Millete efendilik yoktur.
Ona hizmet etmek vardır.
Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.

— Mustafa Kemal Atatürk

Merhaba

Yazıldığı dönemde Cumhur Reisi ve Cumhuriyet Halk Fırkası Umumi Reisi olan Gazi Mustafa Kemal’in 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde, 1919’dan 1927’ye dek kendisinin ve silah arkadaşlarının faaliyetlerini özetlediği konuşmasının metnidir. 

Nutuk, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı dönemini birinci ağızdan aktardığı, Cumhuriyet tarihi açısından önemli bir eserdir.

Atatürk, Nutuk ile geçmişi anlatıp aynı zamanda gelecekte olabilecek tehlikelerin önceden sezilebilmesi için alınacak derslerden bahsetmektedir. Bazı sayfalarda Atatürk açıkça “sonraki yıllarda durumun kolay ve açıkça değerlendirilmesi için bu kadar ayrıntıya yer verilmiştir” sözünü belirtmiştir.

Aynı zamanda bu kitap, şu an Türkiye’de okutulan T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin ders ve çalışma kitaplarının hazırlamasında en büyük rolü oynamıştır. Bu kitap Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tarih olan 19 Mayıs 1919’dan, Cumhuriyet sonrası inkılap dönemine kadarki (1927) zaman diliminde olan olayları anlatmaktadır.

Atatürk’ün yetiştiği dönemde kullanılan söz dağarcığı ve cümle yapısı bakımından ulusal edebiyat devrinin temsil ettiği dildir. Klasik Osmanlıcaya göre oldukça sadeleştirilmiştir. O devirde kullanılan Arapça ve Farsça sözcükler ve bu dillerden alınan kurallarla oluşturulan tamlamalar, devlet dilinde kullanımından dolayı Nutuk’a girmiş sözcükler nedeniyle dili günümüze göre oldukça ağırdır. Dil kullanılırken anlatılan duruma göre bazen kısa ve keskin tümceler bazen de uzun ve hareketli söyleyişlere yer verilmiştir.

Türk Gençliği’ne Bıraktığım Emanet

Saygı değer Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve detaylı söylevim, nihayet geçmişe karışmış bir devrin hikâyesidir. Bunda, Milletim için ve gelecekteki evlâtlarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktaları belirtebilmiş isem kendimi mutlu sayacağım.

Efendiler, bu söylevimle, millî varlığı sona ermiş sayılan büyük bir Milletin, bağımsızlığını nasıl kazandığını ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan millî ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu sonucu, Türk Gençliğine emanet ediyorum.

“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk Bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni, sonsuza dek korumak ve savunmaktır.
Varlığının ve bağımsızlığının biricik temeli budur. Bu temel/ senin en kıymetli hazinendir. Gelecekte dahi, seni bu hazineden yoksun etmek isteyecek iç ve dış kötülük isteyenler olacaktır. Bir gün, Bağımsızlık ve Cumhuriyet’i savunma mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şartları düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şaftlar çok uygunsuz bir özellikte ortaya çıkabilir. Bağımsızlık ve Cumhuriyetine yönelecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler. Zorla ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri alınmış, bütün tersanelerine girilmiş/ bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şarttan daha acı ve daha kötü olmak üzere, memleketin içinde, iktidara sahip olanlar uyuşukluk ve delalet ve hattâ hainlik içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını, işgalcilerin siyasî gayeleriyle birleşebilir[er. Millet, yoksulluk çaresizliği içinde harap ve çaresiz düşmüş olabilir.
Ey Türk geleceğinin evlâdı! İşte, bu durum ve kurallar içinde dahi vazifen, Türk bağımsızlık ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! İhtiyaç duyduğun güç damarlarındaki soylu kanda mevcuttur.

Nutuk’u Anlamanın Önemi, Bizim ilk hedefimiz önce onun eserlerini ve ilkelerinin kavramını özümsemek, Cumhuriyet tarihimizi çok iyi öğrenmek ve öğretmek olmalıdır….

Atatürk sadece çok iyi bir komutan değildi. Bir düşünür, bir bilge, bir liderdi. Yüzyıllar boyunca sömürülmüş uyutulmuş bu halkı, ümmet olmaktan millet olmaya, kul olmaktan, vatandaş olmaya, senelerce savaşmaktan öksüz, yetim, yorgun, bıkkın ve güçsüz kalmış insanları örgütleyip şaha kaldırmaya başka kimin gücü yetebilirdi?

Sevgiyle okuyunuz, emaneti okutturunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin