Kur’an-ı Kerim Meali Yaşar Nuri Öztürk

Ölüm

Aslında kıyafetlerden veya kılıflardan kurtulmanın tekrarlayan bir sürecidir. İnsanın ölümsüz kısmı, dış katmanlarını teker teker kendisinden silkerek. Kelebeğin kozasından kurtulması gibidir. Teker teker onları terk ettikçe daha yüksek bir bilinç durumuna geçer.

Ölüm insanların ruhsal bilinçlerini değiştiremez. Ölümün yapabildiği sadece birbirlerini seven kişilerin fiziksel ve geçici alt unsurlarını ayırmakla sınırlı kalacaktır. Ruhsal sevgi ölümsüzdür…

Yirmili yaşlarımda kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i korunaklı bir kılıf içinde diğer dua kitaplarıyla birlikte hediye etmişti.

“İnsanlar iyiyi ve güzeli emredip de öz benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de Kitap’ı okuyup durmaktasınız. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?”

Merhaba

Muhyiddin İbn Arabi, Harflerin İlmi adlı eserinde şöyle yazar:

Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır: “Biz ona şiir öğretmedik. Hem şiir Ona gerekli de değildir. ” Hiç kuşkusuz şiir, genel bilgi, icmal, simgeler, lügaz ve tevriye mahallidir. Oysa biz ona hiçbir şeyi remizli söylemedik, hiçbir şeyi üstü kapalı anlatmadık. Başka bir şeyi kasdettiğimiz hiçbir şeyi ona hitap etmedik. Hitabı ona icmalî olarak toplamadık. “Onun söyledikleri ancak
Allah’tan gelen bir hatırlatma ve apaçık bir okumadır.”
(Kur’an, Yasin, 36/69). Çünkü biz onu kendimize cezbettiğimizde, o onu müşahede etmiştir. Biz onu ondan gayb ettik ve onu bizim yanımızda, bizimle birlikte hazır ettik. Böylece biz “onun kulağı ve gözü” olduk. Sonra, onu tekrar size iade ve oluş karanlıklarında onunla hidayet yoluna eresiniz” diye. Dolayısıyla, “biz onun size hitap ettiği dili olduk.” Sonra, biz ona müşahede ettiği şeyi kendisine hatırlatan bir hatırlatıcı indirdik. O ise, onun için bir “zikir”dir, bir hatırlatmadır; ve bir “Kur’an”dır, bir okumadır; yani bizim yanımızda onun müşahede ettiği şeylerin toplamıdır; bu ise “apaçık”tır, ona zahirdir, çünkü o mukaddes ve münezzeh yaklaşma esnasında müşahede ettiği ve apaçık gördüğü şeylerin aslını bilmektedir. Bu duruma Hz, Peygamber nail olmuştur. Bizim için ise, mahallin temizliği, güzelliği ve takva nisbetinde, ondan bir pay, bir nasip vardır.

Sayfa 91

Hiç kuşkusuz bizim nezdimizde keşif yoluyla şu bilgi vardır: Kuşkusuz Furkan Resulüllah sallallahü aleyhi vesellem nezdinde, ayetler ve sureler birbirinden ayrılmamış bir vaziyette topluca (mücmel) hasıl olmuştur. İşte bu sebeple, Hz. Peygamber, Cebrail aleyhisselam kendisine Kur’an’ı İndirdiğinde, onu bir an önce almak için “acele ediyordu”. O zaman kendisine şöyle denildi: “Sana O’nun vahyi tamamlanmazdan önce (senin nezdindeki) Kur’an’ı okumakta acele etme ve “Rabbim benim ilmimi artır” de!” (Kur’an,Taha, 20/114)6 Yani Onun vahyi sana mufassal bir Kur’an olarak tamamlanmadıkça, sen ona mücmel olarak ulaşırsın, fakat senden o Kur’an o şekliyle anlaşılmaz. Öyleyse, onun manalarına dair mücmel olarak sahip olduğun hususlarda mufassal olarak ilminin artırılmasını talep et. Sırlar bakımından, Hak Tealâ burada şu hususu işaret etmiştir: “Biz bu Kur’an’ı mübarek bir gecede indirdik. Her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. ‘ (Kur’an, Duhan, 44/3-4) Burada Allah Tealâ “onun bir kısmını” demedi. Kur’an’ın tümünü indirdik dedi. İşte b

Sayfa 199

Robert Winston, Tanrı’nın Öyküsü adlı eserinde söyle yazar:

Muhammed’in 610 yılı Ramazan ayının on yedisinde yaşadığı deneyim bu gereksinimi en tatmin edici biçimde karşıladı. Geceleyin bir melek onu uykusundan uyandırdı ve ona ikra, yani “oku” dedi. Tıpkı Musa gibi o da okuyamayacağını söyledi. Ve tıpkı TANRInın kutsal kitaplarda adı geçen pek çok peygambere yaptığı gibi, melek Muhammed’i zor kullanarak ikna etti, vücudunu korkunç bir güçle sıkıp onu soluksuz bıraktı. Muhammed korkudan tir tir titredi. Sonunda Muhammed’in dudaklarından birkaç sözcük çıktı Tanrının Araplara ilk buyruklarını iletti.

Sayfa 264

Tanrının elçisi olarak seçilmenin gurur ve sevinç verici olduğunu düşünebilirsiniz. Ama bu deneyimi yaşayanlar onu insanı serseme çeviren, burnunu sürten sarsıcı bir deneyim olarak görmüştür.

“Kitapların Anası”Okunması Zor Bir Kitap Mı?

Kuran, Peygamber’in zamanında tam olarak yazıya geçirilmedi. Kurra adı verilen bir grup bilgin tarafından ezberleniyor ve ezbere okunuyordu. Bizzat Hz. Muhammed tarafından denetlenen bu kişiler Hz.Muhammed’in sözlerini korumak için özen ve sebatla çalışıyordu. Tıpkı Yahudilerin kutsal kitabı gibi, Kuran’ın da ne zaman tam olarak ne zaman yazıya geçirildiği belli değildir. Bu iş Hz.Muhammed’in ilk halifesi Ebu Bekir ya da üçüncü halife Osman bin Affan zamanında yapılmış olabilir. Yazıya tam olarak ne zaman geçirilmiş olursa olsun, Kuran bugünkü halini 650 yılı civarında almıştır. Tıpkı Yahudilerin Tora’yı Tanrının sözleri Olarak görmesi gibi, Müslümanlar da Kuran’ı Tanrının Hz.Muhammed’e iletilmiş sözleri olarak kabul ederler.

Kuran’ın sözleri Arapça yazılmak zorundadır. Gerçekten de, her Müslüman onun sözlerini orijinal dilinde ezberler ve okur, çünkü bu sözlerin çevrilmesi anlamlarının bozulması riskini yaratır. Hiçbir çevirinin Kuran’ın hakkını veremeyeceği, sık sık söylenir. Bence, gayrimüslimlerin İslamı tam olarak anlamalarının bu kadar zor olmasının sebebi budur.

Kur’an-ı Kerim’in kolay anlaşılır bir çevirisini bulmak zor. Yaşar Nuri Öztürk mealin önsözün de söyle yazar.

Yirmiye yakın Türkçe mealin bulunduğu ülkemizde, bizim mealimize ihtiyaç var mıydı? Biz, ihtiyaç vardı kanaatine ulaştığımız içindir ki, bu meali hazırladık. Kanaatimizi desteklemek için hiç kimsenin yaptığına, yazıp çizdiğine dil uzatmak, eleştiri getirmek niyetinde değiliz, Ancak şunu söylemeden geçemeyeceğiz; Bazı meallerde, Kur’an ruhuyla Arap dilinin verilerine asla uymayan çeviriler vardır. Bunların bir dökümünü yapmak bile yetmiş-seksen sayfa yazmayı gerektirır. Çok üzücü tablolara vücut veren bu “indî” çeviriler, tarih içinde tekrarlana gelmiş geleneksel Kur’an dışı kabullerin meallere aktarılmasının sonucudur. Bazı yerlerde Kur’an değil; örf, mezhep hatta hüraf konuşturulmuştur.

Meallerin hemen tamamında dil problemi vardır. Bu dil problemi, Elmalılı Hamdi Yazır gibi büyük bir üstadın mealinde, Arapça ve Farsça bilmeyenlerin anlamalarını zorlaştıracak kadar ağırdır. Bu ağırlığı ortadan kaldırmak için “sadeleştirme” adı altında yapılanlar ise bizce meali Elmalılı’nın malı olmaktan çıkarmış bulunuyor. Ne kadar ehliyetle yapılırsa yapılsın, o sadeleştirmeler, ortaya çıkan meali, bilimsel-akademik anlamda Elmalılı’nın eseri saymamıza engeldir.

Meal, Kur’an metnine en küçük bir ekleme yapılmadan vücuda getirilmiş bir çeviri olmalıdır.

Yaşar Nuri Öztürk

Kur’an’ın hiçbir dile tam bir çevirisi yapılamaz. Hiçbir çeviri, ne kadar mükemmel olursa olsun, Kur’an değildir. Çeviri, çeviridir.

Havas İlmi, Allah Teala’nın güzel isimleri ile gerek Kur’an-ı Kerim, gerekse diğer semavi kitaplardaki duaların belli bir ölçü ile tertip edilmesidir.

İmam-ı Yafii Havas ve Esrarı (Ayetler Ve Duaların Sırları), adlı eserinde Kur’an okumanın fazileti hakkında Allah Resulü (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor der:

Kur’an okumaya devam eden bir mü’min turunca benzer. Hem tadı güzeldir, hem de kokusu. İmanı olduğu halde Kur’an okumayan bir kimse de kokusu olmayan bir meyve gibidir. Bile bile günah işlemeye devam eden ve aynı zamanda Kur’an okumayı da ihmal etmeyen bir kimse reyhan çiçeği gibidir. Kokusu güzel fakat tadı çok acıdır. Hem günah işlemeye devam edip, hem de Kur’an okumakla da ilgisi bulunmayan kimse zehirli bir bitki gibidir. Ne kokusundan hayır gelir, ne de tadından faydalanılır. Kokusu fena, tadı ise acıdır.

Sayfa 35

Ey Rahman ve Rahiym Allah’ım! Bu temizliği benim için hayırlara vesile kıl ve mübarek bir temizlik eyle. Amin…

Muhakkak ki Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’ini bütün maddi ve manevi hastalıklara şifa, paslı kalplere de cila kılmıştır. O öyle bir nurdur ki, hiçbir nur O nura benzemez. O öyle bir yol göstericidir ki, O’nun önderliği ile kalpteki bütün nefsanilikler atılır ve insan böylece Hakk’ı bulmak üzere yola çıkan ulu bir kervana katılır.

Kur’an-ı Kerim’in mana ufuklarında nice sırlarının parlak ışıklarını kavramak ve ilmini artırmak dileğiyle.

Allah öğretendir…

Sevgiyle, okuyunuz…

Ben’i Sorgula
Kategoriler
%d blogcu bunu beğendi: