“Üstat herkesin içinde yaşar. Açlık çeken birisine yiyecek, susayana su verdiğinde, üşüyeni sarıp sarmaladığında sevgini sunduğun Üstattır…”
— Don Miguel Ruiz
Merhaba
- Neyiz biz?
- Başkalarının sevgisine umutsuzca gereksinen varlıklar mı?
Sevgi ustaları olmak için de durmadan uygulamamız gereken sevgidir. İlişki sanatı başlı başına bir ustalık konusudur. Ustalığa erişmenin yegane yolu ise uygulamadır. Bu nedenle ilişki ustalığı eylemden geçer. Bu ustalığın oyun alanı kavramlar ve bilgi edinmek değil, eylemdir, davranışın kendisidir. Kuşkusuz eylem bilgiye ya da en azından insan davranışının doğası üzerine biraz daha fazla farkındalığa sahip olmamız gerekmektedir.
Tıpkı dünyanın dört bir yanındaki toplum ve dinlerin inanılmaz mitolojiler yaratması gibi biz de kendimizinkini yaratıyoruz. Kişisel mitolojimiz kahramanlar ve kötü insanlar, melek ve şeytanlar, krallar ve halklarıyla dolu. Kendimiz için yarattığımız pek çok kişiliği de içine alan bütün bir kalabalık yaratıyoruz. Sonra da belli durumlarda takınacağımız maskeyi kusursuz bir hale getiriyoruz. Rolümüzü sahneleyip oynamanın, olduğumuza inandığımız şeyi canlandırmanın ustaları haline geliyoruz. Başkalarıyla karşılaştığımızda hemen kafamızda ait oldukları sınıflara yerleştiriyor, yaşamlarımızda bir rol veriyoruz onlara. Kim olduklarına inandığımıza göre bir imge yaratıyoruz onlar için. Çevremizdeki her şey ve kişi için aynı şeyi yapıyoruz.
Yaratma gücü sizin elinizde…
Sevgi ustaları olmak için de durmadan uygulamamız gereken sevgidir. İlişki sanatı başlı başına bir ustalık konusudur. Ustalığa erişmenin yegane yolu ise uygulamadır. Bu nedenle ilişki ustalığı eylemden geçer. Bu ustalığın oyun alam kavramlar ve bilgi edinmek değil, eylemdir, davranışın kendisidir. Kuşkusuz eylem için bilgiye ya da en azından insan davranışının doğası üzerine biraz daha fazla farkındalığa sahip olmamız gerekmektedir.
Her birimiz kendimiz için kişisel bir düş kuruyoruz. Ama bizden önceki insanlar büyük bir dış düş yaratmış. Dış Düş ya da Gezegenin Düşü milyonların ortak Düşüdür. Büyük Düş bütün “toplum kurallarını, yasalarını, dinleri, farklı kültür ve varoluş biçimlerini içine alır. Zihnimizde saklı bütün bu bilgi kafamızın içinde aynı anda konuşan bin bir ses gibidir. Toltekler buna mitote adını verir.
Gerçek biz şaf sevgidir; biz Yaşamız. Gerçek bizin Düşle hiçbir ilgisi yoktur. Ancak mitote bizi gerçekte ne olduğumuzu görmekten alıkoyar, Düşe bu açıdan baktığınızda, ne olduğunuzun da ayırdındaysanız insanların davranışı ardındaki anlamsızlığı görürsünüz. Gözünüzde gülünçleşir bu saçmalık. Başkaları için büyük bir dram dan sizin için güldürüye dönüşür. İnsanların önemsiz, gerçek bile olmayan bir şey uğruna acı çektiklerini görürsünüz. Ama şeçeneğinız yoktur. Bu toplumda doğuyor, büyüyor, sürekli saçma bir oyun oynayıp daha da saçma şeylerle savaşarak başkaları gibi olmayı öğreniyoruz.
Herkesin farklı bir duygusal zekaya sahip olduğu bir gezegende konuk olduğunuzu canlandırın. Birbirleriyle ilişki kurma biçimleri her zaman mutluluk, sevgi ve barış dolu. Günün birinde bu gezegende uyandığınızı, duygusal bedeninizdeki yaraların geçmiş olduğunu hayal edin. Kim olduğunuzdan artık korkmuyorsunuz. Başkalarının söyledikleri, yaptıkları ne olursa olsun canınızı yakmaz oluyor, üzerinize alınmıyorsunuz. Kendinizi savunmaya gerek kalmamış. Sevmekten, paylaşmaktan, yüreğinizi açmaktan korkmuyorsunuz artık. Ama tek başınasınız. Duygusal olarak yaralı, korkunun hasta ettiği insanlarla nasıl ilişki kurabilirsiniz?
Her birimiz kendimiz için kişisel bir düş kuruyoruz. Ama bizden önceki insanlar büyük bir dış düş yaratmış. Dış Düş ya da Gezegenin Düşü milyonların ortak Düşüdür. Büyük Düş bütün “toplum kurallarını, yasalarını, dinleri, farklı kültür ve varoluş biçimlerini içine alır. Zihnimizde saklı bütün bu bilgi kafamızın içinde aynı anda konuşan bin bir ses gibidir. Toltekler buna mitote adını verir.
“İnsanlar doğaları gereği son derece duyarlı varlıklardır. Böylesine duygusal olmamızın nedeni her şeyi duygusal beden aracılığıyla algılayışımız. Duygusal beden belli frekansları almak için ayarlanabilen bir radyo gibidir. İnsanın doğal frekansı evcilleştirilmeden önce yaşamın keşfi ve keşfin çıkarılan tadıdır, sevgiye ayarlıdır varlığımız. Çocukken kafamızda soyut bir sevgi tanımı yoktur. Olanca yalınlığıyla sevgiyi yaşarız. Bu bizim oluş biçimimizdir.”
Duygusal bedenin bizi bir şeylerin yanlış yolda olduğuna uyaran bir alarm sistemi gibi çalışma özelliği vardır. Aynı şey fiziksel beden için de geçerlidir. Onun da bizi bedenimizde gerektiği gibi çalışmayan bir şeye karşı bir uyarma yolu vardır. Acı deriz adına. Acı hissettiğimizde bunun nedeni bedenimizde dikkatimizi çevirip iyileştirmemiz gereken bir şey olmasıdır. Duygusal bedenin alarm sistemi de korkudur. Korku hissettiğimizde bunun nedeni bir şeylerin gereği gibi olmamasıdır. Belki de yaşamımızı yitirme tehlikesiyle karşı karşıyayızdır.
Ne kadar direnirsek o kadar çok acı çekeriz. Er geç zorunluluklardan kaçmaya çalışırız. Öte yanda sevgide direnç yoktur. Ne yaparsak istediğimiz içindir. Yaptığımız bir zevk haline gelir; oyundur, eğleniriz.
Sevgide beklenti yoktur. Korku ise beklenti doludur. Korktuğumuzda yapmamız gerektiğini düşündüğümüz şeyleri yaparız, başkalarından da aynı şekilde davranmalarını bekleriz. Bu nedenle korku acı vericidir, sevgiyse sizi İncitmez. Bir şey beklediğimizde, beklentimiz de gerçekleşmediğinde haksızlığa uğradığımızı hisseder, acı duyarız. Beklentilerimizin yerine gelmemesinden ötürü başkalarını suçlarız. Sevdiğimiz zaman beklentimiz yoktur. Bir şeyi istediğimiz için yapar, başkaları istedikleri ya da istemedikleri için aynı şeyi yaptıkları ya da yapmadıklarında bunu üzerimize alınmayız. Beklentimiz olmadığında herhangi bir şeyin gerçekleşmemesinin önemi yoktur. Kendimizi incinmiş hissetmeyiz. Her şeyi olduğu gibi kabul ederiz. Aşık olduğumuzda bizi pek az şeyin yaralayabilmesinin ardındaki neden budur. Sevgilimizden bir şey beklemeyiz, zorunluluklar yoktur yaşamımızda.
Sevgi Acımasızdır, Kimse İçin Üzülmez
Buna karşılık şefkatlidir. Korku acıma doludur, herkes için üzülür. Bir şeyi başaracak kadar güçlü olmadığına inandığınızda, bana saygı duymadığınızda benim için üzülürsünüz. Öte yandan sevgi saygı duyar. Sizi severim, önünüzdeki işi başarabileceğinize güvenirim. Seçimlerinizi yapabilecek kadar güçlü, zeki, iyi olduğunuzu bilirim. Başarısızlığa uğrayacak olursanız size elimi uzatabilir, ayağa kalkmanıza yardım edebilirim. “Başarabilirsin, haydi başla!” diyebilirim. Bu şefkattir. Acıma hissetmekle aynı şey değildir. Şefkat, saygı ve sevgiden doğar, acıma ise saygının yokluğu ve korkudan.
Sevgi Bütünüyle Sorumluluk Sahibidir
Korku sorumluluk almaktan kaçınır ama bu sorumluluk sahibi olmadığı anlamına gelmez. Sorumluluktan kaçınmaya çalışmak düştüğümüz en büyük yanlışlardan biridir, çünkü her eylemin bir sonucu vardır. Düşündüğümüz, yaptığımız her şeyin bir sonucu vardır. Bir seçim yapmayacak olursak bunun doğuracağı bir sonuç ya da tepki olacaktır. Eylemlerimizin sonuçlarını şu ya da bu şekilde deneyimleriz. Bu nedenle istemese bile her insan bütün hareketlerinden sorumludur. Başkaları sizin yanlışlarınızın bedelini ödemek isteyebilir ama bu bedeli zaten ödemek, bu durumda misliyle ödemek durumundasınızdır. Başkaları sizin sorumluluğunuzu üstlenmeye kalkıştığında yaşanan dram daha da büyüyecektir.
Sevgi Her Zaman İncedir
Korkuysa hep kaba. Korkuyla hareket ettiğimizde yaşamımız zorunluluklar, beklentiler, saygısızlık, sorumluluktan kaçınma ve acımayla dolar. Onca korkunun acısını çekerken nasıl iyi olabiliriz ki? Her şey bize kendimizi kurban gibi hissettirir. Öfke, keder, kıskançlık ya da aldatılmışlık duyguları içinde oluruz.
Öfke, yüzüne maske geçirmiş korkudan başka bir şey değildir. Korkudan kaynaklanıp acı yaratan bütün bu duygularla inceliği ancak taklit edebiliriz. Gerçekte ince değildir tavrımız, çünkü kendimizi iyi, mutlu hissetmeyiz. Sevgi yolunu izliyorsanız hiçbir zorunluluk, beklenti yoktur yaşamınızda. Kendiniz ya da eşiniz için üzülmezsiniz. Sizin için her şey olduğu gibi yolundadır, bundan ötürü de yüzünüzden gülümseme eksik olmaz. Kendinizi iyi hissedersiniz ve mutlu olduğunuz için de nazik olursunuz. Sevgi her zaman incedir. İncelik sizi verici kılarak bütün kapıları açar. Sevgi vericidir. Korku bencildir. Korkuda yalnızca ben vardır. Bencillik bütün kapıları kapar.
Sevgi Koşulsuzdur
Korku pek çok koşul koyar. Korku yolunda sizi denetlememe izin vermeniz, bana iyi davranmanız, sizin için belirlediğim imgeye uymanız halinde sizi severim. Nasıl olmanız gerektiğine ilişkin bir imge yaratırım ve hiçbir zaman bu imgenin gereklerini yerine getiremeyecek olduğunuz için sizi yargılamaya, suçlu bulmaya başlarım. Hatta çoğu zaman varlığımız benim için utanç konusu olur, çünkü istediğim gibi olmamışsınızdır. Sizin için yarattığım imgeye uymamanız canımı sıkar,sabrımı taşırırsınız. Nazik rolü oynarım.
Sevgi Yolunda Adalet Vardır
Yanlış yaptığınızda bu hatanızın bedelini ödersiniz. Kendinizi gerçekten seviyorsanız bu yanlışlardan da ders alırsınız. Korku yolunda adalet yoktur.
Her ilişkide ilişkinin iki yarısı vardır. Bir yarısı sizsiniz, diğer yarısı ise oğlunuz, kızınız, babanız, anneniz, dostlarınız, eşiniz. Bu yarılar içinde yalnızca size ait olandan sorumlusunuz, ilişkinin diğer yarısından sorumlu değilsiniz. Ne kadar yakın olduğunuzu, ne kadar çok sevdiğinizi düşünürseniz düşünün karşımızdakinin zihninden geçenlerden sorumlu olmanızın hiçbir yolu yoktur. İlişkideki diğer kişinin ne hissettiğini, neye inandığını, düşüncelerini hiçbir zaman bilemezsiniz. O kişi hakkında hiçbir şey bilmezsiniz. Gerçek budur. Peki ya biz ne yaparız? İlişkinin diğer yarısının sorumluluğunu üstlenmeye kalkışırız. Cehennemdeki ilişkilerin korku, dram ve güç savaşına dayanmasının nedeni de budur.
Giriştiğimiz güç savaşının nedeni saygıdan yoksun oluşumuzdur. Gerçek sevgiden yoksun oluşumuz. Yaşadığımız bencillik, sevgi değil. Bizi mutlu eden küçük dozlardan ibaret yaşadığımız. Saygının yokluğunda herkes kendini diğerinden sorumlu hissettiği için güç savaşları başlar. Sizi kontrol etmem gerekir, çünkü saygı duymuyorumdur. Kendimi sizden sorumlu hissederim, çünkü sizin başınıza gelen ne olursa olsun benim için bir incinme konusudur, acıdan kaçınmak isterim, Sizin sorumluluk almadığınızı gördüğümde “sorumluluk”tan benim anladığımı uygulamanız için her fırsatta bunu başınıza vururum.
Sevgi yolunda aldığınızdan çok verirsiniz. Üstelik kendinizi kuşkusuz bencil insanların sizden yararlanmasına engel olacak kadar çok seversiniz. Öç almaya kalkışmazsınız ama kendinizi açıkça ifade edersiniz. Söylediğiniz şudur: “Benden yararlanmaya kalkışmandan hoşlanmıyorum. Bana saygı göstermemen, kaba davranman hoşuma gitmiyor. Beni diliyle, duygusal, bedensel olarak kötüye kullanacak birisine ihtiyacım yok. Senden daha üstün olduğum için değil, güzel olanı sevdiğim için bana sövüp saymanı duymak istemiyorum. Gülmeyi seviyorum, eğlenmeyi, sevmeyi seviyorum. Bencil olduğum için değil. Yanımda kurban rolü oynayan birini istemiyorum. Bu seni sevmediğim anlamına gelmiyor ama senin düşünün sorumluluğunu ben üstlenemem. Benimle ilişkin Parazitinin çok ağrına gidecek, çünkü biriktirdiğin atıklara göre davranmak istemiyorum.” Bu bencillik değil, öz sevgidir. Bencillik, kontrol ve korku hemen her ilişkinin sonunu getirecektir. Vericilik, özgürlük ve sevgi ilişkilerin en güzelini yaratır; sürüp giden bir aşk ilişkisini.
İlişkide ustalaşmak size bağlıdır. İlk adım, herkesin kendi düşünü düşlediğinin bilincine varmaktır. Bir kez bu bilince ulaştığınızda ilişkinin size ait yarısının sorumluluğunu üstlenebilirsiniz. İlişkinin yalnızca bir yarısından sorumlu olduğunuzu bilirseniz kendinize ait olanı kolaylıkla yerine getirebilirsiniz. Diğer yarıya hükmetmek bize düşmez. Saygı duyuyorsak eşimiz, dostumuz, oğlumuz ya da annemizin kendi yarısının sorumluluğunu taşıdığını biliriz. Diğer yarıya saygı duyarsak ilişkide barış egemen olacaktır.
Bir sonraki adımda sevgi ile korkunun ne olduğunuz bilirseniz düşünüzü diğerlerine nasıl ilettiğinizin ayırdında olursunuz. Duygusal bedeninizi sevgiye göre mi korkuya göre mi ayarlayacağınıza an be an verdiğiniz karar iletişiminizin niteliğini belirler. Bu farkındalığa sahip olarak kendinizi korku yoluna sapmış bulursanız dikkatinizi sevgi yoluna çevirebilirsiniz. Yalnızca olduğunuz yeri görüp dikkatinizi başka bir odak noktasına çevirdiğinizde çevrenizdeki her şey değişir.
“Son olarak, başka kimsenin sizi mutlu edemeyeceğinin, mutluluk kaynağınızın içinizden gelen sevgi olduğunun bilincindeyseniz bu farkındalık Tolteklerdeki en büyük ustalık olan Sevgi Ustalığı haline gelir.”
Sevgi üzerine konuşabilir, binlerce kitap yazabiliriz ama deneyimlenmesi gerektiği için sevgi her birimiz için farklı olacaktır. Sevgi kavramlaştırılamaz. Eylemdir sevgi. Eyleme dökülen sevgi ancak mutluluk yaratabilir. Eyleme dökülen korkuysa acının kaynağıdır.
Ustaca sevmenin yegane yolu sevgiyi eyleme dökmektir. Sevginizi doğrulamanız, açıklamanız gerekmez. Gereken, sevgiyi yaşamaktır. Ustayı yaratan uygulamadır.
Yüreğiniz sevgiyle dolup taşıyor. Sevginiz yalnız size değil bütün dünyaya yetecek kadar bol. Öylesine sevgi dolusunuz ki kimsenin sevgisine ihtiyacınız yok. Sevginizi şart koşmadan paylaşıyorsunuz. Sevgi milyonerisiniz. Birisi kapınızı çalıp “Sana verecek sevgim var. istediğimi yap, senindir” diyor.
Sevgi doluysanız tepkiniz ne olur? Güler, “Teşekkürler ama sevgine ihtiyacım yok. Yüreğimde aynı sevgi, hatta daha büyüğü, iyisi var ve onu da koşulsuzca paylaşıyorum” dersiniz. Ama ya sevgi açlığı çekiyorsanız, yüreğinizde sevgi yoksa ve birisi çıka gelip, “Biraz sevgi ister misin? İstediklerimi yapacak olursan sevgimi alabilirsin” diyecek olursa? Bu sevgi için her şeyi yaparsınız. Hatta öyle yoksullaşırsınız bir parça sevgi için ruhunuzu verirsiniz.
“Sevgi içimizde ama bu sevgiyi göremiyoruz…”
Yoğun bir yabancılaşma alıyor bizi, öz benliğimizden uzaklara sürüklüyor. Kendimizi oynadığımız rollerden ibaret görüyoruz. Özümüz yerine imajımızla bir tutuyoruz kendimizi. Bu da bizi başkalarının onayına bağımlı kılıyor. Sevgiyi dışımızda aramaya başlıyor, birbiri ardına bağımlılık ilişkileri kuruyoruz.
Ustaca Sevmek, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Don Miguel Ruiz’in “Ustaca Sevmek” kitabı, günümüz ilişkilerinde sevgiye dair yanlış algıları sorgulayan ve koşulsuz sevgi kavramını merkeze alan bir eser olarak büyük önem taşıyor. Kitap, insanların sevgiyi dışarıda aramak yerine kendi içlerinde keşfetmeleri gerektiğini vurguluyor.
Günümüzde ilişkiler çoğu zaman bağımlılık, beklenti ve koşullara bağlı sevgi üzerine kurulu. Ruiz, bu durumu “cehennem ilişkileri” olarak tanımlıyor ve insanların sevgiyi bir pazarlık unsuru olarak kullanmalarının, ilişkileri nasıl yıprattığını açıklıyor.
Kitap, özellikle şu konulara ışık tutuyor:
- Özgür sevgi anlayışı: Sevginin bir zorunluluk değil, içsel bir seçim olduğunu anlatıyor.
- İlişkilerde bağımlılıktan kurtulma: Başkalarının sevgisine muhtaç olmadan, kendi içsel değerini bulmanın önemini vurguluyor.
- Gerçek benliği keşfetme: İnsanların kendilerini sosyal rollerle tanımlamak yerine, öz benliklerini fark etmeleri gerektiğini savunuyor.
Ruiz’in yaklaşımı, Toltek bilgeliği ile şekillenmiş ve modern dünyada sağlıklı ilişkiler kurmanın yollarını gösteriyor. Günümüz insanı için, ilişkilerde özgürleşmek ve sevginin gerçek doğasını anlamak adına oldukça değerli bir rehber niteliğinde.
Miguel Ángel Ruiz Macías: Toltek Bilgeliğinin Modern Temsilcisi
Miguel Ángel Ruiz Macías, daha çok bilinen adıyla Don Miguel Ruiz, 27 Ağustos 1952’de Meksika’nın Guadalajara kentinde doğdu. Toltek bilgeliği ve neoshamanistik öğretileriyle tanınan Ruiz, kişisel gelişim ve ruhsal farkındalık alanında önemli eserler kaleme almıştır.
Tıp Eğitiminden Ruhsal Öğretilere:
Ruiz, genç yaşlarında tıp eğitimi alarak cerrah oldu. Ancak hayatını değiştiren bir olay, onun tamamen farklı bir yola yönelmesine neden oldu. 1970’lerde geçirdiği ciddi bir trafik kazası, Ruiz’in bilinçdışı bir deneyim yaşamasına ve fiziksel bedenin ötesinde bir varoluşu sorgulamasına yol açtı. Bu olaydan sonra, annesiyle birlikte kadim Toltek bilgeliğini araştırmaya başladı ve bir şamanın rehberliğinde derin bir ruhsal yolculuğa çıktı.
Toltek Bilgeliği ve Küresel Etkisi:
Ruiz, Toltek öğretilerini modern dünyaya uyarlayarak, insanların kendilerini keşfetmelerine ve içsel özgürlüklerini kazanmalarına yardımcı olmayı amaçladı. 1997’de yayımlanan “Dört Anlaşma” (The Four Agreements) kitabı, New York Times çoksatanlar listesinde uzun yıllar yer aldı ve milyonlarca okuyucuya ulaştı.
Bu kitapta Ruiz, insanların bilinçdışı kalıplardan kurtulmaları için dört temel prensip sunar:
- Sözünü özenle kullan
- Hiçbir şeyi kişisel alma
- Varsayımlardan kaçın
- Elinden gelenin en iyisini yap
Bu öğretiler, Oprah Winfrey ve Peter Coyote gibi isimler tarafından övgüyle karşılandı ve geniş kitlelere ulaştı.
Sağlık Sorunları ve Yeni Dönem:
2002 yılında ciddi bir kalp krizi geçiren Ruiz, uzun süre sağlık sorunlarıyla mücadele etti. Bu süreçte, konuşmalarını ve seminerlerini azaltarak sanat ve yazıya daha fazla yöneldi. Oğlu José Luis Ruiz, babasının öğretilerini devam ettirmek için onunla birlikte çalışmaya başladı.
Mirası ve Etkisi:
Ruiz’in eserleri, 40’tan fazla dile çevrildi ve dünya çapında milyonlarca insanın ruhsal gelişimine katkı sağladı. Toltek bilgeliğini modern dünyaya taşıyan en etkili isimlerden biri olarak kabul edilen Ruiz, insanlara kendi içsel özgürlüklerini bulmaları için rehberlik etmeye devam ediyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın