İnsan bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için değil, onları belli biçimde söylemeyi seçtiği için yazardır.
— Jean Paul Sartre
Merhaba
Eskiden beri söylenegelen ünlü bir söz vardır: “Söz uçarı yazı kalır.” Doğrudur… Sözün ömrü söylendiği anla sınırlıdır, gelip geçicidir; oysa yazınınki sonsuzdur. Yazıya dökülen bir düşünce, duygu, düş ve tasarımı kalıcılık kazanır; bunları geleceğe taşır yazı; daha doğrusu dünü bugüne, bugünü yarına bağlar. İnsanlığın belleğini oluşturur böylece. Düşünceyi, duyguyu besler geliştirir, bunların kuşaktan kuşağa iletilmesini sağlar. Bu yolla yeni yeni düşüncelerin doğmasına olanaklar hazırlar. Böylesine etkim böylesine önemli bir güçtür yazı.
“Bana güçlü bir kaldıraçla güçlü bir dayanma noktası verin, dünyayı yerinden oynatayım,” sözünü değiştirerek söylediği, “Bana sözcükleri yerli yerinde güzel ve etkili biçimde kullanma gücünü verin, dünyayı yerinden oynatayım,” Joseph Conrad
Gerçekten de böyledir bu. Yazının gücü sözcüklere, onları yerli yerinde kullanmaya bağlıdır. Yazmak sanatı dediğimiz de budur işte: insanlara, duygu ve düşüncelerini, yaşadıklarını, düşleyip tasarladıklarını yazıyla anlatma becerilerini kazandırma eylemi.
Yazmak eylemi birbirine dayalı, birbirini tümleyen kimi aşamalardan oluşur. İlk aşaması “yazma gereksinimi”dir. Biz yazmaya yönlendiren etken nedir? Bu sorudan çıkarız yola. İkinci aşamada yazıyı oluşturan öğeleri belirler söyleyeceklerimizi saptarız; saptadıklarımızı belirli bir düzene kor, yazının çatısını kurgularız. Üçüncüsü kurguladığımız çatıyı, oluşturduğumuz düşünsel düzeni yazılaştırma anlatma aşamasıdır. Dördüncü aşamaysa, anlatımımızı güzel ve etkili kılmak için onu düzeltme, bir tür yeniden yazma aşamasıdır. Yazmak Sanatı bu sürece göre düzenlenmiş yazmanın her aşaması.
“Beni yazmaya iten nedir? Yazma bir çeşit eylemdir. Acıyı yok edebilir miyim? Karanlığı, tutsaklığı yok edebilir miyim? Bunda şiir, düzyazı bir eylem gücü kazanır. En sonu bir bireyim ben, tek bir insanım. Benim eylemimdir yazı, bireysel eylemimdir. Bir de deneyimleme iç güdüsü. Kendini, doğayı, toplumu, insanları, evreni ve o sonsuz çıkmazı, ölümü deneyimleme. Ama insan en çok neyi deyimleyebilir. Kendisini…” Ceyhun Atuf Kansu,Varlık Sayı:715
Herkesten bir şair, bir romancı, bir öykü yazarı olmasını bekleyemeyiz; ama herkes düşündüğünü, duyduğunu, tasarladığını karşısındakine başarıyla anlatabilir. Yeter ki neyi, niçin, kime, nasıl anlatacağını bilsin.
Her sanat gibi yazmak sanatının da kendine özgü bir yöntemi vardır. Hem öğretici, hem de yazınsal nitelikli metinler için böyledir bu. Bunu öğretme, izlenecek yolu gösterme amacıyla eğitim ve öğretimin her aşamasında yazma eğitimine yer verilmiş, bu alanda birçok kitap yazılmıştır. Yazmak Sanatı, bu türde yazılmış, öteki kitaplardan önemli farklılıklar içeriyor. Farklılıklar; doğru, güzel ve etkili yazma eyleminin, salt bilgiye, kural bellemeye dayanmadığı gerçeğinden kaynaklanıyor. Yazmak da yaza yaza, güzel metinleri okuya okuya öğrenilir. Yazmak Sanatı’nda bu yönteme bağlı kalınmıştır.
Yazma Sanatı, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Bu kitap, yazma sanatının inceliklerini ve yöntemlerini ele alır. Hem öğretici hem de yazınsal nitelikli metinler için yazma sürecini detaylandırır. Kitap, doğru, güzel ve etkili yazma eyleminin sadece bilgiye ve kurallara dayanmadığını, aynı zamanda pratik yaparak ve güzel metinleri okuyarak öğrenildiğini vurgular
Emin Özdemir (1931, Kemaliye, 1 Eylül 2017, Ankara), Türk akademisyen, dilbilimci ve edebiyat araştırmacısı. Köy Enstitüsü çıkışlıdır. Bir süre öğretmenlik yapmış ardından Gazi Üniversitesi’nde eğitimine devam etmiştir. Bir süre Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunduktan sonra geri dönüp Hacettepe Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi’nde akademisyenlik yapmıştır. Şiir yazmayı çok önceden bırakmış olup daha çok edebiyat araştırmalarına yönelmiş, çeşitli dergilerde Türkçenin özleştirilmesini savunmuştur.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın