“Evren, felsefi, açıdan bakıldığında doğa ve tinden oluşmaktadır. Dolayısıyla kelimenin tam anlamı ile, bizden ayrı olan her şeyi- felsefenin ben olmayan olarak belirttiği her şeyi- ifade eden doğa adı altında bizzat kendi bedenim ve diğer tüm insanlar sıralanmalıdır. “
— Ralph Waldo Emerson
Merhaba
Sabah uyanıp pencereyi açtığınızda sizi karşılayan ilk şey güneş ışıklarıdır. Evden çıkıp yürürken sağda solda gördüğünüz ağaçlar, çiçekler, hayvanlar… Hoş bir manzaraya karşı oturduğunuzda içinizde oluşan aidiyet duygusu. Hepsi doğanın bize sunmuş olduklarıdır.
Ancak günümüzde, hayatın bizi mecbur kıldığı daimi koşuşturma ve kaos arasında bunların hangisine hak ettikleri değeri veriyor veya doğanın önümüze altın tepside koyduklarına gereken özeni gösteriyoruz?
- Kör olmuşçasına nefes alıp verirken benliğimize ait soruların kaçının farkına varıp cevap arıyoruz?
İşte Waldo Emerson, tüm bu soruların kaynağı olan doğaya şu âna kadar hiç bakmadığınız bir açıdan bakıyor ve doğanın yüceliğini tüm çıplaklığıyla yüzümüze vururken bize yepyeni bir sorgu sayfası açıyor.
Yıldızlar insanda belirli bir saygı hissi uyandırırlar çünkü mütemadiyen var olmakla birlikte erişilemezlerdir ancak doğal olan bütün nesneler, zihin onların tesirine açık olduğunda kişide içten bir etki bırakırlar. Doğa asla zalim bir surete bürünmez. Bilge bir insan da onun sırlarını zorla elde etmeye çalışmaz ve mükemmelliğini keşfettiğinde merakını yitirmez. Bilge bir ruh için doğa asla bir oyuncağa dönüşmemiştir. Çocukluğunun sadeliğini güzelleştirdiği gibi çiçekler, hayvanlar, dağlar kişinin en bilge anlarını da yansıtmıştır.
Doğadan bu biçimde bahsettiğimiz sırada aklımızda ayırt edilebilir ancak oldukça şiirsel bir anlam ve his vardır. Pek çok doğal nesnenin bıraktığı, bozulmamış ve bütün halindeki izleri kastediyoruz.
Bütün insanlar dünyanın çehresinden belirli bir ölçüde etkilenirler. Hatta kimileri bu çehreden haz duyacak kadar etkilenir. Güzelliğe duyulan bu sevgi beğenidir. Başkaları ise öyle bir sevgiye sahiptirler ki onu taktir etmek ile tatmin olmaz, ona yeni biçimlerle vücut kazandırmak ister.
“Güzelliğin yaratılması sanattır.”
Bir sanat eserinin yapımı, insanlık muamması üzerine ışık tutar. Bir sanat eseri, dünyanın soyut veya simgesel halidir. Doğanın minyatürleştirilmiş sonucu veya dışavurumudur. Çünkü, doğanın eserleri, sayısız ve çeşit çeşit olsa da her birinin yarattığı sonuç veya dışavurum aynı ve tektir. Doğa kökten birbirine benzeyen ve hatta eşsiz bir biçimler denizidir. Bir yaprak, bir güneş ışını, bir manzara veya bir okyanus zihinde birbirleri ile benzeyen izlenimler bırakırlar. Hepsinin ortak yönü olan, o mükemmel ve ahenkli şey güzelliktir. Güzelliğin ölçütü olan doğal biçimlerin tamamını kapsayan çember, İtalyanların ifade ettiği doğa bütündür. Hiçbir şey yalnız başına o kadar da güzel değildir; bütün olanda ise güzel dışında bir şey yoktur. Tek bir nesne, evrensel bir zarafete işaret ettiği için bir yere kadar güzeldir. Şair, ressam, heykeltraş, müzisyen ve mimar dünyanın bu parlaklığını bir noktada toplamaya ve onu üretmeye sevk eden güzellik aşkını tatmin etmeyi hedefler. Sanat böyledir işte, insan süzgecinden geçmiş bir doğa. Dolayısıyla doğa, ilk işlerinin güzelliği ile dolu olan iradesi yoluyla çalışır.
Dünya, güzellik arzusunu tatmin için ruhta böylelikle var olur. Bu ögeye ben nihai son diyorum. Ruhun, güzelliği hangi sebeple aradığı sorulabilir ne de cevaplanabilir. Güzellik, en büyük ve en derin anlamı ile dışavurumlarından bir tanesidir. Tanrı en adaletli olandır. Dürüstlük, iyilik ve güzellik yalnızca aynı bütünün farklı yüzleridirler. Ancak tabiattaki güzellik, bir son değildir. Hem mündemiç ve sonsuz olan güzelliğin müjdecisi hem de görülebilen ve tatmin edici bir iyiliktir. Doğanın nihai amacının sonucu veya azami ifadesi olarak değil, bir parça olarak var olmalıdır.
Dil, Tabiatın insana sunduğu üçüncü hizmettir. Tabiat araçtır ve aşamaları üç aşamalıdır.
1. Kelimeler, doğal gerçeklerin işaretleridir. Doğa tarihinin faydası, doğaüstü tarihte bize yardımcı olabilmesidir; dışsal olanın, içsel yaratılara ve içsel değişikliklere dair bize bir dil vererek yardımcı olmasıdır. Kökenleri araştırıldığı takdirde, ahlaki veya entelektüel bir gerçeği ifade eden her kelimenin kaynağının somut bir görüntü olduğu sonucuna varılacaktır. Doğru eğimsiz olan, yanlış ise çarpık olan anlamına gelir.
2. Belirli doğal gerçekler, belirli manevi gerçeklerin sembolleridir. Doğaya ait her bir gerçek, tinsel bir gerçeğin simgesidir. Doğadaki her bir görüntü, bir ruh haline karşılık gelir ve o ruh hali, yalnızca tabiattaki o görüntü sunularak tarif edilebilir.
3. Tabiat, ruhun sembolüdür. Belirli anlamları ifade ederken doğal nesneler tarafından destekleniriz.
Doğanın önemini göz önünde bulundurunca yeni bir olguya, yani doğanın bir disiplin olduğu sonucuna varıyoruz. Anlamları sonsuz olan mekân, zaman, toplum, iş gücü, iklim, yiyecek, hareket kabiliyeti, hayvan, mekanik güç gibi kavramlar bize günbegün en içten dersleri verir. Hem idrakle hem de aklı eğitirler.
Doğa zihne üç adet soru yerleştirir:
- Madde Nedir?
- Nerededir?
- Nereye Gider?
Düşüncenin görünmez adımlarını takip ederek maddenin nerde olduğunu ve nereye gidiyor olduğunu sorguladığımızda pek çok hakikat, bilincin dehlizlerinden açığa çıkar. En asil olanın insan ruhuna sunulmuş olduğunu; teker teker bilgelik, sevgi, güzellik ve gücün değil hepsinin bütününden oluşan, hayret uyandırıcı evrensel özde mevcut olan her şeyin oldukları gibi var olduğunu; ruhun yarattığını; doğanın arkasında, doğa boyunca ruhun mevcut olduğunu; karışım değil bir olduğunu; bize, yani zaman ve mekâna göre hareket etmediğini aksine ruha uygun biçimde veya içimize doğru hareket ettiğini; dolayısıyla ruhun, yani yüce varlığın doğayı etrafımızda değil, ağacın eski dalların ve yaprakların gözeneklerinden yenilerini yaratması gibi, doğayı içimizden yeşerttiğini öğreniriz. Toprağa başını yaslayan bir bitki gibi insan da Tanrı’nın göğsüne yaslanıp dinlenir; Tanrı da insanı güvenilir pınarları ile besler ve ihtiyaç duyduğunda bitip tükenmez güçten verir ona. Bir insanın olasılıklarına kim set çekebilir? Yüksek havayı soluduğunda, adalet ve hakikatin mutlak doğalarını öğrendiği kabul edildiğinde, insanın yaratıcının zihninin tamamına erişimi olduğunu ve kendisinin de sonu olan bir yaratıcı olduğunu öğreniriz.
“Dünya insan bedeninin ortaya çıktığı aynı tinden oluşur. Tanrı’nın daha uzak ve aşağı vücut bulmuş halidir, Tanrı’nın bilinçaltında yer alan izdüşümüdür.”
Bilge bir yazar, çalışmaların ve yazıların sonunda alınabilecek en iyi cevabın, düşüncelerin keşfedilmemiş bölgelerinin harekete geçirilmesi olduğunu hissedecektir.
Ruhun tüm taleplerini yerine getirmedikçe doğacı olunmaz. Derin olan derini çağırır…
Doğa, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Emerson, doğayı her şeyi içine alan ve çok az tanıdığımız ilahi bir varlık olarak tanımlar. Birey ile doğanın füzyonunu yüceltir. Bu durum aynı zamanda Buda öğretisine dayanan bir uyanışı da içerir. Emerson, doğayı görmeyi henüz tam olarak öğrenemediğimizi ileri sürer. İnsan için önemli olan Doğa’nın Ruhu’nu keşfetmek olmalıdır. Bu noktada Emerson’ın ruh olarak adlandırdığı kavram Alman filozof Hegel’in Geist olarak tarif ettiği Tin ile yakınlık göstermektedir. Emerson’a göre doğayı sadece kendi çıkar ve ihtiyaçları için kullanan insan yarım insandır.
Doğa bir anlamıyla da hem Amerika kıtasının vahşi doğası ve insanı hem de Amerikan düşüncesiyle dünyanın ilk kez tanıştığı eserdir. Avrupa’nın aksine Amerika kıtası insan eli değmemiş, siyasi ve askeri tarihten bağışık bir doğadır. Emerson’ın doğayı ve insanın dünyadaki asıl rolünü farklı bir gözle görmesinin altında bu gerçeğin yattığı apaçıktır.

İnsanın Görkemi
“Her insan, evrensel aklın vücut bulmuş bir başka halidir. Bütün nitelikleri insanın içinde mevcuttur.”
— Ralph Waldo Emerson
Bostonlu rahip, dergi editörü, günlük ve deneme yazarı, öğretim üyesi, şair ve filozof Ralph Waldo Emerson (18031882), yaşadığı dönemden günümüze kadar hem kendi ülkesinde hem de başka ülkelerde yazarları, düşünürleri büyük ölçüde etkilemiştir. Düşüncelerinin en katışıksız hali, Denemeler (1841) ve büyük ölçüde daha önceki konuşmalarını ve günlüğüne yazdıklarını içeren Denemeler: İkinci Dizi (1844) adlı eserlerde sunulmaktadır. Bu denemelerin en iyilerinden altısı, Emerson’ın Cambridge, Massachusetts’teki ilahiyat fakültesinde, 1838 yılında son sınıf öğrencilerine hitap eden tartışmalı “İlahiyat Fakültesi Söylevi”yle birlikte bu kitapta yer alıyor.
Emerson’ın (sınırsız özgüvenine dayalı olduğu açıkça görülen) iyimserliği, genç Amerikan ruhu için bir hayli yüreklendiriciydi. Ayrıca Emerson, gerçekten ulusal bir nitelik taşıyan edebiyat için kendi sınıfında gerçek bir peygamber olup aynı anda Amerikalı entelektüelleri dünyadaki -özellikle de Avrupa’daki- ana akım kültüre dahil olmaya çağırıyordu. Din, epistemoloji ve öteki düşünce alanlarında sonsuz sorular soran biri olarak/ kesinlikle şüphecilik çağının habercisiydi.
Nathaniel Hawthorne ve Henry David Thoreau ile dost oldu. Eskiden verdiği vaazların yerini konferansları aldı. Zamanla ünü ABD’yi aştı, Avrupa’ya kadar yayıldı. Nietzsche, “kendimi Emerson’a o denli yakın buluyorum ki onu övmekten çekiniyorum, çünkü kendimi övmüş gibi olmaktan korkuyorum” diyordu.
Zaman zaman, konu karmaşık gibi görünse de özüne indiğimizde hak verdiğimiz ve belki de değişime başlamak için adım atacağımız gerçeklikle bizi yüzleştiriyor.
Bilginin büyük bir hızla yayıldığı modern çağda, vakti sınırlı olmasına rağmen kendini geliştirmek isteyen okurlar için; deneme yazarı, şair ve filozof Ralph Waldo Emerson özgüveni, özkültürü ve bireysel ifadeyi vurgulayan aşkıncı bir idealizm ortaya koymuştur. Özgüven’in yanında bu kitapta Emerson’ın Tarih, Dostluk, İlahi Ruh, Şair ve Tecrübe adlı denemeleri Harvard İlahiyat Fakültesi’nde yaptığı meşhur ve çok okunan söylevi yer alır.
İnsanın Görkemi, Bu kitap, düşünce tarihinin önemli isimlerinden Amerikalı düşünür Ralph Waldo Emerson’ın Türkçede ilk kez yayımlanmış denemelerinden oluşuyor. Aynı zamanda büyük bir yazar-şair olan Emerson, aralarında Walt Whitman, Emily Dickinson, Edwin Arlington Robinson, Wallace Stevens, Hart Crane ve Robert Frost’un bulunduğu uzun bir dizi Amerikan şairine ilham verdi. Düşünceleri ise John Dewey, George Santayana, Friedrich Nietzsche ve William James gibi filozofların felsefesini etkiledi.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın