Her insanın geçimini doğru yoldan sağlamanın ne olduğunu bilmesi gerekmez mi? Eğer bir açgözlü, kıskanç ve güç peşindeysek, o zaman bizim geçimimizi sağlama yollarımız içsel isteklerimize bağlı olacaktır ve böylelikle eninde sonunda savaşla sonuçlanacak yarışmacı, acımasız ve baskı dolu bir dünya doğuracaktır…

— Jiddu Krishnamurti

Merhaba

Çoğumuzun önde gelen sorunu yaşamı kabul gören bir yoldan kazanmak. Ekonomik koşulların umutsuzca birbirine bağlı olduğu bugünün dünyasında, neredeyse yaptığım her şeyin ya diğerlerini sömürmekle ya da savaş nedenlerine katkıda bulunmakla ilgili olduğunu görüyorum.

  • Yaşamını dürüstçe kazanma arzusunda olan bir kişi sömürü ve savaşın çarklarından uzak durarak doğru geçim araçlarını nasıl elde edebilir?

Yaşamını doğru yoldan kazanmayı gerçekten arzu eden biri için günümüzdeki örgütlü ekonomik yaşamda bu kesin olarak zordur. Söylendiği gibi, günümüzün ekonomik koşulları birbirleriyle ilişkilidir ve bu karmaşık bir sorundur her karmaşık insan sorunu gibi buna da yalınlıkla yaklaşılmalıdır.

“Duyusal g-değerler üstün tutulup ebedi değer bir yana itildikçe verimlilik acımasızlığa dönüşüyor…”

Geçim sağlama yollarımız bize öğretilmiştir, gerek gelenek gerekse açgözlülük ve hırs aracılığıyla, öyle değil mi? Genellikle meslek seçimimizi dikkatlice düşünerek yapmayız. Yalnızca elde edebildiğimiz kadarıyla yetinir ve içinde bulunduğumuz ekonomik sistemi kör gibi izleriz. Ama soruyu soranın bilmek istediği, sömürü ve savaştan nasıl uzak durabileceği. Bunlardan uzak durabilmesi için etki altında kalmamalı, geleneksel uğraşları izlememeli, ne kıskanç ne de hırslı olmalı. Çoğumuz uzmanlık alanımızı ya gelenekten dolayı ya da avukat, asker, politikacı ya da tüccar bir aileden geldiğimiz için seçeriz; güç ve konum hırsımız ne iş yaptığımızı belirler; açgözlülüğümüz bizi başkalarıyla yarışmaya ve arzularımızı doyurmada acımasız olmaya zorlar. Sömürmek ve savaş nedenlerine katkıda bulunmak istemeyen biri geleneği izlemeyi bırakmalı, hırs, açgözlülük ve kendini arama çabasından vazgeçmelidir. Eğer bunlardan kaçınırsa doğal olarak doğru uğraşı bulacaktır.

“Doğru bir meslek edinmiş olabilirsiniz, ama eğer içsel olarak yetersiz ve yoksulsanız kendinize ve başkalarına üzüntü kaynağı olursunuz; düşüncesiz. saldırgan ve iddiacı olursunuz. Gerçekliğin özgürlüğüne kavuşmadan sevinci ve huzur bulamazsınız. O içsel gerçekliğin arayışı ve keşfinde yalnızca küçük şeylerle mutlu olmakla kalmaz, ama tüm ölçülerin ötesinde bir şeyin farkına da varırız. Önce girişimde bulunmak gerekiyor, sonra diğer şeyler onun farkındalığında ortaya çıkacaktır.”

Yaratıcı gerçekliğin bu içsel özgürlüğü bir hediye değildir; keşfedilecek ve deneyimlenecek bir şeydir. Kendinizi anlamak veya yüceltmek adına elde edilen bir şey değildir. İçinde hiçbir oluş bulunmayan, bütünlük olan sessizlik gibi bir varlık durumudur.

“Gerçekliğin içsel özgürlüğü olmaksızın varoluş bir acıdır. Yalnızca gerçeklik sonluluğun susuzluğunu giderebilir.”

  • İşim ve ilişkim arasında bir uyuşmazlık görüyorum. Ayrı yönlere gidiyorlar. Onları nasıl buluşturabilirim?

Çoğumuzun işi gelenek, hırs ya da açgözlülük tarafından kabul ettirilmiştir. İşimizde acımasız, yarışmacı, hilekar ve kurnaz davranırız, kendimizi çok fazla koruruz. En ufak bir zayıflıkta dibe vurabiliriz, bundan dolayı işin hırs makinesini en yüksek verimde çalışır tutmak zorunda kalırız. Yetkeyi sürdürebilmek, daha keskin zekalı ve kendini kabul ettirmek için hep daha geniş alanlar arayışındadır.

Oysa ilişkide tamamıyla farklı bir süreç gerekir. Orada sevgi, saygı, uyum, kendini yadsıma, esneklik vardır; fethetmek değil ama mutlu yaşamak vardır. Orada kendini silen bir şefkat, egemenlikten, sahiplikten özgürleşme vardır, ama boşluk ve korku ilişkide kıskançlığa ve acıya yol açar. İlişki içinde en geniş ve derin anlayışın bulunduğu bir kendini keşfetme sürecidir. İlişki, kendinin keşfi sürecinde sürekli bir uyum sağlayıştır; sabır, sonsuz esneklik ve basit bir kalp gereksinir.

  • İddiacılık ve sevgi, iş ve ilişki, bu ikisi nasıl bir araya gelebilir?

Biri acımasız, yarışmacı, hırslı, diğeri kendini yadsıyan, saygılı, nazik; bir araya gelemez. İnsanlar bir yandan kan ve para içindedir diğer yandan ise nazik, şefkatli ve düşünceli olmaya çalışırlar. Düşüncesizliklerinden ve sıkıcı işlerinden kurtulmak için ilişkide rahatlık ve kolaylık ararlar. İlişki kendini keşfetme ve anlama sürecinde ayrı bir rahatlık verir. İş insanı, ilişkiler yaşamı aracılığıyla, usandırıcı işinin karşılığı olarak rahatlığı ve hazzı aramayı dener. Günlük işi olan hırs, açgözlülük ve acımasızlık onu adım adım savaşa ve çağdaş uygarlığın barbarlıklarına götürür.

Doğru meslek gelenek, hırs ya da açgözlülük tarafından kabul ettirilmemiş olandır. Eğer herkes doğru ilişki kurmakla ciddi olarak ilgilenirse, tek bir kişiyle değil ama herkesle, o zaman insan doğru mesleği bulur. Doğru meslek yenilenmeyle, kalbin değişmesiyle gelir, yalnızca onu bulmak için alınan akılsal kararlarla ortaya çıkmaz.

Eğer bilincimizin tüm farklı düzeylerinde anlayışın açıklığı varsa bütünlük olanaklıdır. Sevgide ve hırsta, hilede ve açıklıkta, şefkatte ve savaşta bütünleşme olamaz. Meslek ve ilişki birbirlerinden ayrı tutulduğu sürece bitmez tükenmez bir çatışma ve sefalet olacaktır. İkilik kalıbı içinde her tür yenilik gerilemedir; yalnızca onun ötesinde yaratıcı barış bulunur.

“Geçiminizi sağlamak zorunda olduğunuz bir şeyle uğraşırsanız ve bir de direnç gösterirseniz, kuşkusuz zihin körelir.”

Öyleyse, günlük yaşamınızda ne olduğunu gözlemleyin. Direnç olmadığı an iş biter ve zihninizin huzur içinde olduğunu görürsünüz; çünkü bilinçaltı, zihnin gizli katmanları huzurla ilgilenirler, böylece huzurun gelmeye başladığını görürsünüz. Dolayısıyla belki tekdüze olan ve hiç ilginç olmayan eylemle arayışınız arasında bölünme olmaz; zihin direnmediği sürece, direnç nedeniyle körelmediği sürece bu ikisi uyum içindedir. Huzur ve eylem arasında bölünme yaratan dirençtir? Direnç bir fikre dayanır, direnç eylemi doğuramaz. Özgürleştiren yalnızca eylemdir, işe direnç göstermek değil…

“Siz neyseniz dünya odur… Dolayısıyla sorununuz dünyanın sorunudur…”

  • Parçalanan toplumun doğasını anlamak için sizin ve benim, bireyin yaratıcı olup olamadığını araştırmak önemli değil mi?

Öğrenmenin İki Yolu Vardır

  1. Önce çalışarak, sonra çalışılan bilgiden eyleme geçerek çok miktarda bilgi biriktirmek. Çoğumuzun yaptığı bu.
  2. Eyleme geçmek ve bu sırada öğrenmek, buda yine bilgi biriktirmeye dönüşür.

Gerçekte bunların ikisi de aynıdır: bir kitaptan öğrenmek ya da eylem yoluyla bilgi elde etmek. İkisi de bilgiye, deneyime dayanır. Bilgi ve deneyim her zaman sınırlıdır.

“Dolayısıyla hem eğitmen hem de öğrenci öğrenmenin gerçekte ne olduğunu bulmalıdır.”

Şu ana kadar görünen o ki dışarıdan öğreniyorsunuz: öğreniyor, bilgi biriktiriyor, sonra o bilgiden hareket ediyor, mesleğinizi oluşturuyorsunuz.

Kendinizden öğreniyorsanız bir başka deyişle, kendinizi, önyargılarınızı, belirli varlığınızı, inançlarınızı seyrederek öğreniyorsanız, düşüncenizin inceliklerini, akbalığınızı , duyarlılığınızı izliyorsanız, o zaman kendiniz hem öğreten hem de öğrenen olursunuz. O zaman içsel olarak hiç kimseye, hiçbir kitaba, uzmana bağımlı kalmazsınız ama hastaysanız, bir tür hastalığınız varsa, elbette bir uzmana gidersiniz; bu doğaldır, gereklidir. Ama ne kadar üstün olursa olsun birine bağımlı olmak, kendiniz hakkında, ne olduğunuz hakkında öğrenmenizi engeller. Oysa ne olduğunuzu öğrenmek çok çok önemlidir, çünkü bu denli bozulmuş, ahlaksız, şiddetin hızla yayıldığı, saldırgan, herkesin kendi başarısının, doyum arayışının peşinden koştuğu bu toplumu yaratan şu andaki halinizdir. Ne olduğunuzu başkası aracılığıyla değil, kendinizi seyrederek öğrenin: ama kınamadan ” Ben böyleyim. Ben değişmem “, demeden. Kendinizi hiçbir tür tepki, direnç olmadan seyrederseniz, bu seyrediş iş görür; tıpkı bir alev gibi kişinin saçmalıklarını, yanılsamalarını kül eder.

“Dolayısıyla öğrenmek önemlidir. Öğrenmeyi kesen bir beyin mekanikleşir…”

Büyük şairler, ressamlar, besteciler ve asla yaptıklarıyla yetinmezler. Her an öğrenirler. Sınavlarınızdan geçip bir işe başladıktan sonra öğrenme sona ermez. Öğrenmede çok büyük bir güç ve canlılık vardır, özellikle kendiniz hakkında öğrenmede…

“Öyleyse, sözcüğün en derin anlamında, hem eğiten hem eğitilen öğrenmektir… Her ikisi de öğreniyorsa, ne eğiten vardır ne de eğitilen. Yalnızca öğrenme vardır. Öğrenmek beyni ve düşünceyi saygınlıktan, konumdan özgürleştirir. Öğrenmek insanlar arasında eşitliği sağlar…

  • Birbirimizi sıradan, bir parça sağlıksız, bir parça dengesiz olacak şekilde mi eğitiyoruz?
  • Dünya oldukça sağlıksız, bozulmuş durumda. Buradaki eğitimimizde de aynı dengesizliğe, sağlıksızlığa, bozulmaya mı neden oluyoruz?
  • Bu çok ciddi bir soru. Bunun hakikatini bulabilir miyiz?
  • Zihin sağlığını yitirmiş olan bu dünyada nasıl sağlıklı olarak yaşayabiliriz?

Sağlıklı olmak bağlamında ne olmamız gerektiğini bulmak değil, birbirimizi gerçekten zihin sağlığı yerinde ve sıradan olmayan insanlar olacak şekilde eğitip eğitmediğimizi keşfetmekten söz ediyorum.

Doğru Meslek Üzerine, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Jiddu Krishnamurti’nin Doğru Meslek Üzerine adlı eseri, yalnızca bir kariyer seçimi rehberi değil; insanın yaşamla kurduğu ilişkinin, değerlerinin ve özgürlüğünün derin bir sorgulamasıdır. Günümüz dünyasında bu kitabın önemi, özellikle şu açılardan dikkat çekicidir:

  1. Mesleğin Ahlaki ve Ruhsal Boyutu: Krishnamurti’ye göre doğru meslek, yalnızca geçim sağlamak değil, aynı zamanda insanın içsel bütünlüğünü koruyarak yaşama katkı sunmasıdır. Bu, günümüzde sıkça karşılaşılan “anlam arayışı” ve “iş-yaşam dengesi” sorunlarına güçlü bir yanıt sunar.
  2. Toplumun Dayattığı Başarı Kalıplarına Eleştiri: Kitap, bireyin toplum tarafından tanımlanmış “başarı” ve “statü” kavramlarına körü körüne uymasını sorgular. Bu, özellikle gençlerin meslek seçiminde karşılaştığı baskılar ve yönlendirmeler karşısında özgür düşünmenin önemini vurgular.
  3. Koşullanmalardan Arınmış Seçim: Krishnamurti, bireyin meslek seçimini yaparken kendi korkularından, arzularından ve çevresel beklentilerden bağımsız düşünmesi gerektiğini savunur. Bu, günümüzde kariyer planlamasında içsel pusulayı bulmak isteyenler için dönüştürücü bir bakış açısıdır.
  4. Eğitim ve Meslek Arasındaki Kopukluğa Dair Eleştiri: Kitap, eğitimin bireyi yalnızca bir mesleğe hazırlamakla kalmayıp, aynı zamanda yaşamı anlamlandırmasına da yardımcı olması gerektiğini savunur. Bu, günümüz eğitim sistemlerinin yeniden düşünülmesi gerektiğine dair güçlü bir çağrıdır.

“Doğru meslek, yalnızca ne yaptığınızla değil, onu nasıl yaptığınızla ilgilidir.” —

Jiddu Krishnamurti: Hakikatin Yolları Olmayan Ülkesinde Bir Yolcu

Jiddu Krishnamurti (d. 11 Mayıs 1895 – ö. 17 Şubat 1986), Hindistan’ın Madanapalle kasabasında doğmuş, 20. yüzyılın en etkili ruhsal düşünürlerinden biridir. Onu farklı kılan, yalnızca söyledikleri değil, söylediklerini yaşama biçimidir.

Erken Yaşam ve “Dünya Öğretmeni” Seçilişi: Telugu kökenli bir Brahman ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Krishnamurti, çocukluğunda hassas, içine kapanık ve hayalperest bir yapıya sahipti. 1909 yılında, Teosofi Derneği’nden C.W. Leadbeater tarafından “aura”sının olağanüstü olduğu gerekçesiyle keşfedildi. Ardından Annie Besant tarafından himaye altına alındı ve “Dünya Öğretmeni” olarak yetiştirilmeye başlandı.

Kurulanı Yıkmak: Özgürlüğün İlk Eylemi: Ancak Krishnamurti, 1929 yılında beklenmedik bir kararla, kendisi için kurulan “Yıldızlar Tarikatı” adlı örgütü feshetti. Şu sözleri tarihe geçti: > “Hakikat, yolları olmayan bir ülkedir ve ona hiçbir örgüt, din ya da mezhep aracılığıyla ulaşılamaz.”

Bu çıkışıyla, hiçbir otoriteye, dogmaya ya da geleneksel öğretmen-öğrenci ilişkisine bağlı kalmadan, bireyin kendi içsel gözlemiyle hakikate ulaşabileceğini savundu.

Düşünce Sistemine Genel Bakış: Krishnamurti’nin öğretileri bir sistem değil, bir sorgulama biçimidir. Ana temaları şunlardır:

  • Korkunun doğası ve gözlemle çözülmesi
  • Zihnin sessizliği ve farkındalık
  • Koşullanmalardan özgürleşme
  • Zamanın psikolojik yanılsaması
  • Gerçek özgürlük: düşünceyle tanımlanmayan bir hâl

Onun için “öğretmek” değil, birlikte “görmek” esastı. Konuşmalarında sıkça “birbirimizle dostça konuşuyoruz” diyerek, hiyerarşik bir ilişki kurmayı reddetti.

Etkisi ve Mirası: Krishnamurti, hayatı boyunca Hindistan’dan Amerika’ya, Avrupa’dan Avustralya’ya kadar birçok ülkede konuşmalar yaptı. Osho, Alan Watts, David Bohm gibi düşünürler onunla etkileşimde bulundu. Özellikle fizikçi David Bohm ile yaptığı diyaloglar, bilim ve bilinç arasında köprü kuran önemli metinler arasında yer alır.

Kendi adını taşıyan vakıflar ve okullar (örneğin Brockwood Park School, Rishi Valley School) hâlâ onun “koşulsuz öğrenme” anlayışını yaşatmaktadır.

Krishnamurti, bir öğretmen değil; bir aynaydı. Ona göre hakikat, bir otoritenin değil, sessizce gözlemleyen zihnin alanında doğardı.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin