“Thomass Mann, mitolojiden esinlendiği dörtlemesi Yusuf ve Kardeşleri’nin başında, “geçmişin kuyusu çok derin; belki de dipsiz daha doğru” diye yazmıştı. Sonra da şöyle diyordu: “Ne kadar derinden seslenirsek, geçmişin derinliklerine o kadar iniyor ve o kadar aşağılara batıyoruz. İnsanlığın ilk temellerini daha çok buldukça, tarih ve kültürünün kavratılmazlığı daha çok anlaşılıyor.” İlk işimiz bunun doğruluğunu sorgulamaktır. Bu amaçla sorunun önce psikolojik yönünü keşfedeceğiz; insanın psikosomatik sisteminde mitos ya da ritüelin kökenlerine bağlanabilecek yapı ya da dinamik eğilimler bulunabilir mi? Ancak bundan sonra arkeolojik ve etimolojik kanıtlara dönerek, mitolojik kavrayış yeteneğinin keşfedilebilecek ilk biçimlerini öğrenmeye çalışabiliriz.”
— Joseph Campbell
Merhaba,
Bütün dünya mitolojilerinin karşılaştırmalı İncelemesı, İnsanlığın kültürel tarihini bir bütün olarak ele almaya bizi zorlamaktadır. Ateşin çalınışı, tufan, ölüler ülkesi, bakirenin doğurması ve dirilen kahraman gibi temalar bütün dünyaya yayılmıştır ve her yerde yeni yeni bileşimler içinde görünürler; oysa ki kaleydoskop içindeki parçalar gibi, yalnızca belli sayıda ve hep aynıdırlar. Eğlence amacıyla anlatılan masallarda, açıkçası bir oyun ruhuyla hafife alınan bu tür mitsel konular, dinsel bağlamlarda da işlenmektedirler; ama buralarda yalnızca yaşanmış doğrular diye görülmeyip, kültürün bütününün canlı tanığı olduğu gerçekliklerin açıklanması olarak da anlaşılmaktadırlar. Dinler hem tinsel yetkesini hem de tensel güçlerini bunlardan türetirler. Bu tür mitolojik motifleri ayinlerinde yaşamayan; kâhinleri, ozanları, tanrıbilimcileri ya da filozofları eliyle yorumlamayan; sanatında yansıtmayan; şarkılarında övmeyen ve yaşama güç katan düşlerinde coşku içerisinde denemeyen insan topluluğu yoktur. Türümüzün tarihi, gerçekten, ilk sayfasından beri, yalnızca alet yapan insanın ilerleyişinin bir açıklaması değildir; daha trajik bir biçimde, kâhinlerin zihinlerinden parlak hayallerin dökülmesinin ve dünyalı toplulukların dünyasal olmayan sözleşmelere can verme çabalarının tarihidir. Her toplum doğaüstü tasarımın kendine düşen mühür ve damgasını almış, onun kahramanlarıyla iletişim kurmuş ve halkının günlük yaşamında ve deneyimlerinde bunu kanıtlamıştır. Kendi geleneksel tapınaklarında gözleri kapalı secde edenler, başkalarının ayinlerine ince eleyip sık dokuyarak ve küçümseyerek yaklaşırlar. Dürüst bir karşılaştırma hepsinin aynı mitolojik motiflerle örüldüğünü hemen ortaya koyar. Bu motifler, yerel gereksinimlere göre değişen biçimlerde seçilmiş, örgütlenmiş, yorumlanmış ve ritleşmiltir; ama dünyadaki her toplum tarafından da saygıyla karşılanırlar.
Burada, tarihsel olduğu kadar etkileyici bir psikolojik sorun da ortaya çıkıyor, insan, görüldüğü gibi, genel mitsel kalıtımların düzenlemesi olmadan evrendeki yaşamını sürdüremiyor. Aslında, insanın kendi yaşamının doluluğunun, mantıklı düşüncesiyle değil kendi yerel mitolojisinin derinliği ve genişliğiyle doğrudan orantılı olarak oluştuğu görülüyor. Toplumları harekete geçiren, uygarlıklara temel olan, her biri kendi güzelliğine ve kendini zorla kabul ettiren bir kadere sahip olan bu asılsız temaların gücü nereden geliyor? Ve neden insan, yaşamına temel olacak somut bir şey aradığında dünyayı dolduran gerçekleri değil de, anımsanamayacak kadar eski imgelemlerin mitoslarını seçiyor? Hatta neden dünyanın sunduğu nimetlerden şükranla yararlanmayı seçmek yerine gazap dolu bir Tanrı adına yaşamı kendisi ve komşuları için cehenneme çeviriyor?
Çağdaş uygarlıklar, gelenek anlamındaki kendi yerel görüşleriyle birbirlerine tinsel anlamda kapalı mı kalacaklar yoksa artık bunun aşılabileceği daha geniş bir temele ve İnsan anlayışının uyumuna varabilecek miyiz? Birkaç kültürün mitoslarının, enerji sağlayarak, yaşam dürtüsü vererek ve yönlendirerek, bilinçli ya da bilinçsiz, bizim üstümüzde etkili oldukları bir gerçek; öyle ki bizim düşünen akıllarımız uyuşsa bile, birlikte yaşadığımız ya da babalarımızın birlikte yaşadığı mitoslar belirli bir noktada, bizi başka uçlara doğru yönlendiriyor olabilir.
Şimdiye kadar hiç kimse son yılların karşılaştırmalı simgecilik, din, mitoloji ve felsefe alanlarındaki yeni açılımları toparlayarak tek bir resim oluşturma çabasına girişmedi.
Son on yılların zengin arkeolojik bulguları, filoloji, etnoloji, felsefe, sanat tarihi, folklor ve din alanlarındaki yoğun çalışmalarla elde edilen etkileyici açıklamalar, basitleştirmeler ve İlişkilendirmeler; psikolojik araştırmaların son vargıları; Asyalı birçok bilim adamının, keşiş ve edebiyatçının değer biçilemez katkıları, İnsanlığın tinsel tarihi için temel bir birlik görüntüsü oluşturabilecek biçimde bir araya geliyor, Konumuzun bu oldukça dağınık alanlarında, elde bulunan verileri sunduğu hazine ötesinde aşırı bir çaba harcamadan, mitoloji biliminin bütünlüğünün membra disjuncta‘sı bir araya getirilebilir. Onümüzdeki sayfalarda tanrıların ve kahramanların doğal tarihine ilişkin ilk taslağı yazmaya girişiyorum; son biçimini aldığında bütün kutsal varlıkları içerecek aynı zoolojinin bütün hayvanları ve botaniğin bütün bitkileri içermesi gibi. Hiçbirini yalnızca çok kutsal ve dokunulmaz şeyler olarak ya da bilimsel çerçeve dışında kabul etmiyorum. Bitki ya da hayvan krallıklarının görülür dünyasında olduğu gibi, tanrıların görülebilir dünyasında da yasalarla belirlenmiş bir tarih, bir evrim, bir dizi değişim vardır; bu tür yasaları göstermek de bilimin hedefidir.
İlkel Mitoloji psikolojimize damgasını vuran kalıtımsal veya öğrenilen tepkiler taftışmasından başlayarak İÖ 600.000’lere giden ilk insan kalıntılarından yola çıkar ve insanlığın yarattığı çeşitli kültürlerin kökenini sorgular. Ortak mirasımızı kavramada bitki veya hayvanla beslenen toplumların ödedikleri kefaret, ölümsüz tanrıça ve kurban bakire, Adem ve ikinci Adem İsa, şaman ve rahibin temsil ettiği toplumsal yapılar bağlamında, bireyin toplumsallaştırılması ve nirvana arayışı içinde çözümlenir ve bizi insan yapan tarihimize doğru yolculuğa çıkar.
İlkel Mitoloji, Tanrı’nın Maskeleri 1, okumayanlara tavsiye, okuyanlara bilgiyi hatırlatma amaçlı.
Yazarlar sizi okumaya davet ediyor.
Okuyunuz…
Sevgiyle,
Bir Cevap Yazın