Kitap okumaktan daha iyi bir şey olamaz. İnsan kitap dışında her şeyden bıkıyor…
-Jane Austen
Merhaba
Bu söz Jane Austen’ın yazdığı bir karakterin Elizabeth ağzından dökülüyor…
- Kitapların sarsılmaz değeri: Dünya değişse de, insanların hayal gücüne, empati yeteneğine, ruhuna dokunan şey hâlâ kitaplar.
- Gerçek tatminin kaynağı: İnsan gündelik hayatın karmaşasından, dedikodudan, sıkıcılıktan sıkılabilir ama kitaplar farklı dünyalara kapı açar.
- Zihinsel özgürlük: Austen’ın yaşadığı dönemde özellikle kadınların kitaplarla kurduğu ilişki, zihinsel özgürlüklerini temsil ediyordu.
“Aşk ve Gurur” (or orijinal adıyla Pride and Prejudice), Jane Austen tarafından 1813 yılında yayımlanmış klasik bir İngiliz romanıdır. Roman, özellikle zekice yazılmış diyalogları, karakter gelişimi ve sınıf, evlilik, para gibi temalarıyla edebi dünyada çok önemli bir yer edinmiştir.
Roman, 19. yüzyıl İngiltere’sinde, Bennet ailesinin beş kızından biri olan Elizabeth Bennet ile zengin ve gururlu beyefendi Fitzwilliam Darcy arasındaki aşk hikâyesini anlatır.
Elizabeth, zeki, bağımsız ruhlu ve güçlü bir karaktere sahip genç bir kadındır. Mr. Darcy ise ilk başta kibirli ve mesafeli biri gibi görünür. Ancak zamanla aralarındaki önyargılar ve yanlış anlamalar çözülür; gurur ve önyargı yerini anlayış ve aşka bırakır.
- Toplumsal Sınıf ve Evlilik: Austen, dönemin kadınlarının evlilikle sosyal güvence sağlama zorunluluğunu işler.
- Gurur ve Önyargı: Ana karakterler, birbirlerine karşı taşıdıkları önyargıların ve kişisel gururlarının üstesinden gelmeyi öğrenir.
- Kadının Rolü: Elizabeth karakteri, bağımsız düşüncesiyle dönemin geleneksel kadın algısına meydan okur.
Elizabeth ve Darcy’nin hikayesi günümüzde de geçerli dersler sunuyor mu? Elizabeth ve Darcy’nin hikayesi günümüzde bile oldukça geçerli dersler barındırıyor. Jane Austen’ın 200 yıl önce yazdığı bu hikâyenin hâlâ ilham verici ve düşündürücü olmasının nedeni de bu aslında — insan doğasına, ilişkilerimize ve toplumun baskılarına dair söyledikleri evrensel.
Elizabeth, Darcy’i ilk izlenimlerine göre yargılıyor. Darcy de Elizabeth’i sosyal statüsüne göre küçümsüyor. Her ikisi de zamanla bu önyargıların ne kadar yüzeysel ve yanlış olduğunu fark ediyor.
Darcy’nin gururu, duygularını ifade etmesini ve Elizabeth’e yaklaşmasını zorlaştırıyor. Elizabeth’in gururu ise Darcy’nin pişmanlıklarını hemen kabul etmesini engelliyor.
Elizabeth kendine güvenen, zeki ve kendi değerini bilen bir kadın. Ama kibirli değil. Darcy ise zekâsı ve statüsüyle öne çıkıyor ama başta kibirli davranıyor. Farkı ayırmak çok önemli.
Darcy ve Elizabeth arasında gerçek bir bağ kurulabilmesi için açık ve dürüst iletişim gerekiyor. O mektuplar… her şey orada çözülmeye başlıyor!
Günümüzde “Aşk ve Gurur”un Önemi
Kadınların toplumsal konumu hâlâ tartışılıyor: Jane Austen, 19. yüzyılda kadının neredeyse sadece evlilikle var olabildiği bir dünyayı anlatıyor. Bugün kadınlar çok daha özgür elbette, ama hâlâ toplumsal beklentiler, evlilik baskısı, kariyer-özel hayat dengesi gibi meseleler sürüyor. Elizabeth Bennet gibi güçlü, zeki kadın karakterler hâlâ ilham verici.
İlk izlenimlerin aldatıcılığı: Romanın İngilizce adı Pride and Prejudice aslında bu temaya doğrudan gönderme yapar: “Gurur ve Önyargı”. İnsanların birbirlerini ilk bakışta nasıl yanlış anlayabileceğini gösteriyor. Bugünün hızlı yargılara varılan dijital çağında bu tema daha bile güncel.
Bireysellik ve karakter gelişimi: Elizabeth ve Darcy’nin kişisel yolculukları çok insani: Önce önyargılar, sonra farkındalık, sonra değişim. Bu, bugünün “kişisel gelişim” kültüründe bile yankı bulur.
Aşkın tanımı: Romanda aşk, yalnızca romantik bir his değil; karakter, saygı, anlayış ve zamanla oluşan bir bağ olarak sunuluyor. Modern ilişkilerde hâlâ aradığımız şey tam da bu değil mi?
Jane Austen eserlerinin bugüne ulaşabilmesinin nedeni, onun zekâsı, ince ironisi, toplumsal gözlemleri ve eşsiz anlatım tarzında saklı. Austen, karakterlerinin evlilik, miras, servet, statü gibi konularla kurduğu ilişkiler üzerinden 18-19. yüzyıl İngiltere’sinin sosyal yapısını eleştirir. Örneğin Aşk ve Gurur’da kadınların miras alamaması, evlenmeden hayatta kalamaması gibi gerçeklikler alttan alta eleştirilir.
Austen, kadın karakterlerine düşünen, gözlemleyen, sorgulayan bir iç dünya verir. O dönemde bu oldukça radikaldi. Kadınların sadece “evlenmek isteyen güzel varlıklar” değil, aynı zamanda ahlaki, zihinsel ve duygusal gelişim gösteren bireyler olduğunu gösterir.
Eserlerinde aşk, yalnızca tutku değil; karşılıklı saygı, entelektüel uyum ve karakter gelişimiyle örülür. Bu yüzden Darcy ve Elizabeth aşkı, hâlâ pek çok okuyucu için “olması gereken ilişki” örneğidir.
Austen’ın en güçlü silahlarından biri budur. Toplumu, karakterleri hatta bazen okuru bile alaycı ama zarif bir dille eleştirir. Bu yüzden onun eserlerini sadece aşk romanı gibi değil, toplumsal hiciv olarak da okuyabiliriz.
Neden Hâlâ Okunuyor? Çünkü kadınlar hâlâ kendi seslerini arıyor. Austen’ın kahramanları hâlâ yol gösterici, cesaret verici. Çünkü insan hâlâ insan. Aşk, gurur, önyargı, sınıf farkı, evlilik, yalnızlık, değişim… Bugün hâlâ geçerli duygular, hâlâ tanıdık çatışmalar. Çünkü mizah zaman aşımına uğramıyor. Austen’ın hicivleri, bugünün “pasif agresif” dünyasına çok yakışıyor.
Aşk ve Gurur, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. 2013 yılında yayımlanışının 200. yıldönümü özel etkinliklerle kutlanan “Aşk ve Gurur” (Pride and Prejudice) romanı ortalama her on yılda bir ya bir sinema filmi ya da televizyon filmi veya dizisi haline getirilmiştir.] 1938, 1952, 1967, 1980 ve 1995 yıllarında yapılan dizilerle birlikte televizyona uyarlanmıştır. İki kez sinema filmi çekilmiştir. Kendi dillerinde isimleri Pride and Prejudice olan bu filmler Türkiye’de Gurur ve Önyargı ve Aşk ve Gurur isimleri ile bilinmektedir. İlk filmi Robert Z. Leonard’ın yönetmiş ve başrollerinde Laurence Olivier ile Greer Garson yer almıştır. 2005 yılında çevrilen ikinci filmi ise Joe Wright yönetmiş, Keira Knightley, Matthew Macfadyen, Brenda Blethyn, Donald Sutherland, Tom Hollander, Rosamund Pike, Jena Malone, Judi Dench yer almıştır. Keira Knightley bu filmdeki performansı ile Oscar ve Altın Küre’ye aday gösterilmiştir. 1995 yılında BBC için, Colin Firth ve Jennifer Ehle başrollerinde 6 bölümlük bir dizisi yapılmıştır. En çok övgü alan ve beğenilen formatı da bu dizidir.
Jane Austen (16 Aralık 1775 – 18 Temmuz 1817) 19. yüzyılda yaşamış İngiliz roman yazarı. Steventon, Hampshire’da 1775’te doğan Jane Austen; 1783’te Oxford’da bir akrabası sayesinde okumuş; eğitimine Southampton’da devam etmiş; en sonunda da kadınlar için bir okul olan Reading, Berkshire’da Abbey okulunda okumuştur. Roman yazmaya 1789’da başlar, 1802’de kendi tanımıyla büyük ve garip biri tarafından (Mr. Wisley) evlenme teklifi alsa da kabul etmez. İkilinin yaşadığı ilişki Aşkın Kitabı (Becoming Jane) adlı filmde işlenmiştir. Babasının 1805’te ölmesinden sonra Southampton’a taşınır. 1809’da Chawton’a zengin kardeşinin yanına taşınır ve günümüzde bu ev bir müze ve turistler için popüler bir yer haline gelir.
Jane Austen, dünyanın en ünlü yazarlarından biridir. Yaşadığı döneme ilişkin tasvirleri ve kahramanlarının karakterleri romanlarının klasikler arasında yer almasını sağlamıştır. Jane Austen bir köy papazının yedinci çocuğuydu. Babası tarafından eğitilmişti. O dönemdeki kadınlardan daha iyi bir eğitim aldığı için şanslıydı. Ebeveyni, çocukların hayal gücüne dayalı oyunlarını cesaretlendirdi. Papaz evinin ahırını, yaz tatillerinde ailelerin oyunlar sahneye koyabileceği küçük bir tiyatroya çevirdiler. Austen, 12 yaşına geldiğinde kendi hikâyelerini yazıyordu; fakat ilk romanının yayımlanması için yaklaşık 25 yıl daha geçmesi gerekecekti. Austen’in romanları, günümüzde oldukça popülerdir. İnsanların zaaflarını esprili bir anlayış ve zarif bir mizahla eserlerinde işlemiştir. Romanlarının başkahramanlarının hepsi kadındır ve romanlarının hepsi de mutlu bir evlilikle sona ermiştir. İlk olarak Sağduyu ve Duyarlılık (1811) adlı kitabı basıldı. Bunu Gurur ve Önyargı (1813), Mansfield Parkı (1814) ve Emma (1816) takip etmiştir. Northanger Manastırı ve İkna romanlarının her ikisi de Austen’in ölümünden sonra 1818’de basılmıştır. Bütün bu romanlar anonim olarak yayımlanmıştır.
Austen, hiç evlilik yapmamış, bunun yerine romanlarının birçok bölümünün geçtiği Bath dahil birkaç yerde ailesiyle birlikte yaşamıştır. Mayıs 1817’de aile, Austen’in hastalığına çare aramak için Winchester’e taşınmışlardır fakat 18 Haziran 1817’de meme kanserinden ölmüştür; öldüğünde henüz 41 yaşındaydı. Winchester Katedrali’ne gömülmüştür.
Austen biraz daha yaşasaydı, belki aşk romanlarının kraliçesi değil, kadın insanının ilk gerçek seslerinden biri olarak çok daha büyük yankı uyandırırdı. Ama belki de onun bize anlattığı en kıymetli şey, kısa bir ömre sığan derinliktir:
Yaşayabildiğim kadar yaşadım, ama gördüğüm kadarını da unutmadan anlattım…
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın