Sanki Ortadoğu’da savaşlar yoktu, sanki insanlar evlerinden koparılıp bilinmedik yerlere götürülmüyordu. Sanki işsizlik, açlık olgusu gözümüzün önünde değildi. Düşünmek istemiyorduk. Erteliyorduk…

— Tomris Uyar

Merhaba

Tomris Uyar’ın bu sözü, onun duruşunu, toplumsal bilincini ve insani duyarlılığını çok açık biçimde ortaya koyar. Gözünü ve kalemini sadece bireysel duygulara değil, dünyanın gerçeklerine, toplumsal acılara, insanlığın ortak vicdanına çevirmiştir.

Bu sözde, toplumsal yüzleşmeden kaçınmanın, gerçeklerle yüzleşmek yerine erteliyoruz, unutuyoruz, göz yumuyoruz refleksinin eleştirisi vardır. Uyar, burada hem bireysel hem kolektif bir duyarsızlaşma halini sorgular. Dünya kanarken, insanlar acı içindeyken, birçoğumuzun kendini konforlu alanlara hapsettiğini, görmemeyi seçtiğini dile getirir.

Bu söz, aslında günümüz dünyasında hâlâ geçerli: Felaketlere, yoksulluğa, savaşlara alışan ve artık duyarsızlaşan toplumları anlatır. Düşünmek istemiyoruz çünkü düşünmek, sorumluluk doğurur. Bir şeye gözünü kapatmak, onun varlığını ortadan kaldırmaz ama zihinsel yükünü azaltır. Uyar, bunu açıkça reddeder. Gerçekleri bastırmanın ahlaki bir çözüm olmadığını, yalnızca zaman kazanmak olduğunu vurgular.

Bu cümlede geçen “Ortadoğu’da savaşlar” ifadesi, sadece coğrafi bir gerçekliği değil, aynı zamanda dünyanın pek çok yerinde süregelen adaletsizliğin ve şiddetin sürekliliğini temsil eder. Yer, zaman değişse de mesele aynı kalır: insanlar yerlerinden edilir, ötekileştirilir, açlığa, savaşa ve sistematik eşitsizliğe mahkûm bırakılır.

Uyar’ın bu sözleriyle bugün Gazze, Sudan, Yemen, Ukrayna ya da başka herhangi bir kriz bölgesi arasında köprü kurmak mümkündür. Çünkü mesele sadece dönemsel bir felaket değil, insanlığın kendiyle yüzleşmesi gereken temel bir yarasıdır.

Tomris Uyar’ın bu sözü, yalnızca edebiyatın değil, insan olmanın sorumluluğunu hatırlatır. Ertelenen her şeyin bir gün daha büyük bir gerçekle yüzümüze çarpacağını bilir. Bu yüzden kalemi susturmaz, duyguları eylemsiz bırakmaz.

“Yaza Yolculuk”, Tomris Uyar’ın özgün anlatım tarzını ve insan ruhunun derinliklerine inme yeteneğini en güzel şekilde yansıtan bir eseridir. Bu eser, sadece bir yaz mevsimi ya da tatil arayışı üzerinden değil, yaşamın anlamını, kişisel keşifleri ve zamanın içinde kaybolan anların değerini sorgulayan bir hikayeye dönüşür.

“Yaza Yolculuk”, temelde bir içsel yolculuğu anlatır. Bir yolculuk, bir hareket, bir değişim isteği vardır ama bu, her zaman fiziksel bir yer değişikliğiyle sınırlı değildir. Yazar, yaz mevsimi gibi belirli bir zaman dilimini, daha geniş bir sembolizmle birleştirir. Yaz, sadece tatilin veya dinlenmenin zamanıdır; aynı zamanda bir yenilenme ve farkındalık mevsimidir.

Hikayede, kişinin içsel bir arayışa girmesi, geçmişiyle yüzleşmesi ve belki de kendi kimliğini bulma çabası anlatılır. Yazar, yazı, bir tür yenilenme ve kişisel keşif süreci olarak kullanır. Tıpkı mevsimlerin değişimi gibi, birey de zamanla değişir, olgunlaşır ve yeni bir perspektife sahip olur. “Yaza Yolculuk”, bu tür değişimlerin metaforik bir anlatımıdır.

Tomris Uyar, bu hikayede yazı sadece bir dışsal sıcaklık ve rahatlık dönemi olarak değil, duygusal bir keşif ve içsel büyüme olarak da ele alır. Yazın, insanların ruhsal durumlarını değiştiren bir gücü vardır. Bu mevsimde, insanlar kendilerini daha açık, daha özgür hissedebilir, eski yaralarını iyileştirebilirler. Uyar, yazın sunduğu bu potansiyeli, karakterlerinin içsel dünyalarındaki değişimle harmanlar.

Aynı zamanda, yaz, nostaljiye, geçmişe duyulan özleme ve kaybolan zamanların geriye dönülmezliğine de bir göndermedir. Geçmişin izleri, bazen gizlice yazın sıcak günlerine sızar ve hikayede bir huzur arayışıyla birleşir. Bu yaz yolculuğu, içsel bir huzur ve yeniden doğuş arayışıdır.

Yolculuk, hem fiziksel hem de içsel bir süreçtir. Her yolculuk, bir dönüşüm ve farkındalık fırsatıdır. “Yaza Yolculuk”ta, karakterler hem mekânları hem de zamanın akışını keşfederken, kendi iç dünyalarındaki bilinçaltı, arzular, kaygılar ve geçmişle yüzleşmelerini de deneyimlerler. Gerçek yolculuk, dışarıda değil, içsel dünyada gerçekleşir. Yaşanan her an, insanın kendini daha iyi tanımasına olanak tanır.

Tomris Uyar, az ama öz bir anlatım tarzı kullanır; her kelime, bir anlam taşımalıdır. Metinlerindeki dil, sade ama etkileyicidir. Karakterlerin duygusal dünyalarını ve ruhsal hallerini, bazen bir tek cümleyle, bazen ise küçük bir detayla aktarır. Her şeyin birbiriyle örtüştüğü, duyguların birbiriyle harmanlandığı bu tarz, okuyucuyu düşünmeye ve duygusal olarak içine çekmeye yönlendirir.

“Yaza Yolculuk” da bu bağlamda, yazın sunduğu fırsatlar, değişim ve keşiflerin çok daha derin anlamlar taşıdığı bir yer haline gelir. Yazar, yazı hem fiziksel bir süreç olarak hem de içsel bir evrim olarak işler, her yolculuğun sonunda yeniden doğmayı vaat eder.

Yaza Yolculuk Dokuz Öyküden Oluşur

Yaz mevsiminin aracılığıyla kişinin kendine ve yaşadığı yere dönüş yolculuklarını anlatır. Öğretilen basmakalıp değer yargılarının yeniden gözden geçirilmesi ve iç hesaplaşmalar, kitabın ana temalarından biridir. Kitap, dokuz öyküden oluşur ve her öyküde yaz mevsimi baş kahraman olarak karşımıza çıkar. Tomris Uyar’ın duru Türkçesi ve derin anlatımı, okuyucuyu yazın sıcak ve huzurlu atmosferine taşır. “Yaza Yolculuk” kitabında her öykü kendi içinde etkileyici ve derin anlamlar barındırır. Ancak, en çok dikkat çeken ve etkileyici bulunan öykülerden biri “Güzel Yaz”dır. Bu öykü, yaz mevsiminin getirdiği duygusal dönüşümleri ve içsel yolculukları etkileyici bir şekilde anlatır. Tomris Uyar’ın duru ve akıcı anlatımı, karakterlerin iç dünyalarını ve yaşadıkları duygusal değişimleri derinlemesine işler. “Güzel Yaz” öyküsü, okuyuculara yaz mevsiminin sıcak ve huzurlu atmosferini hissettirirken, aynı zamanda içsel hesaplaşmalar ve duygusal arınma temalarını da işler.

Yaza Yolculuk, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı. Tomris Uyar’ın “Yaza Yolculuk”u, yazın sadece bir tatil ya da dinlenme süreci olmadığını, aynı zamanda bir içsel yolculuk, keşif ve değişim zamanının da işareti olduğunu anlatır. Bu eser, insanların hem kendilerini hem de dünyayı daha derinlemesine keşfetme fırsatı bulabilecekleri bir dönem olarak yazı keşfeder.

İçsel yolculuk ve kendini bulma, Tomris Uyar’ın edebi yapısının merkezinde yer alan temalardandır. “Yaza Yolculuk”, sadece bir mevsim değişikliği değil, aynı zamanda yaşamın geçici ama anlam dolu anlarını kucaklamanın da bir yolculuğudur.

Tomris Uyar Hayatı ve Kariyeri

Tomris Uyar, kadın yazar. İlk çevirisi “Şekerden Bebek” , Tagore’den, 1962’de Varlık’ta ilk öyküsü “Kristin” yayınlandı. Öykü, deneme ve eleştiri, Varlık, Dost, Papirüs, Yeni Dergi, Soyut, Yeni Edebiyat, Yeni Düşün, Gösteri, Gergedan, Argos, Adam Öykü gibi belli başlı dergilerde yayınlandı.

Öykülerinde “yoğunluk, içtenlik, sahicilik” olması gerektiğini savundu. 40’ından sonra kendini bulmuş. Nice evlere, kalplere konuk olmuş, iz bırakmıştır. 1987 Sait Faik Öykü Ödülü’nü kazanan kitap, yazarın iç yolculuğunun, iç hesaplaşmalarının en güzel örneklerinden biri olma özelliğini de taşıyor.

İngiliz Kız Ortaokulu’nda, şimdiki adı Robert Kolej olan Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde eğitim gördü (1961). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine bağlı Gazetecilik Enstitüsünü bitirdi (1963). Hukukçu Celile Girgin ile hukukçu ve yazar Ali Fuat Gedik’in kızıdır. CHP Trabzon milletvekillerinden Süleyman Sırrı Gedik’in torunudur.

Cemal Süreya ve Ülkü Tamer ile beraber Papirüs dergisi kurucularından olan Uyar’ın deneme, eleştiri ve kitap tanıtım yazıları Yeni DergiSoyutVarlık gibi dergilerde yayımlandı. On öykü derlemesinden Yürekte Bukağı ile 1979, Yaza Yolculuk ile 1986 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazandı. 60’ı aşkın çevirisi kitaplaşan Uyar’ın günlükleri “Gündökümü” genel başlığı altında yayımlandı.

Tomris Uyar, edebi dünyada derin izler bırakmış ve birçok insanı etkilemiş özel bir yazardır. Onun zarif ve derin anlatımı, okuyucularını ve çağdaşlarını etkilemiştir. Eserlerinde, insan ilişkileri, duygusal derinlikler ve toplumsal meseleler gibi konuları ustalıkla işlemiştir. Tomris Uyar’ın yazıları, edebi dünyada önemli bir yer edinmiş ve birçok kişi tarafından takdir edilmiştir.

Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.

Sevgiyle okuyunuz…

Yorum bırakın

İnsan, her şeyi sahiplenme arzusundayken, varoluşun gerçek amacını çoğu zaman unutuyor. Şuurun altın damarına ulaşmanın farkında değil. Fiziksel dünyanın keşfi ilerledi ama insanın “kendini bilme yolculuğu” geri kaldı. Devasa binalar, yollar ve şehirler yükselirken; insanın iç dünyası hâlâ bilinmezliklerle dolu. Bilim, insanın özünü ve aklın ötesindekini henüz çözemedi.

Kendi değerimizi bilmemek, çağımızın en büyük açmazlarından biridir. Bu çağ, ilahi değerin açığa çıktığı dönem olmalı.

Kendini Bilmek İçin Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin