“Hayatlarını dolu dolu yaşamış oldukları duygusunu taşıyan, potansiyellerini ve yazgılarını gerçekleştirmiş olan kişiler, ölümle karşılaşınca daha az paniğe kapılıyorlar.”
– Irvin D. Yalom
Merhaba,
“Din ve Psikiyatri” Irvin D. Yalom’un kaleme aldığı kısa ama çarpıcı bir metin. Aslında bu kitap, Yalom’un 2000 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği’nden aldığı Oskar Pfister Ödülü sırasında yaptığı konuşmanın kitaplaştırılmış hali.
Yalom, bu eserinde varoluşsal psikoterapi ile dini teselli arasındaki gerilimli ama ortak kökenlere sahip ilişkiyi sorguluyor. Ölüm, anlam arayışı, inanç ihtiyacı gibi evrensel temalar üzerinden hem psikiyatriyi hem de dini yaklaşımları karşılaştırıyor. Sadece 64 sayfalık kısacık bir eser olmasına rağmen, insanın ruhsal derinliklerine işleyen bir metin.
Yalom’un Varoluşçu Psikoterapi Yaklaşımı
- Yalom’a göre insanın temel psikolojik sorunları, varoluşsal kaygılardan kaynaklanır:
- Ölüm
- Yalnızlık
- Anlamsızlık
- Özgürlük
- Bu kaygılar, bireyin yaşamla kurduğu ilişkiyi belirler. Psikoterapi, bu kaygılarla yüzleşme sürecidir.
Din ile İlişkisi: Eleştirel ama Dışlayıcı Değil
- Yalom kendini ateist olarak tanımlar, ancak dinin insanın içsel dünyasındaki yerini tamamen reddetmez.
- Ona göre din, bireyin varoluşsal boşluklarını doldurma çabasında bir araç olabilir.
- Sistematik din anlayışından (Musevilik, Hristiyanlık, İslam) farklı olarak, insanın özünde Tanrı’ya ait bir yön olduğunu kabul eder
Din ve Psikoterapi Arasındaki Gerilim
- Yalom, dinin sunduğu teselli ve hazır anlamlar ile psikoterapinin sunduğu kişisel yüzleşme ve özgürlük arasında bir gerilim olduğunu savunur.
- Dini avuntular, bireyin kendi içsel gerçekliğiyle yüzleşmesini geciktirebilir.
- Ancak bazı dini ritüellerin (günah çıkarma, bağışlama, manevi sorgulama) psikoterapiyle benzer işlevler taşıdığını da kabul eder
Yalom’un Düşünsel Duruşu
Yalom’un yaklaşımı, dinin insan ruhuna sunduğu katkıları küçümsemek yerine, onları psikoterapötik bir bağlamda yeniden yorumlamaya çalışır. Dini inançları bir engel değil, bir diyalog alanı olarak görür. Bu nedenle, Din ve Psikiyatri sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda bir uzlaşma arayışıdır.
Irvin D. Yalom’un Din ve Psikiyatri adlı eserinde Arthur Schopenhauer’dan yapılan alıntılar, kitabın varoluşsal derinliğini daha da pekiştiriyor. Yalom, Schopenhauer’un karamsar ama keskin felsefesini, insanın ölümle ve anlam arayışıyla olan ilişkisini açıklarken ustalıkla kullanıyor.
**“İlk gençlik yıllarında, önümüzdeki hayat üzerine düşünürken, tiyatro salonundaki yerini perde açılmadan önce almış, oyunun başlamasını sabırsızlıkla bekleyen, heyecanlı çocuklar gibiyizdir. İleride neler olup biteceğini bilmememiz düpedüz bir lütuftur. Şayet olacakları önceden görebilsek, o çocuklar gözümüze mahkûm olmuş tutuklular gibi görünürdü; ölüme değil de hayata mahkûm olmuş, ama hükümlerinin ne anlama geldiğinden o ana dek tamamen bihaber tutuklular gibi.”
–Arthur Schopenhauer’
Bu alıntı, Yalom’un temel teması olan ölümle yüzleşme ve hayatın anlamı üzerine düşünmeyi teşvik ediyor. Schopenhauer’un bu metaforu, yaşamın bilinmezliğini hem bir lütuf hem de bir trajedi olarak sunuyor — tam da Yalom’un varoluşçu psikoterapiyle ele aldığı gibi.
Irvin D. Yalom, Din ve Psikiyatri adlı eserinde “İnsan neden ilahi bir varlığa inanma ihtiyacı hisseder?” sorusunu doğrudan sorar ve bu sorunun etrafında hem kişisel hem felsefi hem de psikoterapötik bir sorgulama yürütür.
Yalom’un “bilim insanı” kimliği — özellikle bir psikiyatrist olarak tıbbi ve akademik formasyonla yetişmiş olması — onun düşünce sistemini doğrudan etkiler.
Bilimsel Duruşun Etkisi
- Psikiyatri, gözleme ve klinik deneyime dayalı bir alandır. İddiaların deneysel verilere dayanması gerekir.
- Dinî kavramlar ise çoğu zaman inanç temelli, metafizik ve gözlemlenemez alanları içerir.
- Bu nedenle, doktor kimliğine sahip biri için ispatlanamaz olan, terapötik bağlamda kullanılamaz hale gelebilir.
Yalom’un Tutumu
- Yalom, dinin insan psikolojisine olan etkisini inkâr etmez; ancak bilimsel bir dil kurmaya çalışır.
- İlahi varlığa inancı, terapötik işlevi açısından ele alır; örneğin ölüm korkusunu azaltan bir unsur olarak analiz eder.
- Ancak dine dair metafizik iddiaları kabul etmez, çünkü bunlar bilimsel doğrulama ilkesine ters düşer.
Satır Arası Yalom: Bilimle Ruh Arasında Zihinsel İkilem
Yasemin: İnsanı bu kadar analiz etmiş bir terapist, hâlâ Tanrı’yı arıyor olabilir mi — bu, bilimsel disiplinle nasıl bağdaşır? Bir bilim insanı, özünü özgürce yaratmaya çalışan bir varoluşçu olabilir mi — yoksa mesleki kalıp, düşünce sınırlarını sessizce çizer mi?
Psikoterapi, insanın ruhsal derinliklerine nüfuz eden bir bilim dalıdır. Yalom gibi bir psikiyatristin düşünce üretiminde temel belirleyici olan, kuşkusuz bilimsel formasyonudur. Ve bilim, ispat ister — metafiziksel bir alan olan din ise genellikle ispatın ötesinde bir sezgiyle anlam bulur. İşte bu iki uç arasında Yalom’un varoluşçu sorguları, dikkatle kurulan bir düşünsel diyaloğa dönüşür.
Aşkınlık mı, İkilem mi? Jung ve Yalom’un Ruhsal Yolculukları
Yasemin: Jung’un aşkınlık (transcendence) görüşü, bireyin içsel karşıtlıklarını bütünleştirerek ruhsal bir dengeye ulaşmasını savunurken; Yalom’un bilim temelli, gözleme dayalı yaklaşımı bu bütünleşmeye mesafeli kalıyor olabilir mi? Bu durumda Yalom’un zihinsel ikiliği, Jung’un aşkınlık anlayışıyla çelişiyor mu?
Jung’un Aşkınlık Görüşü:
- Kişi, içindeki karşıtları (örneğin mantık-sezgi, içedönüklük-dışadönüklük) birleştirerek ruhsal bütünlüğe ulaşır.
- Bu süreç, bireyleşmenin en ileri aşamasıdır.
- Aşkınlık, sadece içsel değil, evrensel bir uyum arayışıdır.
Yalom’un Zihinsel İkilemi:
- Yalom, bilimsel kimliğiyle rasyonel ve gözleme dayalı bir yaklaşım sergiler.
- Aynı zamanda varoluşçu bir terapist olarak ölüm, anlam, yalnızlık gibi sezgisel ve metafizik konularla ilgilenir.
- Ancak bu iki yönü birleştirmekten çok, yan yana tutar — yani Jung’un önerdiği bütünleşmeyi tam olarak gerçekleştirmez.
Sonuç olarak Yalom’un zihinsel ikiliği, Jung’un aşkınlık görüşüne tam anlamıyla uymaz, çünkü Yalom bu karşıtları birleştirmekten çok dengede tutmaya çalışır. Jung ise bu karşıtların entegrasyonunu savunur. Yalom’un yaklaşımı daha çok “diyalog” kurmak üzerineyken, Jung’unki “birlik” yaratmak üzerinedir.
Ama işte bu fark, iki düşünürün mesleki kökenlerinden de kaynaklanır: Jung bir simyacı gibi ruhu dönüştürmek isterken, Yalom bir klinisyen gibi ruhu anlamaya çalışır.
Din ve Psikiyatri, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Irvin D. Yalom’un “Din ve Psikiyatri” adlı eseri, günümüz dünyasında bireyin varoluşsal kaygılarına ışık tutan kısa ama derinlikli bir metin olarak öne çıkıyor. Kitap, Yalom’un 2000 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği’nden aldığı Oscar Pfister ödülü töreninde yaptığı konuşmanın metninden oluşuyor.
Günümüz için önemi:
- Varoluşsal kaygılara çağdaş bir bakış: Ölüm, özgürlük, yalnızlık ve yaşamın anlamı gibi temel insan meselelerini hem psikoterapi hem de din perspektifinden ele alıyor. Bu konular, modern bireyin ruhsal dünyasında hâlâ en büyük çatışma alanları.
- Din ve psikoterapi arasındaki köprü: Yalom, dinin ve psikoterapinin insanın umutsuzlukla baş etme çabasında ortak bir noktada buluştuğunu savunuyor. Özellikle günümüzde artan yalnızlık ve anlam arayışı içinde bu iki alanın nasıl birbirini tamamlayabileceğini gösteriyor.
- İnanç ve terapi ilişkisi: Dini inançların, bireyin psikolojik dayanıklılığını nasıl etkilediğini sorgularken, terapistin hastanın inançlarına nasıl yaklaşması gerektiği konusunda da etik ve insani bir perspektif sunuyor.
- Kültürel ve bireysel bağlamda anlam arayışı: Kitap, dinin hazır bir anlam sunduğunu, psikoterapinin ise bireyin kendi anlamını keşfetmesine yardımcı olduğunu vurguluyor. Bu ayrım, günümüz insanının içsel yolculuğunda önemli bir rehberlik sunuyor.
- Felsefi derinlik: Nietzsche, Schopenhauer gibi filozofların görüşleriyle desteklenen metin, sadece psikoloji değil, felsefe ve sosyoloji açısından da zengin bir içerik sunuyor.
“Din ve Psikiyatri” günümüz insanının ruhsal ihtiyaçlarına hem bilimsel hem de insani bir perspektiften yaklaşan, kısa ama etkili bir eser. Özellikle anlam arayışı, inanç ve psikolojik dayanıklılık gibi konularla ilgilenen herkes için düşündürücü ve yol gösterici bir kaynak.
Irvin D. Yalom: Anlamın Derinliklerine Yolculuk Eden Bir Ruh Hekimi
Irvin David Yalom, 13 Haziran 1931’de Washington, DC’de, Rusya’nın Polonya sınırına yakın bir kasabasından göç eden Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Fakirlik içinde büyüdü ama kitaplara olan tutkusu hiç azalmadı. Daha çocuk yaşlarda, “Bir insanın yapabileceği en iyi şey yazmak olmalı,” diyordu.
George Washington Üniversitesi’nde sanat eğitimi aldıktan sonra Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi. Psikiyatriyi seçti ve eğitimini Johns Hopkins Hastanesi’nde tamamladı. Ardından Stanford Üniversitesi’nde akademik kariyerine başladı. Burada, özellikle grup terapileri ve varoluşçu psikoterapi alanlarında öncü çalışmalara imza attı.
Yalom İçin Yazmak: Bir Anlam Arayışı
Irvin D. Yalom için yazmak, yalnızca bir ifade biçimi değil; bir iyileşme, tanıklık ve anlam üretme eylemidir. Onun şu sözü, bu yaklaşımın özüdür:
“Bir insanın yapabileceği en iyi şey yazmak olmalı.” – Irvin D. Yalom
Bu cümle, onun hem bir terapist hem de bir anlatıcı olarak neden bu kadar etkileyici olduğunu açıklar. Çünkü Yalom’un yazıları:
- İçsel dünyayı görünür kılar. Yazmak, onun için bir terapi biçimidir—hem kendisi hem de okur için.
- Sessiz acılara ses verir. Her öykü, bir başka insanın içsel yangınına tutulmuş bir aynadır.
- Felsefeyi hayata indirger. Yalom, Nietzsche, Schopenhauer ve Spinoza gibi filozofları yalnızca anlatmaz; onların fikirlerini insan hikâyeleriyle örer.
- Okuru dönüştürür. Onun kitapları yalnızca bilgi vermez; okuru kendi iç yolculuğuna davet eder.
Yalom’un “teaching novels” (öğretici romanlar) olarak tanımladığı eserleri, psikoterapi tekniklerini, felsefi sorgulamaları ve edebi anlatımı bir araya getirerek, yazının hem bir araç hem de bir amaç olduğunu gösterir.
Yalom’un yazarlığı, yalnızca bilimsel değil; edebi bir derinlik de taşır. Eserlerinde psikoterapiyi felsefeyle, edebiyatla ve insan ruhunun en kırılgan katmanlarıyla buluşturdu.
Nietzsche Ağladığında: Psikanalizin doğumuna dair kurgusal bir roman. Nietzsche ile Dr. Breuer arasında geçen hayali terapi seansları üzerinden acı, özgürlük, irade ve varoluş temaları işlenir. Freud’un gençlik yılları da arka planda yer alır; felsefe ile psikoterapi iç içe geçer.
Divan: Terapistlerin etik sınırları, karşı aktarım ve mesleki zaafları üzerine bir roman. Hasta-terapist ilişkilerinin karmaşıklığını ve dürüstlük ile manipülasyon arasındaki ince çizgiyi sorgular. Terapistlerin de insan olduğunu ve kendi içsel çatışmalarıyla yüzleştiğini gösterir.
Aşkın Celladı: Gerçek terapi öykülerinden oluşan bir derleme. Yalom’un on farklı hastayla yaptığı seanslar üzerinden yalnızlık, ölüm korkusu, aşk saplantısı ve anlam arayışı gibi evrensel temalar işlenir. Her öykü, hem terapistin hem de hastanın dönüşümünü gözler önüne serer.
Annem ve Hayatın Anlamı: alom’un kişisel deneyimleri ve hastalarıyla yaşadığı altı terapi öyküsünü içerir. Özellikle annesiyle olan ilişkisi üzerinden pişmanlık, bağışlanma ve hayatın anlamı sorgulanır. Ölümle yüzleşme ve yaşamın değerini keşfetme üzerine derin gözlemler sunar.
Ölüm Kalım Meselesi: Elbette. “Ölüm Kalım Meselesi”, Irvin D. Yalom ve eşi Marilyn Yalom’un birlikte kaleme aldığı, hem kişisel hem de evrensel bir yüzleşme metni. Marilyn’e konulan ölümcül kanser teşhisiyle başlayan süreçte, çift altmış beş yıllık evliliklerini ve yaklaşan vedayı içtenlikle anlatıyor. Kitapta Marilyn, pişmanlık duymadan ölmenin yollarını, Irvin ise onsuz yaşamayı öğrenmenin sancılarını yazıyor. Her bölüm, sevgiyle örülmüş bir hayatın son demlerine tanıklık ederken, okuyucuya da ölümle barışmanın ve yaşamı dolu dolu yaşamanın ne demek olduğunu düşündürüyor.
Güneşe Bakmak: Ölümle Yüzleşmek: Bu kitap, ölüm korkusunu bastırmak yerine onunla doğrudan yüzleşmenin yaşamı nasıl dönüştürebileceğini anlatıyor. Güneşe bakmak, metaforik olarak ölümle doğrudan yüzleşmeyi simgeliyor. Tıpkı güneşe çıplak gözle bakmanın zorluğu gibi, ölüm üzerine düşünmek de rahatsız edici ama dönüştürücü bir deneyim. Yalom, ölüm korkusunun insanın yaşamdan tat almasını engellediğini savunuyor ve bu korkunun farkına varmanın bir “uyanma deneyimi” yaratabileceğini söylüyor. Kitap, terapi örnekleri, rüya analizleri ve felsefi alıntılarla dolu; hem psikolojik hem de varoluşsal bir keşif sunuyor.
Yalom için terapi, sadece bir tedavi değil; bir anlam arayışıdır. Ve yazmak, bu arayışın en derin tanıklığıdır.
Bugün hâlâ Kaliforniya, Palo Alto’da yaşamını sürdüren Yalom, hem bir hekim hem bir anlatıcı olarak çağımızın en etkili ruh rehberlerinden biri kabul ediliyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın