“Bu yüzden dünya hakkındaki hikayelerimizin çoğu apaçık, doğru ve yanılmaz gibi görünür. Bunlar sadece hikayedir, ancak beynimiz bunları sağlam gerçeklermiş gibi sunar…”

Michael Hyatt

Merhaba

Farkındalık eksikliği dezavantajlı duruma düşürür… Neden mi? Çünkü hikayelerimiz varsayımlara dayanır ve belirli amaçlar doğrultusunda şekillenir; bu varsayımlar ve amaçlar hikayelerimizin ne kadar doğru, faydalı ve güçlendirici olacağını belirler.

Hikayelerimizde her türden ilginç gerçeklik vardır. Gerçeklikleri bir araya getirme şeklimiz nasıl bir kaçınılmazlık havası yarattığına dikkat edin! Ancak aynı gerçekleri görmenin başka yolları da vardır. Bir Koçunuz varsa ne yaptığınızı fark ederek sizi uyarır…

Okuma muhtemelen pek çok kişinin aklına ilk gelen şey olmayacaktır; ancak benim deneyimime göre en iyilerinden biridir… fullfocus.co sayfasında şöyle yazıyordu: “Okuyucu krizi aslında bir liderlik krizidir. Ve nasıl yanıt vereceğini bilen insanlar kriz, fırsat demenin başka bir yoludur…” Michael Hyatt Full Focus Self-Coacher (Kendi Kendine Koçluk) kurucusu. Evet, bugün Michael Hyatt, Megan Hyatt Miller ‘un “Kendine Hikayeler Anlatan Beyin” adlı eserinde birlikte yürüyoruz…

Beyninizi eğitmenin, hikâyelerimizi anlatmak ve hatta yeniden anlatmak da dahil olmak üzere başka yolları da olduğu ortaya çıktı. İnsan beyninin asla çözülemeyecek gizemleri var. Ancak çağdaş nörobilim, bilişsel bilim ve ilgili alanlar beyne ve çalışma şekline muazzam boyutta ışık tutuyor.

Dört Temel Görüş

Şimdi ilerleyen sayfalarda konuşmayı şekillendirecek dört temel görüşten bahsedelim:

  1. Beynimiz, sinapslar boyunca birbirine bağlanan ve iletişim kuran devasa bir sinir hücreleri (nöronlar) ağı içerir.
  2. Bu sinirsel bağlantılar düşünme biçimimizi oluşturur ve şekillendirir.
  3. Bu bağlantılar anılarımızı ve geleceğe dair tahminlerimizi üretirler. Bu anıları ve tahminleri hikâyeler olarak düşünebiliriz.
  4. Bu hikâyeler dünyayı nasıl gördüğümüzü ve hedeflerimizin peşinden nasıl gittiğimiz de dahil olmak üzere dünyada nasıl hareket ettiğimizi bildirir.

Başka bir deyişle, nöronlar anlatılar oluşturur ve anlatılarımız hedeflerimize ulaşmada ne kadar başarılı olduğumuzu belirler. Hikâye anlatımı, beynimizin gerçekliği nasıl algıladığı ve temsil ettiğinin bir fonksiyonudur ve sonuçlarımız büyük ölçüde hikâye anlatımımızın ne kadar iyi olduğuna bağlıdır.

Buna şaşırmamalıyız. Hikâyeler, insanların dünyada düşünme ve çalışma biçimlerinin temelini oluşturur. Anlamlandırmak için anlatılara güveniriz, böylece anlamlı bir şekilde hareket edebiliriz.

Örneğin mitler ve köken hikâyeleri, daha önce yaşanmış başka bir şey nedeniyle bir şeyin şimdi doğru olduğunu kanıtlama girişimleridir. Aynı şekilde, bilim ve problem çözme de birer hikaye anlatma biçimidir; Eğer x yaparsam, y gerçekleşecektir. Bir hipotez, basitçe dünyanın nasıl işleyebileceğine dair bir hikayedir.

Bizler hem hikaye anlatmak hem de anlattığımız hikayeleri gerçekleştirmek üzere tasarlanmıştır. Ancak bu bağlantısallık aynı zamanda en sık yanıldığımız yerdir. Nasıl mı? İşimize yaramayan hikayeleri kabul ederek ve onlara göre hareket ederek. İşin zor kısmı, bunun gerçekleştiğini bilmenin en çok yardımcı olacağı zamanlarda genellikle durumun bizim için açık olmamasıdır. 

Stratejilerimiz, her ne olursa olsun, her zaman durumumuzla ilgili temel hikayemize dayanacaktır. Dolayısıyla etkili bir strateji oluşturmak için gerçekliği doğru bir şekilde ya da en azından bize iyi hizmet edecek kadar doğru anlamanız gerekir. Bunun için biraz aşırı güven bazen iyi bir şey olabilir.

Hikâyeler stratejileri, stratejiler de sonuçları yönlendirir. Bir bilim adamının hipotezini ön plana çıkarması gibi bizim de hikâyeyi ön plana çıkarmamız gerekir:

Problem ——> HİKÂYE——> Strateji

O zaman hikayelerimizin nereden geldiğini ve bize hangi durumlarda iyi hizmet etmediğini ortaya çıkarabiliriz: bu da farklı, daha güçlendirici bir hikaye anlatma şansı sağlar.

En yararlı şeyin, içinde bulunduğumuz durumla ilgili kendimize anlattığımız hikayeleri sorgulamak olduğunu görüyoruz.

“Yeni hikaye, sorunlarımıza daha iyi çözüm getirecek bir köprü sunar. Daha iyi sonuçlar almak istiyorsak, kendimize daha iyi hikayeler anlatmalıyız. Bu da bizi beyne geri götürür…”

Yararsız Hikayelere Takılıp Kalmak

Anlatılar sadece nöronlarımızın ürünü değildir. Etkisi her iki yöne de uzanır. Anlatılarımızı değiştirerek nöral kalıplarımızı değiştirebiliriz ve bu da kişisel gelişim ve iyileşme için yepyeni bir yol açar. Sorun çözme ve inovasyondan bahsetmiyorum bile.

Hikayelerimiz gerçeklik deneyimimizi belirliyorsa, hikayelerimizi geliştirerek gerçekliğimizi iyileştirebiliriz. Bu da beynimizi “yeniden düzenleyen” olumlu bir geri bildirim döngüsü yaratarak bizi daha güçlü, daha dirençli ve hayatın seçimleri, değişimleri ve şanslarıyla başa çıkma konusunda daha yetenekli hale getirir.

Bu bir iş sorunu, kişisel bir sorun, bir ilişki sorunu, herhangi bir sorun olabilir. Bir hedefe belki de birkaç hedefe takılıp kaldınız ya da belki herhangi bir ölçüye göre başarılısınız ama tam potansiyelinizden daha azıyla yetindiğinizi hissediyorsunuz. Siz her zaman esnemek ve büyümek isteyen, bir sonraki adımda nelerin mümkün olduğunu merak eden birisiniz.

Sıkıştığınız yerden kurtulmanın veya bir sonraki seviyeye atlamanın cevabı aynıdır; Cevap mevcut gerçekliğiniz hakkında kendinize anlattığınız hikâyeye bağlıdır ve bu hikâye de beyninize dayanır.

Beyin, aşağı yukarı 100 milyar nörondan oluşan bir ağa ev sahipliği yapar. Bir referans noktası olarak, bu sayı kabaca Samanyolu’ndaki yıldızların sayısına eşittir. Ve her bir nöron beynin çeşitli bölgelerinde yaklaşık 1.000 başka nöronla bağlantı kurar. Bu da 100 trilyon nöral bağlantı  demektir.

Hikâyeler ve onları oluşturan tüm düşünceler, bu bağlantıların bir sonucudur. Bu da eğlenebileceğimiz hikâyelerin ve dolayısıyla kullanabileceğimiz stratejilerin sayısının neredeyse sonsuz olduğu anlamına gelir.

Ancak düşünebileceğimiz düşünce sayısında neredeyse hiçbir sınır yoksa, neden sık sık aynı yararsız düşünceleri düşünmeye ya da başarının önünde sahte engeller yaratmaya takılıp kalıyoruz?

“Beyin biliminden hem de profesyonel ve bireysel koçluktan edindiğimiz içgörülerden biri, insanlar olarak düşüncelerimizin nereden geldiğinin ve sonraki düşünme ve problem çözme süreçlerimizi nasıl etkilediğinin büyük ölçüde farkında olmadığımızdır.”

Yararsız düşüncelerimizin çoğu zaten bizim için yapılmıştır. Beyinlerimiz sorunları etiketleme konusunda ustadır ve bunu çoğunlukla bilinçaltımızın engin arka planında yaparlar. Sonuç olarak, düşüncelerimizin çoğunu doğal kabul ederiz. Beynimiz onları bize yerleşmiş gerçekler olarak sunar ve onlar hakkında buna gerçekten ihtiyacımız olduğunda bile asla daha fazla derinlemesine düşünmeyiz.

Örneğin, kronik olarak geç kalan birinin tutumu ya da birinin mesajlara geri dönmüyor olması vb. Bunları daha önce de yaşadığımız için aynı durumlarda ne düşünmemiz gerektiğini bildiğimizi düşünürüz. Bu biraz da bilinçaltında gerçekleşir. Ve varsayımlarımızda genellikle başarılı olmak için yeterince sık ya da yakın bir şekilde haklı çıkarız.

Ancak beynimizin çok iyi bildiği bu yollar bizi gitmek istediğimiz yere götürmediğinde ne yaparız?

Her şeyi kaynağına geri götürürüz…

Psikolog Timothy Wilson’ın dediği gibi, “Hepimiz kendi davranışlarımızın gözlemcisiyiz ve yaptıklarımızı izleyerek kendimiz hakkında sonuçlar çıkarırız.” Buna, anlattığımız ve hayata geçirdiğimiz hikâyeler de dahildir. Dolayısıyla, hikâyelerimiz bizi bir çıkmaza soktuğunda, düşüncelerimizi yeniden düşünmemiz gerekir.

Nasıl mı? Farklı bir bakış açısı benimseyerek, beynimizin anlattığı öyküleri inceleyerek ve daha iyi, daha güçlendirici anlatılar hayal ederek.

Üç Adımlı Yöntem

Bu kitapta, bunu başarmak için üç adımlı basit bir yöntem öneriliyor:

  1. Sorununuzu ve onunla ilgili hikayenizi tanımlayın. İyileştirme farkındalıkla başlar.
  2. Hikayeyi sorgulayın. Nöronlar anlatılar oluşturur, ancak gördüğümüz gibi hatalı hikayeler de oluşturabilirler. Neyin gerçek neyin sadece fikir, çıkarım, konjonktür ve benzeri olduğunu ayırmamız gerekir. Kafamızın içinde düşündüğünüzden çok daha fazla bu türden malzeme dolaşıyor.
  3. Daha iyi çalışan bir şey hayal edin. Hatalı hikayelerimizi ortaya koyduktan sonra, yeni yollar ve çözümler bulmak için beynimizin doğal kendini yeniden yapılandırma yeteneğini kullanabiliriz.

Bu çözümler genellikle kendi dışımıza bakmamızı, içgörü ve yeni hikayeler için yardım almamızı gerektirebilir…

Yıllar önce “Daha iyi çalışan bir şey hayal et”miş olmalıyım. 2013-14 yılında Temel Koçluk Eğitimi alarak “Koçluğun Felsefesi”ni öğrendim. Bildiğinizi düşündüğünüz diğer koçluk eğitimleri gibi değildir. Derine iner… Yine aynı yıl, Yaratıcı Yazarlık Eğitimi alarak hikayeleri bilgiyle, farkındalıkla yeniden yaratarak yazmanın tekniğini öğrendim. Yazdığım hikayelerin birden fazla versiyonunu okumak mümkün. Bu da kullanabileceğimiz stratejilerin sayısının neredeyse sonsuz olduğu anlamına gelir. Tüm bunlar varlığıma temas etmiş olmalı ki yarattığım ya da paylaştığım her süreçte varlığın izini bulabilmek mümkün… 2016 yılında Mucizeler Kursu’nun temel prensiplerini uygulayarak yüksek bir anlayışa, içsel huzur ve mutluluğa ulaştım… Kendimizde ve başkalarında sevgiyi deneyimlemek hayatın anlamıdır.

Kendine Hikayeler Anlatan Beyin, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Kitabın geri kalanında bu fırsatları nasıl en üst düzeye çıkarabileceğimiz ve gelecekte bağlantıları daha hızlı ve daha güvenilir bir şekilde kurmak için zihnimizi nasıl ayarlayabileceğimizi keşfedeceğiz. Beyninizin ağının nasıl işlediğini, düşüncelerinizin nereden geldiğini, kararlarınızı nasıl şekillendirdiğini ve nerede yanlış gidebileceğini anladığınızda, ağınızı yeniden programlayabilir, beyninizi daha yararlı hikayeler anlatması, daha iyi çözümler üretmesi ve olağanüstü sonuçlar elde etmesi için eğitebilirsiniz.

Bu kitap, gerçekliği daha net görmenizi ve hedeflerinize ulaşmak için daha iyi, daha yaratıcı çözümler bulmanızı sağlayan zihninizin işleyişini anlamakla ilgilidir.

Hangi soruna takılıp kaldınız? Kendinizde nasıl bir değişim görmek istiyorsunuz? İşinizde? Dünyada?

Kendine Hikâyeler Anlatan Beyin, yeni ve daha iyi bir düşünme ve yaşama biçimine cesurca adım atmanız için bir davettir. Her ne kadar rahatsız edici olsa da belirsizlik düşman değildir; kaosa değil, olasılığa işaret eder. Dünyayla ilişki kurma ve hikâyelerimizi gerektiği gibi yeniden şekillendirme konusunda özgüvene sahip olmak, kesinlikten çok daha değerli ve güven verici bir değerdir.

Değişimin kaçınılmazlığını bir kez kabul ettiğimizde, etkisiz stratejilere ve eylemlere bağlı kalmamıza gerek kalmaz. Bunun yerine, önümüze çıkan her şeye etkili bir şekilde yanıt verebiliriz.

Daha net bir ifadeyle: Bugün karşı karşıya olduğunuz zorluklarla ilgili olarak bu sizi -şu anda- tam olarak hangi noktada bırakır?

Bu davetin sesini duyduğunuzda belirsizliğin meydan okumasını kabul edecek, sizi pasif tutan korkuya direnecek; olasılık tutumunu benimseyecek, hikâyelerinize meydan okuyacak ve yeni ve daha güçlendirici anlatılar hayal edebileceksiniz. İş ve yaşamda olağanüstü sonuçlar, vereceğiniz ”evet” yanıtının diğer tarafındadır.

“Doğru; bu karar, deneyimlerinizi sürekli olarak sorgulamanızı ve dün evet dediğiniz şeyin bugün de geçerli ve yararlı olup olmadığını sormanızı gerektirecektir. Ancak bu aynı zamanda sizi dün olduğunuzdan farklı bir kişi olma ve bugün imkânsız görünen şeyleri yarın başarma konusunda özgür kılacaktır.”

Yaşamak için bundan daha heyecan verici ve tatmin edici bir yol yoktur. Ve bu sizin elinizin altında…

Michael Hyatt: Anlamlı Başarıya Yolculuk Eden Stratejist

Michael Hyatt, yalnızca bir yazar değil; aynı zamanda liderlik, üretkenlik ve anlamlı başarı kavramlarını yeniden tanımlayan bir düşünce mimarıdır. Kariyerine yayıncılık sektöründe başlayan Hyatt, Thomas Nelson Publishing’de CEO olarak görev yaparken, dijital dönüşümün öncülerinden biri oldu. Geleneksel yayıncılığı dijital stratejilerle buluşturarak sektöre yön verdi.

Ancak onun gerçek yolculuğu, kurumsal başarıdan kişisel anlam arayışına geçişle başladı. “Başarı nedir?” sorusunu yalnızca rakamlarla değil, yaşam kalitesiyle yanıtlamaya çalıştı. Bu arayış, onu Platform, Living Forward, Your Best Year Ever ve Free to Focus gibi kitaplara götürdü. Her biri, bireyin kendi hayatını bilinçli şekilde tasarlamasına yardımcı olmayı amaçladı.

Stratejiyle Ruhun Buluştuğu Nokta: Hyatt’ın yaklaşımı, üretkenliği sadece yapılacaklar listesiyle değil, değerlerle ilişkilendirir. Ona göre zaman yönetimi, aslında hayat yönetimidir. Bu yüzden “Full Focus Planner” gibi araçlarla bireylerin hedeflerine ulaşırken ruhsal dengeyi korumalarını destekledi.

Kızı Megan Hyatt Miller ile birlikte kurduğu Full Focus şirketi, liderlik ve yaşam tasarımı alanında binlerce kişiye ilham veriyor. Özellikle “Whole Life Productivity” yaklaşımı, iş ve özel yaşam arasında sağlıklı sınırlar kurmayı öğretiyor.

İçsel Hikâyelerin Gücü: Michael Hyatt’ın son dönem çalışmalarında, bireyin kendine anlattığı hikâyelerin yaşam kalitesini nasıl etkilediği üzerine odaklanması dikkat çekici. “Kendine Hikâyeler Anlatan Beyin” adlı kitap, bu içsel anlatıların dönüşüm gücünü keşfetmeye davet ediyor. Çünkü ona göre, başarı önce zihinde başlar.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin