Kuşaklar çatışmasında, çocuklarla yaşlılar genellikle aynı amaç uğrunda birleşir: birinciler mucizeler yaratır, ikincilerse bu mucizeleri çözümler… 

— Jean Paul Sartre

Merhaba

Jean-Paul Charles Aymard Sartre, Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl’a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.

1939 yılında  II. Dünya Savaşı başlayınca Fransız ordusuna meteorolog  olarak hizmet vermeye başladı. 1940 yılında Almanlar tarafından yakalanıp 9 aylığına hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı şekilde, Varlık ve Hiçlik  adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı (1943).

1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve “Les Temps Modernes” adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği’ni desteklemiş, Fransa’nın Cezayir’e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir.

Sözcükler, birçoklarınca Jean-Jacques Rousseau’nun ünlü İtiraflar’ıyla kıyaslanmıştır. Sartre’ın 59 yaşında kaleme aldığı ve alışılmış özyaşamöykülerinden apayrı bir nitelik taşıyan bu kitap, bir yazarın kendi çocukluk çağını görülmemiş bir cesaretle yorumlaması açısından bir başyapıttır. Şaşı ve ufak tefek olduğu için yaşıtlarınca dışlanan küçük Sartre’ın “sözcükler”e sığınması ve kendisini dışlayan dünyayı düşlerinde yeniden yaratmaya çalışması, edebiyat ve felsefeyle yaşamı boyunca sürecek aşk ilişkisinin derinliklerdeki ipuçlarını bağrında taşır. Aslında Sartre, Sözcükler’de, çocukluk anılarından yola çıkarak edebiyatın ve dilin insan yaşantısındaki yararını keşfeder ve değerlendirir.

  • Dünya iyi kurulduğuna göre , bundan daha basit ne olabilir?

Güzelsin diyorlar bana ve ben de buna inanıyorum. Bir süreden beri , sağ gözümde beni tek gözlü ve şaşı kılacak bir leke taşımaktayım, ama henüz bir şey belli değil. Annemin renkli kalemlerle rötüş ettiği yüzlerce fotoğrafım çekilmekte. Bunlardan geriye kalmış olan birinde pembe, sarışın, kıvır kıvır saçlıyım, yanaklarım yuvarlacık ve bakışlarımda , yerleşik düzene karşı nazik bir saygı var; ağız ikiyüzlü bir büyüklenme ile şişkin : değerimi biliyorum.

Gerçek çocukların ağzından çıkar. Daha doğaya pek yakın olan çocuklar , rüzgarın ve denizin yeğenleridir: anlamasını bilenlere, onların mırıl mırıl sözleri geniş ve derin dersler verir.

Okumanın” ve “yazmanın” yeniden gündeme geldiği bugünlerde, yirmi yıl önceki okurlar gibi, günümüzün okurlarının da Sözcükler’i büyük tatlar alarak okuyacaklarına inanıyorum.

Sözcükler, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Jean-Paul Sartre’ın Sözcükler adlı eseri, yalnızca bir otobiyografi değil, aynı zamanda edebiyatın ve dilin insan yaşamındaki rolünü sorgulayan felsefi bir metindir. Sartre, çocukluk anılarından yola çıkarak, edebiyatın bireyin kimlik inşasında nasıl bir yer tuttuğunu ve yazının özgürleşme aracı olarak nasıl işlev gördüğünü anlatır.

Günümüzde Sözcükler, bireyin kendini ifade etme biçimlerini ve edebiyatın toplumsal dönüşümdeki gücünü anlamak açısından hâlâ büyük bir öneme sahiptir. Sartre’ın edebiyatı bir kaçış değil, bir mücadele alanı olarak görmesi, özellikle çağdaş düşünce ve sanat dünyasında yankı bulmaya devam ediyor.

JJean-Paul Charles Aymard Sartre Hayatı ve Kariyeri

Jean-Paul Sartre (1905–1980), 20. yüzyılın en etkili filozoflarından, edebiyatçılarından ve aydın figürlerinden biridir. 21 Haziran 1905’te Fransa’nın Paris kentinde doğmuştur. Babasını küçük yaşta kaybeden Sartre, annesi ve büyükbabası tarafından yetiştirilmiş, erken yaşlardan itibaren kitaplarla iç içe bir hayat sürmüştür.

Sartre, École Normale Supérieure’de felsefe eğitimi almış ve burada dönemin önemli düşünürlerinden biri olan Simone de Beauvoir ile tanışmıştır. Bu ilişki, hem entelektüel hem de kişisel düzeyde ömür boyu sürecektir. 1939’da II. Dünya Savaşı’na katılmış, bir süre Almanlar tarafından esir alınmış, sonra serbest bırakılmıştır.

1940’lar ve 1950’ler boyunca Sartre, hem felsefi hem de edebi eserleriyle büyük ün kazanmıştır. En önemli felsefi yapıtı olan Varlık ve Hiçlik (L’Être et le Néant) (1943), bireyin özgürlüğü, sorumluluğu ve varoluşsal kaygılarını derinlemesine işler. Bulantı (La Nausée)Duvar (Le Mur) ve Sinekler (Les Mouches) gibi roman ve tiyatro eserleriyle de varoluşçuluğu edebi biçimde işler.

1945’te yayımlanan Edebiyat Nedir? adlı eseri, edebiyatın toplumsal işlevini sorgulayan önemli bir yapıt olarak öne çıkar. Sartre, yazarlığı yalnızca bireysel bir ifade biçimi değil, aynı zamanda bir toplumsal sorumluluk olarak görür.

Sartre, politikaya ve toplumsal meselelere karşı da son derece duyarlı bir entelektüeldi. Marksizm ile varoluşçuluğu birleştirmeye çalışmış, sömürgecilik karşıtı duruşlarıyla öne çıkmıştır. 1964’te kendisine verilen Nobel Edebiyat Ödülü’nü “bir yazarın kurumsallaştırılamayacağı” gerekçesiyle reddetmiştir.

15 Nisan 1980’de Paris’te hayatını kaybeden Sartre, arkasında derin felsefi sistemler, etkileyici edebi yapıtlar ve özgürlük üzerine kurulu bir yaşam felsefesi bırakmıştır. Simone de Beauvoir ile birlikte Montparnasse Mezarlığı’na defnedilmiştir.ean-Paul Charles Aymard Sartre

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgi’yle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin