
Çok tuhaf da olsalar ve öte dünyalara ait gibi de görünseler, günümüzde bu hikâyelerde bir gerçeklik payı olduğu anlaşılmıştır.
“Cehalet ölümcüldür, Bay Garrett.”
— Ray Bradburry
Merhaba
Paralel evrenler, bilim-kurgu yazarlarının fantezilerinde edebiyatın bu türü başladığından beri hep yer aldılar. Bilimkurgu yazarları, belli ki bu uyarıcı fikirlerde sağlam bir dayanak buluyorlar. Ne zaman paralel evrenin ne olduğunu bilimsel olarak kalksam, kendimi kelimelerin arasında tökezle buluyorum. Galiba bunun nedeni, fizikçiler için oldukça yeni bir olgu olan bu evrenlerin, bilim-kurgu yazarlarının “eski bir şapkası” olmasından kaynaklanıyor.
Kendi evrenimizde, bize benzeyen “ortada gezinen” başka varlıkların yanı sıra, bizle yan yana ama ruhani bir tavırla duran gelecekteki ya da geçmişimizdeki kendilerimiz de olabilir. Mars Yıllıkları’nda Ray Bradbury, paralel evrenlerin bu türden başka özelliklerine değinir. “2002 Ağustos, Gece Karşılaşması” adlı hikayede, bir Martian sakini olan Thomas Gomez Mars’ta paralel bir dünyaya rastlar. “Mavi tepelere” arabasıyla ulaşmadan hemen önce benzin almak için durur ve orada arabasının ön camını silen bir yaşlı adamın söylediklerini dinler. “Mars’ı bir şeye benzetemezsen, o zaman sen de dünyaya geri dönersin. Burada her şey çıldırmış, toprak, hava, kanallar, saatler ve yerliler (henüz onları hiç görmedim ama, onların etrafta olduklarını duymuştum). Saatim bile komikleşti. Burada zaman bile delirmiş.”
Thomas, otomobilini eski otobandan aşağıya sürer. Orada açık yeşil renkte, peygamber böceğine benzeyen tuhaf bir araçla karşılaşır, ona neredeyse “dokunacak kadar” yaklaşır.
Aracın içinde eriyik altın gibi gözleri olan bir Marslı vardır. Marslıya “merhaba” diye seslenir ve Marslı da kendi dilinde “merhaba” diye karşılık verir. Ancak ikisi de birbirlerini anlamazlar. Marslı uzanıp Thomas’a dokunur, ancak o bunu hissetmez. O anda, yine de, ikisi de kendi dillerinden konuşmaya devam ederler. Sonra ikisi de el sıkışmak için birbirlerine dokunduklarında sanki öteki yokmuş gibi herbiri ötekinin içinden geçer. İkisi de birbirlerini görmelerine rağmen, her birinin karşısındaki varlık maddi bir yapıya sahip değildir.
Onlar, orada o anda gerçekleşen bir paralel evren çakışmasının içinde olduklarının anlarlar. İkisi de kendi maddeselliklerini hissetmektedirler. İkisi de kendi gerçekliklerine inanmakta ve diğerini bir hayalet olarak algılamaktadır. İkisi de dünyalarının birbirlerine dokunmadan nasıl üst üste bindiğini anlamaya çalışırlar, ama bu çabalar nafiledir. Marslı kendi paralel dünyasında Mars’taki bir manzaraya bakmakta ve harika şeylerle dolu bir şehir görmektedir. Thomas, ise kendi dünyasında ıssız bir antik kent kalıntısının içindedir, Marslıya şehrin binlerce yıllık mazisi olan bir antik kent olduğunu ve yıkıntılarla dolu olduğunu söyler. “Burada kanallar boş,” diye seslenir’ Thomas. Marslı ise “Kanallar lavanta şarabıyla dolu!” diye bağırmaktadır.
İkisi de bu karşılaşmalarının zamanla ilgili bir şeylere yol açtığını fark etmişlerdir. Fakat kimin gelecekte kimin geçmişte yaşadığını anlayamamışlardır. Ayrılırlar ve her biri diğer dünyanın tuhaf bir düş olduğunu düşünerek önceki dünyalarına geri dönerler.
Çok tuhaf da olsalar ve öte dünyalara ait gibi de görünseler, günümüzde bu hikâyelerde bir gerçeklik payı olduğu anlaşılmıştır.
Mars Yıllıkları’nın teması, gezegenin fethi ve kolonileşmesi. Geleceğin insanlarının bu zorlu teşebbüsünün vakti gelince gerçekleşeceği kesin ama Ray Bradbury bunları anlatırken melankolik bir havayı tercih etti. Kitabın başında korkunç olan Marslılar yok olmaya başladıklarında yazarın onlara karşı duyduğu merhameti hak ediyorlar. Nihayetinde insanlar galip gelir ve yazarın bu zaferi, onu mağrur kılmaz. İnsanlığın kırmızı gezegen üzerindeki müstakbel hakimiyetini hüzün ve hayal kırıklığı ile anlatır; satranç taşlarına benzeyen şehirlerin kalıntıları, sarı günbatımları ve kumda dolaşan kadim gemilerin bulunduğu muğlak mavi çöllerden mürekkeptir kehaneti de.
Bazı yazarlar geleceğe dair öngörülerde bulunur ama onlara inanmayız zira bu, yapmaları gereken edebiyatın bir parçasıdır…
“Biz dünyalılar, büyük ve güzel şeyleri yıkmak konusunda hüneriyiz.”
Birçok hikayeden oluşan kitap 2033 tarihini gösteriyor. İnsanlık atom savaşlarının gölgesindeki sorunlarla boğuşan Dünya’yı terk etmek için Mars’ta koloni kurmaya karar verir.
Roketler inmeye başlayınca olaylar istedikleri gibi ilerlemez.
Sanrılar, hipnoz ve telepati bu gezegende kullanılan kelimeler.
Marslılar ise şekil değiştiren zihin okuyan belirli bir gelişmişlik seviyesinde varlıklardır. Mavi bir enerji küresi halinde dolaşırlar.
“Onlar şu tepelerde yaşayan yuvarlak ışık küreleri”
“İnsan mı, hayvan mı bilen yok.”
Uzaylı dediğimiz kim acaba?
Dünyadakiler mi?
Marstakiler mi?
Mars Yıllıkları, okumayanlara, tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizleri okumaya davet ediyor.
Sevgi’yle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın