Ben sana anlamın, anlamlılığın sen olduğunu söylüyorum ve yaşam özünde tamdır. Hayata hiçbir şeyin eklenmesi gerekmez. Hayatın ihtiyacı olan tek şey, senin o bütünüyle yaşamandır. Yalnızca kısmen yaşarsan, hayatta olmanın heyecanını hissedemeyeceksin…

Osho

Merhaba

Günde 90 milyon gönderinin yapıldığı bir medya düşünün. 90 milyon gönderinin kaçını takip edebilirsiniz. Peki, bu yoğunlukta bu karmaşa bu kaos ortamında en doğru bilgiyi kimden alabilirsiniz? Videolar dönüyor, insanlar konuşuyor, insanlar devamlı harcıyor ve tüketiyor… Sözde maddesel dünyayı kontrol etmek ve yönetmek isteyen aynı mizaç, sözde spiritüel dünyaya gelince de aynı şeyi yapmanın derdinde. İnsanlar en verimli yogayı istiyorlar, çünkü oraya bir an önce varmak, hemen ulaşmak peşindeler. Varmak istedikleri bu orası neresi? Ne istiyorlar? Nereye gidiyorlar? Bunu az kişi biliyor. Bazı insanlar ne istediklerine dair kesin veya disiplinli bir anlayışa sahiptirler, ancak onu elde ettiklerinde dururlar, ama böyle çok az insan var. Çoğu insanın keyfin ne olduğuna dair hiçbir fikri yok ya da varsa da onu elde eder etmez aslında onu istemediğini keşfediyor. Öyleyse nereye gidiyorsun? Ve acelen ne? Bir günbatımı görürsün -olduğun yerde kalırsın, o kadar güzeldir ki, ama biri “Bunun ne anlamı var der?” Etrafına bak. Dikkat et… Zaten orada olabilirsin, belki fark etmemişsindir…

  • Kendini bilmiyorsan nasıl keyif alabilirsin?

Aradığımız, bazı soruların cevapları değildir; aradığımız, varlığımıza ilişkin bir cevaptır… Kader, Özgürlük ve Ruh, adlı eserinde Osho bu sözlerle sesleniyordu okura. “İnsan, kendini arar. Var olduğunu bilir ama kim olduğunu bilmez…” Bundan dolayı doğum anında her insanın en içteki özünde büyük bir sorgulama baş gösterir. O sorgulamayı bastırabiliriz, o sorgulamayı saptırabiliriz, o sorgulamanın yerine başka sorgulamaları koyabiliriz ama onu öldüremeyiz. Onu ortadan kaldırmanın yolu yoktur çünkü insan tabiatına özgüdür. Kişinin arayışını bilme bilincine özgüdür.

Kendini bilmiyorsan kutsama yoktur…

Thomas Carlyle şöyle der: “İnsanın talihsizliğinin kaynağı kendi büyüklüğündedir. Çünkü içinde sınırsız bir şey vardır ve kendini sınırlı olanın içine tamamen gömmeyi başaramaz.” Senin içinde senden daha üstün, senden daha büyük bir şey vardır ve onu sınırlı olanın içinde bir yere gömmenin bir yolu yoktur. Bunu kendi yaşamında görebilirsin. Para ve güç peşinde koşabilirsin ama başarıya ulaştığın her sefer, başarısızlığa uğradığını anlayacaksın. Başarıya ulaştığın her sefer, başarı başarısızlığının farkındalığından başka bir şey getirmeyecektir. Para oradadır ama sen her zaman olduğu gibi ya da hatta daha da fazla hoşnutsuzsundur. Güç oradadır ve sen her zaman olduğu gibi güçsüzsündür. Kişiye güçsüzlüğü hiçbir şey güçten daha iyi fark ettiremez. Kişiye içsel yoksulluğu hiçbir şey zenginlikten daha iyi fark ettiremez — zıtlık yüzünden. Dışta zenginlik olduğunu görebilirsin ama içte hâlâ arzulayan, isteyen, özlem duyan ve arayan bir sefilsindir.

Zihin sessiz olduğunda, bileceksin; Kelimeler halinde bazı cevaplar almayacaksın, “Cevap budur” diye defterine yazamayacaksın. “Cevap budur” diye kimseye söyleyemeyeceksin. Birisine anlatabiliyorsan, cevap o değildir. Bir deftere yazabiliyorsan, cevap o değildir. Gerçek cevap sana geldiğinde, o kadar varoluşsaldır ki sözle anlatılması imkânsızdır.

Ancak bütünlük yoluyla kişi çiçek açar, bahar gelir ve yaşamın renk, müzik ve şiirle dolmaya başlar.

Sen özgün olduğunda yaşam gerçekten de bir danstır, ve senin yazgın özgün olmaktır. Birbirinin aynısı iki insan yoktur, dolayısıyla benim yaşam tarzım asla senin yaşam tarzın olmayabilir.

Hakikatin seni bulmasını gerçekten istiyorsan, birey ol. Birey olmak için gerekli bütün riskleri al ve zorlukları kabul et ki onlar seni keskinleştirebilsin, sana parlaklık verebilsin. Hakikat bir inanç değildir, mutlak zekâdır… Hayatındaki gizli kaynakların alev almasıdır; bilincinin aydınlanma deneyimidir. Fakat bunun gerçekleşmesi için doğru açıklığı sağlamak zorunda kalacaksın. Doğru açıklık kendini olduğun gibi kabul etmektir. Hiçbir şeyi inkar etme, bölünme, suçluluk hissetme. Keyiflen!

Sahte kimlik bir ikamedir. Fakat ikame ancak sana onu veren grubun içinde faydalıdır. Tek başına kaldığın anda sahte olan parçalara ayrılmaya ve bastırılmış gerçek kendini ortaya koymaya başlar. Yalnızlık korkusunun nedeni budur.

Kimse yalnız olmak istemez. Herkes bir gruba ait olmak ister — sadece bir gruba da değil birçok gruba. Bir kişi dini bir gruba, politik bir gruba, bir kulübe… aittir ve ait olunacak başka bir sürü küçük grup vardır. Kişi günün yirmi dört saati desteklenmek ister çünkü sahte olan desteksiz ayakta duramaz. Kişi yalnız kaldığı anda, tuhaf bir delilik hissetmeye başlar. Sen bunu soruyorsun kendini birisi olman gerektiğine inandırdın ve sonra birden bir yalnızlık anında öyle olmadığını hissetmeye başlarsın. Bu da korku yaratır: O zaman sen kimsin?

İkisinin arasındaki boşluk mistikler tarafından “ruhun karanlık gecesi” olarak adlandırılır. Artık sahte değilsindir ve henüz gerçek de değilsindir. İki arada derede kalırsın; kim olduğunu biliyorsundur.

Batı ruhun karanlık gecesi kısaltılabilsin diye gerçek olanı olabildiğince çabuk keşfetmek konusunda bir yöntem geliştirmedi. Söz konusu meditasyon olduğunda, Batı hiçbir şey bilmiyor. Meditasyon sadece yalnız ve sessiz kalarak gerçeğin kendini açığa çıkarmasını beklemeye verilen isimdir. Bir eylem değildir, sessiz bir gevşemedir- çünkü “yaptığın” her şey sahte kişiliğinden çıkacaktır.

“Kendimi, duyularımı, akıl sağlığımı, zihnimi, her şeyi kaybediyorum” korkusundan —çünkü sana başkaları tarafından verilen benlik bunların tamamından oluşur— aklını kaçıracakmışsın gibi gelir. Sırf kendini meşgul tutmak için derhal bir şey yapmaya başlarsın. İnsanlar yoksa, en azından sahte olan meşgul kalsın ve ortadan kaybolmaya başlamasın diye yapabileceğin bir faaliyet vardır.

Bu yüzden insanlar en büyük zorluğu tatillerde yaşarlar. Sahte benliğin varolması için kalabalık şarttır. Yalnız kaldığın anda, çıldırmaya başlarsın.

Meditasyonun biraz olsun anlaşılması gereken yer budur. Meditatif tekniklerin hepsi sahte olanı yok etmeye yardımcıdır. Sana gerçek olanı vermezler; gerçek verilemez… Verilebilen gerçek olmaz… Gerçek olana zaten sahipsin; sadece sahte olanın ortadan kaldırılması gerekir.

Başka bir biçimde söylenebilir. Üstat, senden gerçekten sahip olmadığın şeyleri alır ve sana gerçekte sahip olduklarını verir…

Meditasyon yalnızca sessiz ve yalnız olma cesaretidir. Yavaş yavaş kendine dair yeni bir nitelik, yeni bir canlılık, yeni bir güzellik, yeni bir zeka hissetmeye başlarsın-kimseden ödünç alınmamış, senin içinde büyümektedir. Kökleri senin varoluşundadır ve eğer sen bir korkak değilsen, çiçek açmaya, meyve vermeye başlayacaktır.

Ancak hakiki varlığıyla yaşamış ve hakiki varlığı ölmüş o birkaç kişi şanslıdır, çünkü onlar hayatın sonsuz ve ölümün bir kurgu olduğunu bilir.

Sen bir egoysan, o zaman elbette para, güç, saygınlık istersin. O zaman yaşamın politik bir yapıya sahip olacaktır. Başka İnsanlarla sürekli bir mücadele içinde olacaksın, rekabetçi olacaksın hırs, rekabet demektir. Sürekli başkalarıyla boğuşacaksın ve onlar da sürekli seninle boğuşacaklar. O zaman hayat Charles Darwin’in söylediği şey haline gelir, en güçlü olan yaşamını sürdürür. Aslında onun kullandığı en güçlü ifadesi doğru değildir. Onun en güçlü ile kastettiği’ en kurnaz, en hayvansı, en inatçı, en çirkin olandır. Charles Darwin, Buddha’nın en güçlü olduğunu söylemeyecek ya da İsa veya Sokrates’in en güçlü olduğunu. Bu insanlar kolayca öldürüldü ve onları öldürenler hayatta kaldı. Darwin’in en güçlü ifadesi talihsizliktir.

Kalple özdeşleşiyorsan, o zaman arzuların daha yüksek, zihinden de yüksek bir nitelik taşıyacaktır. Daha estetik, daha duyarlı, daha uyanık; daha sevgi dolu olacaksın. Zihin saldırgandır; kalp almaya açıktır. Zihin erildir; kalp dişildir. Zihin mantıktır; kalp şevgidir.

Yani, nerede takıldığına bağlıdır: bedende, zihinde, yürekte. Bunlar kişinin işlev görebildiği en önemli üç yerdir. Ancak senin içinde dördüncü bir yer daha vardır; Doğu’da buna turiya denir. Turiya basitçe “dördüncü” ; aşkın (transandantal) demektir. Aşkınlığının farkına varırsan, bütün arzular ortadan kaybolur. O zaman kişi hiçbir arzu olmadan, sorulacak gerçekleştirilecek hiçbir şey olmadan, sadece vardır. Gelecek ve geçmiş yoktur. O zaman kişi tam anda, tümüyle mutlu, doyumlu yaşar; Dördüncüde bin yapraklı nilüfer çiçeğin açılır; ilahi olursun.

  • Enerjinin önemli bir bölümü nereye gidiyor? O zaman özdeşleştiğin yer orasıdır…

“Dördüncü”yle ilgili bilgiyi derinlemesine incelemek isteyenler için Osho’nun Beden ile Zihni Dengelemek adlı eserini tavsiye edeceğim. Çiçeğin açması içinde Osho Terapi eserini okumalısınız. Osho’nun eserde önemli bir sözüdür “Sadece mesleğinizden ibaretseniz o mesleği yapmayın.” der…

Kişi bütün arzuların ötesine geçmek, zorundadır; Ancak o zaman doyum söz konusudur. Doyum bir arzunun sonunda gelmez; doyum arzunun yerine getirilmesiyle ortaya çıkmaz çünkü arzu gerçekleştirilemez. Arzunu gerçekleştirme noktasına geldiğin zaman, bin bir yeni arzunun ortaya çıktığını göreceksin. Her arzu birçok yeni arzu şeklinde yayılır. Aynı şey tekrar tekrar meydana gelecek ve bütün yaşamın israf olacaktır.

Anlamış olanlar, görmüş olanlar —Buddha’lâr, uyanmış kişiler— hepsi bir noktada hemfikirdir. Bu felsefi bir şey değildir, gerçeklere dayanır, içsel dünyanın gerçeğine: O doyum bütün arzular bırakıldığında gerçekleşir. Arzuların yok olmasıyla doyum senin içinde ortaya çıkar — yoklukta. Aslında tam da arzuların olmayışı doyumdur; memnuniyet, çiçeklenme, ürün vermedir.

Bu nedenle aşağıdaki arzulardan daha yukarıdaki arzulara, kaba arzulardan daha ince arzulara, daha sonra en ince olanlara doğru ilerle çünkü en ince olandan arzunun yokluğuna, arzusuzluğa sıçramak kolaydır. Arzusuzluk nirvanadır. Nirvana iki anlam taşır. En güzel kelimelerden biridir; bir dil bu kelimeyle gurur duyabilir, İki anlamı vardır ama o iki anlam aynı madalyonun iki yüzü gibidir. Bir anlamı egonun sona erdirilmesidir ve diğer anlamı bütün arzuların sona erdirilmesidir. Bu iş eşzamanlı gerçekleşir. Ego ve arzular doğası gereği beraberdir, ayrılmaz bir biçimde beraberdirler. Egonun öldüğü anda, arzular kaybolur ya da tersi: Arzuların aşıldığı anda, ego da aşılır. Arzusuz olmak, egosuz olmak en büyük mutluluğu bilmek, sonsuz vecdi bilmektir.

  • Yaşamın bir anlamı, bir amacı, bir değeri var mı?

Yaşamak bir araçtır. Hedef, çok uzaktaki bir yere erişim, sondur. Ve o son, yaşamı anlamlı kılacaktır.

Paranın bir amacı vardır. Politikanın bir amacı vardır. Dindar olmanın bir amacı vardır. Mesleğin bir amacı vardır. Tüm bunlar çok önemli hale geldi. Şiir, dans, dostluk, hakikat, hepsi hayatından yok oldu. Bu basit bir stratejidir ama seni anlamlı kılan, varlığına coşku veren her şeyi yok etti. Coşkunun ne anlamı var diye soracak mısınız?

  • Meditasyonun amacı nedir?
  • Bize ne kazandıracak?
  • Öncelikle ulaşılması çok zor ve ona ulaşsak bile, son ürün ne olacak?

İnsanlar bunun gibi yüzlerce soru soruyor. Meditasyonun kendi içinde bir son olduğunu açıklamak çok zor. Onun ötesinde bir son yoktur…

Belki de ressam olan Vincent van Gogh‘u hatırlamak gerekiyor. Babası onun bir din adamı olmasını istiyordu; Ressam olmak istedi. Resim yapmaya başlayan ilk çağdaş ressamdır. Yaşamı boyunca tek bir tablo satamamıştır. Şimdi, onun tablosunun bir amacı olduğunu kim söyleyecek? Onun tablolarında herhangi bir şey olduğunu görebilen tek bir kişi yoktu. Üç günlük açlıktan sonra Vincent van Gogh parayı boya ve tuval almak için kullanırdı. Onun tabloları insanlara tuhaf görünüyordu. Onun ağaçları o kadar yüksek yapılmıştır ki yıldızların üzerine çıkarlar; yıldızlar aşağıda kalır. Vincent van Gogh “Senin ağaçların hep yıldızlardan ileri mi gider?” sorununa şöyle cevap verir: “Evet çünkü ben ağaçları anlıyorum. Hep ağaçların yeryüzünün yıldızlara duyduğu tutku olduğunu hissettim. Yoksa, neden? Yıldızlara değmek, yıldızları hissetmek, yıldızların ilerisine gitmek- bu yeryüzünün tutkusudur. Yeryüzü çok uğraşır ama arzusunu gerçekleştiremez. Ben bunun yapabilirim. Yeryüzü benim tablolarımı anlayacaktır; siz benim umurumda değilsiniz, anlayıp anlamamanız umurumda değil.”

Vincent van Gogh‘a sahip bir sanat galerisi gururludur çünkü bu insan bütün hayatını tablolarına akıtmıştır. O tablolar değil kanla, solukla yapıldılar-onun kalp atışı oradadır. Böyle bir insana “Senin tablonun bir anlamı var mı?” diye sorma. O kişi orada, tablosunun içindedir ve sen, “Senin tablonun bir anlamı var mı?” diye soruyorsun. Anlamı göremiyorsan, bu senin sorumluluğundur…

Bir şey ne kadar yükselirse, onu anlayacak insan o kadar az olur. Bir şey en yüksek noktasına eriştiğinde, onu fark edecek birkaç kişiyi bulmak bile çok zorlaşacaktır. En en son noktada, kişi ancak kendisi başına geleni fark eder; bunu görebilen bir ikinci kişi daha bulamaz. Bu nedenle bir Buddha aydınlandığını açıklamak zorundadır. Bunu başka kimse fark edemez çünkü anlamak için onun tadını almış olmak zorunda kalacaksın. Yoksa nasıl fark edeceksin? Nokta o kadar yüksektir ki farkına varmak imkansızdır.

Yaşamak; yaşa ve tam yaşa. Ölmek: öl ve tam öl. Anlamlılığı o tamlıkta bulacaksın. Ben sana anlamın, anlamlılığın sen olduğunu söylüyorum ve yaşam özünde tamdır. Hayata hiçbir şeyin eklenmesi gerekmez. Hayatın ihtiyacı olan tek şey, senin o bütünüyle yaşamandır. Yalnızca kısmen yaşarsan, hayatta olmanın heyecanını hissedemeyeceksin.

Sadece bir parçanın işlemesi, herhangi bir düzenekte olduğu gibidir… Örneğin, bir saatte; sadece saniye kolu çalışıyor, saat kolu ya da dakika kolu hareket etmiyorsa, o saat hangi amaca hizmet edecektir? Hareket olacaktır, bir parça çalışıyordur, fakat bütün çalışmadıkça ve uyum içinde çalışmadıkça, ondan bir şarkı çıkmaz…

Herkes kısmen ve, küçük bir parça halinde yaşıyor. Yani ses çıkartıyorsun ama bir şarkı yaratamıyorsun… Ellerini ve bacaklarını oynatırsın ama dans gerçekleşmez. Dans, şarkı, anlamlılık, sen bir bütün halinde uyum içinde, ahenkle faaliyette bulunduğun anda meydana gelir. O zaman “Yaşamın bir amacı var mı?” gibi sorular sormazsın. Bilirsin…

Varlığın bir alevdir. Bir ateştir. Varlığın her an değişiyor ve eğer her şeyin içine tam olarak girersen, o zaman değişimin içinde meydana geldiğini göreceksin- her an yeni bir varlık ve yeni bir dünya ve yeni bir deneyimdir. Her şey birden öylesine bir yenilikle dolar ki aynı şeyi asla iki kez görmezsin. O zaman doğal olarak hayat sürekli bir sır, sürekli bir sürpriz haline gelir. Her adımda olağanüstü anlamlı, akıl almaz coşkulu yeni bir dünya açılır.

Kader, Özgürlük ve Ruh, okumayanlara tavsiye okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Osho-Yaşam Gereklilikleri Serisi bireyin yaşamında ortaya çıkan en önemli sorulara odaklanır. Her kitap zamana meydan okuyan ve daima güncel keşifler, içsel yaşamımıza ve varoluşun tabiatına özgü sorulara odaklanan, kişisel mana ve amaç arayışımız açısından hayati önem taşıyan sorularla ilgili irdelemeler içerir. Kader, Özgürlük ve Ruh: Yaşamın Anlamı Nedir? insana özgü soruları derinlemesine araştırır: “Ruh” diye bir şey gerçekten var mı ve eğer varsa, nedir? Karma kavramı nereye uyar? Kader nedir, özgürlük nedir ? Hayatımın belli bir anlamı veya amacı var mı? “Gelecek yıllarda insanlığın bütün gidişatına çok değişik biçimlerde yön verildiğini göreceğiz. Olası en büyük felaket nükleer savaş değildir. Nükleer savaş ancak yok edebilir. Asıl felaket psikoloji bilimlerinden gelecektir. Bir insanın nasıl tamamen kontrol edilebileceğini öğrenecekler. Bilinçli olmadığımız için, önceden belirlenmiş şekillerde davranmaya yöneltilebiliriz.” “Sen özgürsün ama özgür her eylem bir sorumluluk getirir – ve bu senin esaretindir. Buna ister esaret de, ki güzel bir kelime değildir, ister sorumluluk de. Ben öyle diyorum. Belli bir eylemi tercih edersin – bu senin özgürlüğündür. Fakat o zaman sonuçlar senin sorumluluğun olacaktır.”

Chandra Mohan Jain (11 Aralık 1931 – 19 Ocak 1990), 1960’lardan itibaren Acharya Rajneesh, 1970’lerde ve 1980’lerde Bhagwan Shree Rajneesh ve 1989’dan sonra Osho olarak bilinen, Hindistanlı mistik guru ve spiritüel. Osho’nun öğretileri bireysel anlam arayışında bugün toplumun yüzleştiği en önemli sosyal ve siyasi sorunlara kadar her şeyi ele alarak kategorilendirmeye karşı geliyor. Sadece kitaplarla kalmıyor, aynı zamanda 35 yılı aşkın bir süredir tüm dünyada uluslararası dinleyicilerle yaptığı doğaçlama konuşmalarının ses ve görsel kayıtları hazırlanıyor.

Yazara ait Osho Terapi , Sevginin Gücü, Bilgelik Kitabı, Kendi Tercihlerinizle Yaşamak, Çamların Kadim Müziği, İnsan Olma Yolculuğu, Sır, Uyanışa Üç Adım, Sezgi Mantığın Ötesini Bilmek, Olgunluk Kendin Olma Sorumluluğu, Boşluğun İçine Yolculuk, İnsan Kendinin Aynasıdır, Eve, Kendine Geri Dönmek, Beden ile Zihni Dengelemek, İnanç, Kuşku ve Fanatizm, Astroloji Hurafe Mi Öze Açılan Kapı Mı? eserleri Blog’da okuyabilirsiniz…

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin