“Bazen düşünüyorum da tüm bu hissettiklerimi hissedecek fazladan bir kalbe ihtiyacım var.”

-Sanober Khan, Fazladan Bir Kalp (A Thousand Futures)

Merhaba,

Sanober Khan, şiirsel bir dille, kalbinin derinliklerinden çıkan duyguları, bazen taşımanın zorluğunu ve empatiyle olan ilişkisini gözler önüne serer. Fazladan Kalp eseri, kalp ve ruh arasındaki dengeyi bulmaya çalışan biri için anlamlı bir rehber olabilir. Eser, aynı zamanda insanın kendini kabul etme yolculuğunu da içerir. Yazar, özünde saf ve kırılgan bir kalp ile dünyaya bakmanın, insanın kimliğini ve hislerini ne kadar derinlemesine etkilediğini vurgular. Khan, kalbin ve ruhun ince dokularını anlamak isteyenlere içsel huzuru bulma konusunda bir rehber sunar. Ayrıca bu cümle, duyarlı insanların yaşadığı duygusal derinliği ve bazen fazladan bir paylaşıma ya da anlayışa ihtiyaç duyduğunu çok güzel özetliyor. Kendini ifade etme biçimi olarak oldukça anlamlı bir söz.

Empati tüm duyarlı ve hassas insanlar için en büyük armağanlardan biri olsa da bazen belaymış gibi hissettirebilir, çünkü acı verebilir. Karşımızdakinin ne hissettiğini içimizde hissederiz, hatta bazen beraber o duyguyu deneyimleriz ama tabii kendi bedenimizde. Tüm duygular gibi bu deneyim de bazen güç verirken bazen işleri karıştırabilir. Sonuç olarak, empatinin bazı yan etkileri vardır.

Bu yan etkilerden biri, ister televizyonda haberlerde gördüğümüz bir vaka olsun, ister kendi deneyimleriniz olsun, dünyadaki en sıkıntılı anları içselleştirmektir. Bir diğer yan etki de “vericilerin tükenmişliği” denen şeydir- buna merhamet bitkinliği de denir- ve sürekli başkalarını önemsemenin insana fazla gelmesini ifade eder.

Duyarlı ve hassas birine sorun; size yüksek empatinin en sık görülen yan etkilerinden birinin, istenmeyen duyguları sünger gibi çekmek olduğunu söyleyecektir. Bazı duyarlı insanlar için duygular, ortamdaki elle tutulur varlıklardır ve sonuç olarak bu insanlar, nereden geldiği belli olmayan hislerle kuşatılmış hissederler. Kahvenizi yudumlarken bir bakmışsınız içinizi kaygı ve korku kaplamış, merak içinde ne olduğunu anlamaya çalışıp kafede etrafa bakarsınız.

Daha az duyarlılar için empatinin bu karanlık tarafının basit bir çözümü var; Dozunu düşür. Duyarlı insanlar bunu hayatları boyunca duymuşlardır, ancak duyu ya da derin düşünme gibi becerileri gibi empatilerini de açıp kapatamazlar.

Duygular bulaşıcıdır. Bulaşan duygular yalnızca stres, öfke gibi negatif duygular da değildir; mutluluk verici duyguların alınması da olabilir. Bizlerde etrafımızdaki insanların tavırlarını, yüz ifadelerini ve diğer davranışlarını bilinçsizce taklit ederiz.

Kendinizi duyarlı ya da hassas olarak görmüyorsanız, böyle olan insanların neden hisleri hakkında sürekli konuştuğunu anlamaya başlamışsınızdır. Duyarlılar bu döngüden sürekli geçerler, empatileri sebebiyle etraftaki herkesin stresini yüklenirler. Birinin duygularını paylaşmak hoş olabilir, ancak sürekli olduğunda acı kaynağına dönüşebilir.

Duyarlı birçok kişinin yoğun akışlı, şüphe unsuru barındıran veya şiddet içerikli filmleri veya dizileri pek de kolay izleyemediğini söylemesine şaşmamalı. Bu bulgular, yakın iletişim kurduğunuz kişileri iyi seçmenin önemine vurgu yapıyor. Kronik şikayetçilerden, sürekli negatif ve toksik insanlardan, kendi hislerini güçlü bir şekilde ifade eden ama başka insanların duygusal hallerine pek tepki vermeyenlerden uzak durmak akıllıca olabilir…

Peki empati nasıl bu kadar sorun yaratabiliyor?

İnsan ahlakının temeli olan ve insanlığın başarılarının itici gücü olan empati, neden her zaman insanın insana yardımcı olmasıyla sonuçlanmıyor?

Yanıt empatinin çatallaşan bir yol olduğudur. Empati hem sıkıntıya hem acıya yol açabilir, ancak pratik yapılırsa çok daha güzel bir şeye, hem size hem de acı çeken tarafa yardımcı olarak bir şeye de kapı aralayabilir. Buna merhamet deriz…

Empatinin ötesine geçelim! “Dünyanın en mutlu adamı” para kazanmıyor. Evi ya da arabası yok. Kışın Nepal’de inzivaya çekildiği köşesinde herkesten yalıtılmış bir biçimde yaşıyor; alıştığı rahatlık ya da soğuktan korunmasına yardımcı olacak ısıtma sistemi bile yok. Bahsettiğimiz kişi, sonradan budist rahibi olan, Fransız moleküler biyolog Matthieu Ricard. Richard on yılı kapsayan, pek çok beyin taramasının çekildiği bir meditasyon çalışmasına katıldığında taramalar son derece olağandışı bir şeye işaret etti: Ricard’ın beyninin pozitif duygularla ilişkili bölümlerinde, daha önce bilim camiasında görülmemiş düzeyde aktiviteye rastlandı. Başka bir deyişle, kendisi inanılmaz derecede tatmin dolu biriydi.

Empatide karşıdaki kişinin duygusunu hissedip hayatınıza devam etmek mümkünken, merhamette insanlara yardım etme veya onların yerine harekete geçme arzusu vardır. O yüzden bizi stres ve tükenmişlik noktasından sıcaklık ve sevgi noktasına taşıdığını söyleyebiliriz. Merhamet bizi pasiften ziyade aktif yapar; yalnızca acıyı emen sünger değil, uzanan yardım eli oluruz.

Beynimizin kimyası merhamet moduna geçince değişir… Empati kendi içinde muazzam bir olgudur, tüm duyarlılarda görülen bir süper güçtür. Ancak tek başına empati kişiyi tüketebilir. İşte burada merhamet devreye girer. Merhamet sayesinde, empatimizi kullanarak fark yaratabiliriz.

O halde merhamet duygumuzu beslemek için spot ışığımızın odağını değiştirmeliyiz; kendi duygu ve tepkilerimiz yerine karşıdaki kişiye koymalıyız. Nörobilimci Richard Davidson, okuduğum eserinde “İlgi ve merhamet olmadan empati, kendine odaklanma deneyimidir” diye açıklıyor. “Sıkıntıya giren biz kendimiz oluruz ve duruma verdiğimiz tepkiyle baş etmeye çalışırız. Merhamet bunun tam tersidir… Kendi duygularımız ve tepkilerimizde boğulmayız. Dikkatimizi, karşımızdakine ilgi gösterme ve yardım etmeye veririz. Tanım gereği merhamet her zaman bakası odaklı olmaktır.” Merhamet, “Şu anda söz konusu olan benim hislerim değil, seninkiler,” der.

Merhamete geçiş zor olabilir ama alıştırma yaptıkça kolaylaşır. Karşınızdaki için sıcak duygular beslemeniz gerekmez, yalnızca tavrınızı ya da Davidson’un deyimiyle “yöneliminizi” değiştirirsiniz- mümkünse yardım edersiniz. Hastane koridorlarında karşılaştığım dostların hikayelerini dinlemek ve sizlere bir bölümünü aktarmak temel anlamıyla bu cümleyi açıklıyor gibi. İnsanların acılarına dokunmak ve onları içselleştirmeden sadece dinleyebilmek aldığım eğitimin de bir parçası. Onları içselleştirmeden sadece dinlemek, hem duygusal mesafeyi korumanıza yardımcı olur hem de kişiye yardım etmenizi mümkün kılar.

İnsanlara acılarını aktarmaları için fırsat tanıyıp onlara sadece kulak vermek, aslında hem eğitimle gelen hem de duygusal bir farkındalık gerektiren bir süreç. Acıları ve zorlukları içselleştirmeden dinlemek, başkalarına yardımcı olmanın etkili bir yolu olabilir. Bu tür bir yaklaşım, hem kendinizi hem de karşınızdaki kişiyi korumanızı sağlar.

Özellikle yargılamadan dinlemek, insanların gerçek ihtiyaçlarını anlamak ve onlara alan yaratmak, aslında çok derin bir beceri. İnsanlar çoğu zaman çözüm aramazlar, sadece kendilerini ifade etmek ve birinin onları gerçekten dinlemesini isterler. Bu tür bir dinleme, onlara güvenli bir alan sunar ve rahatlamalarına, duygusal olarak iyileşmelerine yardımcı olur.

O anı doğru bir şekilde algılayabilmek ve duygusal tepkiler vermek yerine, sadece o anı kabul ederek dinlemek, çok değerli bir yetenek. Bu yaklaşım, hem karşınızdaki kişinin kendisini daha iyi ifade etmesine olanak tanır, hem de sizin de daha derin bir bağ kurmanıza yardımcı olur. Kendinize ve başkalarına yönelik bu empatik yaklaşım, zamanla daha doğal hale gelir.

Dinlemenin, önce kendini anlamakla başladığını ve sonra başkalarına yöneldiğini ifade edebilmek çok derin bir yaklaşım. Gerçekten, kendimizi anlamadan başkalarını anlamamız oldukça zor olabilir. Kendimizi dinlemek, hem içsel dünyamızla bağlantı kurmamıza yardımcı olur hem de dış dünyayı daha sağlıklı bir şekilde algılamamıza olanak tanır. Koçluk eğitimi de aslında bu farkındalığı geliştiriyor, çünkü bir koçun önce kendi içsel durumunu ve bakış açısını netleştirmesi gerekiyor ki, başkalarına etkili bir şekilde rehberlik edebilsin.

Dikkatinizi başka yere odaklamanın kanıtlanmış bir yolu da merhamet meditasyonu yapmaktır. Bu meditasyonun genelde sevgi dolu nezaket uygulaması olarak geçen, Budist kökenlere dayanan pek çok çeşitlemesi var. Bu meditasyonda merhameti önce kendinize yönlendirirsiniz, daha sonra sıkıntı çekenlere, en sonunda da tüm dünyaya. “Daha az zorluk çekmeni dilerim.” veya “Mutlu, güvende, sağlıklı ve kuvvetli ol” gibi cümleler üzerine düşünebilir, cümleleri tekrarlayabilirsiniz. İlk cümle olarak her zaman “Bütünün hayrına olsun” derim..

Kendimizi şifalandırdığımız da tüm dünyayı şifalandırırız. Böylece sıkıntı çeken insanlara yaklaşırken daha donanımlı oluruz. Meditasyonu düzenli olarak yaparsanız bu tavır otomatikleşir. Merhametinizi güçlendirmek için ise şunlar uygulanabilir:

  • Kendinize merhamet etmeyi önceliklendirin.
  • Daha küçük, eyleme dökülebilen adımlar atın.
  • Pozitif duygulara “yakalanmaya” odaklanın.
  • Mindfulness pratiği yapın.
  • Meraklı olun.

Ancak gözlemlerimiz her zaman doğru değildir, bize resmin tamamını sunmazlar; çünkü kimse, başkasının zihninde ne olduğunu net olarak bilemez. O yüzden meraklı olun ve karşınızdakinin yaşadıklarını anlamak için sorular sorun. Kişi çok güçlü duygular ifade ediyorsa, duyguları sünger gibi çekmek yerine, gözlemlemeye odaklanın.

Size bu satırları yazarken, çay eşliğinde manzaramı resmetmek isterim, büyük bir keyifle. Zeytin ağaçlarının bulunduğu yeşil alan, doğanın dengeli ve sabırlı varlığını simgelerken, martıların maviye doğru özgürce yükselmesi, hayatta ve doğada birbirimize saygı duyarak, dikkatle ve duyarlı bir şekilde ilerlememiz gerektiğini hatırlatıyor. Hiçbiri bir diğerinin önünü kesmeden, her birimiz kendi yolumuzda özgürce yükselebiliriz; ancak bu yükseliş, çevremizdeki her varlıkla uyum içinde, bir bütünün parçası olarak gerçekleşmelidir.

Rainer Maria Rilke şöyle der:

“Ancak sığlıktan uzak, engin ve kendine özgü iki dünyayı içlerinde barındırmaları insanları birbirine bağlayabilir.”

Rilke, insanın sevgiyi ancak kendi içindeki bu derinlikleri keşfettiğinde, yani yüzeyin ötesine geçtiğinde gerçek anlamda hissettiğini söylüyor. Yürekten sevgiyi bağlayan şey, bu içsel özgünlüğün ve derinliğin bir araya gelerek, daha büyük bir anlayış ve bağlılık oluşturmasıdır.

Bu bağlamda, yürekten sevgi bir tür derinlikli karşılıklı farkındalık ve saygı yaratır; insanlar, hem kendi iç dünyalarını hem de başkalarının dünyalarını kabul ederek, anlamlı bir bağ kurarlar. Rilke’nin sözlerinde, sevgiyi birleştiren şey, aslında birbirinin özgün dünyalarına duyduğumuz saygı ve derinlikli bir bağlanma çabasıdır.

Sağlıklı sınırlar her ilişki için önemlidir ancak karşınızdaki narsist veya başka türden kontrolcü biriyse daha da önemlidir. Ne yazık ki kontrolcü insanlar sınırlarınıza saygı duymaz, zaten kontrolcü olmalarının sebebi budur. İnsanları değişime zorlamak asla sonuç vermez. Bu noktada sevgi dolu kopma denen uygulama işe yarayabilir. O kişiden koptuğunuzda bilinçli olarak onu değiştirmeye veya olayın sonucunu kontrol etmeyi çabalamayı bırakırsınız. Kopmak, karşımızdaki kişiyi umursamadığımız anlamına gelmez; ilişki hakkında gerçekçi olduğunuz ve kendinize merhamet gösterdiğiniz anlamına gelir.

Duyarlı ve hassas olmak gerçek bir kişilik özelliği… Umarım aşırı duyarlı olmayan insanlar, duyarlı olmanın çok zor ama aynı zamanda kıymetli olduğunu gerçekten öğrenir ve anlarlar…

Duyarlı: İçsel Gücünüzü Keşfedin (orijinal adıyla The Sensitive Person) kitabı, Jenn Granneman ve Andre Solo’nun, yüksek duyarlılığı olan insanların yaşamlarını daha sağlıklı ve huzurlu bir şekilde sürdürebilmeleri için yazdığı bir kitaptır. Yazarlar, içedönük ve duyarlı bireylerin dünyada nasıl var oldukları, duygusal deneyimleri, çevresel faktörlere duyarlılıkları gibi konularda derinlemesine analizler yaparlar. Ayrıca, duyarlı kişilerin daha verimli, anlamlı ve tatmin edici bir hayat sürebilmeleri için pratik öneriler sunarlar.

Kitapta, duyarlı olmanın zorluklarıyla nasıl başa çıkılabileceği, içsel dengeyi bulmak için yapılması gerekenler ve duyarlılığın bir güç olarak nasıl kullanılabileceği gibi konulara değinilir. Granneman ve Solo, duyarlı bireylerin kendilerini nasıl daha iyi anlayabileceklerini ve bu özelliklerini olumlu bir şekilde hayata geçirebileceklerini anlatan değerli bilgiler sunar.

Bu eser, içedönük, duyarlı, empatik kişilikler için oldukça yararlı bir kaynak olabilir.

Duyarlı, Gürültülü, Hızlı ve Üstümüze Gelen Dünyada Aşırı Hassas Olmanın Saklı Gücü, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Kitap, duyarlı kişilikler, içedönüklük, empati ve benzeri psikolojik özellikler üzerine odaklanmaktadır. Yazarlar, duyarlı bireylerin duygusal deneyimlerini, sosyal ilişkilerini ve çevresel faktörlere karşı nasıl tepki verdiklerini anlamaya yönelik derinlemesine bir analiz sunar.

Bu tür eserler, psikolojik ve kişisel gelişim alanında yer alır çünkü bireylerin kendilerini daha iyi tanımalarına, duygusal zekalarını geliştirmelerine ve hayatlarındaki zorluklarla başa çıkabilmelerine yardımcı olur. Ayrıca, içedönük ve duyarlı kişiliklerin güçlü yanlarını keşfetmeleri ve bu özelliklerle nasıl daha tatmin edici bir yaşam sürebilecekleri üzerine pratik öneriler sunar.

Dolayısıyla, evet, “Duyarlı” kitabı, psikoloji, kişisel gelişim ve insan davranışları üzerine yazılmış bir rehber olarak nitelendirilebilir.

Jenn Granneman, içedönük kişilikler ve duyarlı bireyler üzerine yazılarıyla tanınan bir yazardır. O, Introvert, Dear adlı popüler bir platformun kurucusudur. Bu platform, içedönüklerin kendilerini daha iyi anlayabilmeleri ve bu kişilik özelliklerini daha sağlıklı bir şekilde yaşantılarında kullanabilmeleri için kaynaklar sunar. Granneman, içedönüklük ve duyarlılık gibi konuları ele alırken, bu özelliklerin aslında zayıflık değil, güçlü yönler olduğunu vurgular. Kitaplarında ve yazılarında, içedönüklerin sosyal hayat, iş hayatı ve kişisel gelişim gibi alanlarda nasıl başarılı olabileceklerine dair rehberlik eder. Aynı zamanda, içedönüklerin kendilerini nasıl daha özgür hissetmeleri gerektiği üzerinde durur.

Andre Solo, içedönüklük ve duyarlılık üzerine yazan bir diğer önemli yazardır. O da Introvert, Dear platformunun katkı sahiplerinden biridir ve özellikle duyarlı kişilikler için içerikler üretir. Solo, içedönüklerin ve duyarlı bireylerin kendilerini nasıl daha iyi tanıyıp, güçlü yönlerini nasıl geliştirebileceklerine dair rehberler sunar. Kendisi, içedönüklükle ilgili birçok makale yazmış ve bu konuda derinlemesine bir anlayış geliştirmiştir. Ayrıca, içedönüklerin iş ve sosyal yaşamda karşılaştıkları zorluklarla başa çıkabilmelerine yardımcı olmak amacıyla pratik tavsiyeler ve stratejiler sunmaktadır. Solo’nun yazıları genellikle içedönüklerin sosyal normlar içinde kaybolmadan kendi doğal hallerinde daha rahat olmalarına yönelik çözümler içerir.

Bu yazarlar, içedönük ve duyarlı kişilikler için yazdıkları eserlerinde, bu kişilik özelliklerinin birer güç olduğunu vurgularlar ve kendini kabul etme, kişisel gelişim ve çevreyle daha uyumlu bir şekilde var olma konularında rehberlik ederler.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin