“Anlam, yasın yaşamla bir arada var olabilecek bir hale dönüşmesine yardımcı olur…”

—David Kessler

Merhaba,

İnsan yaşamı, görünmeyen oyunlarla ve kaçınılmaz kayıplarla örülüdür. Oyun, bireyin sosyal ilişkilerde üstlendiği rollerle kendini ifade etme biçimidir. Yas ise, bu rollerin, ilişkilerin ya da anlamların kaybıyla yüzleşme sürecidir. Her ikisi de bireyin kendini anlama ve gerçekleştirme yolculuğunda kritik eşiklerdir.

Rol ve Senaryo: Birey, sosyal ilişkilerde çeşitli roller üstlenir. Bu roller, bir oyunun senaryosu gibi işler; beklentiler, kurallar ve sınırlar içerir.

Maskeler ve Gerçeklik: Oyun, çoğu zaman bireyin gerçek benliğini gizleyen bir maske haline gelir. Ancak bu maskeler, aynı zamanda kendini keşfetmenin araçlarıdır.

Oyun Bilinci: Oyunu fark etmek, bireyin kendi rolünü sorgulamasıyla başlar. Bu farkındalık, içsel özgürleşmenin ilk adımıdır.

Oyun ve yas, yaşamın birbirine zıt gibi görünen ama aslında birbirini tamamlayan iki deneyimidir. Birey, bu iki süreç arasında gidip gelirken, kendini yeniden tanımlar. Anlam, bu geçişlerde doğar — bazen bir rolün içinde, bazen bir kaybın ardından.

Ölümün Korku Olmaktan Çıkması

Kaybetme korkumla birlikte gelen “öldü” kelimesiyle kaç kez karşılaştım acaba. Ancak kanser hastalığım sonrasında ölüm benim için farklı bir anlam kazandı. Kanser hastalığıyla birlikte bedenimle, zamanla ve sonlulukla kurduğum ilişki değişti. Ve bu değişim, beni varoluş sancısının en derin yerine taşıdı. Belki de ölüm, ilk kez sadece bir korku değil; bir çağrı, bir öğretmen oldu.

Hastalıkla birlikte ölüm, soyut bir tehdit olmaktan çıkar ve somut bir olasılığa dönüşür. Bu dönüşüm, korkunun yerini meraka, hatta bazen kabule bırakabilir. “Ölüm bana ne anlatıyor?” sorusu, “Ölümden nasıl kaçabilirim?” sorusunun önüne geçer.

Bedenle Yeni Bir İlişki: Kanser gibi bir hastalık, bedenin kırılganlığını görünür kılar. Beden artık sadece bir taşıyıcı değil; zamanla yarışan, sınırlı bir varlık. Bu farkındalık, yaşamın her anına daha fazla dikkat ve özen getirebilir.

Zamanın Derinleşmesi: Zaman artık sınırsız bir kaynak değil; ölçülebilen ve hissedilebilen bir gerçeklik. “Şimdi” kavramı daha değerli hale geliyor. Geçmiş ve geleceğe dair düşünceler, anlamın yeniden şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor.

Artık yaşam, sadece “devam etmek” değil; “anlamı bulmak” üzerine kurulur…

Annemin Ardından Gelen Uyanış

Üzerine okudukça, yaşadıklarımı düşündükçe, varoluş sancısının sonlandığı bu durakta annemin kaybıyla uyandım… 

Kessler’in “anlam” dediği o altıncı aşama, tam da benim bu cümlelerimde hayat buluyordu:

Ölüm benim için sadece bir kıyafet değiştirmek gibiydi. Varoluş sancısının sonunda, bu durakta annemin kaybıyla uyandım.

David Kessler’in Anlam Bulmak kitabındaki yasın beş aşamasını zaten biliyordum: inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme. Ama annemin ardından yaşadığım şey, bu aşamaların ötesindeydi. Onun sesini hâlâ duyuyordum. Onun sevgisi hâlâ içimdeydi. Ve ben, bu sevgiyi yaşatmanın bir yolunu arıyordum…

Kessler’in altıncı aşama olarak eklediği — anlam — tam da bu noktada bir umut ışığı oldu. Anlam neye benzer? Sevdikleriyle geçirdikleri zamana şükretmek; sevdiklerini yad etmek ve onurlandıracak yollar bulmak; hayatın kısalığını ve değerini anlamak ve bunu bir tür büyük değişim veya değişime götüren sıçrama tahtasına dönüştürmek gibi birçok farklı şekil alabilir.

Annemin ardından yaşadığım her şey, bu anlamı oluşturan yapı taşlarıydı. Anlam bulabilenler, acı çekme sürecini anlam bulamayanlardan çok daha kolay geçirme eğilimindedir. Beş aşamadan birinde takılı kalma olasılıkları daha düşüktür.

Koşullar ne kadar kötü olursa olsun, elinizden gelenin en iyisini bulabilirsiniz. Büyümeye ve ondan öğrendiklerinizle zenginleşmiş bir hayat yaşamanın yollarını bulmaya devam edebilirsiniz.

Anlamı Anlamak

Anlamı anlama konusunda size rehberlik edebilecek bazı düşünceler şöyledir:

  1. Anlam göreceli ve kişiseldir.
  2. Anlam zaman alır. Kaybettikten aylar hatta yıllar sonra bile onu bulamamış olabilirsiniz.
  3. Anlam, anlamayı gerektirmez. Anlam bulmak için birinin neden öldüğünü anlamak gerekmez.
  4. Bir anlam bulduğunda bile, kaybettiğiniz şeyin bedeline değdiğini düşünmeyeceksiniz.
  5. Kaybınız bir imtihan, bir ders, başa çıkacak bir şey, bir hediye ya da bir lütuf değildir. Kayıp basitçe hayatta başınıza gelendir. Anlam ise sonrasında sizin olmasını sağladığınız şeydir.
  6. Anlamınızı sadece kendiniz bulabilirsiniz.
  7. Anlam dolu bağlar acı veren anıları iyileştirecektir.

Kessler’in Acısı

“Yas sürecindeki birçok kişi gibi, içimde bir ses benim acımın iyileşemeyecek kadar büyük olduğunu söylüyordu.” —David Kessler

Sevgi ve keder ayrılmaz bir şekilde iç içedir. Sevgi ve keder tek bir pakette gelir. Seviyorsan elbet bir gün hüznü tecrübe edeceksin.

“Kendini her ne pahasına olursa olsun kederden kurtarmak, ancak mutluluğu deneyimleme yeteneğini dışarıda bırakan bir kopma pahasına elde edilebilir.” — Erich From

Hepimiz için anlam, kaybettiklerimize duyduğumuz sevginin bir yansıması. Anlam, kederin altıncı aşaması, şifa bu aşamada.

Ölüm anında sevdiğinin yanında olmuş biri var mı aranızda? Anneme eşlik ettiğim o son anlar, acının içinde bir tür kutsallık barındırıyordu. Ölüm, çoğu zaman uzaklaştırılan, ertelenen, hatta inkâr edilen bir gerçeklikken; ben onunla yüzleşmiş, onun karşısında dimdik durmuştum. Bu, benim için hem cesaret hem de sevgiyle örülmüş bir deneyimdi.

Viktor Frankl, “İnsanın Anlam Arayışı”nda umutsuz, değiştirilemez bir durumla karşı karşıya kaldığımızda, “kendimizi değiştirmeye zorlandığımızı” öne sürer. Kendimizi değiştirmeyi seçtiğimizde ise, yaşadığımız trajediyi büyüme için fırsata dönüştürmemiz mümkündür.

Frankl‘ın çalışması acıya- hayatın en zorlu anlarının nasıl inanılmaz bir dayanıklılık, cesaret ve yaratıcılık üretebileceğine- ışık tutuyor.

Oyun arkadaşım… Annemin ölümünden sonra o kadar derin bir acı içindeydim ki, altı ay boyunca her zamankinden daha fazla kendimi yazmaya ve öğrenmeye adadım. Bu dönemde yazdığım hikayeleri tamamlamak, hayata dönüş sürecimin önemli bir parçası oldu. Şimdi ise öğrendiklerimle bu hikayeler yeniden anlam kazanıyor.

Umarım Anlam Bulma, Yasın Altıncı Aşaması bir kayıptan sonra nasıl yaşayacağını anlamakta zorlanan herkes için bir nimet olur. Umarım bu kitabı okuyan herkes şifa bulur.

“Anlam Bulmak” Eserinin Öne Çıkan Bölümleri

  • Anlam nedir? Kessler’e göre anlam, kaybı haklı çıkarmak değil; onunla birlikte yaşamayı öğrenmek, sevdiğimiz kişinin mirasını yaşatmak ve bu acıyı dönüştürmektir.
  • Anlamın iyileştirici gücü: Kessler’in “kaybı haklı çıkarmak değil; onunla birlikte yaşamayı öğrenmek” yaklaşımı, yasın bastırılması değil dönüştürülmesi gerektiğini vurguluyor. Bu, acının bir yük değil, bir miras olarak taşınabileceği fikrini doğuruyor.
  • Yasın bireyselliği: Yas süreci herkes için farklıdır; aşamalar sırayla yaşanmaz, iç içe geçebilir. Kessler, bu sürecin katı bir şema değil, bir harita olduğunu vurgular.
  • Kişisel anlatılar: Kessler, kendi oğlunun ani ölümüyle yaşadığı derin acıyı ve bu acıdan anlam çıkarma sürecini samimi bir şekilde paylaşır. Sevginin ölümle sona ermediğini, aksine gelişebileceğini savunur.
  • Anlamın rolü: Anlam bulmak, yasın yaşamla bir arada var olabilecek bir hâle dönüşmesine yardımcı olur. İnsanlar, sevdiklerini eylemleriyle, seçimleriyle ve yaşam biçimleriyle onurlandırarak bu anlamı inşa eder.

Ölüm, yaşamın en kaçınılmaz gerçeği. Ama onu anlamlandırmak, kabullenmek ve onunla yaşamayı öğrenmek, her bireyin kendi içsel yolculuğuna bağlı. David Kessler, hem bir yas uzmanı hem de bir baba olarak, bu yolculuğu en derin haliyle deneyimledi. Anlam Bulmak adlı kitabı, sadece bir teori değil; bir kalp kırıklığının, bir sevginin ve bir yeniden doğuşun hikâyesi.

Yasın İki Yüzü: David Kessler ve Kübler-Ross’un Birlikte Yarattığı Eserler

Kişisel acının içinden doğan anlam ile evrensel bilgelik arasında bir karşılaşma.

David Kessler’in Anlam Bulmak adlı eseri, Elisabeth Kübler-Ross ile birlikte kaleme aldığı Yaşam Dersleri ve Ölüm Üzerine kitaplarından hem içerik hem de yaklaşım açısından farklılık gösterir. Kübler-Ross ile yazdığı eserlerde ölümün doğası, yaşamın anlamı ve ruhsal gelişim gibi evrensel temalar ön plandadır. Bu kitaplar daha çok öğretici, felsefi ve spiritüel bir çerçevede ilerler. Özellikle Yaşam Dersleri, ölümün bize öğretebileceği şeyleri yaşamın içinde nasıl kullanabileceğimizi anlatırken; Ölüm Üzerine, ölümle yüzleşmenin ruhsal boyutlarını ele alır.

1969’da Elisabeth Kübler-Ross, çığır açan kitabı Ölüm ve Ölüm Üzerine‘de ölümün beş aşamasını tanımladı. Bir psikiyatr olarak, ölmekte olan hastaların ortak deneyimler veya aşamalardan geçtiğini gözlemlemişti. Çalışması dünya çapında ses getirdi ve ölüm ve ölme hakkında konuşma ve düşünme şeklimizi sonsuza dek değiştirecekti. Bu evrensel deneyimin gerçekliğini gölgeli bir hüsnühat olmaktan çıkarıp aydınlığa kavuşturdu.

“Onlarca yıl sonra, onun himayesine girme, arkadaşı olma ve onunla birlikte ‘Yaşam Dersleri’ başlıklı bir kitap yazma ayrıcalığına sahip oldum. Birlikte yazdığımız ve kendisinin son kitabı olan ikinci kitapta, Yas ve Yas Tutma Üzerine ‘de, Elisabeth, ölümde gözlemlediği aşamaları yas tutan kişilerde gözlemlediği benzer aşamalara uyarlama konusunda yardımcı olmamı istedi.” —David Kessler

Yasın Beş Aşaması

  1. İnkar- Şok hali ve kaybın gerçekleştiğine inanamamak
  2. Öfke- Sevdiğimiz birinin artık burada olmamasının öfkesi
  3. Pazarlık- Tüm “eğer”ler ve pişmanlıklar
  4. Depresyon- Kayıptan kaynaklanan üzüntü
  5. Kabul- Kaybın gerçekliğini kabul etmek

Beş aşama asla tedavi yöntemi olarak kabul edilmeyi amaçlamamıştır ve bu durum hem ölüm hem de kitabın konusu olan yas tutma süreci için geçerlidir.

” O kitabın yayınlanmasından bu yana geçen yıllarda ben de büyük bir kayıp yaşadım ve Beş Aşama’nın sevdiklerimizin ölümüyle boğuşurken yaşadığımız duyguları gerçek anlamda yansıttığını doğrulayabilirim.”—David Kessler

Kübler-Ross‘un Beş Aşama’sının beşincisi Kabullenme’dir. Kabullenme aşamasında kaybın gerçekliğini kabulleniriz. Sevdiklerimizin olmayışının inkar edilemez gerçekliğini sindirmek zaman alır. Bu süreç son derece acı verici olabilir ve kabullenme, kaybın bizi rahatsız etmediği veya acı çekme sürecinin artık resmi olarak sona erdiği anlamına gelmez.

“Ancak bu beşinci aşamayla ilgili Elisabeth ve ben asla amaçlamadığımız bir son ortaya çıktı. Yıllar geçtikçe iyileşme sürecinin çok önemli bir altıncı aşaması olduğunu fark ettim: Anlam… Bu altıncı aşamayı eklerken, keyfi ya da zorunlu bir adım eklemiyorum. Daha ziyade birçok insanın sezgisel olarak atmayı bildiği ve diğerlerinin faydalı bulacağı bir adımı tarif ediyorum.” —David Kessler

Anlam Bulmak Kessler’in kişisel yas deneyiminden doğmuş, daha içsel ve terapötik bir yaklaşıma sahiptir. Bu kitapta Kessler, Kübler-Ross’un geliştirdiği beş aşamalı yas modeline (inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme) bir altıncı aşama ekler: anlam bulmak. Bu, sadece kaybı kabullenmekle kalmayıp, onunla birlikte yaşamayı öğrenmek ve kaybı yaşamın bir parçası haline getirmek anlamına gelir.

Kessler, oğlunun ani ölümüyle yaşadığı derin acıyı ve bu acıdan nasıl anlam çıkardığını samimi bir dille paylaşır. Bu yönüyle Anlam Bulmak, okura yalnızca bilgi değil, empati ve umut da sunar.

Kübler-Ross ile yazılan kitaplar daha çok ölümün öğrettikleri üzerine düşünsel bir yolculuk sunarken, Anlam Bulmak yasın içinden geçerek bireyin yeniden yaşama bağlanmasını sağlayan bir içsel dönüşüm rehberidir. Kessler bu kez bir uzman olarak değil, bir baba olarak konuşur. Ve bu, okurla kurduğu bağı çok daha derin ve kişisel kılar.

“Anlam bulmak, yasın sonu değil; sevginin devamıdır.” —David Kessler

“Anlam Bulmak”ın Özgün Katkısı

  • Altıncı Aşama: Anlam Kessler, Kübler-Ross’un beş aşamalı yas modeline bir yenisini ekliyor: anlam bulmak. Bu, sadece kaybı kabullenmek değil, onunla birlikte yaşamayı öğrenmek ve kaybı yaşamın bir parçası haline getirmek demek.
  • Kişisel Yasın Evrenselleşmesi Kessler, kendi oğlunun ani ölümünden sonra yaşadığı süreci tüm açıklığıyla paylaşıyor. Bu, kitabı sadece teorik değil, son derece insani ve içten kılıyor.
  • Sevginin Ölümle Bitmediği Fikri Kitap, sevginin ölümle sona ermediğini; aksine, kayıptan sonra bile gelişebileceğini savunuyor. Bu fikir, yas sürecinde umut arayan okurlar için derin bir teselli sunuyor.
  • Yasın Dönüştürücü Gücü Kessler, yasın sadece acı değil; aynı zamanda bir dönüşüm ve yeniden doğuş süreci olabileceğini gösteriyor. Bu, özellikle günümüzün travma dolu dünyasında çok değerli bir bakış açısı.

Yaşam Dersleri” ve “Ölüm Üzerine” daha çok yaşamın anlamı, ölümün öğrettikleri ve ruhsal gelişim üzerine odaklanırken; Anlam Bulmak, yasın içinden geçerek bireyin yeniden yaşama bağlanmasını sağlayan bir içsel yolculuk sunar. Kessler bu kez bir uzman olarak değil, bir baba olarak konuşur. Ve bu, okura sadece bilgi değil, derin bir empati ve umut verir.

David Kessler’in Anlam Bulmak adlı eseri, ölüm temasına yalnızca teorik bir mesafeden değil, derin kişisel deneyimlerden süzülerek yaklaşır. Annesinin çocukluk döneminde kaybı ve 21 yaşındaki oğlunun ani ölümü, bu kitabın hem duygusal hem de düşünsel omurgasını oluşturur.

Annesinin Kaybı

Kessler henüz 13 yaşındayken annesini kaybetti. Bu kayıp, onun ölümle ilk yüzleşmesi oldu. Aynı gün bir otelde silahlı saldırıya da tanık olması, ölümün hem bireysel hem toplumsal boyutunu çok erken yaşta deneyimlemesine neden oldu. Bu travmatik başlangıç, onun yaşam boyu ölümle ilgili sorular sormasına ve yas sürecini anlamaya çalışmasına zemin hazırladı.

Oğlunun Erken Ölümü

Yıllar sonra, bir yas uzmanı olarak tanınmasına rağmen, Kessler 21 yaşındaki oğlunun ani ölümüyle sarsıldı. Bu kayıp, onun için sadece bir baba olarak değil, bir insan olarak da en büyük sınavdı. Bilgi ve deneyimle donanmış olmasına rağmen, bu acı karşısında yeniden öğrenmek zorunda kaldı: yasın ne olduğunu, ne olmadığını ve nasıl dönüştürülebileceğini.

“Anlam Bulmak”ta Ölümün İşlenişi

Kessler bu kitapta ölümün kaçınılmazlığını değil, onunla yaşamanın mümkünlüğünü anlatıyor. Yasın beş aşamasına eklediği “anlam bulmak” kavramı, ölümün ardından gelen boşluğu sadece kabullenmekle kalmayıp, onu yaşamın bir parçası haline getirme çabasıdır.

  • Kayıp sonrası yaşam: Ölümle birlikte gelen acının, sevgiyle nasıl yeniden şekillenebileceğini gösteriyor.
  • Anlam arayışı: Kessler, oğlunun ölümünden sonra onun anısını yaşatacak bir yol bulmaya çalıştı. Bu yol, kitabın da temelini oluşturdu.
  • Sevginin sürekliliği: Ölüm sevdayı bitirmez; sevgi, kayıptan sonra bile gelişebilir. Bu fikir, kitabın en umut verici yönlerinden biri.

David Kessler’in bu eseri, ölümle yüzleşmenin sadece bir son değil, aynı zamanda bir başlangıç olabileceğini gösteriyor. Kayıplar karşısında anlam aramak, acıyı dönüştürmek ve sevginin izini sürmek isteyen herkes için derin bir rehber niteliğinde.

Anlam Bulmak, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. David Kessler’in Anlam Bulmak: Yasın Altıncı Aşaması adlı eseri, günümüz dünyasında yas sürecine dair en derin ve dönüştürücü katkılardan birini sunuyor. Özellikle pandemi sonrası dönemde, toplumsal ve bireysel kayıpların arttığı bir çağda, bu kitap sadece bir psikolojik rehber değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi haline geldi.

Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?

  1. Yasın Yeni Bir Aşaması: Anlam
    • Kessler, Elisabeth Kübler-Ross’un tanımladığı beş aşamaya (inkâr, öfke, pazarlık, depresyon, kabullenme) bir altıncı aşama ekliyor: anlam bulmak.
    • Bu, sadece kaybı kabul etmekle kalmayıp, onunla yaşamayı öğrenmek ve kaybı hayatın bir parçası haline getirmek anlamına geliyor.
  2. Kayıpların Ardından Hayata Tutunmak
    • Kitap, bireylerin en yıkıcı kayıplardan sonra bile yeniden yaşama bağlanabilmeleri için bir yol haritası sunuyor.
    • Kessler, kendi oğlunun ani ölümünden sonra bu süreci bizzat deneyimlemiş ve kitabı bu kişisel acının içinden doğurmuş.
  3. Toplumsal Travmalarla Baş Etme Aracı
    • Pandemi, savaşlar, doğal afetler gibi toplumsal olaylar, kolektif yas duygusunu artırdı.
    • Anlam Bulmak, bireylerin bu travmalarla başa çıkarken içsel bir denge kurmalarına yardımcı oluyor.
  4. Psikoterapi ve Ruhsal Sağlıkta Dönüşüm
    • Kitap, terapistler ve danışmanlar için güçlü bir araç. Yas sürecini sadece bir acı dönemi değil, aynı zamanda bir gelişim fırsatı olarak ele alıyor.
    • Anlam arayışı, bireyin yasını dönüştürerek yaşamla yeniden bağ kurmasını sağlıyor.
  5. Sevginin Kalıcılığı Üzerine
    • Kessler, sevginin ölümle sona ermediğini, aksine kayıptan sonra bile gelişebileceğini savunuyor.
    • Bu fikir, günümüz insanının kayıplar karşısında umut ve bağ kurma ihtiyacına doğrudan hitap ediyor.

Bu kitap, sadece yas tutanlar için değil; hayatın anlamını, kayıpların yerini ve sevginin gücünü sorgulayan herkes için bir pusula niteliğinde.

David Kessler: Ölümün Sessizliğinde Anlam Arayan Adam

1959 yılında Rhode Island’da dünyaya gelen David Kessler, hayatın en büyük bilinmezlerinden biri olan ölümle çok erken yaşta tanıştı. Henüz 13 yaşındayken annesini kaybettiği o gün, aynı zamanda New Orleans’taki bir otelde yaşanan toplu silahlı saldırıya da tanıklık etti. Bu iki travmatik olay, onun yaşam boyu sürecek bir arayışın kıvılcımı oldu: Ölümle yüzleşmenin, yasın ve kaybın anlamını çözmek.

Akademik ve Mesleki Yolculuk: Kessler, lisans eğitimini USC’de, yüksek lisansını ise Loyola Marymount Üniversitesi’nde bioetik üzerine tamamladı. Ancak onun gerçek eğitimi, hastane koridorlarında, hospice merkezlerinde ve ölüm döşeğindeki insanların yanında geçti. Modern bir thanatolog olarak, ölümün olduğu her yerde bulunmayı seçti: Auschwitz’ten Kalküta’daki Mother Teresa’nın evine, uçak kazası bölgelerinden polis travma ekiplerine kadar.

Eserleri ve Kübler-Ross ile Ortaklığı: David Kessler’in kalemi, yasın ve ölümün karanlık sularında bir fener gibi parladı. Elisabeth Kübler-Ross ile birlikte yazdığı Life Lessons ve On Grief and Grieving kitapları, yas sürecine dair evrensel bir dil oluşturdu. Kübler-Ross’un ölümünden kısa bir süre önce tamamladıkları son kitap, yasın beş aşamasını anlamlandırırken, Kessler daha sonra bu sürece bir altıncı aşama ekledi: Anlam Bulmak.

Kişisel Kayıplar ve Dönüşüm: Kessler’in en büyük sınavı, kendi oğlunun ani ölümüyle geldi. Bu kayıp, onun teorik bilgisini derin bir içsel deneyime dönüştürdü. Finding Meaning adlı kitabı, sadece bir akademik çalışma değil, bir babanın kalbinden dökülen satırlardı.

Küresel Etki: Kessler’in kurduğu grief.com sitesi, 167 ülkeden milyonlarca insanın yas sürecinde başvurduğu bir kaynak haline geldi. Yas danışmanlığı, palliative care çalışmaları ve halk konuşmalarıyla, ölümün tabu olmaktan çıkması için mücadele etti.

Kessler’in Felsefesi: David Kessler’e göre ölüm, yaşamın sonu değil; anlamın başlangıcıdır. Yas, bir acı değil; sevginin devam eden yankısıdır. Ve kayıp, insanı daha derin bir merhamete ve daha büyük bir farkındalığa götürebilir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin