
Stefan Zweig’dan dört kısa roman; “yaşadım” diyebilmek, delice bir tutkunun damarlarında dolaştığını hissedebilmek için bütün bir yaşamlarını ateşe veren dört kadın… Yaşamın o tutkulu özüyle dolu tek bir an için her şeyi göze alan kadınlar…
Merhaba
Avusturyalı romancı, oyun yazarı, gazeteci ve biyografi yazarı. Roman, öykü, tiyatro, deneme, şiir, seyahat, anı türlerinde yirmiden fazla eser vermiştir. Biyografi ustası olarak tanınır. 1920´li ve 1930’lu yıllarda Alman dilinin en çok okunan yazarları arasında olan Zweig´in kitapları milyonlarca baskıya ulaşmış ve elliyi aşkın dile tercüme edilmiştir. 1933´te eserleri Naziler tarafından yakıldı. Bu olaydan sonra ülkesini terk eden Zweig, 1941´de Brezilya´ya yerleşti. Ve orada öldü.
Gölge Kadınlar’da Zweig şöyle yazıyor:
“Seçimlerini özgürce yapmaktan korkmayan kadının her anlamda kendi gölgesinden korkmaması da burada gerçekleşecektir. Başkalarının gölgesine sığınmaktan vazgeçerek, kendi gölgesini ise ışığa taşımaktan artık utanmayacaktır o kadın. O zaman sinsi arayışlar, hezeyan dolu suçlamalar, kendini yok sayışlar ve küçük iktidar hırsları da çekilecektir sahneden. Geleceğe dair bundan daha büyük teminat olabilir mi?“
Zweig‘in bu kıymetli umudunu taşıyan, bu umutla katmerlenen öyküler değil, tam tersine, kendilerini ta doğuştan saran ve adına yazgı denilen dikenli tellerle yaşamak zorunda kalan kadınların öyküleri.
Zweig‘in kitapta yer alan hikaye detaylarına girmeden; Önsöz de Müge İplikçi‘nin satırlarını aktarmak istedim.
Bir kadın için ‘Yaşadım’ diyebilmek ne değerli bir kelime. Fakat nasıl yaşadığı en az kelime kadar değerli…
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat, Tanınmayan Bir Kadının Mektubu, Bir Çöküşün Öyküsü, Korku‘nun yer aldığı Gölge Kadınlar başlığı altında paylaşılan hikayeler, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Sevgiyle okuyunuz…
Bir Cevap Yazın