“Bütün bilimlerdeki en iyi kitapları araştırarak ve felsefe ile dinin çeşitli disiplinlerinin en önemli yazarları hakkında kendini bilgilendirecek kişi, insanın en ağır ve derin konulardaki duyarlılıkları hakkında bilgi sahibi olmanın sonu gelmez bir uğraş olmadığını fark edecektir. Aklının ve anlama yetisinin özgürlüğünü böyle bir sınırlılık içinde kullanmasına izin verdiğiniz takdirde, kişinin zihni güçlenecek, hacmi artacak, yetenekleri gelişecektir; hakikatin uzak ve dağınık parçalarının birbirine tutacağı ışık, yargılarında olacaktır ki nadiren büyük hatalar yapacak, açık bir kafanın ve geniş bir bilginin kanıtlarını sunmaktan asla geri durmayacaktır….”

— John Locke

Merhaba

John Locke’a göre hakikati elde etme çabası, gizli bir hazine için kazı yapmak gibidir. Saf altına ulaşmadan önce bir sürü topraktan ve gereksiz şeyden kurtulmak gerekir. Zahmetli bir iş, ancak değerli şeyler yalnızca onu arayıp ayıklama zahmetine giren kişileri zenginleştirir. Kazmadığı takdirde, kimse hazine bulamaz ve doğa, mücevherlerini çoğunlukla kayalık zeminlerin altına gizler. Konu çetin ve anlam derinlerde yatıyorsa, zihin durup ona eğilmeli, emek, düşünce ve yakından temaşayla onun üzerinde durmalı; bu zorluğu alt edene kadar yılmayarak hakikati ele geçirmelidir.

Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine, Thomas Fowler’ın Girişi ile okuruna sunuluyor. Eser, İngiliz filozof John Locke’un akıl yürütme sürecinde anlama yetisini tortulardan arındırma görevinde okura sunduğu kırk beş bölümlük bir zihinsel kazı çalışmasıdır: “Deneyin ve öyle olup olmadığını kendiniz görün.”

1 GİRİŞ: Kendinin yönetimi için bir insanın başvurduğu son merci, kendi anlama yetisidir; çünkü zihnin yetilerini birbirinden ayırıyor ve bir faildeki önderliği iradeye veriyor olsak da, gerçek şudur ki, fail olan herkes isteyerek yaptığı şu ya da bu eyleme, öncesinde anlama yetisinde bulunan kimi bilgilere ya da bilgiyi andıran şeylere göre karar verir. Hiç kimse, yaptığı konusunda bir gerekçe olarak hizmet eden şu ya da bu düşüncesi olmadan bir şeye girişmez; hangi yetisini işe koşarsa koşsun, sahip olduğu canlı ya da sönük ışıkla yolu aydınlatan anlama yetisidir; kişinin tüm etkin güçleri, doğru da olsa yanlış da, bu ışık tarafından idare edilir. Mutlak ve ele avuca sığmaz olduğu sanılan irade, anlama yetisinin tek bir emrine bile boyun eğmemezlik etmez. Tapınakların kendi kutsal imgeleri vardır ve insanlığın büyük kısmı üzerinde bunların genelde ne etkileri olduğunu hepimiz biliriz. Ama gerçekte insanların zihinlerindeki fikir ve imgeler, onlar her an hükmeden görünmez güçlerdir ve insanların hepsi bunlara gönüllü olarak boyun eğer. Tam da bu nedenle, bilginin araştırılması ve yargıların üretilmesi sırasında anlama yetisini doğru yönetmek için ona büyük özen göstermek çok önemlidir.

2 YETİLER: Açıktır ki, insanların anlama yetileri arasında büyük çeşitlilik vardır; doğal yapıları bazı insanlar arasında bu bakımdan öyle büyük farklar yaratır ki, sanat ve çalışma üstesinden gelmeyi asla başaramaz; bunların doğal yapıları, diğerlerinin kolaylıkla ulaşabildiklerine uzanabilmek için, üzerine çıkacakları bir kaideye ihtiyaç duyarlar. Eşit eğitime sahip insanlar arasında, yetileri bakımından büyük eşitsizlikler bulunur. Amerika’nın ormanları da, tıpkı Atina’nın okulları gibi, aynı türden ama farklı kudrette yeteneklere sahip insanlar üretir. Böyle olsa da, farklı düzeylere sahip pek çok insanın anlama yetilerini ihmal ettikleri için aslında ulaşabilecekleri düzeyin yine de çok gerisinde kaldıklarını düşünüyorum. En büyük ilerlemeyi hedefleyenlere bunun için birkaç mantık kuralının yettiğine inanılır; oysa ben anlama yetisinde, gözden kaçırılan ve hepsi ihmal edilen, ama düzeltilebilecek çok sayıda doğal kusur olduğunu düşünüyorum. İnsanların, gelişimlerini engelleyen ve tüm yaşamları boyunca onları cehalet ve yanılgıya mahkûm eden bu zihin yetisinin alıştırılması ve geliştirilmesinde ortaya çıkan pek çok kusurdan sorumlu olduğunu görmek hiç de zor değildir.

3 AKIL TÜRÜTME: Belirlenmiş idelerin eksikliği ve aracı İdelerin saptanarak düzene konmasında basiret ve alıştırma eksikliğinin yanında, akıllarıyla ilgisinde insanların sorumlu olduğu üç yanlış uygulama vardır; bunlar yüzünden bu yeti, bu ideler konusunda yapması gereken ve yapmak üzere oluşturulduğu hizmetlerden alıkonur. İnsanlığın eylemleri ve söylemleri üzerine düşünen kişiler, bu türden kusurların son derece sık ve kolayca gözlenebilir olduğunu fark edecektir.

İlki, nadiren akıl yürüten, bunun yerine, kendilerini kendi başlarına düşünme veya inceleme zahmeti ve sıkıntısından kurtarmak için belli kişileri —ebeveynleri, komşuları, idarecileri ya da kesin bir inanç beslemeyi tercih etmekten keyif aldıkları her kimse— örnek alarak hareket eden ve düşünen kişilere aittir.

İkincisi, aklın yerine tutkuyu koyanlara aittir; bunlar, eylemlerini ve savlarını yönlendirirken kendi keyif, ilgi ya da mizaçlarına uymuyorsa ne akıllarını kullanır ne de başkasınınkine kulak verirler; gözlenebileceği üzere bu kişiler genelde hiçbir seçik ideye sahip olmayan sözcüklerle yetinirler; buna karşın önyargısız bir kayıtsızlık içinde bulundukları başka konulardaysa, akla uygun iş yapmalarını engelleyen hiçbir gizli eğilimleri olmadığı hâlde, akla danışma ya da onu dinleme becerilerini işletmezler.

Üçüncüsü, kolaylıkla ve içtenlikle aklı takip edenlerdir; ancak bunlar da geniş, sağlam ve kapsamlı bir anlayış diye adlandırabileceğimiz şeyin yoksunu olduklarından, meseleyle ilgili her şey halkında tam bir görüşe sahip olamazlar ve konu hakkında sağlıklı karar veremezler. Hepimiz dar görüşlüyüzdür ve genelde meselenin bir yönünden fazlasını göremeyiz; görüşümüz, onunla bağlantılı her şeye genişletilmez. Doğru akıl yürüten ve hakikat aşığı olan kimi araştırma ve düşünce insanlarının bu konudaki keşiflerinde büyük ilerlemeler kaydedememelerinin sebebini buluruz. Zihinlerinde yanılgı ve hakikat ayrıştırılamaz biçimde birbirine karışmıştır, çıkarımlarında sıklıkla hataya düşerler; buradaki sebep, hep benzer insanlarla konuşmaları, hep benzer kitapları okumaları, hep benzer düşünceleri dinlemeye yanaşmalarıdır.

Her insan kullanmak istediği takdirde hakiki altın ile öyle görünenleri, gerçek ile görünüşü ayırmasını sağlayacak bir mihenk taşına sahiptir. Ve doğal akıldan başka bir şey olmayan bu mihenk taşının kullanımı ve yararı, yalnızca sahte önyargılar, abartılı kabuller ve zihnin daraltılması yoluyla sakatlanıp ortadan kaldırılabilir. Bizdeki bu soylu yetiyi güçsüzleştirerek daraltan şey, düşünülebilecek bütün konular üzerinde işlemekten alıkonmasıdır. Deneyin ve öyle olup olmadığını kendiniz görün.

Muhtemelen “Tüm bunları kim yapabilir ki? “diye karşı çıkılacaktır. Herkes kendine ait işi ve kendi için oluşturduğu karaktere göre dünyanın haklı olarak kendinden beklentisini bilir; kendini tinsel bir darlık sebebiyle elinin altındaki çarelerden yoksun bırakmadığı takdirde de, bu soruya karşılık vermek için kendini donatmasına yetecek zamanı ve fırsatı olacağını görür. Bütün bilimlerdeki en iyi kitapları araştırarak ve felsefe ile dinin çeşitli disiplinlerinin en önemli yazarları hakkında kendini bilgilendirecek kişi, insanın en ağır ve derin konulardaki duyarlılıkları hakkında bilgi sahibi olmanın sonu gelmez bir uğraş olmadığını fark edecektir. Aklının ve anlama yetisinin özgürlüğünü böyle bir sınırlılık içinde kullanmasına izin verdiğiniz takdirde, kişinin zihni güçlenecek, hacmi artacak, yetenekleri gelişecektir; hakikatin uzak ve dağınık parçalarının birbirine tutacağı ışık, yargılarında olacaktır ki nadiren büyük hatalar yapacak, açık bir kafanın ve geniş bir bilginin kanıtlarını sunmaktan asla geri durmayacaktır. En azından bu, anlama yetisini kapasitesinin sonuna kadar geliştirebilmek ve dünyadaki en farklı iki şeyi, yani safsatacı akıl erbabını birbirinden ayırmak için bir yoldur. Yalnızca o, yani zihnini harekete geçiren ve hakikatin peşinden onun bulunduğu bütün alanları araştırmaya yönelen kişi, bu sayede düşüncelerini oluşturan bütün belirlenmiş ideleri yazılarında ve söylemelerinde düzene soktuğu için, kendini yargılamak konusunda asla başarısız olmayacağından ve başkalarından edindiği her şeyi önyargısız şekilde yargılayacağından emin olabilir. Saygı ya da önyargı bunların kanaatlerine ne güzellik ne de kusur ekler.

4 TEKRAR VE ALIŞKANLIKLAR : Şu bir gerçektir ki, birilerinin dikkatini çeken ve övgüsünü alan ilk talihli girişim kişiyi yeniden denemeye teşvik eder, sonunda nasıl olduğunu kendisi bile anlamadan bu konuda bir hüner kazanıncaya dek düşünce ve çabalarını bu yönde yoğunlaştırmasına yol açar; bu, genelde kullanım ve tekrarın sonucu olan her şeyin doğasına uygun düşen yoldur. Bunda çoğunlukla doğal yeteneğin ilk başlangıcı sağlayacağını yadsıyor değil, ama kullanım ve alıştırma yoksa, tek başına bu insanı bir adım öteye götürmez; bedeninkiler gibi zihnin güçlerini de geliştiren yalnızca tekrardır. Pek çok yetenekli sanatçı yaradılış, başka bir uğraşın altında baskılanarak gelişememiş olduğu için asla bir şey üretememiştir.

Bu söylenenlerin tek amacı, insanların anlayışlarında ve yetilerinde bu kadar kolay fark edilebilen farkın doğal yeteneklerinden çok, edinilmiş alışkanlıklarından kaynaklandığını göstermektir. İnsanın anlama yetisindeki ve diğer yetilerindeki kusur ve zayıflıklar zihni doğru kullanmadaki bir eksiklikten kaynaklandığı hâlde, öyle geliyor ki, sorumluluk genelde doğanın üzerine yıkılıyor ve yanlışlık bu yetilerin yeterince geliştirilmesinin eksikliğinden kaynaklanmasına rağmen, çoğunlukla yetilerin eksikliğinden şikâyet ediliyor.

6 İLKELER: Daha İyi ve güvenilir ilkelere neden başvurmadıkları sorusuna yanıtım, beceremedikleri için olacaktır; ne var ki bu yetersizlik, (durumu mazur görülebilecek birkaçı hariç)doğal yetilerimizin eksikliğinden değil, kullanım ve alıştırma eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çok az insan gençliğinden başlayarak titiz akıl yürütmeye, bir hakikatin uzak sonuçlarıyla bağlantısını uzun çıkarım zincirleri içinde takip etmeye ve bunlar arasındaki bağlantıyı fark etmeye alıştırılmıştır; yoğun bir alıştırmayla anlama yetisini bu şekilde kullanmayı âdet edinmediği İçin, yaşı ilerledikçe zihnini bu biçimde işletememesi de artık şaşırtıcı olmaz; tıpkı hiç alıştırma yapmadan bir anda oymacılık yapmaya, resim yapmaya, ipler üzerinde dans etmeye ya da güzel yazı yazmaya başlayamamasının şaşırtmaması gibi.

Hatta insanların çoğu buna o kadar yabancıdır ki, kendilerindeki eksikliğin bile pek farkına varmazlar. Eğilimlerinin olağan işleyişini öğrendikleri şekilde ezbere icra ederler; başarılı olamadıkları durumlarda da suçu düşünme ya da beceri eksikliği dışındaki herhangi bir şeye yükleyerek (daha iyisinden habersiz oldukları için) kendilerinin kusursuz olduğu sonucuna varırlar. Olur da ilgi ya da hayal gücünün düşüncelerine cazip gösterdiği herhangi bir konu çıkarsa, bunun hakkındaki akıl yürütmeleri de yine kendi tarzlarında olacaktır; daha iyisi ya da kötüsü olsa da, bu onların ihtiyacını karşılar, çünkü bildiklerinin en iyisi budur.

O hâlde ne yapmalı? Ruhumuzun yetilerini geliştirip elverişli hâle getirmenin yollarının bedenimizinkilerle aynı olduğunu hep akılda tutmalıyız. Bir insanın iyi yazmasını ya da boyamasını, iyi dans etmesini ya da çit yapmasını ya da hüner gerektiren bir işlemi ustalıkla ve zorlanmadan gerçekleştirmesini istiyorsanız, doğuştan ne kadar gayret ve çalışkanlık ya da esneklik ve maharet sahibi olursa olsun, yine de buna alışana ve zaman harcayıp acı çekerek elini ya da gerekli organlarını bu hareketlere uydurana kadar bunu ondan beklemezsiniz. Zihin için de böyledir; bir insanın iyi hüküm vermesini isterseniz, vakit geçirmeden onu buna, yani zihnini fikirler arasındaki bağlantıları fark etmeye ve bunların sıralanışlarını takip etmeye alıştırmanız gerekir.

  • O halde yetişkin insanlar anlayışları bakımından geliştirilip iyileştirilemez mi?

Locke, çalışma ve uygulama olmadan olamayacağını söylüyor. Bu oturmuş bir hayat düzenine sahip yetişkin insanlar söz konusu olduğunda başarılması daha çok zaman ve zahmet gerektiren, bu nedenle de nadiren başarılan bir şeydir. Bedenlerimiz gibi zihinlerimizi de geliştirecek tek şeyin tekrar olduğu ve anlama yetisinden alışkanlık sayesinde ona kazandırdıklarımız dışında bir şey beklememiz gerektiği fikrine geri götürür.

10 ÖNYARGI: Herkesin başkasına karşı ait önyargıları bir kenara koyup kendisininkini sorgulamasından başka çaresi yoktur. Hiç kimse bir başkasını suçlayarak kendininkini kanıtlayamaz; aynı ilke gereği o da suçlanacaktır. Bu büyük cehalet sebebini def edebilmenin tek yolu, herkesin “tarafsızlık”la kendini sorgulamasıdır. Diğerlerinin kendi zihnini dürüstçe ele almaması benim hatalarımı doğrulara mı dönüştürür; yoksa bunları sahiplenerek kendimi aldatmama mı yol açar? Başkalarının gözlerindeki perdeyi seviyor olması, fırsat bulduğumda benim kendi perdemi kaldırmama engel midir? Körlüğe kim itiraz etmez? Kendisini hakikate ve bilgiye götürecek ışığı zihninden uzak tutarak görüşünü karartan şeyden kim hoşnut olur? Sorgulanamaz öznel ilkelere dayanan yanlış ya da şüpheli fikirler, bunlara güvenenleri hakikatten uzaklaştırıp karanlık içinde tutar. Bu, herkesin kardeşinin gözündeyken fark ettiği, ama kendisine hiç yakıştıramadığı ‘çapak’tır. Bu hakikat ve bilgi araştırması sırasında anlama yetisini doğru biçimde yönetecek kişinin girişmesi ve titizlik göstermesi gereken şeylerden ilki olmalıdır. Bu durumda kişi tüm çabasına rağmen kendi görüşüne yapılan itiraza tahammül edemiyorsa, karşı tarafın iddialarını elinden geldiği kadar sabırla dinleyerek bunları sınayamıyor ve ölçüp tartamıyorsa, ona hükmedenin önyargı olduğunu açıkça itiraf etmiş olmaz mı? Verdiği onay yanıtlarından daha güçlü kişi, bu aşırı bağlılığını önyargıya borçludur ve aslında ona karşı söylenenleri dinlemeyi reddettiği sırada sahiplendiği şey bu önyargıdır.

Bu durumda bir hakikat sever gibi davranacak kişinin, kendini yanlış yönlendirecek herhangi bir kaygı ya da önyargıya fırsat vermeden, pek alışıldık ve pek kolay olmayan iki şey yapması gerekir.

Hakikat için kararlı şekilde rekabet etmeliyiz, ama önce elimizdekinin hakikat olduğundan emin olmalıyız; yoksa hakikatin sahibi olan Tanrı’ya karşı savaşmış ve yalanların babası ve yayıcısı şeytana alet olmuş oluruz; gayretimiz de, ne kadar yoğun olursa olsun, bizi bağışlatmaz, çünkü bu açıkça önyargıdır.

19 GENEL BİLGİ: Kendilerini derinliğine eğiten insanların sayısı azdır. Derin düşünmenin amacı ve yararı, zihnimizi her çeşit ideye ve bunların bağlantı ve ilişkilerini incelemenin uygun yöntemlerine alıştırmaktır. Bu, zihne bir özgürlük kazandırır; en ustaların kullandığı çeşitli inceleme ve akıl yürütme biçimlerine alıştırmak da, zihne feraset ve uyanıklık kazandırır, tüm araştırmaları sırasında konunun zorluk ve sapışlarına kendini daha büyük dikkat ve ustalıkla vermesi için edinmesini sağlar.

Bir insanın kendini bir çeşit bilgiye adamasına izin verildiğinde, bu onun için her şey haline gelecektir. Zihin bu nesneyle tanışıklığından öyle bir ruh hali edinecektir ki; ne kadar uzak olsa da geri kalan her şey onun için bununla benzer bir görünüm edinecektir.

20 OKUMA: Bilgi, yalnızca zihni bilgi malzemesiyle donatır; okuduklarımızı bize katan, düşünmedir. Biz düşünüp taşınan bir türün üyeleriyiz ve kendimizi geniş bir birikim yığınıyla tıka basa doldurmakla yetinemeyiz, uzun uzun çiğnemediğimiz takdirde bunlar ne güç ne de gıda verir. Elbette bazı yazarlarda derin düşüncelerin, sıkı ve keskin akıl yürütmelerin ve iyi işlenmiş idelerin açık örnekleri vardır. Okurları onları kavrayabilir ve taklit edebilirse, bunların tutacağı ışığın büyük yararı olur, geri kalanların hepsi, olsa olsa bilgiye dönüştürülmeye yatkın ayrıntılardır; ancak bu da yalnızca, söylenenin erimini, gücünü ve tutarlılığını inceleyen kendi düşünmemiz aracılığıyla başarılabilir, bunun sonucunda da, İdelerin bağlantısını ne ölçüde kavrayıp görebilirsek o ölçüde bunları kendimize mal ederiz; bu olmadan bunlar beynimizde başıboş dolanan içeriklerden başka bir şey değildir. Anı da saklanabilir, ne var ki muhakeme biraz daha iyidir; bilgi miktarı, başkalarının söylediklerini yineleyerek ya da onlarda bulduğumuz iddiaları tekrar ederek artmaz. Bu tür bir bilgi kulaktan dolmadır, bunları dile getirmek de olsa olsa ezbere ve çoğunlukla da zayıf ve yanlış ilkeler üzerinde konuşmaktır. Çünkü kitaplarda bulunan her şey doğru temeller üzerine inşa edilmediği gibi, üzerine inşa edildiklerine inanılan İlkelerden de her zaman doğru şekilde türetilmemişlerdir. Böyle bir sınama bunu keşfetmek için gerekli olsa da, her okurun zihni

Zihin, her iddiayı başlangıcına kadar izlemek hangi zemin üzerinde ve ne sağlamlıkla yükseldiğini görmek konusunda özünde isteksizdir, ancak okumada bir kişiye diğeri karşısında bir ölçüde üstünlük kazandıran da yine budur. Zihin, ilk zor işte katı kurallar aracılığıyla bunu yapmaya zorlanmalıdır, kullanım ve alıştırma ona ustalık kazandıracaktır. Bu yolla buna alışkanlık kazananlar çabucak, âdeta bir göz açıp kapamalık zamanda önlerindeki iddiayı kavrayacak ve pek çok seferde hemencecik neye dayandığını anlayacaktır. Bu yetiyi edinenlerin hem kitapların gerçek anahtarını hem de ucunda hakikat ve kesinliğin bulunduğu fikirler ve yazarlar yığınından oluşan labirentten kendilerini çıkaracak ipucunu edindiği söylenebilir. Okumalarından yarar görmeleri isteniyorsa, bu, yeni başlayanların alıştırılması ve yararının gösterilmesi gereken şeydir. Buna yabancı olanlar, bunun insanların araştırmaları önünde büyük bir engel olduğunu düşünmeye yatkın olacaktır; okudukları kitaplardaki her iddiayı inceleyip çözümleyerek onu adım adım başlangıcına kadar izlemeye kalkıştıkları takdirde, bir adım olsun ilerleyip ilerleyemeyecekleri konusunda şüpheye düşeceklerdir.

Bunun iyi bir itiraz olduğunu söyleyebilirim, ama okumalarını bilgiden çok sohbet için gerçekleştiren kişileri onayladığı için hakkında söyleyeceğim bir şey de yok. Ancak ben burada bilgiye doğru ilerleyişi sırasında anlama yetisinin yönetimi üzerine düşünüyorum; bunu amaçlayanlara da şunu söyleyebilirim ki, doğru yöne giden bir yolda yavaş ama düzgün şekilde durmaksızın ilerleyen kişi, gün boyu son hızla dörtnala koşturuyor olsa da karşılaştığı herkesin peşinden giden diğer kişiye kıyasla, yolculuğunun hedefine çok daha kısa zamanda ulaşacaktır.

Şunu da eklememe izin verin ki, okuduklarımız üzerine düşünmenin ve onlardan yararlanmanın bu biçimi, başlangıç düzeyinde olan herkes için bir engel ve zorluk oluşturacaktır; alışkanlık ve alıştırma zihni buna aşina hâle getirdiğindeyse, çoğunlukla okumamızın ilerleyişinde bir takılma ya da kesinti olmadan bu gerçekleştirilecektir. Bu biçime alıştırılmış bir zihnin hareketleri ve kavrayışı, şaşılacak derecede hızlıdır; bu türden düşünümlere alışık bir insan, başkasının takdirine sunulacak uzun bir söylemin gerektireceği kadarını tam ve aşamalı bir çıkarım içerisinde bir çırpıda çözümleyip görür. Ayrıca, ilk zorluklar aşıldığında, getirdiği keyif ve anlayış üstünlüğüyle zihni güçlü bir şekilde cesaretlendirip canlandırır, bu olmadan okumaya öğrenim demek hayli yersizdir.

Herkesin kendine ait çalışma alanından zevk alması yanlış değildir; güzelliklerini görmek ve faydalarını hissetmek, onunla uğraşır ve onu geliştirirken bir insanın daha fazla keyif ve heyecan duyarak yoluna devam etmesini sağlar. Ne var ki yalnızca kendimizin yüzeysel ya da derinliğine bilgi sahibi olmamıza dayanarak sanki hukuka kıyasla fizikte, astronomiye kıyasla kimya da bilginin görece daha önemsiz alanlarında dikkate değer hiçbir şey yokmuş gibi davranarak geri kalan bütün bilgi alanlarını küçümsemek de yanlıştır; bu, yalnızca boş ya da dar bir zihnin işareti değildir; aynı zamanda bu önyargı, anlama yetisinin yönetimi sırasında onu dar sınırlar içerisinde hapseder ve entelektüel dünyanın uzun zamandır kendisiyle meşgul olduğumuz bölgesinin dışına çıkarak, olasılıkla daha güzel ve daha verimli olan diğer bölgelerini görebilmemize de engeller; oysa buralarda, kendi kendini geliştirmek için daha iyi olanaklar elde edeceği yeni bilgi, yöntem ya da ipuçlarını bulabilir.

Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine, eser anladığınızdan çok daha fazla şey söyleyecek nitelikte. Kitabın her satırına kafa yormak kitap üzerindeki sembollerle çalışarak aşama aşama az olan anlamanızı daha üst bir seviyeye yükseltebilirsiniz. Kitap üzerinde çalışan bir zihnin gerçekleştirdiği bu tür bir yükselmeyi sağlayan şey, anlaşılması zor bir kitabı anlamak için yapılması gerekli olan okuma türünde olduğu gibi hayli becerili bir okumadır.

Anlama Yetisinin Yönetimi Üzerine, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Eser, John Locke’un baş yapıtı İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme eserinin devamı niteliğindedir. John Locke (29 Ağustos 1632 – 28 Ekim 1704), İngiliz klasik liberalizm düşüncesinin öncüsü İngiliz filozof. Meşruti demokrasinin temel fikirlerini tutarlı bir şekilde toparlayabilen ilk yazardır. Locke, bütün eserlerinde gelenek ve otoritenin her çeşidinden kurtulmak gerektiğini, insan hayatına ancak aklın kılavuzluk edebileceğini ileri sürer. Bu düşünceleriyle Liberalizm’in, tabii bir din anlayışının, Rasyonel Pedagoji’nin öncüsü olmuştur. Mutlakiyet yönetimlerini ilk sarsan kişi olarak tarihe geçmiştir, mutlakiyet yönetimine açtığı sarsıntılar sonucunda zamanla derin yarıklar oluşmuştur ve üç büyük devrimin temelleri oluşmuştur. İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin temelini oluşturan filozof olarak akıllara yer etmiştir. Doğal hukuk doktrinini savunanlardan biridir.

İnsan hakları Locke’a göre yaşam, hürriyet ve mülkiyet olarak özetlenebilir. Bu hakların uygulanması, korunması hem yasalarla hem de kurumlarla sağlanır. Bağımsız bir yargı sistemi de bunların tümünü kapsar. Hürriyet ile ilgili olarak ise, bir insanın özgürlüğü, başka bir insanın özgürlüğüne zarar gelebilecek noktada sona erer. Siyasi bir toplumsa özgürlük yasaların hükmüne bağlıdır. Mutlak değil, sınırları çizilmiş bir özgürlüktür.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin