Mektuplar bizlere çok daha geniş bir hayat bahşetme gücüne sahip. Daha fazlasına teşvik eder, anlamı derinleştirirler. Hayatları değiştirirler. Dünya bir zamanlar mektup iletişimiyle dönüyordu. Mektup dediğiniz şey beşeri etkileşimde bir kayganlaştırıcı, fikirlerin özgürce çarpıştığı, önemli önemsiz her ayrıntının aktarıldığı mecraydı.

— Simon Garfield

Merhaba

Simon Garfield, bu kitapta mektup yazma sanatını hem tarihsel hem de duygusal yönleriyle ele alır. Kitap, mektupların hem bireyler hem de toplumlar için taşıdığı değeri vurgularken, dijital çağda bu geleneğin kayboluşuna dair bir tür ağıt gibidir.

Mektubun Tarihçesi: Garfield, mektubun antik dönemlerden başlayarak günümüze kadar olan yolculuğunu anlatır. Ünlü mektuplaşmalardan, savaş zamanındaki haberleşmeye kadar geniş bir tarihsel yelpaze sunar.

Kişisel İletişimin Evrimi: Kitap, e-posta ve mesajlaşma çağında mektubun nasıl yavaş yavaş gözden düştüğünü işler. Garfield, mektupların düşünsel derinliği ve duygusal yoğunluğunu, modern iletişimin yüzeyselliğiyle karşılaştırır.

Duygusal Derinlik ve Kalıcılık: Mektupların bireysel hafıza ve kolektif tarih açısından nasıl önemli belgeler olduğuna dikkat çeker. Bir mektubun elle yazılması, zaman ayrılması, zarfa konması gibi süreçler onun içeriğini daha anlamlı hale getirir.

Mektup, bir dönemin iletişim biçimini ve onun insani değerini hatırlatan, nostaljik ve aynı zamanda eğitici bir çalışmadır. Simon Garfield, bu eserle sadece bir türü belgelemekle kalmaz, aynı zamanda okurda o türü yeniden deneme arzusu da uyandırır.

“Lütfen güvercinlerimi unutmayın.” MS 3. yüzyılda yatılı okulda okuyan bir gencin, babasına gönderdiği mektubun son satırı.

Dünya bir zamanlar mektup iletişimiyle dönüyordu. Akşam yemeğe ne zaman geliyoruz, muhteşem günümüz nasıl geçti, aşkımızdan nasıl havalara uçtuk, nasıl kahrolduk, her şey o mektuplardaydı. MEKTUP, posta yoluyla yaptığımız uzun ve benzersiz yolculuğun hikâyesi.

Yolculuk boyunca hem Cicero, Jane Austen, Virginia Woolf, Jack Kerouac, Anaïs Nin, Napolyon Bonaparte, David Foster Wallace gibi bilindik simaların hem de MS 3. yüzyılda yaşamış yatılı öğrenci gibi yazdıklarının bu kitabın parçası olabileceğini hayal bile etmemiş sıradan insanların kaleminden çıkmış muhteşem mektupların zarfını açıyor. Bir zamanlar çoksatanlar listelerine giren mektup yazımı üstüne rehber kitapların (Lewis Carroll bile bu furyaya katılmıştı) izini sürüyor, Oscar Wilde’ın mektup yollamak için seçtiği tuhaf yöntemi, görünmez mürekkebin kullanım sırlarını, sahipsiz mektupları hayata döndürmek için kurulmuş “Ölü Mektup Ofisi”nin dramatik hikayesini paylaşıyor, hangi durumlarda düğün hediyesi olarak balık gönderilebileceğini öğretiyor, öldüğümüzde e-postalarımıza ne olduğunu sorguluyor. Ve basit bir mektubun hayatın gidişatını nasıl değiştirebileceğini gözler önüne seren, savaş dönemindeki bir yazışmanın büyüleyici hikâyesini gün yüzüne çıkartıyor.

Bu kitap, mektubun yerine e-postayı koyarken kaybettiklerimizle ilgili: Postane, zarf, kalem, daha yavaş ve temkinli bir beyinsel faaliyet, yalnızca parmak uçlarımızı değil, ellerimizin tamamını kullanmak. Bu kitapla bizden önce gelip gidenleri ve okur-yazarlığa olumlu düşünceye ve ileriyi düşünmeye verdiğimiz değeri anıyoruz.

Bu kitaba can veren çok basit bir şey var: Ses. Hala da o sesi tarif etmekte zorlanıyorum; o incecik, kenarları mavi “uçak postası” zarfının hışırtısını, içinde cevap kartı bulunan bir davetiye zarfının o cafcaflı ağırlığını, bir teşekkür notunun sebep olduğu o mutlu hıçkırığı tarif etmek için uygun kelime bulamıyorum. Ama dediğim gibi bu kitaba can veren bir ses; bir mektup zarfının paspasınıza düştüğü anda çıkardığı o ses.

Mektubun romantizmi, verdiği havadisler, postanın beraberinde getirdiği hayat değiştiren olasılıklar, ihtimaller…

Bence, gönderilmemiş mektuplara sahip olmak gibisi yok. Önemli olan muhattabını bulması, değil. Özenle yazılmış olması. Nasıl olsa günün birinde okurunu bulur.

Mektup, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Simon Garfield’ın Mektup adlı eserinin günümüz için önemi, temelde üç ana noktada toplanabilir:

1. Dijitalleşen Dünyada Kaybolan İnsani Bağlara Dikkat Çekmesi

Günümüzde iletişim büyük oranda dijitalleşmiş durumda: e-posta, WhatsApp, sosyal medya mesajları gibi hızlı ve pratik araçlar, geleneksel mektupların yerini aldı. Ancak Garfield, mektupların taşıdığı duygusal derinliği ve düşünsel emeği hatırlatarak şu farkı ortaya koyar:

  • Mektup, yavaşlatılmış ve düşünülerek kurulmuş bir iletişimdir.
  • Bir mektup yazmak, kişinin zamanını ve duygularını bilinçli olarak ayırmasını gerektirir.
  • Bu, günümüzün yüzeysel ve anlık mesajlaşmalarına karşı güçlü bir alternatif bakış sunar.

Günümüzle bağlantı: Mektup, hız çağında yavaş iletişimin değerini hatırlatır; duygusal bağları güçlendiren, kalıcılığı olan bir iletişim biçiminin kaybına dair bir uyarıdır.

2. Kültürel Belleğin ve Arşivin Önemi

Garfield kitabında, mektupların tarihsel tanıklık değeri taşıdığını özellikle vurgular. Savaş mektupları, aşk mektupları, bilim insanları arasındaki yazışmalar gibi örnekler, bir dönemi anlamak açısından eşsiz belgelerdir.

  • Günümüzde, dijital mesajlar çoğu zaman siliniyor veya kayboluyor.
  • Mektuplar ise fiziksel olarak kalıcı ve arşivlenebilir olduklarından, gelecek nesiller için birer belge işlevi görür.

Günümüzle bağlantı: Mektup, bireysel ve toplumsal hafızanın korunması açısından mektupların önemini vurgulayarak, dijital çağın belge yoksunluğuna dikkat çeker.

3. Empati ve Anlamlı İfade Aracı Olarak Mektup

Garfield, mektubu sadece bilgi alışverişi için değil, bir empati aracı olarak da görür. Elle yazılmış bir mektubun fiziksel niteliği (el yazısı, kâğıt kokusu, zarfa konma süreci), yazan ve okuyan arasında daha derin bir bağ kurar.

Günümüzle bağlantı: Zihinsel sağlık, dikkat dağınıklığı ve samimi ilişkiler gibi güncel meselelerde mektubun yeniden gündeme gelmesi, bireyler arası bağları güçlendirebilir.

Simon Garfield’ın Mektup kitabı, sadece geçmişe bir övgü değil, aynı zamanda geleceğe yönelik bir çağrıdır. Hız, verimlilik ve geçicilik üzerine kurulu çağımızda, mektup gibi yavaş, düşünceli ve kalıcı iletişim biçimlerinin hâlâ anlamlı ve değerli olduğunu hatırlatır.

Simon Garfield, 19 Mart 1960 doğumlu İngiliz gazeteci ve kurgu dışı eserler yazarıdır. Londra’da doğmuş ve Hampstead Garden Suburb’da büyümüştür. Edebiyatla tanışması, University College School’da ve ardından London School of Economics’te (LSE) gazetecilikle ilgili deneyimlerle şekillenmiştir. LSE’de öğrenciyken, üniversitenin öğrenci gazetesi The Beaver‘ın ortak editörü olarak görev almış ve bu deneyim, gazetecilik kariyerinin temelini atmıştır. 1981 yılında The Guardian tarafından “Yılın Öğrenci Gazetecisi” seçilmiştir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin