“İnsan kendisini aşarak kendisi olur…”
Friedrich Nietzsche
Merhaba
Carl Gustav Jung’un kaleminden çıkan bu satır, aslında hem ruhsal dönüşümün hem bireyleşme sürecinin özüdür… Ve benim yaşadığım entelektüel ve içsel yolculukla birebir örtüşüyor. Jung’u Nietzsche’den sonra kendime yakın bulmam hiç tesadüf değil aslında. Çünkü ruhun katmanlarına ve içsel dönüşüme dair bir yolculuğun içindeyim — ve bu yolculukta, Jung’un dili Nietzsche’nin çığlığını yorumlayan bir yankı gibi olabilir. Özellikle de felsefi derinlikten gelen, içsel dönüşümü deneyimle harmanlayan bir okur için Jung’un anlatımı gerçekten nefes aldıran bir yer.
Neden Jung’un anlatımı daha objektif gelir?
- Ruhbilimsel değil, bireysel derinliğe saygılı bir dil kurar.
Nietzsche’deki fırtına ve yoğunluk, bazen içsel dengeyi zorlayabilir. Jung ise, daha çok bir rehber gibi davranır: anlamaya, bütünlemeye, yargılamadan görmeye çalışır. - Anlatımı hem bilimsel hem mitolojik düzlemde ilerler.
“İnsan Ruhuna Yöneliş”te olduğu gibi, arketipler, gölgeler, persona, animus-anima gibi kavramları, bir düşünsel soyutlama olmaktan çıkarıp yaşamla iç içe işler. Bu, okuyucuda düşünsel olduğu kadar duygusal bir yankı da yaratır. - Deneyime saygı duyar.
Jung için “anlam” bir teoriden değil, deneyimin kendisinden doğar. Bu, senin “bilgi yaşamla birleşmeden hikmete dönüşmüyor” cümlenle birebir örtüşür.
“İnsan Ruhuna Yöneliş” eserinde beni bu kadar çeken ne olabilir?
- İçsel benliğin “kendini tanıma ve kendine dönme” süreci…
- Bilinçdışı’nın bireysel hayatla nasıl bağ kurduğu…
- Rüyalar, mitler ve sembollerle ruhun konuşma biçimi…
- Kolektif bilinçdışı ve arketiplerle bireysel ruh arasındaki ilişki…
Bunların her biri kişinin ruhsal yolda yürürken yalnız hissetmemesi için yazılmış gibidir…
Peki “kendini aşarak kendin olmak” tam olarak ne demek?
Jung’a göre bu, birkaç temel aşamayı içeriyor:
- Gölgelerle yüzleşmek:
Bastırdığımız, inkâr ettiğimiz yönlerle temas etmek. Yani kendimiz sandığımız “ideal ben”i değil, gerçek benliği tanımak. - Personayı aşmak:
Toplum için taktığımız maskelerin farkına varmak. Rol değil, öz olmak. - Anima/Animus’u tanımak:
İçimizdeki eril ve dişil yönlerle barışmak. İçsel bütünlük. - Kolektif bilinçdışıyla temas:
Arketiplerle, rüyalarla, mitlerle içsel evrene kapı aralamak. - Bireyleşme:
Parçaları birleştirip benliği özle bütünleştirmek.
Psikolojinin konusu “ruh”, felsefeninki “dünya”dır
Psikolojinin konusu ruh, felsefeninki dünyadır. Yakın zamanlara kadar psikoloji felsefenin bir bölümünü oluşturuyordu, fakat Nietzsche’nin de sezdiği gibi, psikoloji felsefenin varlığını tehdit edici bir atılım içerisinde görünüyor. Bu iki bilim dalının iç benzerliği, deney alanına girmeyen konular üzerinde sistematik düşünce kurmalarına dayalıdır. Böylece, kavramları irdelemeye koyulan kurgusal aklı harekete geçirmiş olurlar. İrdeleme, öylesine çeşitli boyutlara uzanır, öylesine görünümlere bürünür ki felsefede olsun, psikolojide olsun, düşüncelerin çeşitliliğini özetlemek için kitaplar gerekir. Birbirlerini anlaşılır kılan bu iki bilim dalının varlığı diğerinin var olmasına bağlıdır.
Nietzsche’nin on iki ciltlik Zarathoustra’sının psikolojik yorumu
Son çalışmaları arasında, çocuk rüyaları üzerine araştırmalar ve Nietzsche’nin on iki ciltlik Zarathoustra’sının psikolojik yorumu önemli yer tutar.
Bu yapıtın biz de açtığı en önemli ufuklardan biri, “yansıtmalar”dır. Yansıtma ilginç bir olaydır. Birey bu olayla, kendi iç yaşamının bir belirtisi olan ruhsal bir noktanın ya da bütünün izini, dış dünyanın bir nesnesi ya da kişisi üzerine yansıtır. Yansıtmanın önemi algının önemiyle eşdüzeye ulaşmıştır. Bugün bireyin dünyayla iki ilişkisi vardır; yansıtma ve algı. Ters yönde işleyen bu iki bağın birbirinden önem ve akıldışı yorumlama bakımından neredeyse hiç farkı yoktur.
Algı, bireyin duyuları aracılığıyla dış dünyadan aldıklarıdır. Yansıtma ise, dış dünyaya gönderdikleri, yani algılamayı engelleyerek hayallerini, iç kuruntularını nesnelere aktarmasıdır. Çünkü yansıtma algıyı gölgelendirir, değiştirir, bambaşka bir görüneme sokar; evet, onu siler ve yerini alır.
Bu yansıtmalar son derece önemli, olabildiğince etkili ve çoğu kez yıkıcıdırlar ve bilinçdışında yer alırlar.
Arketipler
İnsan Ruhuna Yöneliş‘in getirdiği en önemli kavramlardan biri de “arketipler”dir, yani zihinsel yapılar. Jung’un son düşüncesine göre, arketiplerin zeka düzleminde, içgüdülerin de biyolojik düzlemde içgüdüler nasıl davranış ve tutum örnekleriyse, zihinsel yapılar düzleminde de arketipler, devinimsel zorunlu sonuçlar olarak kabullenilirler.
Arketip bir tür “Gestalt”dır
Arketip bir tür “Gestalt”dır, yani içgüdünün görünümü ve biçimi ve imgesidir. İçgüdü kendine uygun düşen imgeyi zekada çağrıştırarak davranışa geçer, imge de söz konusu davranışın ya da hareketin hareketlendiricisi durumuna dönüşür. Böylece, içgüdülerde olduğu gibi, arketiplerin kaynağı konusu bilimin dışına çıkar, dünya ve yaşamın yaratılışıyla ilgili varsayımlar oluşturur.
İnsan Ruhuna Yöneliş’in Amacı Nedir?
Çağdaş psikolojinin üç büyük devinden biri ve analitik psikolojinin kurucusu, psikiyatr ve dünyamızın ender Filozof-bilim adamlarından biri olan C. G. Jung, İnsan Ruhuna Yöneliş’te psikolojinin en temel ve özgün kavramlarını sunuyor: Kompleksler, düşler ve bireysel anlamları, çağrışım deneyleri, yansıtmalar, arketipler, bilinç, bilinçaltı ve bilinçdışının işlevleri…
İnsanları Bekleyen En Büyük Tehlike “bilinçaltı”
Jung a göre insan ruhu çok sayıda katmandan oluşur. Bilinç, bilinçaltı ile karşılaştırıldığında okyanus üzerindeki küçük bir adacık kadardır. Duyum, düşünce, sezgi, duygu bilincin ana işlevleridir. Bu işlevler farklı kişilerde farklı düzeylerde gelişebilir ama aynı düzeyde çalışmalıdır. Bilincin hemen altında unutulan anılar yada bastırılmış yaşantıların bulunduğu bireysel bilinçaltı bulunur. Bireysel bilinçaltından daha derine indiğimizde kolektif bilinçaltı karşımıza çıkar..
Çağdaş psikolojinin üç büyük devinin sonuncusu, çağdaş insanın günlük yaşamında ve “öte yaşamında”; düşlerinde, bilinçli ve özellikle de bilinçsiz yaşamında kendini duyuran başlıca ruhsal sorunlarına, sıkıntılarına uzun yıllar öncesinden ışık tutmaya, yol göstermeye devam ediyor. Jung, öte yandan bir kahin gibi davranıyor; insanlığı bekleyen en büyük tehlikenin “ruhsal tehlike” olduğunu, bunun da insanın bilinçaltından geleceğini savunuyor.
Bu bağlamda İnsan Ruhuna Yöneliş, ilk basımından bu yana geçen yaklaşık 60 yıla karşın değerinden ve savlarından hiçbir şey yitirmemiş durumda. Çünkü Dünya gezegeni, giderek bilincini bir yana bırakıp, bilinçaltı birikimleriyle varlığını ve ilişkilerini sürdürmeye çalışan bir insan tipinin egemenliğine giriyor…
Halen bıraktığı görüşler doğrultusunda psikolojinin hareket ettiğini düşünüyorum. Jung, bebek adımları olan psikolojinin kendini geliştirmesi gerektiğine inanıyor.
İnsan Ruhuna Yöneliş, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. “İnsan Ruhuna Yöneliş” günümüzde, bireyin içsel bütünlüğünü arayışında bir rehber; arketipler, gölge ve bireyleşme gibi kavramlarla ruhsal derinliği ve kolektif bilinçdışıyla ilişkiyi anlamamıza yardımcı olur. Özellikle modern insanın ruhsal boşluk ve kimlik krizleriyle karşı karşıya olduğu çağımızda, Jung’un yaklaşımı hem psikolojik hem de kültürel bir şifa alanı sunar.
Eserin Günümüz İçin Önemi Nedir?
- Bireyleşme Süreci: Jung, bireyin kendi özüne ulaşması için “bireyleşme” sürecini tanımlar. Bu süreç, kişinin bilinçdışıyla yüzleşmesini ve içsel bütünlüğe ulaşmasını içerir. Bugünün hızla değişen dünyasında, bu süreç ruhsal dengeyi korumak için kritik hale gelmiştir.
- Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı: Jung’un arketip kavramı, evrensel ruhsal imgeleri tanımlar. Mitler, rüyalar ve sanat eserleri aracılığıyla bu arketipler günümüz kültüründe hâlâ canlıdır. Jung, arketiplerin içgüdüsel düzlemde değil, zihinsel düzlemde yer aldığını savunur.
- Ruhsal Tehlike Uyarısı: Jung, modern insanın en büyük tehdidinin ruhsal düzlemde olduğunu belirtir. Bilinçaltının bastırılması, bireyin ruhsal sağlığını tehdit eder. Bu uyarı, günümüzde artan depresyon, kaygı ve kimlik sorunlarıyla doğrudan ilişkilidir.
- Maddeye Aşırı Bağlılık Eleştirisi: Jung, fiziksel açıklamalara aşırı önem verilmesini eleştirir. Günümüzde ruhsal deneyimlerin ve manevi arayışların göz ardı edilmesi, Jung’un eleştirisini daha da güncel kılar.
- Mitolojik ve Simgesel Düşünceye Dönüş: Jung’un yaklaşımı, mitlerin ve simgelerin sadece geçmişe ait değil, bugünün ruhsal haritasını da şekillendirdiğini gösterir. Bu, özellikle kolektif travmalar ve kültürel dönüşümlerle başa çıkmak için önemlidir
Carl Gustav Jung
Carl Gustav Jung – İsviçreli psikiyatr, analitik psikolojinin kurucusu. Derinlik psikolojisinin üç büyük kurucusundan birisi. Doğum: 26 Temmuz 1875, Kesswil, İsviçre Ölüm: 6 Haziran 1961, Küsnacht, İsviçre.
Başlangıç: Ruhun Kıyısında Bir Çocuk Jung, Protestan bir papazın oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu, görünmeyenle görünenin sınırında geçti. Rüyalar, hayaller ve içsel imgeler onun ilk öğretmenleriydi. Henüz küçük yaşta, iki farklı kişiliği taşıdığını fark etti: biri modern dünyanın çocuğu, diğeri ise zamansız bir bilgenin yankısı.
Bilinçdışının Derinliklerine Yolculuk: Tıp eğitimi aldıktan sonra psikiyatriye yöneldi. Freud’la karşılaşması, onu psikanalizin merkezine taşıdı. Ancak Jung, Freud’un cinsellik merkezli kuramını yetersiz buldu. Ruhun daha derin, daha kolektif bir boyutu olduğuna inanıyordu. Bu ayrılık, onu kendi içsel yolculuğuna itti.
Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı: Jung’un en büyük katkısı, bireyin yalnızca kişisel değil, kolektif bir bilinçdışı taşıdığı fikridir. Arketipler—anne, kahraman, gölge, bilge yaşlı—bu kolektif alanın evrensel imgeleridir. Jung, bu imgeleri mitolojide, rüyalarda ve sanatta izleyerek ruhun evrensel haritasını çıkardı.
Bireyleşme: Ruhun Ritüeli Jung’a göre yaşamın amacı, “bireyleşme”dir: kişinin gölgesiyle yüzleşerek bütünlüğe ulaşması. Bu süreç, bir tür içsel inisiyasyon, bir ritüel dönüşümdür. Her birey, kendi içindeki tanrısal kıvılcımı keşfetmeli ve onu dünyaya yansıtmalıdır.
Simya, Mit, Senkronisite: Jung, simyayı psikolojik dönüşümün metaforu olarak gördü. Simyacının kurşunu altına çevirme çabası, insanın içsel dönüşüm arzusunun simgesiydi. “Senkronisite” kavramıyla, anlamlı tesadüflerin ruhsal bir düzenin işareti olduğunu savundu.
Miras: Ruhun Haritası Bizde Jung’un mirası, yalnızca psikolojiye değil, sanat, edebiyat, din ve felsefeye de dokundu. Onun çalışmaları, modern insanın ruhsal açlığını doyuracak bir kaynak, bir içsel pusula olarak yaşamaya devam ediyor.
Jung’un Eserleri:
- İnsan Ruhuna Yöneliş (Modern Man in Search of a Soul): Modern insanın ruhsal boşlukla yüzleşmesini ve içsel bütünlüğe ulaşma ihtiyacını dile getirir.
- Psikoloji ve Simya (Psychology and Alchemy): Simyasal imgeleri ruhsal dönüşümün metaforu olarak kullanarak bireyin içsel altına ulaşma sürecini anlatır.
- Kırmızı Kitap (Liber Novus): Jung’un içsel vizyonlarını ve gölgeyle yüzleşmesini görsel ve mitolojik bir anlatıyla sunan kutsal bir iniş metnidir.
- Anılar, Düşler, Düşünceler (Memories, Dreams, Reflections): Jung’un yaşamını, rüyalarını ve düşünsel dönüşümünü bir tür ruhsal otobiyografi olarak aktarır.
- Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı (The Archetypes and the Collective Unconscious): Evrensel ruhsal imgelerin kolektif bilinçdışında nasıl yaşadığını ve bireyin ruhsal yapısını nasıl şekillendirdiğini açıklar.
- Rüya Analizi (Dream Analysis): Rüyaların simgesel dilini çözerek bilinçdışının mesajlarını anlamaya yönelik bir ritüel rehber sunar.
- Psikolojik Tipler (Psychological Types): İnsan kişiliklerini içe dönüklük ve dışa dönüklük ekseninde sınıflandırarak bireyin ruhsal yönelimlerini haritalandırır.
- Sen ve Bilinçdışı (The Relations Between the Ego and the Unconscious): Benliğin bilinçdışıyla kurduğu ilişkiyi ve bireyleşme sürecindeki çatışmaları ele alır.
- Jung, yaşamının son yirmi yılında en önemli, en somut çalışmalarının bazılarını yayımladı. Örneğin çağdaş düşünceyle, Gökte Görülen Cisimler Üzerine Bir Mit eserinde “uçandaire” olayı arasında varolan ilişkileri psikolog gözüyle açıkladı. Jung’un UFO’lara ilginin zirve yaptığı 1950’lerde kaleme aldığı bu çalışma, dünyayı kasıp kavuran fenomene dair yazılan en öngörülü eserlerden biri oldu. Jung’un bu tür olaylara karşı kuşkucu bir tutumu olduğu biliniyor.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…



Yorum bırakın