bu, her sanatta ustalığın temelini oluşturan sevgiye ermek demektir. Kuramla uygulamanın dışında, her sanatta ustalaşabilmek için gerekli üçüncü bir elken daha vardır- tek amaç o sanalın öğrenilmesi olmalıdır; dünyada o sanattan-dah önemli bir şey bulunmamalıdır artık. Müzik için de, doktorluk için de, marangozluk için de —sevgi için de— geçerlidir bu. Apaçık görülen başarısızlıklarına karşın ekinimizdeki insanların bu sanatı öğrenmeye çalışmamalarının nedeni şudur belki de: Sevgi ta derinden özlenen bir şeyken, öbür şeylerin hepsi sevgiden daha önemli sayılır. Başarı, ün, para, güç bunları elde etmek için varımızı yoğumuzu veririz; sevmeyi öğrenmek içinse hiçbir şey yapmayız.

Sevgi, sevdiğimizin şeyin yaşaması, gelişmesi için duyduğumuz etkin ilgidir. Bu etkin ilginin bulunmadığı yerde sevgi olmaz…

İlgi, sorumluluk, saygı ve bilgi birbirine bağlıdır. Olgun bir kimsede bir arada bulunması gereken davranışlardır bunlar; Başka deyişle kendi güçlerini yaratıcı duruma getiren, yalnız emek verdiği şeyleri isteyen, her şeyi bilme, her şeyi yapabilmek gibi narsisist amaçlar peşinde koşmayan, yalnızca gerçekten yaratıcı olmanın verdiği iç güvenden doğan bir alçakgönüllülüğe ermiş insanda bulunması gereken özelliklerdir.

Olgun insanlar kendisini ve köklerini yalnızca dünya ile yaratıcı ilişkiler kurmada, tüm insanlar ve doğa ile kendini tekmiş gibi duyumsamada bulur.” Erich From

Gerçek olgunluk kapasitesini içeren yetişkin, çocukluğunun en iyi özelliklerini yitirmeden çocukluğu geçip büyüyen insandır. Böyle kişi, çocukluğun temel duygusal gücünü; sendeleme döneminin inatçı özerkliğini; okul öncesi yıllarının oyun, neşe ve insanı şaşırtan kapasitesini; okul yıllarının yakın arkadaşlık kurma Ve bilgi edinerek meraklı olma özelliğini; gençliğin tutkucu ve idealistliğini korur. Bütün bunları, olgunluğun kararlılığı, aklı, bilgisi, diğer kişilere karşı duyarlılığı, sorumluluğu, gücü ve amaçlılığının yönetiminde olmak üzere, yeni bir gelişme modeli şeklinde birleştirir.

Olgun kişiler doğa ile diğer kişilerle ruhsal anlamda derin ilişkilere sahiptir. Ve yaşam ile hayatta oluşun sürekli görkemliliklerini sezinlerler. Kapasitelerini bütünüyle kullanır, kendilerini yaşamın daha büyük esrarını açıkça, sömürüye başvurmadan ve sorumlu bir tavırla paylaşır.

Şu halde temelde, tümüyle olgun İnsanlar sürekli gelişme halindedir. Çünkü, gelişmenin bir amaç değil ama daha çok işlem olduğunu temelinde yaratıcı ve sorumlu seçenekler yattığını sezinlerler.

Sevme Sanatı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgi’yle okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: