“Olmayacağını bile bile, kendini tüketme pahasına neden kronikleşmiş bir acının ortasında takılır kalır insan? Adım atmakta neden geç kalır, kendi için atacağı adımları neden en sona bırakır hep?”

— Caner Yaman

Merhaba

Yüreğimdeki coşku selini dizginlemekte başarısız oldum çoğu zaman. Kalbimi bir yere ya da birine yakın hissettiğimde uzak duramadım onlardan. İçimdekileri gizlemek dürüst bir davranış olmazdı, yapamadım. Olduğumdan, hissettiğimden farklı davranmak bana göre değildi; yüzüme uygun bir maske bulamadım, bulsam da takmayı beceremedim, durmadı bende. 

Olması gerekenden fazla yakınlık, tek taraflı değer verme, ilgisizliğin üzerine ısrarla ilgiyle gitme ve kapanış.

Ruhunun daraldığını, alçaldığını, yaralandığını fark edersin bir zaman sonra

Nasıl ki küçük cisimler, gözümüze yakın tutulduklarında görüş alanımızı sınırlar, tüm dünyayı örterlerse; en yakın çevremizdeki insanlar ve olaylar da, son derece önemsiz ve değersiz olsalar bile, dikkatimizi ve düşüncelerimizi gereğinden çok, üstelik de boş olmayan bir biçimde meşgul ederler ve önemli düşünceleri ve olayları uzaklaştırırlar. Bu durumu önlemeye çalışmak gerekir.

Maskeni Çıkardığın An Dışına İtildin Oyunun

Schopenhauer haksız değil. İnsanlar sana, senin kendini onlara yakın hissettiğin kadar yakın değil. Duygularını birebir paylaşmıyorlar seninle. Maskeni çıkardığın an dışına itildin oyunun, sen savunmasız bir karaktersin artık, canı ilk yakılacaklar arasındasın.

İnsanların maskelerle nasıl mutlu olabildiğine hayret ettim hep… İnsan, içinde olanlardan haberdarken başka türlü davranmayı nasıl becerebilirdi? İçinde olmayan duygular varmış gibi nasıl yaşayabilirdi? İnsan, insan olmanın tadına varabilecekken kendine bunu nasıl yakıştırabilirdi? Sonraları kendimce bazı cevaplar buldum bu sorulara; bulunca da sormayı bıraktım. Bazen bırakmak, kendin için yapabileceğin en güzel şeydir. Bıraktıkça hafiflersin; yalanlardan uzaklaştıkça yaklaşırsın gerçeğe. Yalnız kalırsın, güçsüz hissedersin…

“Yalanla uyuşturulmamış gerçeklik çoğu zaman acıtır insanı. Yine de bir yalanı yaşamamak için bir gerçeğin altında ezilmek onurlu bir davranıştır.”

Zihnimizde başkaları için oluşturduğumuz görüntülerin her biri, kendi resmimizden kopardığımız parçalardan, kendi hikâyemizden çıkardığımız kelimelerden oluşur. Kendi yarattığımız imgelere ne kadar inanırsak, onların gerçekteki karşılığı da o kadar aldatır bizi. Hayal kırıklığı denen şey aslında insanın bizzat inşa ettiği bir evdir ama yuvası orası değildir.

Olmamalıdır.

Japon Edebiyatçı Şiro Hamao

Japon edebiyatçı Şiro Hamao, Şeytanın Çırağı adlı kitabında şöyle diyor:

Aklıma gelen bu fikir aslında felaketimi hazırlayacaktı. Oysa o anda bunun harika bir fikir olduğunu düşünmüştüm.” 

Şiro Hamao

Hep böyle değil midir?

Başımıza ne geldiyse kusursuz sandığımız düşüncelerden, kusursuz sandığımız insanlardan gelmedi mi? En büyük dersleri onlardan almadık mı? Onlara yakıştırdığımız kusursuzluğu aslında kendi zihnimizde tasarlamadık mı?

Değer verdiğimiz herkese ve her şeye kusursuzluk atfetmekti belki de en büyük kusurumuz.

Ben kusursuz değilim… Bu cümleyi kendime söyleyebilmenin verdiği güç, kusurlarıma rağmen devam etmemi sağlıyor. Kusursuz olmadığımı kabullenmek, kendimi daha iyi tanımamı, aksayan yerleri onarmamı, eksik olanı tamamlamamı sağlıyor. İnsanım. Yanlış yollarda yürüyebilir, yanlış insanlara güvenebilir, yanlış kararlar verebilirim. Yine de kendim olmaktan asla vazgeçmedim. Kendimi olduğum gibi kabullenmekten ve iyileştirme çabamdan asla vazgeçmedim. Yanlış yaptığım her şeye sahip çıkıyorum çünkü en azından yanlış bir insan değilim. Geçmişe dönüp baktığımda canını yakacak ne çok şey var… Hatırlamanın cehennem ıstırabı verdiği ne çok detay, unutmanın imkânsız olduğu ne çok haksızlık var… Hak edenin yüzüne söyleyemediğim cümleler, soramadığım hesaplar, düzeltemediğim yanlış anlamalar, geri alamadığım harcanmış zamanlar, ara sıra boşa geçirdiğimi sandığım koca bir hayat… İnsan bazen kendi olmaktan yorulur. Bir başkasına dönüşmek, daha az düşünmek, daha az vermek, daha fazla bencil olmak ister. Daha az insanla tanışmış olmak, hatta bazılarıyla hiç tanışmamış olmak ister. Ben de isterdim.  Artık istemiyorum. Hafızamın karanlık odalarına, bir daha açmamak üzere kilit vurdum. Hatırladıkça ruhumu zehirleyenleri kendi hikâyemden kovdum. Hikâyede kötüler var diye kahraman da kötü olmak zorunda değil. Hikâye zorluklarla dolu diye kahraman pes etmek zorunda değil. Hikâyede yanlış insanlar var diye kahraman kendi yolundan dönmek zorunda değil.” — Caner Yaman

İnsanca, Pek İnsanca

Alman filozof Nietzsche’nin bu eserinde dile getirdiği gibi:

“Duygulardan kopamayıp canını yakan yerde kalmak ve ısrarla beklemek demek, incinmiş onurun korkunç işkencesine onu inciten yüzünden daha uzun bir süre katlanmak demektir ve bu acı, yaşam uğruna katlanılmaya değer olan acıdan daha büyük bir acı olabilir.” — Nietzsche

Sen geç kalma. Kendin için atacağın adımların seni nereye götüreceğini bilmesen de korkma adım atmaktan.

Yol yakınken ayrıl, yolu sana çıkmayanların yanından. Yolu sana çıkmayanların yolundan ayrıldığında iyileşmeye başlayacaksın… Daha güzel, daha iyi bir hikayeye çıksın yolun.

Sende var olanı ortaya çıkarıp daha da geliştirmeni, büyütmeni sağlayacak doğru insanlar anlamlı kılıyor hayatını. Hangi tip insanla yakın ya da uzak olman gerektiği burada ele veriyor kendini.

“Uzaklaşmak, kendine giden yoldur.”

Senden alındığını hissettiğin her ne varsa emin ol, kendiliğinden sana verilmeyecek. Onları geri alacak olan sensin…

“Kimse yıllarını yerine koyamayacak, kimse sana yıllarını geri vermeyecek. Ömür başladığı yoldan gidecek ne kendi rotasını değiştirecek ne de dümeni tümüyle eline alacak. Gürültü yapmayacak, hızına dair seni uyarmayacak, sessizce kayıp gidecek ne bir kralın buyruğuyla ne de halkın beğenisiyle geciktirilecek.”— Seneca

Çıkıp kendinden fazlasını kendine katacak olan sensin. Karar veren, savaşan, pes eden, kazanan ya da kaybeden, yani hayatın sana karşı ya da senin yanında olan her gerçeğiyle yüzleşen sensin. Hayatın kendi elinde, kararların aklında, özgürlük yüreğinde. Kendinden uzaklaşmayı bile göze alıp sapmadan kendi rotanda ilerleyecek olan sensin.

Göze almadan geri alamazsın hayatını.

Kral Süleyman

Bir gün çölde yürüyen Kral Süleyman, sıcak kumların üzerinde tek başına koşturan bir karınca görür. Gittiği yöne baktığında, alabildiğine uzanan çölden başka hiçbir şey göremez. Hayvanların dilini de konuşabildiği için karıncayı eline alıp bu vaziyette nereye gittiğini sorar. Karınca kendisini yere bırakmasını rica edip güzelliklerinden büyülendiği ceylanların peşinden gittiğini, onlara ulaşması gerektiğini söyler krala.

Karıncayı ceylanların dünyasına yakıştıramayan Kral Süleyman, “Senin gibi bir toz tanesinin ceylanlarla ne işi olur? Sen o güzelliğe erişebileceğini mi sanırsın?” diye sorar küçümseyerek. Karınca kendisini yere bırakması için ısrar eder yine. “Sen onlara ulaşamazsın ki. Ayak izlerine gömülür, kumların altında heba olursun. Kendi işine bak sen. Karıncalığını bil. Topla, biriktir ve kalabalıkların arasında hayatta kalmana bak,” der Kral Süleyman. Karıncanın cevabı nettir: “Büyük Kral, beni yere bırak. Kendi yolumda giderken ölmek bile bana tatlı gelir…”

Uzaklaşmak; anlamsız döngülerden, yapay ilişkilerden, sahte sevgilerden, tekdüze düşüncelerden, basmakalıp sözlerden ve dayatılan gerçeklerden kurtulmaktır.

Çünkü uzaklaşmak özgürlüktür sevgili dostum…

Ve ancak özgürsen gerçeği yaşayabilirsin. Özgür olmadığın sürece kendi hayatına bile sahip değilsin…

Temelinde gerçek sevginin yattığı her ilişkide karşılıklı emek, karşılıklı özveri ve sonsuz güven vardır. İlişki kelimesinin ilişmek eylemiyle bir bağlantısı olmalı. Kendi içinde tam olan bir bütünün, bir başka bütüne kendini eklemesi… Böylelikle daha güçlü bir bütünün meydana gelmesi.

Birbirine eklenmek bir gibi…

Yazarın Notu:

Yolu sana çıkmayanların yolundan ayrıldığında iyileşmeye başlayacaksın…

Başkalarının beklentileri, dayatmaları ya da seninle uyumsuz yolları takip etmek, içsel huzuru bozar. Bu cümle kendi yolunu seçmenin ve kendi değerlerine sadık kalmanın önemini vurguluyor.

Gerçek iyileşme, dışsal koşullardan değil; kendi yolunu bulmaktan ve kendi içsel rehberliğini dinlemekten doğar. Bu, hem ruhsal hem de zihinsel bir şifa sürecini başlatır.

Çünkü ruhun şifası, senin yüreğindeki feryatları kendi yüreğinde duyabilenlerdedir ancak…

İyileşmek, Dün bitti hikayen devam ediyor… Okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Caner Yaman’ın İyileşmek adlı eseri, günümüz insanının ruhsal ve duygusal kırılmalarına karşı bir iç ses, bir yol arkadaşı niteliği taşıyor. Özellikle bireyin kendini tanıma, geçmişle yüzleşme ve yeniden ayağa kalkma sürecine odaklanan bu kitap, modern yaşamın hızında kaybolmuş okurlar için bir durup soluklanma alanı sunuyor.

Eserin günümüz için önemi nedir?

  • Kendini Tanıma ve Kabullenme: Kitap, bireyin kendi hikâyesini sahiplenmesi gerektiğini vurguluyor. Bu, sosyal medyada sürekli başkalarının hayatlarına tanık olan günümüz insanı için oldukça kıymetli bir çağrı.
  • Duygusal Dayanıklılık: Yaman, yaşadığı zorlukları ve içsel dönüşümünü samimi bir dille aktararak okura “yalnız değilsin” hissini veriyor. Bu da özellikle gençler ve duygusal olarak yorgun bireyler için iyileştirici bir etki yaratıyor.
  • İlişkilerde Farkındalık: Aile, dostluk ve aşk gibi ilişkilerde yaşanan kırılmaların ardından nasıl yeniden bağ kurulabileceğine dair içgörüler sunuyor. Bu yönüyle, sadece bireysel değil, toplumsal bir iyileşme çağrısı da içeriyor.
  • Pozitif Bakış Açısı: Kitap, “gidene değil kalana sarılmak” gibi sade ama etkili cümlelerle okura umut aşılıyor. Bu da onu sadece bir anı kitabı değil, aynı zamanda bir yaşam rehberi hâline getiriyor.

Kısacası İyileşmek, günümüzün hızlı, yorucu ve çoğu zaman yüzeysel ilişkilerle örülü dünyasında, derinlikli bir iç yolculuğa çıkmak isteyen herkes için anlamlı bir durak

Caner Yaman Hayatı ve Kariyeri

1980 yılında Zonguldak’ta doğdu. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Akademik kariyerine Bülent Ecevit Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olarak devam ederken, aynı zamanda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı alanında doktora çalışmalarını sürdürmektedir.

Yaman, yalnızca akademik kimliğiyle değil, aynı zamanda edebiyat ve sanat alanındaki üretkenliğiyle de dikkat çeker. İrlanda ve İngiliz edebiyatından yaptığı çevirilerle edebiyatlar arası köprüler kurmuş; 2012 yılında Uluslararası Fotoğraf Federasyonu (FIAP) tarafından kendisine Uluslararası Fotoğraf Sanatçısı (AFIAP) unvanı verilmiştir.

Yazarlık kariyerine 2014 yılında yayımlanan Sonrası Yok adlı deneme ve hikâye kitabıyla adım atan Yaman, duygusal derinliği ve içsel sorgulamalarıyla geniş bir okur kitlesine ulaşmıştır. Ardından gelen Güzel Kaybettik, Pandalar Uçabilir, Aşıktım Hatırlamıyorum, Unutamadım ve İyileşmek gibi eserleriyle, özellikle genç okurların kalbine dokunmayı başarmıştır.

Caner Yaman’ın yazın dünyasında öne çıkan yönü, sade ama etkileyici diliyle bireyin içsel yolculuğunu, kırılganlıklarını ve iyileşme çabasını samimi bir dille anlatmasıdır.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin