Zamana Aykırı Bakışlar, Friedrich Nietzsche

“Ben ancak örnek verebilecek, durumda olan filozoftan hoşlanırım.”

— Friedrich Nietzsche

Merhaba

Nietzsche’nin bu yıllardaki içsel yaşantısı, çağın gerçekliğinden sancılı bir biçimde rahatsız olmuş ve bu rahatsızlık yazınsal yankısını Tragedyanın Doğuşu‘nda bulmuştur. Yazarımız kendini yalnız hissetmekte ve duyguyu “Zamana Aykırılık” olarak adlandırmaktadır.

Kendileriyle Savaşanlar, adlı eserinde Stefan Zweig, Zamana Aykırı Bakışlar kitabından Friedrich Nietzsche’in iç dünyasını yansıtmaya çalışıyor. Belki de ortak noktaları olan bu yaklaşım tüm duayenler hakkında bilgi veriyordur.

Friedrich Nietzsche’nin tragedyası bir monodramdır: kısa hayat sahnesinde kendisinden başka bir karakter çıkmaz. Çığ gibi ardı ardına gelen bütün perdelerde o yalnız güreşçi, kaderinin fırtınalı havasında hep tek başınadır, kimse yanına yaklaşmaz, kimse karşılamaz, hiçbir kadın yumuşak varlığıyla gergin atmosferi hafifletmez. Bütün hareketler sadece ondan yola çıkar ve sadece ona geri döner: Başlangıçta onun gölgesi için beliren az sayıda figür ise, sadece sessiz dehşet ve şaşkınlık mimikleriyle onun kahramanca girişimine eşlik ederler ve tehlikeli bir şey karşısındaymış gibi yavaş yavaş geri çekilirler. Tek bir insan bile yaklaşmaya ve bu yangının iç bölgelerine girmeye cesaret edemez, her zaman tek başına konuşur, tek başına savaşır, tek başına acı çeker Nietzsche. Hiç kimseye seslenmez, hiç kimsede ona cevap vermez. Ve daha da korkuncu: Kimse onu duymaz.

Hiçbir insanı, hiçbir eşi, hiçbir izleyicisi yoktur. Düşüncenin havasız ortamında oynanır.

En önemli bölüm ise ” Ey yazı, alın yazısı dediğim şey, sen içimdeki! Üstümdeki! Koru beni ve büyük bir yazgı İçin sakla.”

Bu kadar büyük dua etmesini bilen birinin sesi duyulmaz mı?

Nietzsche’in hastalığı gibi sağlığına kavuşması da kendini dahiyane bir şekilde tanıması sayesinde olur. Değersiz olandan, değerli olanı yaratma sürecine psikolojik anlamda geçiş yapar.

Hastalık onun içindeki insanın doğumuna ebelik etmiştir. Hayatın bir alışkanlık değil, bir yenilenme haline gelmesini hastalığa borçludur “Hayatı adeta yeni keşfediyorum, tabii kendimi de.”

Değerli filozof ve yazarların orta noktası zamanında anlaşılamamak mı?

Acaba o yıllarda sanatın, sanatçının kim olduğu psikolojik tanı koyma telaşından bilinemiyor muydu?

“Ben sadece beden ve zihin değilim ki, bilakis üçüncüsüyüm.”

Tarihin Yaşam İçin Yararı Ve Sakıncası başlıklı bu ikinci Zamana Aykırı Bakış yine de yüksek bir kurgusal düzeye ulaşır ve perspektifi de artık mistik değil, rasyonalisttir. Gerçi gizli esinleyici Schopenhauer’dir, ama burada çırak ustasından daha net görmektedir. Nietzsche’nin vurguyu nereye yaptığı açıktır.: Tarihin “sakıncası” büyük ölçüde “yararı”ndan daha belirleyici, daha önemlidir. Bunun kuramsal gerçeklendirilişi de, yaşamın en içinden, tarihsel bilginin karşısında yer alması gerçeğine dayanır. Tarih belleğe, anının sürekliliğine dayanırken, yaşam unutuşta, şimdi ki zamana tamamen dalmakla gelişir.

Zamana Aykırı Bakışlar, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatmak için.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle, okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: