
Burada Drunvalo Melchizedek, Yaşam Çiçeği çalışma grubunu yazı ve grafiklerle sunarak nasıl bu duruma geldiğimizi, dünyanın neden şu anki durumunda olduğunu ve tüm gerçek güzelliğiyle farkındalığın yeşermesine yol açan süptil enerjilerin ardındaki sırlara ışık tutmaktadır.
“Epifiz bezin içinde – bu küçülmüş boyutunda bile – tüm kutsal geometri ve tam olarak Gerçeğin nasıl yaratıldığı ile ilgili anlayış gizlidir. Hepsi orada, her bir insanın içindedir. Ancak bu anlayış, düşüş sırasında hafızamızı kaybettiğimiz için bize şu anda açık değildir, ve hafızamız olmadığı için de farklı bir biçimde solunmaya başlamışızdır. Pranayı epifiz bezden alarak, merkezi Tüpün içinde aşağı, yukarı dolaştırmak yerine, solumak için, ağız ve burnunuzu kullanmaya başlamışızdır. Bu durum, prananın epifiz salgı bezine dokunmadan geçmesine neden olmuş ve böylece de her şeyi tamamen farklı bir şekilde görmemize, tek Gerçeği başka türlü yorumlamamıza (iyi ve kötü ya da karşıtlık bilinci) yol açmıştır. Karşıtık bilincin sonucu da, kendimizin bir bedeninin içinde olup dışarıya baktığımız ve böylece ‘dışarılarda’ olup bitenden kopuk olduğumuzu düşünmemiz olmuştur. Bu tamamen bir illüzyondur. Gerçekmiş gibi gelir, ancak bu algının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Sadece, bu düşmüş halimize gerçeği algılayış biçimimizdir. “
— Drunvalo Melchizedek
Merhaba
Sadece tek bir Ruh.
Sümerlerin varoluşundan çok önce, Mısır Sakra’yı inşa etmeden, Endülüs Ovası bile gelişmeye başlamadan önce, Ruh insanların bedenlerinde, yüksek kültürlerde dans ederek yaşamış. Bizler, kendimizi tanıdığımızdan çok daha fazlasıyız. Biz unutmuşuz.
Yaşam Çiçeği, daha önceleri ve şimdi, tüm yaşam formları tarafından hep biliniyordu. Bütün hayatlarda, bir tek burada değil, her yerde, yaradılışın şablonu olduğu biliniyordu içe doğru ve dışa doğru. Ruh bizleri bu imajda yarattı. Bunun doğru olduğunu biliyorsunuz; bu bedeninizde yazılı, bütün bedenlerinizde.
Uzun zaman önce bizler çok yüksek bir bilinç seviyesinden düştük, ve hafızalardaki hatıralar henüz ortaya çıkmaya başlıyor. Burada, Dünya üstündeki yeni/eski bilinç seviyemiz, bizi sonsuza kadar değiştirecek ve bizleri gerçekte tek bir Ruh olduğunun farkındalığına geri getirecektir.
Drunvalo Melchizedek şöyle yazıyor:
“Okumak üzere olduklarınız benim bu gerçekliğe doğru olan yaşam yolculuğumdur; Büyük Ruh ile ilgili şeyleri nasıl öğrendiğim ve hepimizin bütün yaşam boyunca her yerde olan ilişkilerimiz hakkındadır. Büyük Ruh’u herkesin gözünün içinde görüyorum, ve biliyorum ki o sizlerin de içinde. Sizlerle paylaşacak olduğum tüm bilgileri zaten, varlığınızın derinliklerinde, içinizde barındırmaktasınız. İlk okuduğunuzda, daha önce hiç duymamışsınız gibi gelebilir, ama öyle değildir. Bu kadim bir bilgidir. İçinizin derinliklerinde olan şeyleri hatırlayabilirsiniz, ve benim dileğim, bu kitabın bütün bunları tetiklemesi; kim olduğunuzu, neden buraya geldiğinizi ve burada, Dünyada olmanızın amacının ne olduğunu anlamanızdır.
Atalantis’in Düşüşü Gerçekliğimizi Nasıl Etkiledi
3.000 yıldan biraz daha önce, gezegenimizin tarihinde son derece çarpıcı bir olay meydana geldi. Bu olayı tüm detayları ile inceleyeceğiz, çünkü bu olay, günlük hayatımızı her yönüyle etkilemeye devam etmektedir. Günlük yaşantımızda deneyimlediğimiz her şey, kullandığımız belirli teknolojiler, patlayan savaşlar, tükettiğimiz gıdalar da dahil olmak üzere, ve hatta hayatlarımızı algılayış biçimlerimiz, Atlantis döneminin sonlarına doğru gerçekleşen bir dizi olayın doğrudan sonucudur. Bu olayların sonuçları, yaşam biçimimizi ve gerçeği algılayışımızı tamamen değiştirmiştir.
Her şey birbiriyle bağlantılıdır! Sadece tek bir Gerçek ve sadece tek bir Tanrı olmakla beraber bu tek Gerçeğin bir çok algılanış şekli vardır. Hatta, Gerçeğin sonsuz sayıda yorumu vardır. Bir çok insanın üzerinde hemfikir olduğu belirli Gerçeklikler vardır, ve bu gerçekliklere bilinç seviyeleri denir. Bütün bu konulara girme nedenimiz, çok fazla sayıdaki varlığın üzerine odaklandığı belirli gerçeklikler bulunması; ve buna sizin ve benim yaşamakta olduğumuz deneyimlerin de dahil olmasıdır.
Bir zamanlar bizler Dünyada, şu anda hayal bile edemeyeceğimiz bir farkındalık düzeyinde var olmaktaydık. O zamanlar nerelerde olduğumuzu şimdi hayal edebilme kapasitemiz bile sınırlıdır, çünkü şu andaki olduğumuzla, bir zamanlar olduğumuz arasında benzerlik kurmak hemen hemen imkansızdır. 16.000-13.000 yıl önce meydana gelen bir dizi olay neticesinde, insanlık son derece yüksek bir yerden, bir çok boyut ve sür tonlardan geçerek, giderek artan bir yoğunlukla, şimdi bizlerin Dünya gezegeninde üçüncü boyut dediği bu yere düştü; modern dünya.
Bizler düşerken ve bu gerçekten bir düşüştü — bilinç boyutları arasından aşağı doğru inen ve kontrol edilemeyen bir bilinç spirali içindeydik. Uzaydan aşağı düşer gibi, tamamen kontrolsüzdük. Buraya, üçüncü boyuta vardığımızda, hem fizyolojik hem de Gerçekliğin içindeki davranışımızla ilgili belli değişiklikler meydana geldi . En önemli değişim, pranayı solumamızla ilgiliydi. Prana, evrenin yaşam gücü enerjisine Hindu’ların verdiği isimdir. Prana, hayatta kalabilmemiz için hava, su, gıda ya da herhangi bir başka maddeden daha önemlidir ve bu enerjiyi bedenlerimize nasıl aldığımız, Gerçeği algılayışımızı radikal bir biçimde etkiler.
Atlantis dönemi ve daha önceki çağlarda, pranayı soluma şeklimiz, bedenrilerimizi çevreleyen elektromanyetik alanlar ile doğrudan bağlantılı idi. Alanlarımızdaki tüm enerji formları geometriktir, biz bunlardan yıldız tetrahedron olanı ile çalışacağız. Yıldız tetrahedron, iç içe geçmiş iki tetrahedrondan oluşur. Bu forma bir diğer bakış açısı ise, onu üç boyutlu Davut Yıldızı olarak görmektir.
Yukarı bakan tetrahedronun üst ucu, başın bir karış üzerinde, aşağı bakan tetrahedronun alt ucu ise, ayakların bir karış altındadır. Üst ve alt uçların arasında, bedenin temel enerji merkezlerinden, yani çakralardan geçen bir tüp vardır. Bu tüpün genişliği, kendi bedeniniz için, baş parmağınızla orta parmağınızı birleştirdiğinizde meydana gelen dairenin çapı kadardır. Flüoresan cam ampullere benzer, yalnız, yıldız tetrahedronun alt ve üst uçları ile birleştiği yerde kristalimsi bir yapı halini alır.
Atlantis’in düşüşünden önce, bizler pranayı bu tüpün içinde aynı anda hem aşağı, hem yukarı hareket ettirirdik, ve bu iki prana akımı çakraların birinde birleşirdi. Prana’nın tam olarak nerede ve nasıl buluştuğu bu kadim bilimin önemli bir konusu olmuştur ve günümüzde de bu konuda araştırmalar devam etmektedir.
İnsan bedenindeki bir diğer temel nokta, başın hemen hemen ortasında yer alan ve bilinçlilikte çok önemli bir faktör olan epifiz salgı bezidir. Bu bez, onu nasıl kullanacağımızı unuttuğumuz için, orijinal boyutu olan pinpon topu boyutundan, şimdiki boyutu olan kurumuş bezelye boyutuna inmiştir. Kullanmadığımız melekemizi kaybederiz.
Pranik enerji, epifiz salgı bezinin merkezinden akardı. Bu bez, Light, the Medicine of the Future kitabının yazarı Jacob Liberman’a göre, bir göze benzer, ve bazı bakımlardan gerçekten de bir gözdür. Yuvarlaktır ve bir tarafı açıktır ve bu açıklığın içinde ışığın odaklanmasına yarayan bir mercek vardır. İçi boştur ve içinde renk alıcıları vardır. Öncelikli görüş alanı — ki bu daha bilimsel olarak ispat edilmemiştir — yukarı, göklere doğrudur. Tıpkı gözlerimizin baktıkları yönden 90 derece yanlara doğru görebildikleri gibi, epifiz bez de belirlenmiş pozisyonundan 90 derece yanlara ‘bakabilir’. Tıpkı gözlerimizle başımızın arkasından bakamadığımız gibi, epifiz bez de yere, Dünyaya doğru bakamaz.
Epifiz bezin içinde — bu küçülmüş boyutunda bile — tüm kutsal geometri ve tam olarak Gerçeğin nasıl yaratıldığı ile ilgili anlayış gizlidir. Hepsi orada, her bir insanın içindedir. Ancak bu anlayış, düşüş sırasında hafızamızı kaybettiğimiz için bize şu anda açık değildir, ve hafızamız olmadığı için de farklı bir biçimde solumaya başlamışızdır. Pranayı epifiz bezden alarak, merkezi tüpün içinde aşağı, yukarı dolaştırmak yerine, solumak için, ağız ve burnumuzu kullanmaya başlamışızdır. Bu durum, prananın epifiz salgı bezine dokunmadan geçmesine neden olmuş ve böylece de her şeyi tamamen farklı bir şekilde görmemize, tek Gerçeği başka türlü yorumlamamıza (iyi ve kötü ya da karşıtlık bilinci) yol açmıştır. Karşıtlık bilincinin sonucu da, kendimizin bir bedenin içinde olup dışarıya baktığımız ve böylece ‘dışarılarda’ olup bitenden kopuk olduğumuzu düşünmemiz olmuştur. Bu tamamen bir illüzyondur. Gerçekmiş gibi gelir, ancak bu algının gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Sadece, bu düşmüş halimizde gerçeği algılayış biçimimizdir.
Örneğin, olmakta olanın, Tanrı yaradılışı kontrol ettiği için, yanlış tarafı yoktur. Ancak, bir diğer bakış açısından, karşıtlık bakış açısından gezegene ve gelişimine bakarsak, buraya düşmüş olmamalıydık. Normal bir evrim eğrisine göre, burada olmamalıydık. Olmaması gereken bir bizlerin başına geldi. Mutasyona uğradık — kromozom kırılmasına maruz kaldık diyebiliriz. Dünya gezegeni son 13.000 yıldır kırmızı alarmda, değişik bilinç seviyelerinden varlıklar hep beraber bizleri tekrar eski yolumuza (DNA) nasıl koyacaklarını bulmak üzere çalışıyorlar.
Bilinçlilikten bu “hatalı” düşüşünün etkisi; ve bunu takip eden bizleri, tekrar yola sokma çabaları, gerçekten iyi hiç beklenmedik ve şaşırtıcı sonuçlar doğurdu. Evrenin her tarafından gelerek bizlere bu sorunumuzda yardımcı olmaya çalışan varlıklar — kimi kanunen yetkili, kimi ise izinsiz — bir deneyi başlattılar. Hiçbir yerde, hiç kimsenin — en eski tarihimize ait kültürden gelen bir kişi hariç gerçekleşebileceğini hayal bile etmediği belirli bir senaryo ile neticelenen bir deney gündeme geldi.
Yaşam çiçeği, iç içe geçmiş eşit alana sahip çok sayıda çember ve dışında bir büyük çemberden oluşan geometrik şekle verilen isimdir. Her bir çemberin merkezi, çevresindeki altı çemberin çevrelerinin kesiştiği yerdedir. Drunvalo Melchizedek bu sembolün evrenin ve yaşamın sırlarını barındırdığını iddia etmektedir. Yaşam Çiçeğine bazı ezoterik kaynaklar “Atlantis’in Sırrı” bazıları da “Gizemli Lotus” adını vermekteler… Bazı, Ezoterik kaynaklarda Gizemli Lotus, Gizemle Geometri ile özdeş tutulur.
Mayalara göre bizim fiziksel bedenlerimiz de piramittir ve içinde Tanrının gücü vardır. Şimdilik bu gücü aktive etmeyi ve bu güce uygun bir yaşam sürmeyi beceremediğimiz için tüm işlerimiz ters gitmekte ve zorluklardan yani karmadan kurtulamamaktayız.
Bu ezoterik bilgiye göre 13 ve 20 sayılarının gücü bizim içimizdeki Tanrının gücünü uyandırıyor.
Bedenimizde 13 ana eklem mevcuttur: Ayak bileklerimiz, dizlerimiz, kalça eklemlerimiz, dirseklerimiz, el bileklerimiz, omuz eklemlerimiz ve boynumuz. 20 tane parmağımız vardır. Döllenme esnasında daire olan yumurtayı döllemek için yumurtanın etrafında muhakkak 13 sperm olması gerektiği tesbit edilmiştir. Eğer 20 parmağımızla 13 eklem hareketini toplarsak bu 33 eder ki bu bizim ışık bedenimizin sayısal ifadesidir. Omiriliğimiz 33 parçadan oluşur.13 sayısının tam merkezi 7 dir ve bu bizim 7 çakramızın işaretidir.
Bedenimizin sol tarafını kontrol eden sağ beyin, dişi unsurumuzdur aslında gerçekten ne dişi ne de erkektir. Burası pşişik ve duygusal tarafınızın yer aldığı bölümdür. Bu unsur, sadece tek bir Tanrının olduğunu ve sadece Birliğin olduğunu ‘bilir’. Açıklayamasa da, gerçeği bilir. Böylece, dişi unsurun pek de fazla bir sorunu yoktur. Sorun, beynin sol tarafındadır – dişi tarafın aynı görüntüsü – mantıklı unsuru öne çıkarır (daha dominant). Dişi taraf ise mantıklı unsuru geriye atar (daha az dominant). Sol beyin Gerçekliğe baktığı zaman Birliği deneyimlemez, tek görebildiği ayrım ve bölmedir. Bu nedenle erkek yanımız, burada, dünyada zor zamanlar geçirmektedir.

Tüm fiziksel formun en önemli geometrik yaratıcısı Kutsal Yaşam Çiçeği deseni, bu kitapta, ünlü Yaşam Çiçeği Çalışma Gruplarının ikici yarısı olarak daha derinlemesine incelenmektedir. İnsan bedeninin orantıları, insan bilincinin ayrıntıları, yıldızların boyut ve uzaklıkları, gezegenler ve aylar, hatta insanlığın yaradılışı bu güzel ve ilahi desende kaynaklarını yansıtmak üzere gösterilmektedir.
“Evrendeki yaşam hayal edebileceğimiz her şeyin ötesindedir ve bizler henüz, sonu ve başlangıcı içinde taşıyan bir tohumuz. “
—Drunvalo Melchizedek
İnsan Bilincinin Daire ve Kareleri
Biz bu yeni sisteme, insan bilincinin daire ve kareleri diyoruz. Bu, Çinlilerin kareyi yuvarlama ve yuvarlağı kareleştirme dedikleri şeydir.
Thoth’a göre, evrendeki tüm bilinç seviyeleri, kutsal geometrinin basit bir görüntüsü ile bütünleşmektedir. Bu, bilincin anahtarı olduğu gibi, zaman, uzay ve boyutun da anahtarıdır. Thoth, duygu ve düşüncelerin bile kutsal geometriye dayalı olduğunu söylemiştir.
Her bilinç seviyesinde, o bilinç seviyesinin tek Gerçeği nasıl yorumladığını tanımlayan onunla ilişkili bir kutsal geometri vardır. Her seviye, ruhun tek Gerçeği, onun içinden bakarak gördüğü geometrik bir görüntü ya da mercektir ve sonuç eşsiz bir deneyimdir. Evrenin ruhsal hiyerarşisi bile, doğayı kopyalayan geometrik bir yapıdadır.
Thoth’a göre, Sfenks’in altında, her biri birbirinin içinde olan dokuz kristal küre vardır. Arkeologlar ve fizikçiler uzun zamandır bu kristal küreleri aramaktalar; bu çok eskilerden gelen bir efsanedir. Bu kristal topların, dünyanın bilinci ve şu anda yaşanmakta olan üçüncü bilinç seviyesi ile bağlantılı olduğu söylenir.
Çeşitli araştırmacılar, ciddi bir zaman ve para harcayarak bu dokuz küreyi bulmaya çalıştılar ancak, Thoth’a göre, aslında bu kristal kürelere ihtiyacımız yoktur; dokuz konsentrik (merkezleri aynı olan iç içe daireler) dairenin çizilmesi de aynı derecede açıklayıcı olacaktır. Aradıklarının, bir nesne değil, geometri ve bilinç olduğunu bilselerdi, bilgiyi daha kolay el. de ederlerdi.
Thoth’a göre, daha önceden hiç bilmediğiniz ve görmediğiniz bir gezegene yaklaşmakta olsaydınız ve o gezegende yaşanmakta olan değişik bilinç seviyelerini bilmek isteseydiniz, o gezegendeki bazı ufak oluşumları alıp, onları yeterli bir süre hareketsiz tutabileceğinizi varsayarak, ölçerdiniz. Bu ölçümlerden, kare ve yuvarlağın, o bedenlerle bağlantılı kutsal oranını bulabilir ve elde ettiğiniz bu bilgiden de onların tam olarak hangi bilinç seviyesinde olduklarını kesin olarak belirleyebilirdiniz.
Diğer oranlar, her zaman küpten yola çıkarak elde edilir ve insan bilincinden çok hayvan, böcek gibi diğer bilinç seviyelerini belirlemekte kullanılmakla beraber, insan bilinci söz konusu olduğunda, daire ve kare kullanılır. Bedenin etrafına tam olarak uyan karenin, bedeni çevreleyen daireden daha büyük ya da küçük oluşuna ve tam olarak ne kadar büyük ya da küçük olduğuna bağlı olarak Gerçeği nasıl yorumladıklarını ve tam olarak hangi bilinç seviyesinde olduklarını belirleyebilirsiniz. Bunu elde etmenin daha hızlı yolları vardır, ancak bu yol varoluşun kendisinin temelidir.
- ÜÇÜNCÜ BİLGİ SİSTEMİNİN GÖZLER ÖNÜNE SERİLMESİ İnsan Bilincinin Daire ve Kareleri; Leonardo da Vincinin Yaşam Çiçeği Anlayışı; Büyük Piramitin Odalarının Keşfi
- KADİM MİRASIMIZIN FISILTILARIMısır İnisiyasyonları; Dirilişin Sırları; Boyutlar Arası Gebelik; Kadim Sır Okulları; Mısır Tantrası; Cinsel Enerji ve Orgazm
- MER-KA-BA MEDİTASYONU
- Çakralar ve İnsan Enerji Sistemi; Bedenin Çevresindeki Enerji Alanları; Mer-Ka-Ba Meditasyonunun On Yedi Nefesi; İnsan Işık Bedeninin Kutsal Geometrileri
- MER-KA-BANIZIN KULLANILMASI Sidiler ya da Psişik Güçler; Mer-Ka-Banın Programlanması; Prana Küresinden Şifalandırma; Tesadüfler; Düşünce ve Tezahür; Vekil Mer-Ka-Banın Yaratılması
- BENLİĞİN SEVİYELERİNE BAĞLANMA Dünya Ana ve İçsel Çocuk; Yüksek Benliğinizle Yaşam; Her Şeyle Temas Kurmak; Yedi Meleğin Dersleri
- İKİ KOZMİK DENEY Lucifer Deneyi ve Dualitenin Yaratılması; 1972deki Sirius Deneyi ve Mesih Bilinci Ağının Tekrar Yapılandırılması
- YAKLAŞMAKTA OLAN BOYUT DEĞİŞİMİNDEN BEKLENTİLERİMİZ Nasıl Hazırlanmalıyız; Dördüncü Boyutta Hayatta Kalma; Yeni Çocuklar
- Drunvalonun dünyaya sunduğu geniş vizyon ve anlayışı kucaklayın. Yazar, Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırlarını araştırırken, tesadüfler artıyor, mucizeler ortaya çıkıyor ve sırlar gözler önüne seriliyor.
Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı 1 ve 2 , okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgi’yle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın