Halinden memnun olmayan bir ağaç görmedim hiç. Hoşlanırmış gibi kavrarlar toprağı ve sağlam kök salmış olsalar da ona, bizim kadar yolculuk ederler uzaklara. Her rüzgarda dört bir yana uzanırlar, bizim gibi gidip gelirler, her gün bizimle birlikte güneşin etrafında iki milyon mil yol alır, uzayda kim bilir kaç mil hızla ve nerelere giderler!

—Daniel Chamovitz

Merhaba

“Bundan sonra parkta yürüyüşe çıktığınızda durup kendinize sorun,” diyor Chamovitz. “Çimenlerin arasındaki karahindiba ne görüyor? Otlar hangi kokuları alıyor? Meşenin yapraklarına dokunun, ileride ona dokunulduğunu hatırlayacağını bilerek. Ama sizi hatırlamayacaktır. Sizse o ağacı hatırlayacak ve anısını her daim hafızanızda yaşatacaksınız.”

Bitkilere tamamen bağımlıyız. Maine ormanlarındaki ağaçlardan yapılma ahşap evlerde uyanıyor, fincanımıza Brezilya’da yetişmiş kahve çekirdeklerinden öğütülmüş kahve koyuyor, mısır pamuğundan yapılmış tişörtümüzü giyiyor, bilgisayardan kâğıda çıktı alıyor, Afrika’da yetişen kauçuklardan yapılma lastikleri olan ve milyonlarca yıl önce ölmüş açık tohumlu bitkilerden elde edilen benzinle çalışan arabalarımızla çocuklarımızı okula götürüyoruz. Bitkilerden elde edilen kimyasallar ateş düşürüyor (mesela aspirin ve kanseri tedavi ediyor (Taxol). Buğday bir çağın sonunu getirip başka bir çağı başlattı, mütevazı patates ise kitlesel göçlere neden oldu. Bitkiler bizlere ilham vermeye ve bizi hayrete düşürmeye devam ediyor: Bir yanda dünyanın en büyük bağımsız organizmaları olan dev sekoyaları, diğer yanda dünyanın en küçük organizmaları olan algleri görüyoruz; güller ise istisnasız herkesin yüzünde güller açmasını sağlıyor.

Bitkilerin bizim için neler yaptıklarını bildiğimize göre, bilim insanlarının onlar hakkında neler keşfettiklerini öğrenmek için biraz vakit ayırmaya değmez mi? Öyleyse gelin bitkilerin iç yaşamlarının ardındaki bilimi araştırma serüvenine başlayalım. İlk yapacağımız şey, arka bahçelerimizde sessiz sedasız duran bitkilerin neler gördüğünü ortaya çıkarmak olacak.

“Pırıl pırıl çiçeklenmiş, kökleri yerde, yüzü delice sevdiği güneşe çevrili boyuna.” Ovidius, Dönüşümler

Betonun giderek yeşili yuttuğu günümüzde bile her daim bitkilerle iç içeyiz: Evlerimizi, balkonlarımızı onlarla süslüyor, sokaklarda yanlarından geçiyor, parklarda onları seyre dalıyoruz. Peki ama bitkilerin nasıl bir dünyası olduğunu hiç düşünüyor muyuz? Bu kitapta biyolog Daniel Chamovitz bitkilerin dünyayı nasıl deneyimlediklerini inceliyor. Charles Darwin ve çağdaşlarından günümüz bilim insanlarına kadar birçok yaratıcı zihnin tasarladığı deneyler ışığında, bitkilerin görme, koklama, duyma, dokunma duyuları aracılığıyla neleri “bildiklerini” anlatıyor. Çeşitli kimyasallar sayesinde nasıl birbirleriyle “haberleştiklerini”, aşağıyla yukarıyı nasıl ayırt ettiklerini, dokunmaya nasıl tepki verdiklerini, neler “hatırladıklarını” ve çevrelerinin nasıl “farkında olduklarını” açıklıyor. Böylece bitkilerin pek az bildiğimiz zengin dünyasını tanımamıza ve dünyaya onların “gözlerinden bakmamıza” imkân tanıyor.

Kitabın Bölümleri

  • Bitkiler görebilir mi?
  • Rüzgarla gelen seslere tepki verirler mi?
  • Dokunulduğunu hatırlarlar mı?
  • Yerçekimini nasıl “hissederler”?

Bitkilerin algısı, bizimki gibi olmak zorunda değil; ama bu onların dünyayı hissetmedikleri anlamına gelmez…

Bu cümle, Daniel Chamovitz’in Bitkilerin Bildikleri kitabının omurgasını oluşturuyor adeta. Bitkilerin insanlar gibi gözleri, kulakları, beyinleri yok — ama bu onların dünyayı algılamadığı anlamına gelmiyor. Chamovitz’in yaptığı şey tam da bu: Bizim “duyular” dediğimiz şeyin yalnızca insan türüne özgü bir ayrıcalık olmadığını göstermek.

Bitkiler ışığı “görebilir”, çünkü hangi yönden geldiğini fark ederler ve yapraklarını ona doğru yönlendirirler. Koku alabilirler, çünkü bazı kimyasalları tanır, tepki verir, hatta çevrelerine bu kokularla sinyaller gönderirler. Dokunmaya duyarlıdırlar; örneğin bir fasulye filizi, dokunduğu nesneye göre yön değiştirir. Ve belki en çarpıcısı: Bitkilerin hafızaları olabilir. Chamovitz, mimozanın defalarca dokunulduğunda zamanla bu uyarana tepki vermemeye başladığını anlatırken, bir bitkinin “öğrendiğini” ve bu bilgiyi geçici de olsa “sakladığını” gösteriyor.

Bu noktada yazar, bitkilerin bizim gibi algılamasını beklemenin antroposantrik (insan merkezli) bir tuzak olduğunu söylüyor. Onların dünyası sessiz, durağan ve yavaş olabilir ama bu, yaşamlarının daha az karmaşık ya da değersiz olduğu anlamına gelmez. Aksine, bu farklar doğaya olan hayranlığımızı daha da derinleştiriyor. Chamovitz’in diliyle: “Bitkiler de bizim gibi güneşin etrafında yol alıyor, ama kendi yollarında.”

Okurken Beni En Çok Etkileyen Bölümlerden “Ağaçların Hissettikleri”

Chamovitz’in dilinde bilim, bir anda şiire dönüşüyor: Aynı hücresel yapılara sahibiz, aynı evrimsel kökten geldik. Bu bilgi, sadece “ilginç” değil; aynı zamanda sarsıcı. Çünkü birdenbire doğaya yukarıdan değil, onunla yan yana bakmaya başlıyoruz.

Ağaçlar, yalnızca geçmişin tanıkları değil; aynı zamanda atalarımız. Bizden daha yaşlılar, daha dayanıklılar ve belki de en önemlisi: Daha sabırlılar. Chamovitz’in kitabı, ağacın dokusuna dokunurken onun da bizi “hissettiğini” — belki bizim anladığımız anlamda değil ama kendine özgü bir farkındalıkla — anlatıyor. Bu farkındalık, insanla ağaç arasında bambaşka bir bağ kuruyor.

Düşündüm ki, bizler kelimelerle ifade ediyoruz hislerimizi; ağaçlar ise yaprak kıpırtılarıyla, gövde çatlaklarıyla, mevsimlere verdikleri sessiz tepkilerle. Hissetmek bir ayrıcalık değil, bir ortaklık. Bunu fark etmek bile, dünyaya bakışımı değiştirdi.

Düşündüm ki, bizler kelimelerle ifade ediyoruz hislerimizi; ağaçlar ise yaprak kıpırtılarıyla, gövde çatlaklarıyla, mevsimlere verdikleri sessiz tepkilerle. Hissetmek bir ayrıcalık değil, bir ortaklık. Bunu fark etmek bile, dünyaya bakışımı değiştirdi. Artık bir ağacın gölgesine oturduğumda sadece serinliği değil, yavaş akan kadim bir hikâyenin içindeymişim gibi o sessizliğin derinliğini de hissediyorum.

Chamovitz’in anlattıkları sayesinde bir ağaca yalnızca bir manzara öğesi gibi değil, bir karşılaşma imkânı gibi bakmayı öğreniyoruz. Belki de en yaratıcı karşılaşmalarımızdan biri, kökleriyle toprağı dinleyen, dallarıyla gökyüzünü yoklayan bir ağacın sessiz varlığıyla kurduğumuz ilişkide saklı. Birey olmanın, var olmanın ve farkında olmanın ne demek olduğunu bir ağaca bakarken yeniden düşünmek mümkün.
O karşılaşmalarda saklı, içimizde yeşeren cevaplar.

Bitkilerin Bildikleri, okumayanlara tavsiye okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Daniel Chamovitz’in Bitkilerin Bildikleri, bitki biyolojisi konusunda uzman olmayan bir okuyucuya oldukça kapsamlı ve zengin bir içerik sunuyor. Ancak bu kitap yalnızca bilgi aktaran bir metin değil; aynı zamanda bir merak uyandırıcı. Her sayfası, okuyucuyu daha fazlasını öğrenmeye, doğayla kurduğu ilişkiyi yeniden sorgulamaya teşvik ediyor.

Kitabın “derinlemesine işlenmesi gereken” noktalarını belirlemek için, yazarın sahip olduğu biyolojik bilgiye ve bilimsel pratiğe yakın olmak gerekir. Benim için bu kitap, bir “öğrenen” olarak yeni sorular üretmeme ve kendi bilgi yolculuğuma yön vermeme aracı oldu. Öğrendiklerimi sindirdikçe, belki ileride dönüp kitabın şu bölümü daha fazla açılabilirdi, diyecek duruma gelebilirim. Şu an ise bu kitap, doğayı anlamaya çalışan bir meraklının önüne açılan ilk büyük kapı gibi.

Chamovitz’in amacı da belki budur: Bitkilerin “bildiklerini” öğrenmekle kalmayıp, onları tanımak, düşünmek, hatta bazen sadece onlara bakıp sessizce dinlemek…

Daniel Chamovitz Hayatı ve Kariyeri

Daniel Chamovitz, biyolog ve yazar olarak tanınan bir akademisyendir. En çok bilinen eseri What a Plant Knows (Bir Bitki Ne Biliyor), bitkilerin algılama ve bilinç seviyeleri üzerine yazılmıştır. Chamovitz, bu eserinde bitkilerin çevrelerini nasıl algıladığını, ışığı, kokuları, dokuları ve diğer çevresel faktörleri nasıl algıladıklarını, hatta bir anlamda “görme”, “işitme” ve “dokunma” gibi temel duyulara sahip olup olmadıklarını ele alır.

Daniel Chamovitz, bilimsel kariyerine biyoloji alanında başlamıştır. Bitkilerin biyolojik işlevleri üzerine derinlemesine çalışmalar yapmış ve bu alanda saygın bir akademik ün kazanmıştır. Kendisi, Tel Aviv Üniversitesi’nde profesörlük yapmaktadır ve burada biyoloji bölümünde eğitim vermektedir. Ayrıca, bitkilerin çevreleriyle nasıl etkileşimde bulunduğu, bitkilerin nörolojik benzerlikleri ve bilinç gibi daha önce çoğunlukla hayvanlar ve insanlar için geçerli sayılan kavramların bitkiler için de geçerli olabileceğini ortaya koyan araştırmalar yapmaktadır.

Chamovitz’in bilimsel alanındaki çalışmalarının temeli, biyoloji ve bitkilerin duyusal algılamalarıyla ilgilidir. Özellikle, bitkilerin çevrelerindeki değişiklikleri algılayabilme yetenekleri konusunda çığır açıcı bilgiler sunmuştur. Bu alanda yazdığı eser, sadece biyoloji öğrencilerine değil, aynı zamanda popüler bilim okurlarına hitap etmektedir.

What a Plant Knows (Bir Bitki Ne Biliyor) Eseri

Akademik ve Profesyonel Başarılar: Chamovitz, Tel Aviv Üniversitesi’nde biyoloji profesörüdür ve burada özellikle bitki biyolojisi, bitkisel davranışlar ve çevresel algılama üzerine dersler vermektedir. Araştırma ve öğretim çalışmalarında, bitkilerin çevresel uyarıcılara nasıl tepki verdiğini ve bu tepkilerin biyolojik temellerini keşfetmeye odaklanmaktadır.

Ayrıca, biyoloji alanındaki önemli dergilerde yayınlanan çok sayıda makalesi bulunmaktadır. Bitkilerin nörolojik benzerlikleri, çevresel duyusal algılamaları ve diğer davranışsal özellikleri üzerine yaptığı araştırmalar, bilimsel camiada takdirle karşılanmıştır.

Daniel Chamovitz, bitkilerin çevrelerini nasıl algıladıklarına dair yaptığı bilimsel çalışmalarla biyoloji dünyasında önemli bir etki yaratmıştır. Hem akademik dünyada hem de popüler bilim dünyasında, bitkilerin zeka ve algılama kapasiteleri konusunda yaptığı katkılarla dikkat çekmiştir. What a Plant Knows adlı kitabı, sadece bitki biyolojisiyle ilgilenenlere değil, aynı zamanda bitkilerle daha derin bir ilişki kurmak isteyen herkese hitap etmektedir. Chamovitz, bitkilerin sadece çevrelerini algılamakla kalmadığını, aynı zamanda onlarla etkileşimde bulunarak hayatta kalma stratejileri geliştirdiğini ve bunları sistematik bir şekilde işlediğini göstererek doğa hakkında daha derin bir anlayış geliştirilmesine olanak tanımaktadır.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin