“Bilinçdışı bir düş dokumacısıdır, siz uyanıkken de o düşünü dokumaya devam eder.”

— Carl Gustav Jung

Merhaba

Carl Jung, “İnsan kendi doğasına göre yaşamalı. Önce kendini tanımaya yoğunlaşmalı sonra kendi hakkındaki hakikate göre yaşamalı. “der. Hakikat bilgisiyle beraber çalışmaya her zaman olduğu gibi “Küçük bir mola” verdim… Var olmanın sessiz seyriyle her bir adımda yaşamın içinden geçerek doyasıya keyfini çıkarmak; Düş dokumacısı görevine devam ederken; Dışa açılma günlerin de baston ve ben; tabiat ışığından yürüyüş yaparak faydalanıyoruz.

“Var olmak” ne derin ve anlamı bulunası bilgi taşıyor. Descartes’in de söylediği gibi “aracısız bilgiyi” bulma yolculuğum da her şeyden kuşku duyarak vardığım liman. Denize karşı bir türk kahvesi eşliğinde yaşamla bütünleşmek. Mavinin büyüyen heybeti güneşin yansımaları ve insanların coşkusuyla mevsim adeta altın rengine bürünüyor. Her yer ilahi ışıkla canlanıyor. Her olumlu karşılaşma da böyle kelimelere ilham oluyor…

Tüm bu gördüklerim yoksa bir “rüya” mı! Zihnime duyularım vasıtasıyla giren düşünceleri her bir adımda sorguluyorum. Hangisinin “gerçek” olduğunu…

Dış dünyanın egzersizleri tamamlandıktan sonra gökyüzüne açılan çalışma masamda yenilenen enerjiyle kitaplar eşliğinde içe bakarak uyanmaya ve uyandığım her evrede yeni hikayeler yaratmaya devam…

“Yıllar boyunca her yıl yaklaşık 2 bin rüya analiz ettim ve bu konuda ciddi bir deneyim kazandım” diye yazdı Jung 1954 yılında, yetmiş dokuz yaşındayken.

İster Freud’un sisteminde psikanaliz, ister Jung’un sisteminde analitik psikoloji densin, rüyalar analitik sürecin temel taşıdır. Bu iki büyük öncünün yazıları da rüya analizleri ve rüya teorisinin açıklamalarıyla doludur. Freud, 1900 yılında Burghölzli Akıl Hastanesindeki meslektaşları için “Rüyaların Yorumu” adlı bir çalışma hazırlamıştır, Jung’un bildiğimiz en eski eseri de bu çalışma üzerine yazdığı bir raporudur.

Sigmund Freud 1900 yılında Viyana’da, rüyaların analizi üzerine muazzam bir kitap yayımladı. Yaptığı araştırmaların en temel sonuçları şöyledir:

Rüya, çoğunlukla inanıldığı gibi rasgele ya da anlamsız çağrışımlar veya pek çok yazarın düşündüğü gibi uyku sırasında meydana gelen somatik duygulanımların bir sonucu olmaktan çok uzaktır. Rüya, psişik etkinliğin özerk ve anlamlı bir ürünüdür ve diğer bütün psişik işlevler gibi sistemli bir şekilde incelenebilir. Rüyaların sebebi, uyku sırasında hissedilen organik duyular değildir; bunlar rüyanın oluşumunda ikincil öneme sahiptir ve sadece psişenin etkilendiği unsurları (malzemeyi) oluştururlar. Freud’a göre her karmaşık psişik durum gibi rüya da amaçları, geçmişe dayanan çağrışımları olan bir oluşum, bir üründür. Ayrıca düşünülerek yapılmış her hareket gibi mantığa  dayanan bir sürecin, farklı eğilimler arasındaki rekabetin ve bir eğilimin diğeri üzerindeki zaferinin sonucudur. Yaptığımız her şey gibi rüya görmenin de bir anlamı vardır.

Ampirik tüm gerçeklerin bu teoriye karşı olduğu söylenebilir; çünkü rüyalar bizde bir tutarsızlık ve anlaşılmazlık hissi uyandırır. Freud bu karmaşık İmgeler dizisini rüyanın açık içeriği olarak adlandırır; açık içerik rüyaların görünen yüzüdür ve Freud bu görünen yüzün arkasında asıl düşünceyi — yani rüya düşüncesini — ya da gizli içeriği arar.

Geçmiş yüzyıllarda felsefeyle fazlasıyla bağlantılı olan sayılar sembolizmi, Freud ve ekolünün analitik araştırmalarına da konu olmuştur. Sayı rüyalarında artık sayılar arasındaki sembolik bağlantılarla ilgili bilinçli spekülasyonlarda bulunmak yerine, sayı sembolizminin bilinçdışı sebeplerini keşfetmekteyiz Bu alanda Freud, Adler ve Stekel’in araştırmalarına ekleyecek yeni pek bir şey olmasa da, onların bu deneyimlerini benzer durumlar içeren örneklerle daha da güçlendirebiliriz.

Rüyalar, bilincin diğer içeriklerinin aksine psişik bir yapıya sahiptir; çünkü şekil ve anlamlarından anlayabileceğimiz üzere, bilinçli içerikler gibi sürekli bir gelişim sergilemezler. Rüyalar genellikle bilinçli psişik yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıkmazlar; daha çok konu dışı, rastlantısal oluşumlara benzerler. Rüyaların bu istisnai durumunun sebebi, olağandışı oluşumlarıdır: Diğer bilinçli içerikler gibi fark edilir, mantıklı ve duygusal bir deneyim sonucu oluşmazlar; uyku sırasında meydana gelen olağandışı bir psişik aktivitenin kalıntılarıdırlar. Sadece oluşma şekilleri bile rüyaları, bilincin diğer içeriklerinden ayrı tutmak için yeterlidir ve bu durum rüyaların, bilinçli düşünmemize tamamen zıt içerikleriyle daha da güçlenir.

Yazar, psikiyatrist, eğitimci, ressam ve bir de seyyah olan Carl Jung, rüyalar hakkındaki fikirlerini bu derlemede toplamıştır. Gizemcilik, din, kültür, semboller gibi ana temaları kendine özgü maharetli anlatım tekniğiyle okura sunmuştur. Rüyaları filmsel özellikleriyle teşhis etmiş, ayrıca “kişisel rüyalar” ile hepimizin tecrübe ettiği ve kollektif bilinçaltının ürünü olan “büyük rüyalar” arasında ayrım yapmıştır. Yirminci yüzyılın en etkin figürlerinden biri olarak Jung, Rüyalar adlı eseriyle kendi ürettiği sıra dışı kavramlara anlaşılır tarzda bir giriş yapmakla kalmamış, bunun yanında toplu eserlerinin nitelikli okunması için en ideal yöntemi sunmuştur.

Carl Gustav Jung İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

Rüyalar, okumayanlara tavsiye okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Yazar, psikiyatrist, eğitimci, ressam ve bir de seyyah olan Carl Gustav Jung, rüyalar hakkındaki fikirlerini bu derlemede toplamıştır. Gizemcilik, din, kültür, semboller gibi ana temaları kendine özgü ve maharetli anlatım tekniğiyle okuyucuya sunmuştur. Rüyaları filmsel özellikleriyle teşhis etmiş, ayrıca sadece şahsi planda söz konusu olan “kişisel rüyalar” ile hepimizin tecrübe ettiği ve kolektif bilinçdışının ürünü olan “büyük rüyalar” arasında ayrım yapmıştır. Yirminci yüzyılın en etkin figürlerinden biri olarak Jung, Rüyalar adlı eseriyle kendi ürettiği sıradışı kavramlara anlaşılır tarzda bir giriş yapmakla kalmamış, bunun yanında toplu eserlerinin nitelikli okunması için de en ideal yöntemi sunmuştur.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin