
Horus’un gözleri insanları ve eşyayı yaratmıştır. Semavi yüzün gözleri evreni gördüğü zaman, evren vücut buldu; güneşin ışıkları bir gözyaşı dalgası gibi, evreni kapladı; böylece Horus’un gözünden dökülenler, insanlara ve tanrılara gerekli olan hayatı verdi… Güneşten dağılan ışık gibi, Horus’un gözü bütün realiteyi yarattı.” Böylece, dünyada yaşayanlar, ölmek için doğmuş yığınlarca varlık, Ra’nın gözbebeklerinden, ilk ve dölleyici ışıkla beraber fışkırmıştı; çünkü: ‘Râ insanların bedenlerini gözünün ağlayışlarıyla yaptı..
“Belki de ölümle karşılaşan insan ilk defa doğaüstü fikrine sahip olmuş ve onu görmekte olduğunun ötesinde ümit etmek istemiştir. Ölüm ilk bilinmeyen oldu. Bu insanı diğer sırların yolu üzerine çekti. Düşüncesini görünürden görünmeyene, geçiciden ebediye, insaniden ilahiye yükseltti. “
—
Merhaba
Eski uygarlıklarla içinde yaşadığımız zaman arasında hiçbir ilişki kalmamış gibi görünen uygarlıkların yaşayış ve düşünüş biçimlerinden bize kalan izlere yaklaşmak kolay değil, fakat yararsız da değildir. Bu geçmiş uygarlıkların verilerine bakarken birçok önyargımız olabilir.
İnsanın bizzat kendine ait fikir ve duygusal alışkanlıkları onu büyük bir açmaz karşısında olduğunu düşündürüyor. Bir karamsarlık… bir hüzün dünya mutlulukları karşısında zengin evine yanlışlıkla davet edilmiş fukara gibi, bir acemilik ve telaş. Herkes yaşlılığı, hastalıkları nihayet kaçınılmaz sonu, ölümü düşünüyor. Ya da ondan her türlüsüyle kaçma savaşında. İstedik ki, bu fikirle mücadele edelim, insanın üzerinden tanımadığı bu heyula ve bilinmeyen korkuyu kaldıralım.
Yok böyle bir şey, ölüm diye! İnsanoğlu milyarlarca yaşamda olduğunu söylediği kainat ve kainat sistemleri içinde, tek bir yaşam içinde parlayıvermiş, sonra da sönerek hiçliğe dönecek bir varlık değildir. Yeryüzü maceramız bize hep tek bir yaşammış gibi geliyor. Aslında bütün aksaklık bunda. Özellikle batı insanı, bu sorun karşısında çok yalnız, çok zavallı, kulaktan kapma dini bilgi ve törenlerden ibaret dinleri ona anlayamadığı, ne vakit ne şekilde gerçekleşeceği bilinmeyen bir “öte dünya”dan söz ediyor.
Ediyor ama, derinlemesine İnilmeyen bu öneriler insanı büsbütün kuşkuya düşürüp dini müesseselerin mekanik açıklamalarına götürüyor. Ondan sonra sevilen, sayılan birisinin ölümüyle karşılaşınca herkeste bir acı, bir korku, bir telaş…
YETER! İncelemediğimiz ve araştırmadığımız bir şeyden ürküntü duyarak bilgisizce korkaklığımız yüzünden daha ne kadar boş yere ıstırap çekeceğiz?
İşte binlerce yıllık geçmişe damgasını vuran Mısır uygarlığının çok ilginç ölüm ve ölüm ötesi inançlarının ve ilginç ritüellerinin tekrar doğuma hazırlıklarının yönlerini bir avuç bilim insanının 18. yüzyılın ortalarında: 20. yüzyılın ortalarına kadar yapmış oldukları zorlu, sıkıntılı, ıstıraplı çalışmalarından ortaya çıkan önemli yazınsal yapıtlardan küçük bir bölümü aktarılıyor.
Bu yapıtlara bilip bilmeden önyargılarımızla onlar “o putperestler” bu gibi inançlardan ne anlarlar tavırlarına kaptırmadan bugün dahi dinlerin ölüm ve ölüm
ötesi bilgilerine sahip olmadan önce o devirde yapılan ritüellerin ne kadar daha geniş bilgi sistemine dahil olduklarını bize göstermektedir.
O halde ne yapmalı? Sırf eleştiriler getirmek faydalı olan ipin ucunu yakalayıp izlemeye yetmez. Eski uygarlıkların bize yansımış izleri varsa bu, bir mesaj, bugünkü yaşamımızla özleştirmemiz gereken bir bilgi yumağıdır.
Burada insanların, tanrıların ve ölülerin tarihi başlar.
Ölüler kitabı, her ölünün, etheral varlıklara ya da bedenlere açık hale gelmek için, kendini bütün o materyalize olmuş prensiplerden tek tek soyarak geçirdiği transformasyonların tam bir listesini verir. Üstelik kadim Mısırlıların, Reenkarnasyon hakkında hiçbir şey bilmediğini ve öğretmediğini ispatlamaya çalışanlara şunu hatırlatmalıyız ki ölünün “Öz” ünün (Ego ya da Benlik) Sonsuzluk’ta yaşadığı söylenir; o ölümsüzdür, Güneş kayığı ile birlikte gelir ve onunla birlikte kaybolur, yani gereklilik döngüsü gereği. Bu “Öz” Tiaou’dan (hayat sebebinin diyarı) yayılır ve gündüz Dünya üzerindeki yaşama katılır, geceleri Tiaou’ya geri döner. Bu Ego’nun periyodik varoluşlarını ifade eder.
Öyleyse Tiaou nedir?
Gece Güneşi’nin yoludur, aşağı yarımküre ya da Mısırlılar tarafından Ay’ın karanlık bölgesine yerleştirilen cehennem bölgesidir. Onların ezoteriminde insan varlığı Ay’dan gelmiştir(üçlü sır-astronomik, fizyolojik ve psişik) o bütün varlık döngüsünü geçmiş ve sonra ondan tekrar doğmadan önce doğum yerine geri dönmüştür.
Belki de Ölüler Kitabı tanrıların eseri. İnsan düşüncesinin meydana getirdiği en eski eserdir. Okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın