“Nihayetinde mutluluk, zihinsel acınızın farkına varmanın yarattığı rahatsızlıkla onlar tarafından yönetilmenin yarattığı rahatsızlık arasında seçim yapmaktır…”
— Yongey Mingyur Rinpoche
Merhaba
Dr. Daniel J. Siegel (d. 17 Temmuz 1957), UCLA Tıp Fakültesi’nde klinik psikiyatri profesörü ve Mindsight Enstitüsü’nün yönetici direktörüdür. Siegel, farkındalıkla ilgilenmektedir ve öznel ve kişilerarası yaşamlarımızı anlamak için bir çerçeve oluşturmak üzere bir düzineden fazla bilim dalından yararlanan disiplinler arası bir yaşam deneyimi görüşü olan Kişilerarası Nörobiyoloji alanını geliştirmiştir. Siegel’in en son çalışması, Kişilerarası Nörobiyoloji teorilerini Farkındalık Uygulaması teorileriyle bütünleştirir ve farkındalık pratiğinin hem kişisel hem de kişisel uyum için oldukça gelişmiş bir süreç olduğunu öne sürer.
Siegel, Buda’nın Beyni eserinin sunuş bölümünde okuru şu cümlelerle karşılıyor:
“Buda’nın Beyni, yaşamınızı ve insanlarla ilişkilerinizi iyileştirmek adına dikkatin gücünden yararlanmak için zihninizi odaklamaya bir davettir. Budist geleneklerdeki derin meditasyon pratiklerden gelen kadim anlayışları, nörobilim alanındaki modern keşiflerle sentezleyen Dr. Rick Hanson ve Dr.Richard Mendius, zihninizi uyandırmaya giden yolda sizi adım adım ilerleten, düşünmeye zorlayan ve pratik bir rehber oluşturdular. Bilimde yakın zamanda gerçekleşen devrim, yetişkin beyninin yaşamı boyunca değişime açık olduğunu ortaya koymuştur. Geçmişte beyinle ilgilenen bilim insanları zihnin sadece beynin bir aktivitesi olduğunu belirtmiş olsalar da artık yaşamlarımızın bu iki farklı boyutu arasındaki bağlantıya farklı bir açıdan bakabiliyoruz. Zihni, enerji ve bilgi akışını düzenleyen somut ve ilişkisel bir süreç olarak düşündüğümüzde, gerçekten de beyni değiştirmek için zihni kullanabileceğimizi fark ederiz. Basitçe ifade etmek gerekirse, dikkatimizi odaklama, enerji ve bilgi akışını sinirsel devrelerimizde bilinçli olarak yönlendirme biçimimiz, beynin aktivitesini ve yapısını doğrudan dönüştürebilmektedir. En önemli nokta farkındalığımızı, mutluluğumuzu ve refahı teşvik eden şekilde kullanmak için atılacak adımları bilmektir. Zihnin ilişkisel bir doğası olduğunu ve beynin, bedenin sosyal organı olduğunu bilirsek başka bir sonuca daha varırız: Birbirimizle olan sosyal ilişkililerimiz, beynin yapısını oluşturan sinirsel bağlantılarımızı şekillendirir. Bu da iletişim biçimlerimizin beynin devre sistemini, özellikle de yaşamlarımızı dengede tutmaya yardımcı olacak şekilde dönüştürdüğü anlamına gelir. Bilim ayrıca, yaşamlarımızda merhamet ve bilinçli farkındalık geliştirdiğimizde- yargılarımızı bırakıp tamamen şimdiki ana odaklandığımızda- beynimizin sosyal devrelerini, kendimizle olan ilişkimizi dahi dönüştürebilecek kadar kontrol altında tuttuğumuzu doğrulamaktadır. Yazarlar, kendimizle olan bu olumlu değişimleri bilinçli olarak yaratmak adına, bize bu rehberi sunmak için iki bin yılı aşkın zamanda gelişmiş Budist uygulamaları ve yeni anlayışları, beynin işleviyle dokuyarak birleştirmektedir. Burada önerilen araştırmalara bizi daha odaklı, dayanıklı ve becerikli kılarak içdünyamızı şekillendirmede olumlu etkileri olduğu bilimsel açıdan kanıtlanan uygulamaları temel alıyor. Bu iyi gelişmiş adımlar aynı zamanda empati yeteneğimizi geliştirir, içinde yaşadığımız birbirine bağlı dünyadaki merhamet ve şefkat alanımızı genişletir. Bu uygulamalar aracılığıyla beynimizi değiştirmek adına zihnimizi denetim altına alma vaadi anbean, tek bir kişiyle, tek bir ilişkiyle başlayarak iyilik ve refah devreleri inşa etmektedir. Daha ne isteyebiliriz ki? Başlamak için de şu andan daha iyi bir zaman olamaz.”
Jack Kornfield (d. 1945), Amerikalı yazar ve Amerikan Theravada Budizmi’ndeki Vipassana hareketinde öğretmendir. Tayland, Burma ve Hindistan’da Budist keşiş olarak eğitim aldı, önce Taylandlı orman ustası Ajahn Chah ve Burma’dan Mahasi Sayadaw’ın öğrencisi olarak eğitim aldı. 1974’ten beri dünya çapında farkındalık meditasyonu öğretti. 1975’te Barre, Massachusetts’te Sharon Salzberg ve Joseph Goldstein ile birlikte Insight Meditation Society’yi kurdu ve ardından 1987’de Woodacre, California’daki Spirit Rock Meditasyon Merkezi’ni kurdu. Kornfield bir barışçı ve aktivist olarak çalıştı, öğretmen eğitimi düzenledi ve Dalai Lama da dahil olmak üzere Budist öğretmenlerin uluslararası toplantılarına öncülük etti.
Jack Kornfield kitabın önsözün de şunları şöylüyor:
Buda’nın Beyni, kitabında Dr. Rick Hanson ve Dr. Richard Mendius, Buda’nın başlıca bilge öğretilerine son derece açık ve pratik bir erişim imkanı sunmaktadır. Bilimsel araştırmaların modern diliyle, içsel meditasyon pratiğinin kadim ve engin öğretilerine modern bir anlayış getirerek okuyucuyu zihnin gizemlerine açık olmaya davet ediyorlar. Buda’nın Beyni klasik öğretileri, derin odaklanma eğitiminin başlıca unsurları olarak farkındalık, merhamet ve otokontrole dair insanın becerisini tasdik etmeye başlayan nörobilimin devrimsel bulgularıyla ustalıkla birleştirmektedir.
Buda’nın Beyni, daha fazla mutluluk, sevgi ve bilgelik kazanmak adına beyninizin içine nasıl ulaşabileceğinizi anlatmaktadır. İki sorunun yanıtını vermek üzere psikoloji, nöroloji ve derin odaklanma pratiğinin daha önce denenmemiş kesişim noktasını keşfe çıkmaktadır:
- Mutluluk, sevgi ve bilgelik gibi zihnin hallerinin altında hangi beyin fonksiyonları yatmaktadır?
- Bu olumlu beyin fonksiyonlarını teşvik etmek ve güçlendirmek için zihninizi nasıl kullanabilirsiniz?
Birinci Kısım: Acı Çekmenin Sebepleri
Yaşam pek çok harika şey içerse de, zorlukları da mevcut. Etrafınızdaki insanlara baktığınızda muhtemelen yüzlerinde gerginlik, hayal kırıklığı ve endişeye rastlarsınız. Kendi yaşadığınız zorlukları ve üzüntüleri de gayet iyi bilirsiniz. Yaşamın sancıları, hafif bir yalnızlık ve üzüntü hissinden orta karar stres, kırgınlık ve öfkeye, sonrasında da yoğun bir travma ve büyük kedere kadar pek çok durumu barındırmaktadır. Tüm bu hisler, acı kelimesiyle anlatmak istediğimiz şeyi tanımlar. Acı genellikle hafifçe atlatılır ancak kroniktir; örneğin zihnin gerisinde sürekli var olan endişe, huzursuzluk ya da tatminsizlik hissi gibi. Bu durumun daha az gerçekleşmesini istemekten doğal bir şey yoktur. Ve tabii onun yerine de tatmin hissi, sevgi ve huzur dilemekten.
Bir sorunu çözümlemek için önce sebeplerini anlamanız gerekir. Başarılı hekimlerin, psikologların ve spiritüel öğretmenlerin usta teşhisçiler olmaları bu sebeptendir. Örneğin Buda, Dört Yüce Gerçek’te hastalığı (ıstırap) tanımlamış, sebebini (şiddetli arzu: bir şeye ihtiyaç duymaya dair çok kuvvetli his) teşhis etmiş, tedavisini (şiddetli arzudan özgürleşme) belirlemiş ve ilacı (Sekiz Aşamalı Yol) reçete etmiştir.
Bu bölüm, beyindeki kaynağını teşhis etmek üzere ıstırabı evrimin ışığında inceliyor. Neden gergin, kızgın, huzursuz, keyifsiz veya yetersiz hissettiğinizi anladığınızda bu hislerin üzerindeki gücü azalır. Sırf bu bile bir rahatlama sağlar. Bu anlayış aynı zamanda kitabın kalan kısmındaki “reçeteleri” daha faydalı şekilde kullanmanıza yardımcı olacaktır.
İkinci Kısım: Mutluluk
Nasıl ki bedeniniz yediklerinizle şekilleniyorsa zihniniz de yaşadığınız deneyimlerle şekillenir. Deneyim akışı yavaş yavaş beyninizi, dolayısıyla da zihninizi biçimlendirir. Bunlardan bazıları açık şekilde anımsanabilir: Geçen yaz şunu yaptım; âşıkken şöyle hissettim. Ancak zihninizin şekillenmesinin büyük kısmı sonsuza dek bilinçdışınızda kalır. Buna örtülü bellek denir ve beklentilerinizi, ilişki modellerinizi duygusal eğilimlerinizi, genel bakış açınızı belirler. Örtülü bellek zihninizin içyapısını —siz olmanın nasıl hissettirdiğini— oluşturur; bunu yaşanmış deneyimlerin yavaşça biriken izlerine dayanarak yapar.
Bu izler bir bakıma iki yığına ayrılabilir: hem size hem de başkalarına faydalı olanlar ve zarar verenler. Budizmin Sekiz Aşamalı Kutsal Yollunun “Bilgece Çaba” kısmıyla açıklamak gerekirse, faydalı örtülü anlar yaratmalı, korumalı ve artırmalısınız, zararlı olanları da önlemeli, elemeli veya azaltmalısınız.
Ama sorun şudur: Zihniniz tercihen keyifsiz deneyimleri tarar, kaydeder, depolar, hatırlar ve onlara tepki gösterir; negatif deneyimlere bir zamk gibi yapışırken pozitif olanlar için teflon görevi görür. Sonuç olarak da pozitif deneyimlerin sayısı negatiflerden fazla olduğunda bile negatif örtülü anılar yığını doğal olarak çok daha hızlı büyür. Böylece kendiniz olmaya dair o arka plandaki his, haksız yere kasvetli ve pesimist bir tona bürünür.
Elbette ki negatif deneyimlerin de faydaları vardır: Kayıplar kalbi yumuşatır, pişmanlık ahlaki bir pusula sağlar, endişe sizi tehditlere karşı temkinli kılar, öfke de düzeltilmesi gereken yanlışlara ışık tutar. Ama zaten yeterince negatif deneyim yaşadığınızı düşünmüyor musunuz? Size de başkalarına da hiçbir faydası olmayan duygusal acı, manasız bir acıdır. Ayrıca bugün çektiğiniz sıkıntı yarın daha fazlasını doğurur. Örneğin, tek bir majör depresyon vakası bile beyin devrelerini yeniden şekillendirerek gelecekteki epizotları daha olası kılabilmektedir.
Bunun çaresi negatif deneyimleri bastırmak değildir; başa gelince yaşamak gerekir. Bunun yerine pozitif deneyimleri beslemeli, özellikle de kalıcı bir parçanız olmaları için onları benimsemelisiniz.
Üçüncü Kısım: Sevgi
İnsan beyni gelişip büyüdükçe çocukluk süresi de uzamıştır (Coward 2008). Sonuç olarak insansı gruplar, bir Afrika atasözünde —”Bir çocuğu büyütmek için koca bir köy gerekir”— olduğu gibi yaşamlarını sürdürmek ve grubun genlerini aktarmak üzere üyelerin iletişimde kalmasını sağlamak için yollar geliştirmek durumunda kalmıştır (Gibbons 2008). Bunu sağlamak için beyin, sevgi ve bağlılık üretmek ve bunu sürdürmek adına güçlü devre sistemleri ve nörokimyasallar geliştirmiştir.
İşte zihninizin romantizm, kalp kırıklığı, yoğun tutku ve aile bağları deneyimlerini inşa ettiği fiziki zemin budur. Elbette beyinde sevgiden fazlası vardır: Kültür, cinsiyet ve bireysel psikolojiler de önemli rol oynar. Yine de gelişimsel nöropsikoloji alanındaki pek çok araştırma, sevginin yanlışlara sebebiyet verme nedenleri ve bunu düzeltme yollarına ışık tutmuştur.
Dördüncü Kısım: Bilgelik
Şimdi belki de ıstırabın en büyük tek kaynağına geldik: görünür benlik. Dolayısıyla da onunla ilgili dikkat etmemiz gereken en önemli şeyleri inceleyeceğiz.
Kendi deneyiminizi düşünün. Olayları şahsi algıladığınızda ya da onaylanma açlığı içinde olduğunuzda ne olur? Acı çekersiniz. Bir şeyle “ben” olarak özdeşleştiğinizde ya da bir şeye ‘benim” diyerek sahip olmaya çalıştığınızda kendinizi acı çekmeye mahkûm edersiniz çünkü her şey geçicidir ve eninde sonunda uçup gider. “Ben” diyerek kendinizi insanlardan ve dünyadan ayırırsanız yalnız ve savunmasız hisseder, acı çekersiniz.
Öte yandan “ben”in özünde bulunan o belli belirsiz kasılma hissini gevşetirseniz —ayrı durmak yerine kendinizi hayatın akışına bırakırsanız, ego ve bencillik arka planda kalırsa— kendinizi daha huzurlu ve tatmin olmuş hissedersiniz. Paradoksal biçimde, ‘ben’ ne kadar az buradaysa, o kadar mutlu olursunuz. Budist keşişlerin ve idam mahkumlarının zaman zaman söylediği gibi, “Benlik yoksa sorun da yok.”
“Yol’u incelemek, benliği incelemektir. Benliği incelemek, benliği unutmaktır. Benliği unutmak da her şeyle aydınlanmaktır.” Dogen
Hayatın belli noktasında hepimiz aynı soruyu sorarız: Ben kimim? Kimse gerçekten bunun yanıtını bilemez. Benlik, kavraması güç bir konudur; özellikle de kendini bir nesne olarak düşünen bir özne olduğunda! En iyisi bu elle tutulamayan konuyu deneyimsel bir eylemle temellendirerek, yani bedeni yürüyüşe çıkararak başlayalım.
Hiçbir kitap size Buda’nın beynini sunamaz; ancak bu yolda epeyce ilerlemiş kişilerin zihin ve beyin yapılarını daha iyi anlayarak onların keyifli, şefkatli ve içgörü sahibi olma becerilerini kendi zihniniz ve beyninizde de geliştirebilirsiniz.
Buda’nın Beyni, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Buda ve diğer büyük öğretmenler, diğer insanlarınki gibi birer beyinle doğdular ve sonra tıpkı dünyayı değiştirdikleri gibi zihinlerini de değiştirdiler. Bugünse bilim, düşüncelerimizin akışının zihnimizi nasıl şekillendirdiğini açıklamakla meşgul. Nörolojideki çığır açan yeniliklerle binlerce yıllık meditatif uygulamaları bir araya getirerek siz de daha büyük mutluluk, sevgi ve bilgeliğe ulaşmak için zihninizi şekillendirebilirsiniz. Buda’nın Beyni, bilimdeki en yeni araştırmaları temel alarak zihninizi nasıl güçlendireceğinizi, duygularınızı nasıl yönetebileceğinizi ve nasıl daha huzurlu ve mutlu bir hayat elde edebileceğinizi anlatıyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın