Meme kanseri zahmetli bir hastalık ve süreç… Ancak bu hastalıkta öldürücü olan kanser değil, organını bilmemek ve onun sağlığı için bilinçli bir çaba harcamamaktır. Sözcük olarak bile korkutucu olan bu hastalık hayatınızı karartmadan, hedefiniz memelerinize yerleşmeye kalkan bu kaçağı en kısa sürede rutin kontrollerle yakalamak ve o vücudunuzu ele geçirmeden oradan kovmak olmalıdır.
— Prof. Dr. Levent Çelik
Merhaba
Prof. Dr. Levent Çelik kitabın giriş bölümünde şöyle yazıyor:
Beni bu kitabı yazmaya iten, mamografi çektirmeye gelen kaygı düzeyi çok yüksek kadınlar oldu. Her gün, korku ve endişe dolu gözlerle bana bakan onlarca kadın hastayla karşılaşıyorum. “Sağlık kontrolü yaptırmak ve mamografi çektirmek neden bu kadar kaygı versin ki?” diye sorabilirsiniz? Mamografi, düzenli sağlık kontrolü; check-up ve bunların sonucunda o muayeneden bu muayeneye koşuştururken insanların çektikleri sıkıntı ve stres sanıldığından çok daha fazladır.
Doktorluk yaşamım boyunca, sağlık sorunlarını kontrol ettirme sürecinin kaygının temelini oluşturduğunu anladım. Çünkü insanlar, bu kontroller sırasında, “Ya kötü bir şey çıkarsa?..” korkusuna kapılıyor. Bu kaygı düzeyi, insanlarda hem ruhsal hem sosyal anlamda ciddi travmalar yaşamalarına neden oluyor.
Bazı hastaların sağlık kontrollerinden ve doktora başvurmaktan kaçması, hastalıktan da kaçış olarak tanımlanıyor. Oysaki, “Kaçmak kurtulmaktır!” felsefesi, söz konusu sağlık ve hastalık olduğunda hiç de geçerli değil…
“Sağlıklı olmak nedir?” sorusunu, öğrencilerimin girdiği uzmanlık ve doçentlik sınavlarında da ısrarla sorarım. Doktorluk mesleğinde radyoloji veya diğer branşları seçenler; beden sağlığını ilgilendiren birçok parametreyi öğrenirken, “Sağlıklı olmanın yalnızca beden sağlığı kontrolleriyle mümkün olabileceği,” öğretisini de eğitim ve çalışma yaşamları boyunca ediniyor.
Ne yazık ki, sağlıklı bir yaşamın yalnızca beden sağlığını korumakla kalmadığını öğrenmek hepimiz için zaman alıyor. Öyleyse, sağlıklı olmanın” tanımını çok iyi yapmak gerekiyor…
Eminim, hepinizin kafasında bir “sağlık” ve “sağlıklı olmak” tanımı vardır. Kendi tanımınızla, yalnızca benim değil Dünya Sağlık Örgütü’nün genel kabul gören tanımını karşılaştırın. Dünya Sağlık Örgütü sağlıklı olmayı, “İnsanın kendini bedensel, ruhsal ve sosyal olarak iyi hissetme halidir.” şeklinde tanımlıyor.
Bu tanıma dikkat ettiğinizde, sağlığın subjektif olarak değerlendirilmesinin en önemli unsur olduğunu görürsünüz: Değerlendirmelerin tümü, kişinin kendisini nasıl hissettiği sorusunun yanıtları tek tek verilerek yapılın Bu tanımda, sağlığın görülebilen ve ölçülebilen aşamalarından (nicel, kantitatif parametrelerinden) hiç söz edilmez
Günümüz insanı, ne yazık ki beden sağlığıyla ilgili rastgele yaptırdığı sayısal değer ölçümlerinin peşinde, Beden sağlığının parametreleri genellikle kırmızı çizgileri bulunan ölçülebilir değerler şeklindedir. Örneğin, tansiyon değerinizin 14/9’u geçmesi halinde siz hipertansiyon hastası olursunuz. Açlık kan şekerinizin 110 mg/dl değerini geçmesi halinde ‘de şeker hastası… Ama sağlık tanımında, bu ölçülebilir değerlerin hiçbirinden söz edilmez. Beden sağlığının size dayatarak dikte ettiği parametrelerin peşinde koşarken oluşan kaygı ve anksiyete, hem sosyal hem de ruhsal sağlığınıza zarar verebilir. Beden sağlığınızda bir adım ileri giderken, ruhsal ve sosyal sağlığınız konusunda iki adım geri atabilirsiniz!..
İşte bu nedenle üç bacaklı bir masaya benzetilebilecek genel sağlığın, yalnızca beden sağlığı parametrelerinin iyileştirilmesiyle mümkün olamayacağını anlamak; sağlıklı olmaya yaklaşmanın en temel yoludur: Mamografi çektirerek alabileceğiniz bir normal raporunun; kolesterol kontrolü veya kan tahlilleri yaptırarak her türlü değeri normalize etmeye çalışırken, yani kısaca beden sağlığının tüm parametrelerinin peşinde koşarken edindiğiniz kaygı sizin sosyal ve ruhsal sağlığınıza zarar verir.
Genel sağlık kontrolleri bilançosunun beden sağlığı bölümünde olumlu değerler alırken, sosyal ve ruhsal sağlık bölümünde geri adımlar attığınızdan olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalıp negatife düşebilirsiniz.
Meme kanseri zahmetli bir hastalık ve süreç… Ancak bu hastalıkta öldürücü olan kanser değil, organını bilmemek ve onun sağlığı için bilinçli bir çaba harcamamaktır. Sözcük olarak bile korkutucu olan bu hastalık hayatınızı karartmadan, hedefiniz memelerinize yerleşmeye kalkan bu kaçağı en kısa sürede rutin kontrollerle yakalamak ve o vücudunuzu ele geçirmeden oradan kovmak olmalıdır.
İşte bu amaçla geldik bir araya değerli arkadaşım, gazeteci-yazar Gülay Kılıç Özmen’le…
2010 baharıydı.. Prof. Dr. Levent Çelik’e bir öğleden sonra rutin meme kontrolüm için gittim. Kontrol sonrası ben hasta koltuğunda endişe ve merakla beklerken, Levent bey önündeki monitöre kilitlenmişti. Bana göre odadaki tek ses, nabız atışlarımdı. Ölçtü biçti, kesti, karşılaştırdı ve koltuğunda yarım daire yaparak bana döndü: “Keyfine bak Gülaycığım!” dedi. Birbirimize “Hoşçakal!” deyip ayrılmadan önce, “Yıllardır bir kitap yazmak istiyorum” dedi. “Çok iyi olur” yanıtını verdim ve “Ne hakkında?” diye sordum. Verdiği yanıt “Ben ne hakkında yazmak isteyebilirim ki? Tabii ki meme… Meme kanseri olan yazar bir hastama teklif ettim ama O Aynı duyguları bir de yazarak yaşamak istemem!’ dedi. Sen ne dersin?” Damdan düşer gibi gelen bu teklif karşısında, o güne kadar hiç üzerinde durmadığım bu organı saniyeler içerisinde düşünmeye başladım. “Sen yazacaksın da, ben ne yapacağım?” dedim. Verdiği yanıt “Bilgi var, yetenek yok” oldu. O an aklımdan geçen tek şey, “Meme, meme, meme”ydi… Tıbbi tarafı tamam, Levent bey’in işiydi zaten bu… Ya ben?
Yaşamın Hazzın Ve Sonun Kaynağı MEME, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Yaşamın kaynağının meme olduğunu anladık”.. Memede huzuru şefkati, korkusuzluğu bulduğumuzu anladık. İnsanoğlunu hayatta kalmasını sağlayan organ olduğunu anladık. Hem haz veren, hem de alan organ olduğunu anladık, ilk sevgi tohumunun ondan geldiğini anladık. Memenin insanoğluna cenneti hissettirdiğini anladık. Bu kitabın yazarları Prof. Dr. Levent Çelik ve Gülay Kılıç Özmen böyle diyor. Havva Ana’dan başlayarak günümüze kadar getirdikleri öyküsünde kendi paylarına düşen bu olmuş. Sizin payınıza düşense okumak ve farkına varmak. Eğer kadınsanız sahip olduğunuzun değerini bilmeniz için. Erkekseniz yaradılışınızın farkına varmanız için. Genç kız iseniz yeni yeni filizlenen bu tomurcukların nelere kadir olduğunu anlamanız için.
“MEME”; ilk yaşam suyunuz.. İnsanoğlu var oldukça hiç bitmeyecek bir yaşam pınarı. Bu pınarın kaynağını ve gücünü merak edenler için…
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın