Düş
Yaşama bakış açısını olağandışı bilinç haline taşımak için evrensel enerji ile kurulan mistik bir bağlantıdır. İçinde bulunduğumuz gerçeği beş duyumuz ile yorumlarız: görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma ile. Farkındalığımız eğer sadece beş duyu ile sınırlı kalırsa; değerlendirmelerimiz de bu dar çerçeve içinde olacaktır. Gözlerimiz, elektromanyetik spektrum içinde çok küçük bir alanı görür. Bilinen frekans aralıkları içinde, çok dar bir aralığı işitebiliriz. Koku, tat ve dokunma duyularımızla ilgili algılarımızı tartıya vurabilecek bir ölçüt ise elimizde yok maalesef.
Ölçülebilir olsun ya da olmasın sürekli bir veri bombardımanına tabi olduğumuzu biliyoruz. Hepsini algılayamasak bile, algılayabildiklerimizle hareket ettiğimizi varsayalım. Yani, duyularımız yoluyla neleri algılayabildiğimiz konusu kişiye göre değişmektedir. Bu da önümüze insanın bilgi işlem kapasitesi ile ilgili yeni kapılar açmaktadır. Hayaller, duygular, sezgiler ve düşler gibi.
Düş, bizim mükemmel sağlıkla ilgili hayalimizdir.
Şifacı bu yolda bizim rehberimizdir.
Şifa ve bilgi arasındaki tek gerçek bağlantı, ikisini de sadece kendimizin yapabileceğidir…
— Adam Mcleod
Merhaba
Yolculuk, birbirini takip eden olaylardan oluşur… Yaşam en değerli armağanlarımızdan bir tanesi. Evrensel enerji alanı ile bağlantı kurmamızı sağlıyor. Kuantum fiziği bu alana kuantum bilgi alanı diyor. Bu bağlantının farkındalığı kendi içinde başlı başına bir armağan. İnsanların armağanları ve yetenekleri birbirinden farklı olabilir.
Dünyanın neresinde olduğunuz önemli değil, birisine şifa verebilmek için, ona fiziki olarak yakın olmak gerekmiyor. Evrensel bilgi akışı ile bir temas kurmak yeterli. Hepimiz birbirimizle bağlantılıyız.
Kuantum teorisinin bazı ilkelerini bilmek, uzaktan şifanın olabilirliğini anlamak için gerekli. Kuantum dünyadaki gerçeklerin realitesini anlamak, bizim günlük maddi dünyamızın gerçeklerinden dev bir adım sıçrama yapmayı gerektiriyor. Örnek vermek gerekirse, kuantum bir madde, mesela bir elektron aynı anda birden fazla yerde olabiliyor.
Bildiğimiz uzay-zaman realitesinde ona var diyebilmek için, parçacık olarak gözlemlememiz lazım. Kuantum parçacık bir yerde yok olabilir ve aynı anda bir başka yerde ortaya çıkabilir, ama biz onun aradaki mekanda yolculuk ettiğini söyleyemeyiz. Buna kuantum sıçrama deniyor. İşte kuantum fiziğindeki bu mekânsızlık, ya da uzakta bir yerde anda varoluş, uzaktan şifa verme olgusunu açıklıyor. Bir kuantum madde, bağdaşık ikiz maddesini aynı anda etkileyebiliyor, aralarında ne kadar mesafe olursa olsun… Bu da enerjinin bir başka yerdeki enerjiyi nasıl etkileyebildiğini açıklıyor.
Esas itibariyle bütün parçalar birbirleri ile bağlantıda. Tüm bilgi ve veriler kuantum bilgi alanında kullanıma açık. Fiziki her nesne kendi kuantum hologramını, ya da imgesini yayınlar; ister bu gezegende, ister başka bir gezegende isterse evrenin en uzak köşesinde. Benim kuantum bilgi alanı ile ilgili görsel algım şaşırtıcı bir şekilde insan beynine benziyor. Beynin içine herhangi bir enerji seviyesinden baktığımda, beyindeki nöronları birbirine bağlayan yol ağlarının üzerinde hızla yanıp sönerek hareket eden synaps’leri (nöronlar arasındaki bağlantı noktaları) görürüm. Kuantum bilgi alanında gördüğüm her bir düğüm de parlak, yoğun bir ışık taşır. Örümcek ağına benzetebiliriz bunu. Her bir ağda sayısız yol olduğunu ve bu yolların bir başka örümcek ağı ile birleştiğini ve bu kalıbın sonsuza kadar uzandığını düşünün.
Aşağıdaki sözler, eski Hindistan’a ait yedi bin yıllık geçmişi olan kutsal Veda yazılarından alınma. Bana ilginç gelen, kuantum bilgi alanı ya da evrensel enerji alanı ile ilgili görsel imgeme buradaki tasvirlerin ne kadar benzediği. Vedaların yazıldığı zamana ait tanrıların en yücesi Indra idi. Indra’nın mücevher ağında, her bir noktanın bir diğer noktaya nasıl yansıdığı anlatılıyor. Evrendeki herkes ve her şeyin birbiri ile bağlı ve bağımlı olduğunu anlatma şekli, nasıl da günümüzün holografik anlatımına benziyor. Mücevherlerin maddi dünyası ve ışık yansımaları ile anlatılmış.
Enerjinin maddi olmayan dünyası bütünün birbirinden ayrılmayan parçaları olarak tasvir edilmiş.
Indra’nın Ağı
Evrende ipliklerden oluşan sonsuz bir ağ serilidir. Dikey iplikler mekânı yatay iplikler oluştururken, İpliklerin kesişim noktalarında bireyler vardır. Her bir birey kristal bir boncuk gibidir. Mutlak varlığın ulu ışığı her bir kristal varlığa nüfuz eder ve aydınlatır. Ve her bir kristal varlık ağdaki her bir diğer kristal varlıktan gelen ışığı yansıtmakla kalmaz. Ama her bir yansımasını da evren boyunca yansıtır.
Sezgileri ve enerji güçlü bir varlık, bu alana girerek aradığı bilgi her ne ise bulabilir. Sezgileri gelişmiş bir insan bir başka insanla bağlantı kurduğunda bilgi aynı anda alınabilir. Çünkü her şey aslında birbiri ile bağlıdır. Indra’nın ağındaki tasvir bu karmaşık kavramı nasıl sade bir şekilde anlayabilmiş değil mi?
Her fiziki nesne, onunla ilgili bütün bilgiye sahip olan, kendi kuantum hologramını yayar. Hologramlar görsel rehberlik için üç boyutlu haritalar gibidir. Bedenin bütün bilgisini bu şekilde indirmek mümkün. Hologram oluştu mu enerjiyi varlık yönetebilir, sağlıklı haline giden yolu bulabilir.
Herkesin bedeni sağlıklı bir hale nasıl geri dönebileceğini bilir. Sadece rehberliğe ihtiyaç duyar. Kişinin enerji sisteminde yapılan ayarlamalar ile bedenin bunu başarmasına yardımcı oluruz.
Şifa ve Bilgi
Şifa ve bilgi arasındaki tek gerçek bağlantı, ikisini de sadece kendimizin yapabileceğidir.
- Öğrenmek, sadece kendi başına olur.
- Hiç kimse, bizim içim bir şey öğrenemez.
- Şifa sadece kişinin kendi tarafından başarılabilir.
- Hiç kimse, bizim için iyileşemez.
- Öğretmenler, bize rehberlik edebilir, bilgiye giden yolu gösterebilirler.
- Süreçte bize yardımcı olur ve yüreklendirirler.
- Şifacılar, bizim kendi enerjimizle bağlantı kurmamıza yardımcı olabilirler.
- Bize ümit verir ve rehberlik ederler.
- Gerçekten hazır olduğumuzda bilgiyi kendimiz öğreniriz.
- Gerçekten hazır olduğumuzda bedenlerimizi kendimiz iyileştiririz.
- Akıllarımız öğrenecek bedenlerimizi şifa bulacak. Sadece biz hazır olduğumuzda
Kanser
Adam Mcleod, kanser için şöyle söylüyor:
Kanser ya da tümörün bu kadar hızlı büyüyebilmesi beni her zaman şaşırtıyor. Eğer kanserin tüm sistemi sardığı bir bedene girmişsem, onun büyüme hızının önüne geçemem. Kanser yayılmışsa onu etkileyebileceğim konusunda bir dereceye kadar iyimser olabilirim. Tek bir organ gibi, izole bir bölgede çalışmak çok daha direkt etkili oluyor. Kanseri, sınırları içinde hapsolmuş, dışarı ile hiçbir teması olmayan bir şehir gibi düşünün. Temasları birbiriyle sadece içeride. Kanser hücrelerinde enerji değişiklikleri yaparken, onlar bunu birbirlerine haber verirler ve bu şekilde kendi ölümlerini de hazırlarlar.

Şifacı 2: İçinizdeki Gücü Keşfetme ve İmgelemelerle Tedavi Kılavuzu
Uzaktan şifa verme tekniklerini ve aura görme yöntemlerini ele alıyor. Kitap, renkli imgeleme teknikleriyle hastalıkların nasıl tedavi edilebileceğini detaylı bir şekilde açıklıyor.
Şifa yeteneği hepimizde gelişmeye açık bir beceri olarak var. Her birimiz kendi sağlığımızdan sorumluyuz. Sağlığınızı geri kazanma yolunda ilerlerken, enerjinizi dengelemenize yardımcı olabilecek imgeleme tekniklerini içeren bir kitap bu.
İlk kitap olan Şifacının iki amacı vardı. Biri şifa yeteneğini nasıl keşfettiği ve geliştirdiğini anlatıyordu. Daha önemli olan ikinci amaç ise, insanlara şifa verme ve insanların şifa bulma yeteneğine sahip olduklarını anlatabilmekti. Şifacı’nın yayımlanmasından hemen sonra insanların kendi sağlıklarını geri kazanma ve koruma konusunda çok daha fazla bilgiye ihtiyaçları vardı. Okuyucular konuya oldukça meraklıydılar ama bir o kadar da kafaları karışıktı. Kendi kendilerine şifa verme konusunda şüphelerini dile getiriyorlar ve sürekli olarak nasıl şifa bulacakları konusunda soru yağmuruna tutuyorlardı.
İkinci bu sorulara yanıt veriyor. Bu kitabın da iki amacı var; içimizdeki şifacıyı ortaya çıkartıp, kendimize ve çevremize şifa sunmak ve gezegenimizin ihtiyaç duyduğu şifayı kendisine sunabilmek.
Şifa bulmak bir seçimdir…
Yöntem ne olursa olsun, şifa kişinin katılımıyla olur. Tüm yan etkilerine rağmen ilaç ve benzeri tedaviler üstene kurulu geleneksel Batı tıbbı bile hastanın iyileşebilmesi için bunu kendisinin de istemesi gerektiğini kabul ediyor.
İnsanların çoğu sağlıklarını bir başkasının ellerine teslim etme konusunda eğitiliyor. Genellikle de bir tıp, otoritesinin. Her birimiz, sağlığımızla ilgili nihai kararları sonuçta kendimizin verdiğini aklımızdan hiç çıkarmamalıyız. Kendimizden biz sorumluyuz. Ancak bu şekilde kendi kendimizin üstadı olur, doğuştan gelen öz gücümüzü kullanma hakkını talep edebiliriz. Yaşamın her dönüm noktasında kendimizle ilgili kararları sadece kendimiz veririz. Geleceğimizi biz belirler ve biz yaratırız. Sağlığımız da- fiziksel duygusal- bu yaratımın bir parçasıdır.
Adam, “Şifa bulmanın en güçlü aracı SİZ’siniz” der. Hastalıklarla mücadele etmek için en iyi savunma mekanizması en üst düzeyde çalışan bağışıklık sistemidir. Ne düşündüğünüz bağışıklık sisteminizi doğrudan etkiler. Eski alışkanlıklarınızın yerini alacak yeni niyetler oluşturun. Alışkanlıklar, davranışları güçlendirmede çok önemli rol oynar. Olumlu düşüncelerimiz, olumlu davranışlarımızı güçlendirirken, negatif düşüncelerimiz ise sorunları büyütür. Sıradan günlük alışkanlıklar haline getireceğiniz şeyler, kendi içinizdeki değişimleri de beraberinde getirir. Bu nedenle pozitif alışkanlık edinmeye bakın. Kendinizi değiştirecek olan sadece sizsiniz. Bütün gerçek ve kalıcı değişimler içinizden gelir. Sağlığınızı düzeltmek için anlamanız gereken tek şey, önce bunun mümkün olduğuna inanmaktır. Kendine şifa verebilmenin yolu şu üç düşünce adımından geçer:
- Yeniden iyi olabilirim (mümkün)
- Yeniden iyi olacağım (olasılık dahilinde)
- Yeniden iyiyim (iyi olmuş)
Sağlık, yaşam şeklinizi güzel bir şekilde elden geçirmekle başlar. Alışkanlıklarınızı, yaklaşımlarınızı ve duygularınızı gözden geçirin. Daha iyi bir sağlığın peşinde olanların bu hedefe ulaşmak için gerçek bir arzu duymaları gerekiyor.
Yaşamınızı gözden geçirmek sadece sorun yaratan negatif alışkanlıkların farkına varmak değil, tam tersine yaşantınıza olumluluk getirecek değişikliklere odaklanmaktır. Tüm seçimleriniz sağlıklı olanlardan olsun…

Şifacı 3: Enerjiyle Tedavi ve Kuantum Dünyası
Bireylerin birbirleriyle ve evrenle bağlantılı olduğunu, odaklanmış bir şifa niyetiyle herkesin kendisine şifa verebileceğini vurguluyor.
Bu kitapta, Adam Mcleod şifaya odaklanmaya devam ediyor. Enerji varlıkları olarak başlangıcımızı, kendimize has özelliklerimizi ve yeteneklerimizi ele alıyor.
Big Bang (Büyük Patlama), biyofotonlar (saf ışık filtreleri), bilinç ve reenkarnasyon kavramlarının tümü sağlığımız ve şifa bulmamızla ilgilidir. Bu kavramlar ve benzerleri her ne kadar kitapta bilimsel terimlerle anlatılacak ise de bu kitap bir bilim kitabı olmak üzere hazırlanmamıştır. Tam tersine, içgörü ile edinilen ve öğrenilen bilgilerin toplamı.
İnsanlar çok uzun zamandan beri evrenin başlangıcı ile bilincin başlangıcını ve doğasını sorguluyorlar.
- Evrenin başlangıcı nedir?
- Bilinç evrenin başlangıcından bu yana var mı yoksa başka bir şey mi onun başlamasına neden oldu?
İlk bakışta şifanın evrenin başlangıcı ile ne ilişkisi var diye sorabilirsiniz ancak bu iki konu birbiriyle çok sıkı bağlantılı.
Maddenin her yöne dağılarak, evrenin yaratılmasına sebep olan ve günümüzden on-on beş milyar yıl öncesinde yer almış o kozmik patlamadan yani Big Bang’den de öncesinde bir zaman düşünün. Bu olaydan önce tüm varoluş sadece senkronize bir seviyede ama dağınık bir şekilde akan enerjiden oluşuyordu. Enerjinin bu basit hali sınırsız bir süredir akış halindeydi. Fiziki madde var olmadığı için nırsız bir boş alan vardı.
Ama boş alan aslında hiç de boş değil. Fiziki maddeyi dışarıda tutan, içinde kuantum enerji iniş çıkışlarının yani ani enerji hareketlerinin hâkim olduğu bir vakum alanıdır. Bilim adamlarının teorilerine göre, bir fincan boş alanda dünyadaki tüm okyanusları ısıtmaya yetecek enerji vardır. Enerji dalga halindedir ve tıpkı bir göldeki gibi kabarcıklar oluşturmakta ve kabarcıklardan her yöne uzanan dalgalar halinde hareket etmektedir.
Enerjinin kabarcıkları ya da kuantum dalgalanmaları birbirini etkiler. Rastgele oluşan enerji kabarmaları birbirleri ile kesişir ya da birbirlerinin üstüne binerler. Gölde yağmurlu bir fırtınayı düşünün. Bazen kabarcıklar birleşerek daha büyük dalgaları oluştururlar. Kabarcıklar birleştiğinde dalgaları da birbirini besler. Benzer şekilde enerji dalgalanmaları da kesişmeleri yaratır ve böylece belirli bir bölgede enerjinin konsantrasyonunu artırırlar.
Uzayın belli bir noktasındaki enerji konsantrasyonu yükseldimi enerji dalgalanmalarından bir kuantum parçacığın oluşma ihtimali de o kadar yükselir. Kuantum dalgalanmalarının maddeyi oluşturacak şekilde kesişme ihtimali sonsuz küçüktür, ancak Big Bang oluşmadan evvel de sonsuz zaman vardı. Dalgalanmalar belli bir şekilde kesişince ilk kuantum parçacık yaratılmış oldu ve Big Bang meydana geldi. Big Bang uzun bir süreç sonucunda değil de bir anda oluştuğu için ortak bir enerji olayından yaratıldığımızı söylemek, tek bir parçadan yaratıldığımızı söylemekten daha doğru olur.
Madde parçalanınca enerji olur. Bilim adamları matematiksel açıdan boş alandaki enerji dalgalanmalarından bir parçacığın oluşabileceğini ispat ettiler. Son zamanlarda fizikçiler de sadece böyle bir enerjiyi kullanıp bir parçacık üreterek bu teoriyi yaşama geçirdiler. Böylelikle, ‘hiçbir şey’den ‘bir şey’ elde edilebileceğini göstermiş oldular.
Big Bang’i çeken ve başlatan şimdi de evrenin evrimini devam ettiren mekanizma aslında oldukça basittir. Katalizör parçaları birbirine doğru çeken fiziki güç yerçekimi idi. İlk parçanın oluşumu ile yerçekimi gücü olgusu da başladı. İlk madde incecik bir atom altı parçacığı olsa bile onun küçücük yerçekimi gücü Big Bang’i bir anda başlatmaya yeterliydi. Bu noktadan önce hiç yerçekimi gücü yoktu, çünkü madde yoktu ve madde olmadan yerçekimi olamaz. Yerçekimi daha fazla enerji çektiği için, daha başka parçalar da oluştu. Parçacıkların sayısı arttıkça yerçekimi gücü de arttı ve daha fazla enerji çekti.
Madde uzay-zaman süreklisi içinde bir bükülme oluşturarak ortaya çıkan bir enerjidir. Uzay-zaman içindeki bükülmeler parçacıkları kendine çeker ve zamanda bir çarpıtma yaratır. Güçlü bir yerçekimi alanında zaman yavaş geçerken, zayıf bir yerçekimi alanında hızlı geçer. Kara deliğin çok yakınına gidebilen birisi olduğunu varsayalım; onun için zaman çok yavaş geçerken, oranın uzağında bulunan birisi için zaman hızla geçer. Kara delik yoğun bir madde ortamı olup, yarattığı yerçekiminden hiçbir şey kaçamaz. Aşırı dozda yerçekimi gücü zamanda gözden kaçmayacak çarpıklıklar yaratır. Çok küçük atom altı parçacıkları dahi zamanı bozma ve yerçekimi yaratma konusunda, kara deliklerin etkileri ile karşılaştırıldığında suptil düzey de kalsa, etkindir.
Albert Einstein yerçekimini şiltede oluşan çöküntülere benzeterek anlatıyor. İlk kuantum parçacığı oluştuğunda, uzay-zaman süreklisi üzerinde hafif bir çökme oluşmuştur, artık eskisi gibi bir seviyede değildir. Şilte benzetmesi de bu açıdan yerçekimini anlatmak için güzel bir benzetmedir. Uzaydaki bir nesne, mesela meteor, dünyaya düşme eğilimindedir. Tıpkı yatağın kenarında duran bir nesnenin yatağın ortasındaki bir çökme alanına gitmesi gibi.
Enerjinin de uzaydaki bu çöküntü alanına toplanma eğilimi vardır. Orada toplanan enerjinin, uzay-zamanı ilk büken orijinal enerjinin yakınına geldiği bu alan içinde, o orijinal enerji kalıplarında hareket etmeye eğilimi vardır. Tabii bunun da eklenmesiyle uzay-zaman süreklisi içindeki bükülme daha da artar. Bükülme arttıkça, enerji toplama hızı da artar. Bu parçacığın etrafında daha fazla enerji toplandıkça, tıpkı bir domino etkisi yaratarak, daha fazla parçacık yaratılır. Yaratılan parçacık sayısı arttıkça, çöküntünün eğimi daha çok artar, bu da daha fazla parçacık çeker.
Bu süreç hızla katlanarak oluşur. Parçacıklar ilk oluştuklarında çok yüksek bir ısıya ve bundan dolayı da yüksek bir hıza sahiptirler. Bu nedenle oluşur oluşmaz anında patlarlar. Kaçan parçacıklar da aynı işlemi tekrarlar. Bunun katlamalı olarak hızla nasıl çoğalabildiğini görmek zor olmasa gerek. Yeni oluşan parçacıklar da parçacık saçmaya devam ederler. Parçacık dışarı itildiğinde kendi çöküntüsünü yaratarak süreci devam ettirir.
- Big Bang ile başlayan bu süreci ne bitirdi?
Bu parçacıklar oluştukça onları saran boşluk alandaki enerji tükenmeye başladı. Bu enerji kaybolmuyor ancak maddeye dönüşüyordu. Tabii ki boşluk alan asla enerjisini tamamen tüketmez sadece parçacık oluşturma yetisini kaybedeceği noktaya kadar tükenir ve artık yeni parçacık oluşturamayacağı noktada durur. Bu nedenle şimdi bir vakum alan içine bir nesne koyarak Big Bang yaratmak imkânsız.
Bu bizi daha ilginç bir noktaya taşıyor. Bilinen evren içindeki ‘boşluk alan’, evrenimiz dışındaki ‘boşluk alandan’ farklı olmalı. Mantıken, evrenimiz içindeki boşluk alan daha az enerji taşımakta zira buradaki enerjinin bir kısmı maddeye dönüşmüş durumda. Evrenimizin dışındaki alan daha fazla enerjiye sahip çünkü oradaki enerji maddeye dönüşmüş değil. Bu iki evrenin arasındaki geçiş milyarlarca ışık yılını kapsayan bir alan. Tabii ki bu iki evren arasındaki farkı teyit edecek bilinen bir yol yok, ya ki evrenin kıyısına gidecek bir yol bulununcaya kadar.
Evrenimiz hakkında bilinmeyen çok şey olmasına rağmen kavramamız gereken en önemli kavram evrenin başlangıcında her şeyin birbiriyle iç içe bağlantılı olduğu. Big Bang’in hemen öncesindeki zamanı dondurma imkânımız olsaydı ilk anda göreceğiniz şey teklik olurdu -tek bir ortak enerji vardı. Evrendeki her şey bu teklikten oluşmuştur. Bu nedenle evrendeki her şey bir diğeri ile bağlantı paylaşmaktadır. Bunun sonucunda birbiri ile iç içe geçmiş bağlantı ağımız oluşmuştur. Evrendeki bütün bilgileri birbirine bağlayan bu iç içe geçmiş frekanslar ağına verilen isim ise ‘bilgi ağı’dır. Ağdaki tek bir değişik hareket ağın tamamını ya da evreni ve ona bağlı olan her şeyi etkiler. Siz ve evren birsiniz.
Bu iç içe geçmiş bağlılık yaşamınızı ve dolayısıyla sağlığınızı etkileme konusundaki temel becerinize bir açıklama getirir.
- Doğa neden her şeyin Öncesinde bir Big Bang oluşturdu?
Evrendeki en temel yasalardan biri, her şeyin her zaman en az enerji içeren halini aramasıdır. Big Bang de en az enerji seviyesine ulaşma gayreti içinde oluşmuştur. Big Bang öncesi boşluk alanın içindeki enerjide çok nadir oluşan bir etkileşim sonucunda, Big Bang’in ortaya çıkması enerji açısından çok yararlı olmuştur.
- Madde olmadan enerji var olabilir mi?
Enerji madde olmadan var olabilir, tıpkı Big Bang öncesinde olduğu gibi. Madde basit anlamda enerjinin formlarından biridir. Atomun kuantum modeli maddede elle tutulur bir şey olmadığını göstermektedir. Madde yoktur sadece enerji vibrasyonları vardır. Zamanın bir noktasında enerji sihirli bir şekilde ortaya çıkmamıştır. Boşluk alanda hep vardı ve hep var olacak. Bu enerji, boşluğu sabit kılmaktadır.
- Big Bang’den önce zaman var mıydı?
Evet. Big Bang’den önce de zaman vardı ama zamana referans olabilecek maddi bir varlık yoktu. Var olan tek şey boşluk alanındaki enerji iniş çıkışlarıydı. Enerjinin tabii ki zamana bağlı olarak daha önceden tahmin edilebilir bir hareket içinde olması gerekmiyor. Bu nedenle Big Bang’den önceki zamana bir referans vermek çok zor.
Şifacı 4:
Adam McLeod’un “Şifacı-4” adlı kitabı, enerji tıbbı ve bilinç gücüyle şifa konularına odaklanan bir eser olarak öne çıkıyor. Kitap, niyetle tedavi ve imgeleme çalışmaları üzerine yoğunlaşarak, bireylerin kendi sağlıklarını iyileştirme süreçlerine nasıl katkı sağlayabileceklerini anlatıyor.
Eserde, stresle başa çıkma, iyi uyku, zihinsel keskinlik, yaşlanma sürecini yavaşlatma, fibromiyalji, kronik yorgunluk, MS hastalığı, kulak çınlaması, diyabet ve kanser gibi sağlık sorunları için imgeleme teknikleri ele alınıyor. McLeod, bedenin biyokimyasal süreçlerini düzenlemek ve enerjinin iyileştirici gücünü kullanmak için çeşitli yöntemler sunuyor.
Kitap, bireylerin bilinçli niyet ve görselleştirme teknikleriyle sağlıklarını nasıl olumlu yönde etkileyebileceklerini açıklıyor. McLeod’un yaklaşımı, geleneksel tıp ile enerji tıbbını birleştirerek, beden-zihin bağlantısını güçlendirmeyi hedefliyor.
Şifacı 5:
Adam McLeod’un “Şifacı 5” adlı kitabı, özellikle bütünleyici kanser tedavisi üzerine odaklanan bir eser olarak öne çıkıyor. Kitap, naturopati tedavileri ve bütünleyici onkoloji alanında etkinliği kanıtlanmış yöntemleri ele alarak, hastaların kendi sağlıklarını iyileştirme süreçlerine nasıl katkı sağlayabileceklerini anlatıyor.
McLeod, moleküler biyoloji ve biyokimya alanlarındaki uzmanlığını kullanarak, kanser hastaları için bütünleyici tedavi protokolleri geliştirmeye odaklanıyor. Kitap, doğal ilaçlar, diyet, homeopati ve enerji tıbbı gibi yöntemlerin nasıl etkin bir şekilde kullanılabileceğini açıklıyor.
Günümüzde, geleneksel tıbbın yanı sıra alternatif şifa yöntemleri giderek daha fazla ilgi görüyor. McLeod’un yaklaşımı, bilimsel ve manevi perspektifleri birleştirerek, bireylerin kendi şifa süreçlerini keşfetmelerine yardımcı olabilir.
Şifacı, Adam Mcleod, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Adam McLeod’un “Şifacı” serisi, günümüz dünyasında enerjiyle tedavi, bilinç gücü ve kuantum şifa gibi konulara odaklanan önemli eserler arasında yer alıyor. Modern tıbbın yanı sıra alternatif şifa yöntemleri giderek daha fazla ilgi görüyor ve McLeod’un kitapları, bu alanda derinlemesine bir bakış sunuyor.
Günümüzde, zihin-beden bağlantısı ve enerjiyle iyileşme konuları giderek daha fazla araştırılıyor. McLeod’un eserleri, bu alanlara ilgi duyanlar için bilimsel ve manevi bir perspektif sunarak, bireylerin kendi şifa süreçlerini keşfetmelerine yardımcı olabilir.
Adam McLeod Hayatı ve Kariyeri
Dünya çapında best-seller “Şifacı” (Dreamhealer) serisinin yazarından… “Umut” tüm istatistiklerin ötesindedir… Adam McLeod… İlk kitabını henüz 16 yaşındayken yazan, dünyaca ünlü “Şifacı” serisinin yazarı. “Bütünleyici Onkoloji” çok geniş bir alanda faaliyet gösteren ve alanın dışındakiler için anlaşılması oldukça zor bir bilim dalıdır. Hastalar sıklıkla, bilgi çeşitliliğinin altında bunalıp neye inanacaklarını şaşırır bir hale gelirler. Bu kitap etkinliği kanıtlanmış “naturopati tedavilerinin” (iyileşmenin doğal yaklaşımlar ve uygulamaları -doğal ilaçlar, diyet, homeopati gibi- ile desteklenmesi prensibine dayalı tedavi yöntemi) varlığını ve bütünleyici kanser tedavisinde nasıl etkin bir şekilde kullanılabileceklerini anlatan çok değerli bir rehber… İlk dört kitabı yine Gün Yayıncılık tarafından yayımlanan Dr. Adam McLeod, kanser gibi amansız hastalıkları olan umutsuz hastalara, kendi içlerindeki doğal iyileşme güçlerini ortaya çıkararak “şifa verme” yeteneği ile başladığı kariyerini, tıp doktorluğu unvanı ile taçlandırdı. Ardından Naturopat Doktor (Doğal tıp ve tedavi uzmanı) olarak çalışmalarını “bütünleyici kanser tedavisi” (İntegratif Onkoloji) üzerine yoğunlaştırdı. “Moleküler Biyoloji ve Biyokimya” alanlarından onur derecesiyle mezun olan Dr. McLeod, hastaları için bütünleyici kanser protokolleri geliştirmek amacıyla moleküler biyoloji eğitiminden de yararlanmaktadır. Kanıtlara dayalı başarılı bir planın, hastalara her bakımdan –ruhen, bedenen ve duygusal yönden- hitap edeceğine yürekten inanmaktadır. Kendisi halen, Kanada Vancouver’da Yaletown Naturopati Kliniği’nde görev yapmaktadır. Bu kitap yardımıyla kanser hastalığı hakkındaki bilginizi derinleştirin ve kendi sağlığınızın kontrolünü elinize alın!
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın