“Kendi yolculuğumuzu yapmak için buradayız; bu yolculukta kendimiz olabilme cesaretini bulmamız kolay değildir ama kendimiz olmadan yaşamımızdaki hiçbir şey anlamını bulamaz…”
—Doğan Cüceloğlu
Merhaba,
Doğan Hoca’nın paylaşımlarının önemini yeniden çerçeveleyerek hatırlatmak isterim… Öyküsünü, zorluklarla baş etme yöntemi, kendini yetiştirmek için etki alanı yaratması, gelişimi öykülerle yaşatması tüm bunlar ve dahasını okumak ve öğrenmek oldukça anlamlıydı.
Sorum:
Öğrenme niyeti kimin?
Yani ben kendi istediğim için mi öğreniyorum, yoksa dışarıdan biri “Şunu senin öğrenmen gerekiyor”, dediği için mi? Bunu psikolojide iç güdülenme, dış güdülenme başlığı altında incelerler. Başkası istediği için öğreniyorsam şevkim uzun sürmez. Ama kendim merak edip araştırıyorsam gece gündüz üstünde çalışırım, hiç yorulmam…
Zihnim nasıl İşliyor?
“Zihnim nasıl işliyor?” diye düşünüp kendime baktığımda şunu görüyorum: Ben olayların, malumatın değil; farkındalıkların, ilişkilerin peşindeyim. Çünkü anlam ilişkide yatıyor. Ben öğrenirken bir konunun öyküsünü öğreniyorum aslında. Öykü bilgilerin, deneyimlerin ve olayların anlamını bulduğu ilişkiler bütünüdür. Ben de okurken yazarın ve anlattığı konunun öyküsünü keşfetmeye özen gösteriyorum.
➤Peki siz kimin öyküsünü anlatıyorsunuz?
Doğan Hoca şöyle der:
“Zaman yönetimini öğrenin… Günlük, haftalık, aylık, yıllık, beş yıllık, on yıllık planlamalar yapın. Şimdi burada yaşarken, düşüncelerinizin, sözlerinizin, eylemlerinizin ve bunların arkasındaki kararlarınızın bir gelecek oluşturduğunu bilin. Kullandığınız her kelime, her davranışınız, her seçim kendine özgü bir gelecek oluşturuyor. ” —Doğan Cüceloğlu
Kendi yaşamsal yolunuzu seçin ve zamanı nasıl kullanacağınızı bilin… Ben de günlük işleri bitirince yanına çentik atıyorum. Her çentikten sonra kalkıp, yaratıcı enerjimi dönüştürmek için yürüme meditasyonu yapıyorum. Sistemli çalışmak, bana iyi geliyor.
“Esi alışkanlıklarınızı değiştirmek ve hayatınıza yeni ilkeler ve vizyon getirmek dünyanın en zor işlerinden biridir… Kökleri iyi beslenmiş, gelişmiş bir Çin kamışını herkes görür görmez tanır; onun piyasa değeri yüksek olur. İşte yaşam da bu şekilde sabırla kendini yetiştirmeyi bilen bu kişiyi her yönden farklı ödüllendirir.” —Doğan Cüceloğlu
En Temel Özgürlük İnsanın Kendisi Olarak Yaşamında Var Olabilmesi, Gerçek Özgürlük, adlı eser, 2001 yılında basılan İyi Düşün Doğru Karar Ver adlı eserin revize hali. Ana karakterler, psikoloji profesörü Yakup Bey ve genç üniversite öğrencisi Timur Bey isim olarak aynı kalmış, ikisi arasında yer alan sohbetlerin kapsamı ve derinliği değişmiş.
Bir insanın gençliği ve yaşlılığı, aynı zaman ve mekanda karşılaşıp sohbete başlayınca, geçmiş ve gelecek kaynaşıyor, birbiri içine giriyor. Doğan Hoca, sayfalara göz yaşlarının da eklendiğini, okurun, içindeki o özgür gücü keşfetmesine ve onun o gücün kaynağıyla sohbet etmesine yardımcı olabileceğini yazıyor.
Yakup, “Hüzün ve dalgınlık” diyor, “Yaşamın bir parçası, ama siz hüzünlüsünüz ve dalgınsınız diye herkesin arabasını durdurarak size yol vermesini bekleyemezsiniz.” Timur, gözyaşlarını tutamıyor, damlacıklar gözlerinden süzülmeye başlıyor. Kır saçlı adam “Adım Yakup” diyerek elini uzatıyor “Sahaflar Çarşısı’nda, Elif Kitapevi’nde beni bulabilirsiniz”.
Ertesi gün, Timur reddedilmiş olmanın verdiği duygularla yürürken henüz adını koyamadığı bir eksikliği fark ediyor. Ve Yakup adındaki yaşlı adamı ziyaret etmek için Sahaflar Çarşısı’na gitmeye karar veriyor. Fakat kararından vazgeçip yurda geri dönüyor.
Timur bir hafta sonra Sahaflar Çarşısı’na tekrar gidiyor. Karşılıklı sohbet esnasında Timur ve Yakup’un Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünde okuduğunu öğreniyoruz. Timur öğrenci, Yakup ise Amerika’da dil psikolojisi ve iletişim alanında doktora yapmış. Uzun yıllar orada öğretim üyesi olarak çalışmış. Emekli olunca ülkesine geri dönmüş.
Timur “Bey”, diye hitap edince, Yakup’da “Bey” diyor. Timur bir şaşkınlık yaşıyor. Çünkü hayatında ilk kez “Bey” diye hitap edilince, “Estağfurullah, saygısızlık olur” sözleri çıkıyor ağzından. Yakup, şu anlamlı cümleyi kuruyor: “Birbirimizle saygınlık yönünden eşit iki insan olarak konuşacağız. Sizden yaşlıyım, uzun yıllar hocalık yaptım ve doğal olarak birçok konuda deneyimli ve bilgiliyim. Ama bu ‘saygıya değer’ olduğum anlamına gelmez. Bu kabulle işe başlamamız gerekiyor. Size ‘Timur Bey’ demek istiyorum, çünkü ‘bey’ sözü ilişkimizdeki ‘eşit saygınlığı’ ifade ediyor.”
Timur, ‘eşit saygınlık’ ne demekti, onu düşünüyor. Timur büyüklerle birlikteyken hep saygı duymuş ama kendisini ‘saygı duyulacak’ biri olarak görmemişti. Şimdiye kadar tanıdığı büyükler de onu saygı duyulacak biri olarak görmemişti.
İçinde büyüdüğümüz ortamda küçüklere saygı duyulması konusunda aksaklıklar yaşanıyor. Ortada sağlıksız bir durum olduğunun farkına varmak yıllarımızı alabiliyor. Farkına vardıktan sonra bir şeyleri görmeye başlıyoruz, bu tavrın altında, yani içinde büyüdüğümüz ortamdaki tavrın temelinde belirli bir kültüre özgü bir tanımlama sistemi var. Ve bu kültürün önemli aksaklıkları var. O kültür içinde iki insanın onur, saygı yönünden eşit olduğu, insan insana bir sohbet kuramayız!
İnsan İnsana İlişki nasıl bir şeydir?
Bu aksaklıkların farkında olan biri ilişkilerine taşımaz… Onur saygı eşitliği olur, insan insana sohbet olur. Böyle bir sohbet içinde öğrenme kendiliğinde oluşur. İnsan yerine konulmanın hissettirdiği önemsenme duygusuyla alışık olmadığımız bir yolculuğa başlarız.
Peki ne demek yaşamı özgürce kucaklamak? Özgürlük ne demek?
Bazen belirli duygulara sadece kendimizin kapıldığını sanırız. Kendi yaşamımızı anlamsız, diğer insanların yaşamını anlamlı buluruz. Yaş ilerleyince deneyimli biri olarak biliriz; yetişmekte olan çoğu insanın yaşadığı olaylardan biri. Bu tür yaşanmışlıklar, deneyimlerin getirdiği duygu ve düşünceler, kişinin benliğini bulmasına yol açıyor.
Kendini keşfetmek kolay değildir, bazen yıllar alır. Çoğu insan kendini keşfetmeden ölür gider. Kendini bir tarafa itip başkalarının beklentilerine göre yaşamak çoğu kimseye kolay gelir. Ne var ki kendisiyle ilişkisi kopuk yaşayan insan eninde sonunda Timur gibi, bir iç yalnızlığa gömülür. Aslında sadece bir iç yalnızlık da değildir bu… Kendi özüyle ilişkisi olmayan insanın başkalarıyla da gerçek anlamda ilişkisi olamaz…
Peki, kendi özüyle İlişki içinde olup olmamanın diğer İnsanlarla birlikte olmayla alakası neydi?
Önce “kültür robotu” ve “bir şahsiyet olmak” arasındaki farkı bilmek gerekiyor. Kültür robotu, bu anlamamız gereken önemli bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Biyolojik olarak yaşıyor olduğunu bilmek, yaşamının bilincinde olmak anlamına gelmez. Yaşamının sorumluluğunun bilincine varmış bir insan, kültür robotu olmak yerine bir şahsiyet olmayı hedefler. Bu kişi anlam çerçevesini kendisi oluşturmuştur ve bilinçli yaşar.
Anlam çerçevesi, dar mı, geniş mi?
Yakup Bey, ” Sana anlatayım, nasihat edeyim, vaaz vereyim, doğru yolu göstereyim” dememişti. “Sohbet edelim” demişti…
İnsandaki gerçeklik ve güven duygusunun kaynağı nedir?
Gerçek Yakup Bey ne ise, ilişkisinde de o idi. Bu bir gerçeklik duygusu yaratıyor ve söylenen söze, o sözü söyleyen kişiye güven duygusu veriyordu.
“Keşfetmek amaçlı bir sohbet, anlam olmadan devam edemez. Çünkü insan kendisini anlam dünyasında var eder.” —Doğan Cüceloğlu
Bir robot kendine yüklenen programların farkında değildir ve hiçbir zaman bu yüklenen ve kendini yöneten programların ötesine geçip, o programları aşıp, onların farkına varamaz. Çoğu zaman soruların cevabını bir kültür robotu olarak düşünerek cevaplarız.
Kültür robotu olmanın ötesine geçmeye karar verdiyseniz eğer “kendimizi keşfetmek” için yürümeye devam ediyoruz. Kültür robotu olmaktan kurtulmak isteyen insan, bazı görülmez engelleri aşması gerektiğini bilir. Çünkü o artık bir özgürlük yolcusudur ve özünün bir robota dönüşmemesi gerektiğini anlamıştır.
Kültür robotu tarafınız kendi programlarını korumak ve kaybetmemek için sizi hüzünlendirecek, kaygılandıracak, kederlendirecek, öfkelendirecek. Ama özgürlüğün taze havasını almaya başlayan içinizdeki öz coşkulandıracak. Bu sürtüşme, mücadele değişik duygu ve şiddette ömür boyu devam eder. İçimizdeki özgürlük, tek hamlede kazanılmış bir savaşın sonucu değildir.
“Sorun, kültür robotu tarafımız sadece bir yönümüz olmakla kalmayıp tüm benliğimizi ile geçirdiğinde ortaya çıkıyor.” —Doğan Cüceloğlu
Kültür robotluğunda kişinin özü yoktur, sadece toplumun belirlediği formüller ve kalıplar vardır. Kültür robotluğunun tümüyle teslim aldığı bir ilişkinin geleceğinde gönüllerin solduğu, soğuduğu yalnız bir dünya vardır. Buna karşılık, bir şahsiyet olduğunda yaşanan ilişki dopdoludur! O doluluk sizin özünüzde oluşur, yabancı değil, aşina ve anlamlıdır!
Sevgiden gözleri ışıldayan insanların olacağı bir dünya düşünmek beni mutlu edeceği için kültür robotu olmak yerine kendimi keşfetmek için araçlar temin etmiş olmalıyım. Doğan Hoca’yla ardında bıraktığı bu değerli kitaplar aracılığıyla can cana sohbet ettim ve özümle uyumlu olup olmadığımı, gözden geçirdim. Teşekkür ederim…
“Keşfetmen gereken bir iç dünyan, bir özün var. Bunun önemini kavramalı ve unutmamalısın!” —Doğan Cüceloğlu
En Temel Özgürlük İnsanın Kendisi Olarak Yaşamında Var Olabilmesi, Gerçek Özgürlük, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Bu kitapta, karşılıklı saygı içinde olan iki insanın; yaşamını, ilişkilerini, kendi anlam verme sistemini keşfedişi yer almaktadır. Sevgi mi özgürlüğe, özgürlük mü sevgiye götürür? İç yalnızlığı gözlerinden okunurken sevdiğine evlenme teklif eden, gerçek sevgiyi, gerçek aşkı sorgulayan üniversiteli bir gencin biz bilinci içinde adım adım Gerçek Özgürlük’e varışının öyküsü.
“Kendi yolculuğumuzu yapmak için buradayız; bu yolculukta kendimiz olabilme cesaretini bulmamız kolay değildir ama kendimiz olmadan yaşamımızdaki hiçbir şey anlamını bulamaz.” —Doğan Cüceloğlu
Mehmet Doğan Cüceloğlu Hayatı ve Kariyeri
Mehmet Doğan Cüceloğlu (9 Şubat 1938, Mersin – 16 Şubat 2021, İstanbul), Türk psikolog, akademisyen ve yazar olarak, kişisel gelişim alanında önemli çalışmalara imza atmıştır. Televizyon programları, seminerler ve yayınladığı eserlerle geniş bir kitleye ulaşarak, psikoloji ve iletişim alanında kalıcı izler bırakmıştır.
1980-1996 yılları arasında ABD’nin Fullerton şehrindeki Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde görev alarak, kırktan fazla bilimsel makale yayımlamış ve akademik çalışmalarını sürdürmüştür. 1990’lı yıllardan itibaren, Türk insanının duygu, düşünce ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramlarıyla analiz eden Türkçe kitaplar yazmaya başlamıştır.
1992’de yayımlanan İçimizdeki Çocuk, duygusal gelişim ve bireysel farkındalık üzerine en çok okunan eserlerinden biri olmuştur. 1996 yılında Türkiye’ye dönerek, üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, ebeveynlere ve iş insanlarına yönelik seminerler, konferanslar ve atölye çalışmaları düzenleyerek, toplumsal farkındalığı artırmaya katkıda bulunmuştur.
Yazarlar sizi okumaya çalışıyorum davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın